Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Türkiye ayakta, hükümet fren pedalında

Trump’ın kaba saba mafya benzeri, terör örgütlerini çağrıştıran tehdidi Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Toplumun her kesiminden şiddetli tepkiler sel oldu aktı.

İKTİDARA BÜYÜK DESTEK

Bütün siyasi partiler iktidara destek verdi. Türkiye’nin, “kuru gürültüye pabuç bırakmaması” gerektiğinin altı kalın kalemle çizildi. Türk milleti böyle durumlarda her türlü fedakârlığa katlanacağını hissettirdi. Suriye’de barınma olanağı kalmayan ABD’nin niyet ve maksadı açık ve kesin bir şekilde belli oldu: “PKK’yı sarıp sarmalayarak, silah ve cephanesi ile birlikte bir başka bahara hazırlamak!” Ancak beklenmeyen bir şey oldu. Hükümet kuru ve cılız bir tepkiyle Trump’ın bu küstah ve ülkemizi küçük düşüren tehdidini geçiştirdi. Bununla da kalmayarak,Trump’la temasa geçerek Suriye’nin kuzeyi için bazı taslak planları konuşmaya başladı.

Yazının Devamı

Türkiye ve Arap dünyası

Bağımsız hamleler yaparak bölgesel ve küresel etkisini artıran Türkiye, başta ABD ve İsrail olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin hedefi oldu. Savunma sanayi atakları ve silahlanma projelerinde Batı dışı kaynaklara yönelmesi ciddi bir rahatsızlık yarattı.

TÜRKİYE KARŞITI ESRARENGİZ TOPLANTI

Ülkemizi istedikleri çizgiye getiremeyen güçler gizli ve sinsi planlar yapmaya başladı. İngiltere’de konuşlu “Middle East Eye” İsrail, Mısır, Suudi Arabistan (SA) ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) istihbarat şeflerinin bir Körfez ülkesinde gizli bir toplantı yaptığını duyurdu. Muhtemelen bu bilgi ya ortak irade ya da İsrail tarafından kasıtlı olarak yayın organına servis edildi. Burada MOSSAD Başkanı’nı YossiKohen’in Türkiye ile ilgili sözleri özellikle dikkat çekiyor: “Asıl tehlike İran değil, Türkiye’dir.”

Yazının Devamı

Kıbrıs’ta vicdani ret rezilliği

Kıbrıs’ta Halil Karapaşaoğlu adlı kime ve neye hizmet ettiği bilinmeyen bir şahıs askerlikten kaçmak için vicdani ret talebiyle mahkemeye başvuruyor. Yargılandığı mahkemede 2 bin TL para cezasına çarptırılıyor. Buraya kadar her şey normal! Haber niteliği olan hiçbir şey yok! Ama bundan sonrası vahim üzücü ve düşündürücü! Kıbrıs Hükümeti adına yüz kızartıcı! Hükümet yangından mal kaçırır gibi derhal harekete geçerek “vicdani ret” yasası hazırlayarak, Meclis’e gönderiyor.

TÜRKİYE TÜRK’Ü NÖBETTE, KIBRIS TÜRK’Ü...

Hoppala paşam, Malkara, Keşan! Orada biraz durun efendiler! Ankaralı, Samsunlu, Mersinli, Aydınlı, Edirneli, Diyarbakırlı Türk çocuğu KKTC’ye gelecek, harekât koşullarında gece gündüz demeden sınır boylarında sizleri koruyacak, askerlik yükümlülüğü olan isteyen her KKTC vatandaşı “vicdani ret” diyerek hem de ülkeniz ateş çemberi içindeyken yan gelip yatacak! 10 dönüm bostan, yan gel Osman! Ve de Hükümet buna çanak tutacak! Biraz ayıp olmuyor mu? Bir ülke her şeyini borçlu olduğu Anavatanı’na böyle mi karşılık verir. Türkiye sizin için zamanında süper güçlerle köprüleri attı. Ambargolara maruz kaldı. Ama KKTC’ye desteğini hiçbir zaman kesmedi! “Vicdani ret” tezgâhının AB-D’nin sinsi bir projesi olduğunu biliyoruz. Hemen üzerine atlamak ne anlama geliyor?

