Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Fransa, Kıbrıs'a yerleşiyor

Uzun yıllardır Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile çok yönlü ilişkiler içinde olan Fransa, son dönemlerde kantarın topuzunu kaçırdı. Uluslararası antlaşmaların hilafına Kıbrıs’ta askeri olarak üslenme çabalarına büyük hız verdi.

FRANSA VE AB İÇİN DENİZ VE HAVA ÜSSÜ

Politis gazetesi haberi şöyle geçti: “Fransız Cumhurbaşkanı Macron geçtiğimiz Ocak ayında adayı ziyaret etti. Güney Kıbrıs’a demir atan Fransız gemileri, Macron’un sözünü ettiği iki ülke arasındaki savunma işbirliği çalışmalarının başarılı şekilde sonuçlanmasının mührünü teşkil ediyor.” Fransız Donanması için Mari/Larnaka’daki “Vangelos Florakis” deniz üssünün kapasitesini genişletme çalışmaları bütün hızıyla devam ediyor. Üssün 2019 sonu ya da 2020 başında sonuçlanacağı tahmin ediliyor. Deniz üssü AB’ye ait gemilere de hizmet verecek! Diğer taraftan GKRY, Baf’ta bulunan “Andreas Papandreu” hava üssünü de modernize ediyor. Bu üs AB’ye ait hava vasıtaları için hazırlanıyor. GKRY, AB’ye hem deniz üssü hem de hava üssü kolaylıkları sağlayarak, Türkiye ile karşı karşıya getirmeyi hedefliyor.

Yazının Devamı

CHP'nin çıkarı nerede?

HDPKK, AKP ve MHP tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. Öte yandan hazineden çıkan 92 milyon lira ile ödüllendiriliyor. Ortada çok büyük bir çelişki var. CHP ise HDP ile iyi ilişkiler içinde! Bunun nedenlerini irdeleyen “HDPKK testi (4 Mart 2019)” adlı bir yazı kaleme almıştım. Bu tartışmaya değerli okurum Mehmet Arslanoğlu da katılmış. Görüşlerini bir ileti ile göndermiş. İlginç ve dikkat çekici bulduğum bu iletiyi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Ara başlıklar bana aittir:

SEÇİM SONUÇLARI NE SÖYLÜYOR?

Biliyorsunuz CHP’nin etnik Kürtçü partilere ilgisi yeni değil. İlk olarak Leyla Zana’ları 1990’da Meclis’e SHP kontenjanından sokmalarıyla başladı bu süreç. Bu iş o zamandan beri devam eden bir AB/D-Soros projesidir. İşin ilginç olan yanı ise bu projenin adeta CHP’yi iktidar yapmama projesi olduğudur. Bunu ben değil seçim sonuçları söylüyor. 1990’a kadar güneydoğudaki sol seçmen CHP’ye oy veriyordu. Hatta Diyarbakır CHP’nin kalesi idi. Örnek vermek gerekirse, 1978 seçimlerinde Diyarbakır’da CHP’nin oy oranı %34,8 ve 7 milletvekilinden 3’ü CHP’li. 1983 Seçimlerinde (CHP yasaklı olduğu için) sol parti olarak seçime katılan HP’nin aldığı oy %42. Yine 7 milletvekilinin 3’ü sol partiden. 1987 seçimlerine geldiğimizde birinci parti yine SHP! %25,5 oy ile 8 milletvekilinin 4’ünü SHP kazanmış.

Yazının Devamı

Deniz Kuvvetlerimiz her yerde

Türk Deniz Kuvvetleri Mavi Vatan Tatbikatı ile sadece Türkiye’de değil, Yunanistan’da da gündemin ana konularından birisi oldu. Üç denizde aynı anda 103 gemimin katılımı ile yapılan tatbikatın rüzgârı yetkin bir senfoninin çaldığı Türk Marşı gibi dalga dalga yayılıyor…

HARİTADA SADECE FİİLİ SİLAH ATIŞLARI VAR!

