Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular

Sancaktepe’de, doğa ve kültürel değerlerin korunmasına dair uzman isimler bir araya geldi. Çevre bilincini artırmayı hedefleyen panel, 19 Ocak’ta Kadir Topbaş Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Simge Sarıyar Simge Sarıyar
Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular

Sancaktepe, 19 Ocak 2025 Pazar günü doğa ve çevre bilincine dikkat çeken önemli bir panele ev sahipliği yaptı. “Toprağımıza, Suyumuza, Doğamıza, Değerlerimize Sahip Çıkıyoruz” başlığıyla düzenlenen etkinlik, Kadir Topbaş Kültür Merkezi’nde geniş bir katılımla gerçekleştirildi.

TEKKON Tokat Eğitim ve Kültür Konfederasyonu'nun katkılarıyla düzenlenen panelde Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan, Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi Genel Başkanı avukat İsmail Hakkı Atal, Alevi Bektaşi Kültürü Bilim Uzmanı Melike Tepecik ve TEMA Vakfı Tokat İl Temsilcisi Oğuzhan Aydın yer aldı.

Panelde konuşan Tokat Eğitim ve Kültür Konfederasyonu Genel Başkanı Murat İlter, Türkiye’de madencilik politikalarının sorunlu yapısına dikkat çekerken, köylerde yürütülen çevre mücadelelerini örneklerle anlattı.

Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular - Resim : 1

“BİRÇOK MADENCİLİK FAALİYETİNE KARŞI BİR OLDUK”

Murat İlter, birçok madencilik faaliyetine karşı farklı bölgelerde halkın bir araya geldiğini ve mücadelelerini sürdürdüklerini ifade etti. İlter, Günçalı köyü ve çevresinde yeni maden ruhsatlarının ortaya çıktığını belirterek, “Günçalı köyünde ve çevresinde 3-4 ruhsat bulunduğu bilgisi geldi. Aynı şekilde Şehitler köyünde 29 bölgede arama faaliyetleri yapılacağı öğrenildi. Her iki köyde de sesimizi duyurmaya ve köylülerin mücadelesine destek olmaya çalıştık,” dedi. Yeşilyurt köyünde de maden arama faaliyetlerinin başlatıldığını ifade eden İlter, köylülerin yan yana gelerek vahşi madenciliğe karşı direnmeye çalıştığını belirtti.

“SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ ZENGİNLİK GETİRMEZ”

Madencilik politikalarının Türkiye’de 2000’li yıllardan itibaren özel şirketlerin çıkarları doğrultusunda şekillendiğini dile getiren İlter, bu politikaların ülke kaynaklarını yok ettiğini söyleyerek; “Sömürge madenciliğinin hüküm sürdüğü hiçbir ülke zengin olmamıştır. Türkiye’de de 2000’li yıllardan itibaren uygulanan madencilik politikaları, doğal kaynaklarımızı özel şirketlere peşkeş çekiyor. Şirketler, devletten ruhsatlarını alıyor ve yalnızca yüzde 4,5 gibi düşük bir oranda devlet payı ödüyorlar. Bu sırada ormanları yok ediyor, havayı, toprağı ve yer altı sularını kirletiyorlar. Ormanlık alanların dışında, ruhsat alanında bulunan tarlalar ya baskıyla satın alınıyor ya da kamulaştırma kararlarıyla el konuluyor. Bu süreçte tarım alanları ve meralar yok ediliyor. Tarım ve hayvancılık yapan köylüler, geçim kaynaklarını kaybediyor, yoksullaşıyor ya da göç etmek zorunda kalıyor. Kalanlar ise sağlıksız bir çevrede yaşamaya çalışıyor ve kanser gibi ciddi hastalıklarla boğuşuyor.”

Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular - Resim : 2

“BİRLİKTE MÜCADELE EDİYORUZ”

İlter, çevreye gönülden bağlı yurttaşlar olarak bir araya geldiklerini ve mücadelelerini kararlılıkla sürdüreceklerini ifade etti: “Bizler bu topraklara gönülden bağlı yurttaşlar olarak bir araya geldik ve ormanlarımızın, tarlalarımızın, sularımızın yok edilmesine izin vermeyeceğiz. Bu mücadele sadece bugünün değil, gelecek nesillerin yaşam hakkını koruma mücadelesidir.”

Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular - Resim : 3

1980 SONRASI ALTIN MADENCİLİĞİ VE ÇEVRE

Süheyla Doğan, Türkiye’de altın madenciliğinin tarihsel sürecine dair önemli bilgiler paylaştı. 1980 sonrası madencilik sektörüne özel şirketlerin dahil olmasının çevre ve halk sağlığı üzerinde ciddi sonuçlar doğurduğunu belirten Doğan, 2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı Maden Kanunu ile şirketlerin önünün tamamen açıldığını ifade etti. Doğan, “2004’te yapılan değişiklikle neredeyse bütün ülke toprakları maden alanı olarak görülmeye başlandı. Bu düzenleme, madencilik faaliyetlerinin kontrolsüz bir şekilde yayılmasına ve doğanın tahrip edilmesine yol açtı” ifadelerini kullandı.

Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular - Resim : 4

DOĞAMIZ VE GELECEĞİMİZ TEHDİT ALTINDA

Avukat İsmail Hakkı Atal, Türkiye'de küresel kapitalist ve emperyalist sistemin, özellikle madencilik alanında Türk halkı ve doğal kaynaklar üzerindeki etkilerini ele aldı. Atal, bu tür projelerin çevresel ve sağlık açısından yaratacağı tehlikeleri vurgularken, Türkiye'nin karşılaştığı tehditlere karşı duruş sergilemenin önemine değindi.
Türkiye'de 50'yi aşkın siyanürlü altın madeni projesinin bulunduğuna dikkat çeken Atal, Tokat'ta da bu projelerin aktif olduğunu ve halk sağlığını tehdit ettiğini ifade etti. "Bu projelerin 3'ü Tokat'ta, Çalbaba, Şehitler ve Keçeci köylerinde devam ediyor" dedi. Ayrıca, AKP hükümetinin 15 yılda 386.500 maden ruhsatı vererek, bu tür projelerin hızla artmasına neden olduğunu belirtti. Atal, sadece altın madenlerinin değil, nadir elementlerin peşinde olan küresel güçlerin, Türkiye'nin doğal zenginliklerine yönelik sömürüye devam ettiğini belirtti. Bununla birlikte, teknolojik gelişmelerin ve her geçen gün artan elektrikli araçlar gibi teknolojilerin, doğal kaynakları daha fazla tehdit ettiğini söyledi.
Son olarak, Atal, "Bu kimyasal altın üretim fabrikaları ve diğer madencilik projeleri Türkiye'yi işgal etme amacı güdüyor" diyerek, AKP'nin 2005'te Avrupa Birliği'ne verdiği taahhütleri hatırlattı. Bu taahhüt doğrultusunda kırsal nüfusu azaltma planlarının, köylü ve çiftçi nüfusunun yok edilmesi adına yapılan bir strateji olduğunu öne sürdü.

Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular - Resim : 5

Panelde, Türkiye'deki madencilik politikalarına ve çevresel etkilerine dair önemli açıklamalar da yapıldı. Oğuzhan Aydın, Tokat'ta tarımın önemine dikkat çekerek, "Türkiye’de tam 9 tane üründe Tokat, ilk 10 sırada yer alıyor. Yonca üretimi, ayçiçeği, şeker pancarı, ceviz, vişne, kuru soğan, taze fasulye, marul, sarımsak... Bu ürünler, eğer altın madeni açılırsa bir daha asla eski haline dönemeyecek. Tokat’a ait neredeyse 10 tane üründe Türkiye’yi besliyoruz" dedi.

TARIM VE SU KAYNAKLARI TEHLİKEDE

Aydın, su kaynaklarının altın madenciliği nedeniyle büyük bir tehlike altında olduğunu vurguladı. "Bir yerde altın madeni açmak için en önemli unsur su. Örneğin Çanakkale’de 1 gram altın elde edilmesi için 4 ton su gerekiyor. Atıkhisar Barajı, yüzde 10’a düşmüştü ve şehirde araba yıkama bile yasaklanmıştı. Sadece suyumuzu tüketmeyecekler, aynı zamanda kirletecekler; hem de korkunç bir maddeyle, siyanürle" dedi. Ayrıca, bu süreçlerin uzun vadede çevreye büyük zararlar vereceğini belirten Aydın, 18 Kasım 2021’de Kelkit Havzası’nda yaşanan siyanür havuzu felaketini örnek vererek, "Siyanür havuzu çöktü ve su Kelkit’e aktı. Belki marulu suladı, sen o marulu yedin" şeklinde konuştu.

Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular - Resim : 6

Tokat’ta maden arama ruhsatlarıyla ilgili mücadele veren Melike Tepecik ise, yaptığı açıklamalarda, bu süreçte büyük bir emeğin sarf edildiğini söyledi. Tepecik, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının madenciliğin devlet tekelinde olması gerektiğini savunduğunu hatırlatarak, özel sektöre verilen ruhsatların çevreye ve halkın yaşamına zarar verdiğini ifade etti. 2019 yılından bu yana Tokat’ta 932 maden ön arama ruhsatıyla mücadele ettiklerini, bu ruhsatların 40 tanesinin aktif olduğunu belirtti. Ayrıca, bu sürecin zorlu geçtiğini ancak yerel halkın mücadelesinin önemli bir enerji kaynağı yarattığını vurguladı.

Tepecik, mahkeme salonlarında verdikleri mücadeleyi de detaylandırarak, maden ruhsatlarının iptal edilmesi için çeşitli stratejiler geliştirdiklerini söyledi. Özellikle köylerdeki kutsal alanların, inanç sistemlerinin ve tarım arazilerinin bu ruhsatlarla tehlikeye girdiğini belirtti.
Tepecik, Tokat’taki Alevi Bektaşi inanç sistemi açısından bölgenin büyük bir öneme sahip olduğunu belirterek, maden ruhsatlarının bu inanç sistemine zarar verdiğini ve yerel halkın yaşam alanlarının yok olmasına neden olduğunu söyledi. Maden şirketlerinin, bölgedeki ekosistemi ve kültürel yapıyı tehdit ettiği için bu konuda daha fazla mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti.

Çevre ve kültürel miras savunucularının dikkatle takip ettiği Günçalı davasında, yöre halkının kutsal saydığı alanların korunması talebi, mahkeme salonlarında karşılaşılan sorular ve yaklaşımlarla tartışmalı bir hale geldi. Çevre mücadelesine öncülük eden Alevi Bektaşi Kültürü Bilim Uzmanı Melike Tepecik, mahkeme sürecinde yaşananlara dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Tepecik, dava sürecinin Türkiye’deki diğer maden davalarından farklı bir boyut kazandığını belirtti. Yöre halkının kutsal olarak gördüğü alanların korunması gerektiğini defalarca dile getirdiklerini ifade eden Tepecik, mahkemelerde bunun yeterince anlaşılmadığını vurguladı. “Mahkeme salonlarında kutsal alanların sondaj faaliyetlerinden nasıl etkilenebileceğiyle ilgili sürekli sorular yöneltildi. Örneğin, ‘Sondaj yapılacak alan kutsal alanın üzerinde mi kalıyor, altında mı kalıyor?’ gibi sorular sordular. Bu yaklaşım, kutsal alanların manevi değerini anlamaktan çok uzaktı” dedi.

“KABE’NİN ALTINDA 100 TON ALTIN VAR DESELER, GİDİP EŞELER MİSİNİZ?”

Tepecik, mahkeme çıkışında bu duruma duyduğu tepkiyi şu sözlerle dile getirdi: “Kâbe’nin altında 100 ton altın var deseler, gidip orayı eşeler misiniz? Bir alanın kutsal olduğunu anlatmak için daha ne yapmamız gerekiyor?”

Tepecik, kutsal alanların yalnızca fiziksel bir bölge değil, aynı zamanda yöre halkının inançları ve kültürel geçmişiyle doğrudan bağlantılı olduğunun altını çizdi. Madencilik faaliyetlerinin bu alanlarda geri dönülemez tahribatlara yol açabileceğini belirten Tepecik, bu tür projelere karşı daha güçlü bir hukuki ve toplumsal bilinç oluşturulması gerektiğini ifade etti.

Sancaktepe’de sömürgeci madenciliğe karşı panel: Toprak, su ve gelecek için buluştular - Resim : 7

tokat maden