Yazının Devamı

Türkiye harekete geçmeli!

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un Türkiye ziyareti ülkemizin niyet ve maksadını göstermesi açısından bizlere önemli ipuçları verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Bolton’a randevu vermemesi çok güçlü bir mesaj oldu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da, Bolton’la görüşmesinden sonra net bilgiler verdi: “Harita verilmedi! PKK’nın insan haklarını ihlal eden eylemleri ile Kürtlere desteğimizi belgeleyen iki kırmızı dosyayı kendisine verdim.”

HAREKÂT GECİKTİ!

Öncelikle Trump’un çekilme kararı Türkiye için bir fırsattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, zaten Türkiye’nin 2-3 gün içinde harekete geçeceğini ilan etmişti. Aydınlık’ta 21 Aralık 2018 günü yayımlanan, “Türkiye Ayağa Kalkınca” başlıklı makalemde şu konunun altını çizmiştim: “Türkiye Fırat’ın doğusundaki harekâta bir an önce başlamalıdır. ABD derin devletinin Başkan Obama ve Başkan Trump’a benzer birçok konuda geri adım attırdığı unutulmamalıdır. ABD’deki iç tartışmalar Türkiye’yi ilgilendirmez! Stratejinin zaman, mekân ve kuvvet olmak üzere üç boyutu vardır. Zaman boyutu bu özel durumda öne çıkmaktadır. Harekât gecikirse yeni dengeler oluşabilir.”

Yazının Devamı

Patrik Efendi'nin keyfi yerinde

Ukrayna kilisesinin Rus kilisesinden ayrılarak Fener Rum Patrikhanesi’ne (FRP) bağlanması Lozan’ın ruhuna ve T.C yasalarına bütünüyle aykırıdır. Lozan’da FRP ismen zikredilmemektedir. Ancak bunun bir arka planı vardır. Lozan’da bu konuda sert tartışmalar yaşanmıştır. Türkiye, Patrikhane’nin Atina’ya taşınmasını istemiş, Yunanistan ve bazı devletler karşı çıkmıştır. Görüşmelerin kesilmesi riski üzerine ara bir yol bulunmuştur.

LOZAN’DA PATRİKHANE

Lord Curzon şu görüşleri savunmuştur: “Eğer bir tahrik unsuru ise Patrikhane’nin siyasi imtiyazları kaldırılabilir. Ama ruhani ve kiliseye ait imtiyazları devam etmelidir. İstanbul’da dini bir kurum olarak kalsın!” Bunun üzerine Türkiye bu sözleri esas alarak, Osmanlı dönemindeki bütün imtiyazlarının kaldırılması koşuluyla İstanbul’da kalmasını kabul etmiştir. Diğer bir ifade ile sadece kendi cemaatine yönelik dini faaliyetlerde bulunması kararlaştırılmıştır. Lozan’ın ruhu budur! Zaten Türkiye derhal kanuni bir düzenleme yaparak Lozan’ın ruhuna uygun olarak Patrikhane’nin statüsünü belirlemiştir. Patrikhane Eyüp Kaymakamlığı ve İstanbul Valiliği’ne bağlıdır. Adli konular Fatih Savcılığı’nın yetkisindedir. Patrik seçimi cemaati olmayan 18 metropolit tarafından yapılır. Onay makamı İstanbul Valisi’dir. Patrik ve çalışanlar T.C. vatandaşıdır. Yunanistan ve başka ülkelerden rahip getirilemez!

Yazının Devamı

Doğru teşhis, gerçekçi siyaset

Son dönemlerde Doğu Türkistan İslami Partisi (DTİP)’nin yönlendirdiği Seyit Tümtürk’ün Türkiye’deki akıl almaz faaliyetleri basın yayın organlarında sıkça yer buldu. DTİP’in IŞİD ile bağlantısı su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

HEM TÜRKİYE’YE HEM DE UYGUR TÜRKLERİNE DARBE

Uzun yıllardır CIA güdümünde olan bu grubun Suriye’ye gönderdiği teröristler sınır ötesi harekâtlarda Türk ordusuna da silah çekti. Uygur Türklerine Çin tarafından zulüm uygulandığını ileri sürerek Türkiye’de zemin kazanmaya çalışan DTİP ve benzeri kuruluşlar, gerçekte hem Türkiye’nin çıkarlarına hem de Uygur Türklerine büyük bir zarar veriyor. IŞİD içinde şimdiye dek kandırılan 15 bin Uygur Türk’ünün bulunması bunun en güçlü kanıtıdır. Bu kirli propaganda savaşının tek kazanını ABD’dir. Çünkü hem Çin’in hassas bir bölgesinde karışıklık yaratmakta hem de Türk-Çin dostluğuna bel altından yıkıcı darbeler indirmektedir.

Yazının Devamı

Tehdit ve füze tedariki

Askeri planlamalarda her türlü silah tedarik projesinin başlangıcı tehdide dayanır. Tehdidi karşılamayan bir silaha yapılan yatırım israftır. Aynı zamanda mevcut kaynakların amaca uygun olmayan alanlarda kullanılması sonucunu doğurur. Bu yönüyle de bir sorun sahası olarak karşımıza çıkar. Saat gibi işleyen bir askeri planlama sistemi, basın yayın organlarındaki değerlendirmelerden, yapılan yönlendirmelerden etkilenmeden kendi sistematiği içinde ihtiyaç duyulan silah sistemini saptar. Türkiye’ye yönelik doğu ve güney komşularımızdan kaynaklanan füze tehdidini analiz etmeye çalışalım.

İRAN’DAN KAYNAKLANAN FÜZE TEHDİDİ

Doğu komşumuz İran ile 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin antlaşması ile sınırlarımız belirlenmiştir. O tarihten bu yana İran ile aramızda ciddi bir ihtilaf yaşanmamıştır. Batı’nın iki ülkeyi birbirine karşı kışkırtma çabaları olmasaydı, ilişkilerin seviyesi daha iyi bir düzeyde olabilirdi. Sorun sahaları suni olup daha ziyade Türkiye’deki Atlantikçi yönetimlerden kaynaklanmıştır. İran’ın füze programları, her gün daha da artan ABD-İsrail tehdidine cevap vermek üzere geliştirilmektedir. İran’dan ülkemize yönelik bir füze tehdidi olduğunu ileri sürmek gerçekçi olmaz! Ancak bir konunun da altını çizmeliyiz. Maalesef, ülke yöneticilerinin stratejik öngörü sahibi olmaması nedeniyle Kürecik’e bir füze savunma radarı konuşlandırılmıştır. Bu radarın amacı İran’ı gözetlemek ve İsrail’e yönelen bir füze için erken ikaz sağlamaktır. Böyle bir gelişmenin Türkiye’nin savunma ve çıkarları ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. En kısa zamanda düzeltilmesi gereken bir konudur.

Yazının Devamı

Yunanistan için içeriden bir değerlendirme

Yunanistan’da “Liberal” adlı internet sitesinde bir makale yayımlandı. Türk-Yunan ilişkilerini sorgulayan incelemede Emekli Korgeneral Konstantinos Logopulos’un imzası bulunuyor. “Hükümet Türk-Yunan ilişkilerinde tehlikeli hayaller üretiyor.” başlıklı makalenin bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

SALDIRGAN TÜRK ORDUSU GERÇEĞİ YANSITMIYOR!

Ne yazık ki ülkemizde gerçeklere gözümüzü kapama ve yokmuş gibi davranma alışkanlığı oldukça uzun süredir hüküm sürüyor… Bu alışkanlığımız, ister Türk-Yunan sorunları olsun ister diğer sorunlar olsun milli bir strateji ve bu stratejiyi destekleyecek uzun süreli milli kültür eksikliğinden kaynaklanıyor. Gerçekler karşısında gözümüzü kapayarak onları yok sayamayız! Ülkemizin Avrupa Birliği (AB)'nin bir üyesi olması tehditlerden korunacağımız anlamına gelmiyor. Çok uzun süredir gündemden düşürülmeyen, AB'nin kurallara saygılı ülkesi ve karşısındaki saldırgan Türk Ordusu söylemi artık gerçeği yansıtmıyor.

Yazının Devamı

Devlet mi uyuşturucu baronu mu?

Başkan Trump’ınAfganistan’daki askerleri azaltma kararı ABD’de halen tartışılıyor. Ama Afganistan’dan kaynaklanan uyuşturucunun dünya pazarlarındaki payı her geçen gün daha da artıyor.

AFGANİSTAN İŞGALİ EROİN OLARAK ABD’YE DÖNDÜ!

ABD’nin Afganistan’da kalma sürecine koşut olarak Amerikan vatandaşlarının uyuşturucu kullanımın sürekli olarak artması, ilginç ve dikkat çekici bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Bilimsel incelemelere göre, 2001’den bu yana ABD’de eroin kullanımı tam 20 kat arttı. Kolombiya Üniversite’si Halk Sağlığı Bölümünün yaptığı araştırmaya göre Afganistan’ı işgal etmeden önce, 2001 yılında ABD’de 189 bin eroin bağımlısı vardı. 2013 yılında bu rakam 3,8 milyona çıktı. Kaba bir tahminle bugün ABD’deki bağımlı sayısının 4 milyonun üzerinde oluğu rahatlıkla söylenebilir. Diğer ifade ile ABD’nin Afganistan’ı işgali Amerikan halkını da vurdu.

Yazının Devamı

Orgeneral Metin Temel

15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye örtülü ve hatta fiili işgal altında olacaktı. Hain darbe girişimi TSK’nın milli unsurları ve Türk milleti sayesinde boşa çıkarıldı. Bu darbe girişiminin bastırılmasında bazı komutanlar kilit rol oynadı. Bunların arasında öne çıkanlardan birisinin, belki de birincisinin Org. Metin Temel olduğunu ileri sürmek, sanırım diğerlerine haksızlık olmaz!

DURUMDAN VAZİFE!

Org. Temel, kalıpların dışına çıkabilen, emir-komuta zinciri kırıldığında bağımsız ve doğru hareket edebilen cesur bir subay olduğunu ispat etti. Kurmay tabiriyle “durumdan vazife çıkarabilme yeteneğinde” olduğunu gösterdi. Eğer bürokrasi çarkları içine gömülen, emir almadan hareket edemeyen bir yapıda olsaydı, darbeciler İkinci Ordu’da süratle zemin kazanırdı. Kendisi darbecilerin bir numaralı hedefiydi. Hem kendini, hem birliğini aldığı bir dizi tedbirle korudu. Daha sonra durum üstünlüğü ve inisiyatifi ele geçirerek İkinci Ordu’daki darbecilerin hayallerine kesin olarak nokta koydu. Org. Temel’in PKK’ya karşı verdiği amansız mücadeleyi de unutamayız. Bu alanda da çok önemli başarılar kazandı. Mücadelenin sembol isimlerinden birisi oldu. PKK’nın öncelikli hedefi olduğunu biliyoruz.

Yazının Devamı

Suriye ile çok geç kalmadan!

Arap dünyası Suriye politikasının temel parametrelerini tepeden tırnağa değiştiriyor. Bilindiği üzere 2011 yılında muhalifleri destekleyen Arap dünyası Suriye’nin üyeliğini askıya almıştı. Suriye’ye karşı düşmanlığı en üst düzeye tırmandıran ülkelerin başında gelen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Şam’da Büyükelçiliğini yeniden açma kararı aldı. BAE’yi Bahreyn izledi. Mısır, Sudan, Tunus gibi ülkelerden Şam yönetimine sıcak mesajlar gelmeye başladı. Bir yıl içinde Arap birliği toplantılarında Beşar Esat’ın da boy göstereceğini söylemek herhalde abartılı bir tahmin olmaz!

ARAPLARDAN KESKİN DÖNÜŞ!

Peki, ne oldu da Arap dünyası 180 derecelik keskin bir dönüş gösterdi? Öncelikle, Suriye’nin yenilmediğini ve Esat’ın kalıcı olduğunu anladılar. Düşmanlık politikalarına devam ettikleri takdirde İran’ın bölgede zemin kazanacağını değerlendirdiler. Diğer taraftan Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini sınırlamak için Suriye’nin desteklenmesi gereği üzerinde uzlaştılar. Suudi Arabistan, Mısır, BAE gibi Arap dünyasının önemli ülkelerinin son dönemlerde Türkiye karşıtı politikalarını düşmanlık boyutuna taşıdıklarını biliyoruz. Ayrıca Suriye’nin yeniden imarı için 400 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç olduğu tahmin ediliyor. Arap ülkeleri diğer ülkelerin böylesine büyük bir yükün altına giremeyeceğini, finansal destek ile Suriye’yi yönlendirebileceklerini düşünüyorlar.

Yazının Devamı

2019 yılına girerken

Acı ve tatlı hatıraları ile 2018 yılını geride bıraktık. Türkiye açısından 2018 bir mücadele yılı oldu. ABD liderliğindeki Batı emperyalizmi Türkiye’ye diz çöktürmek için elinden geleni yaptı. Geniş bir cephede doğrudan ve dolaylı saldırılar sürdürüldü. Ege’den başlayan, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ı içine alan ve güney sınırlarımız boyunca devam eden geniş coğrafi alanda düşmanlığa varan eylemler içine girildi.

TÜRKİYE’YE YÖNELİK TEHDİT

Ege ve Doğu Akdeniz’de AB-D, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin yanı sıra beklenmeyen şekilde Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün gibi ülkeler de Türkiye karşıtı cepheye katıldı. Gözdağı vermek için, doğrudan ülkemizi hedef alan çokuluslu askeri tatbikatlar yapıldı. Türkiye ve KKTC’nin deniz alaka ve menfaatleri yok sayılarak, uluslararası hukuka aykırı düzenlemeler yapıldı. Türklerin de hakkı olan hidrokarbon kaynakları, çok uluslu şirketlere peşkeş çekildi. Geleneksel çizgilere aykırı olarak ABD, Fransa, İtalya gibi ülkeler doğrudan Türkiye karşıtı politikaların odağında yer aldı. Türkiye bu ülkeler tarafından kaba şekilde tehdit edildi. Doğu Akdeniz’deki 100 bin kilometrekarelik mavi vatanımıza göz diken bu ülkeler, hukuk dışı yöntemlerle Türkiye’yi haklarından vazgeçirmeye çalışmakta.

Yazının Devamı

Dünyayı sarsan müthiş Türk!

İşte müthiş bir Türk! Dünya onu paylaşamıyor. İnanılmaz buluşları bilim dünyasını şaşkına döndürüyor. Ancak Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu’nun hikâyesi ülkemiz için hiç de iç açıcı değil! Üzücü ve düşündürücü! Nasıl oluyor da Türk bilim sistemi böyle bir değerin farkında olamıyor. Dünya bilim dünyasını sarsacak doktora tezini, “çöpe atılacak bir çalışma” olarak değerlendiriyor. Üniversitelerimizi genişletilmiş liseye döndüren zihniyetle mücadele etmeliyiz. İnternette dolaşan imzasız bir yazı ile Doç. Dr. Çiftçioğlu’nu tanıdım. Kısa bir inceleme ile bilgileri teyit ettim. İbretlik kariyer yolculuğunu sizlerle de paylaşmak istedim.

NASA’DA ÇALIŞAN İLK TÜRK BİLİM KADINI

Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu bizden, içimizden biri! Erzurum doğumlu gerçek bir Türk hanımefendisi. Sade bir memur çocuğu olarak ilköğretim ve lise eğitimini devlet okullarında tamamladı. Hacettepe üniversitesi biyoloji bölümünden mezun oldu. Vücuttaki tıkanıklar ve kireçlenmeye neden olan, “nanobakteri” adlı mikrobu buldu. Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller aldı. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA)’nın ilgisini çekti. NASA’da çalışan ilk Türk bilim kadını oldu! Önümüzdeki yıllarda da kalp ve böbrek hastalıklarının teşhisine ilişkin, patenti yüzlerce milyon dolar değerinde olan önemli bir buluşu açıklanacak. Tıp dünyası nefesini tutmuş bu buluşu bekliyor…

Yazının Devamı

Sanat ve Sanatçı

Sanatçı toplumun aydınlık yüzüdür. Hepimizden farklı duygu dünyaları vardır. Olaylara, gelişmelere değişik bir açıdan yaklaşırlar. Gözleri ile görmediklerini kalpleri ile görürler. Bu nedenle bazı durumlarda verdikleri tepkileri anlamakta zorluk çekeriz. Çünkü onların gönül gözü ile olayları süzemeyiz. Biz, “bardak” deyip geçerken, sanatçı o bardaktaki bütün ayrıntıları yakalar.

SANATÇI EL ÖPMEZ!

Sanat bir toplumun ortak değerler yaratmasında en etkili yoldur. Büyük liderler bu alanda özel çalışmalar yaparak sanatçıları destekler. Sanatçıyı desteklemek toplumun geleceğine yatırım yapmaktır. Atatürk’ü dinleyelim: “Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak ve alil (sakat) bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Bilinen bir hadisedir. Ama tekrarında fayda var. Bir gösteriden sonra ara verilir. Atatürk dinlenme salonundadır. Yaveri salona girer: “Paşam, sanatçı arkadaşlarımız elinizi öpüp, ayrılacaklar…” Cevap çok çarpıcıdır: “Ne münasebet! Sanatçı el öpmez. Sanatçının eli öpülür!”

Yazının Devamı

Bölgesel ittifak fırsatı kaçırılmamalı

ABD’nin, daha doğrusu Başkan Trump’ın, derin devlete rağmen (establishment) Suriye’den asker çekme kararı tüm dengeleri yerinden oynattı. Suriye’nin kuzeyinde bir güç boşluğu (power vacuum) ortaya çıktı. Kuraldır. Strateji boşluk kabul etmez. Aktörler en kısa zamanda bu boşluğu kendi çıkarları doğrultusunda doldurmak için harekete geçer. Bu yeni oyunda güç dengelerinin nasıl şekilleneceğini tarafların siyasi hedefleri belirler. Farklı siyasi hedefler beklenmedik pazarlıklara neden olur. Aynı zamanda aktörlerin ittifak arayışı da olayların seyrini etkiler.

TÜRKİYE İÇİN ÖNCELİKLİ TEHDİT

Türkiye açısından bakıldığında öncelikli tehdit PKK ve kurulması hedeflenen özerk ya da konfederal terör devletçiğidir. Eğer bu terör yapılanması temelden yok edilebilirse, bu durum Kuzey Irak’taki bağımsızlık rüzgârlarının şiddetini ciddi oranda azaltır. Bilindiği gibi Suriye ve Irak arasındaki PKK geçişkenliği yüksek düzeydedir. Bu nedenle PKK’lı teröristler nötralize edilmeli, silah, cephane, askeri teçhizat depoları imha edilmelidir. Aksi halde ayakta kalacak teröristler günün birinde ülkemizin karşısına çıkabilir.

Yazının Devamı

Yunanistan’ı aklıselime davet!

Yunanistan Genelkurmay Başkanı Evangelos Apostolakis çok açık sözlüydü: “Türkler kayalıklarımıza çıkarsa yerle bir ederiz. Hükümetimiz de aynı görüştedir. Barış ve istikrarı korumak istiyoruz. ABD de bizimle aynı görüştedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uyguladığı baskılara karşı İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile sıkı bir ittifak kurduk.” Savunma Bakanı Panos Kommenos’un ise ayakları yerden kesilmişti: “Egemenlik haklarımıza saygısızlık edenleri ezeceğiz. Meis’te önümüzdeki aylarda Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan edeceğiz.”

YUNANİSTAN’DA TÜRK KORKUSU

Yunanlılar iliklerine kadar sinmiş Türk korkusu ile yaşar. “Küçük Asya Bozgunu” olarak isimlendirdikleri Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin izleri hâlâ silinmemiştir. Yunanistan, Türkiye’nin karşısına tek başına çıkmayı asla göze alamaz. Kesin güvenceler ve garantiler almadan askeri olarak Türkiye’ye meydan okuyamaz. Kıbrıs’ta da Yunanistan saklanmayı tercih etmiştir. Zaten Bakan ve Genelkurmay Başkanı’nın ifadeleri kendi içinde çelişkilidir. Bir taraftan ülkemiz için sinek vızıltısı niteliğinde “Türkiye’yi yerle bir ederiz!” söylemleri basın yayın organlarında yer alırken, diğer taraftan ABD, Mısır, İsrail’den destek aranmaktadır.

Yazının Devamı