Ne yazık ki bazı basın ve yayın organlarında Deniz Kuvvetlerimizin Ege’de faaliyet göstermediği yönünde haberler çıktı. Bu yayın organları Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı bazı haritaları kaynak olarak sundu. Oysaki bu haritalarda sadece Deniz Kuvvetlerinin fiili silah atışı yapacağı sahalar gösteriliyordu. Tek başına fiili atış sahalarına bakarak bir deniz tatbikatı hakkında genel değerlendirmeler yapılamaz! İsterseniz bu konuyu biraz açalım:

Yazının Devamı

Truva atı stratejisi

ABD’nin yeni askeri stratejisi savunma çevrelerinde biraz da şaşkınlık ve sürpriz ile karşılandı. Çünkü bu strateji rakip ülkelere gizlice sızma ve kritik tesislerini imha etme amacına yönelikti. Bu strateji hem de Genelkurmay Başkanı Hv. Plt. Org. David Goldfein tarafından Washington’ta bir konferans vesilesiyle resmen dünyaya ilan edilmiş oldu. Org. Goldfein, “yeni stratejinin ABD savunma sisteminde kültürel ve teknik olarak bir dönüm noktası olduğunu” vurguladı.

ASIL HEDEF RUSYA VE ÇİN

Truva Atı Stratejisinde ABD’nin hedef aldığı ülkelerin öncelikle “Rusya ve Çin olduğu açık ve net olarak” ifade edildi. Bu stratejinin Rusya ve Çin’den kaynaklanan tehdit nedeniyle geliştirildiği açıklandı. Bu strateji kapsamında, ABD kara, deniz, hava unsurları ile özel kuvvetlerinin gizlilik içinde rakip ülkeye sızması ve rakibin üstün kuvvetleri ile karşılaşmadan belirlenen hedefleri imha etmesi esas alınıyor. 135 milyar dolarlık bu projenin bir yıl içinde ana hatlarının ortaya çıkacağı belirtiliyor. F-35 uçaklarının projede kilit rol oynayacağı vurgulanıyor. ABD askeri çevreleri yeni stratejiyi şu sözlerle özetliyor: “Rakibimizin zayıf noktalarına vururken, onun güçlü unsurları çatışmaktan kaçınmak!”

Yazının Devamı

Venezuela'ya müdahale!

Venezuela’nın Batı komşusu Kolombiya bu ülkeye yönelik yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin odak noktası oldu. Bağımsız bir ülkeye yakışmayacak eylem ve söylemlerde bulunuyor. Kolombiya uzun yıllardır ABD’nin arka bahçesi ve tetikçisi olarak biliniyor. ABD’nin talebi ile Afganistan’a bile askeri eğitim uzmanları, danışmanlar, özel harekât birlikleri gönderdi. 2000’li yıllarda dönemin Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe ABD’ye şu talepte bulundu: “Eğer yardım ederseniz, Venezuela’ya askeri bir harekât düzenlerim!” Dönemin ABD Başkanı George W. Bush bile Başkan Uribe’nin bu ciddiyetten uzak önerisini benimsemedi.

SÖNMEYEN BOLİVARCI DAMAR

Bolivarcı, bağımsızlık yanlısı, halkçı ve devrimci yönetimleri sadece ABD değil, Latin Amerika’nın bağnaz ve ABD yanlısı ülkeleri de tehdit olarak görüyor. Çünkü Latin Amerika’nın her yerinde sönmeyen bir Bolivarcı damar var! Bu damar kabardığı takdirde iktidarlarını devam ettiremeyeceklerini düşünüyorlar. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Venezuela, Küba ve Nikaragua’yı Despotluk Üçlüsü (Troika of Tyranny) olarak tanımladı. 13 üyeli Lima Grubu derin bir yanılgı içinde! Orta ve Güney Amerika için asıl tehdit ABD, Brezilya ve Kolombiya üçlüsünden kaynaklanıyor. Herhangi bir ülke bağımsız hareket ettiği takdirde bu ülkelerin düşmanlığına maruz kalacak!

Yazının Devamı

HDPKK testi

Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP-PKK ilişkisini matematiksel bir formülle açıkladı. HDP eşittir PKK! Bu açıklama ister istemez akıllara birçok soru getiriyor. İlk soru şu: “Mademki HDP aynı zamanda PKK’dır. O zaman niçin devlet kasasından 92 milyon lira bu partiye transfer edildi? Böyle bir durum PKK’nın devlet olanakları ile palazlandırılması anlamına gelmez mi?”

MUHALEFETİ HDP’YE YAPIŞTIRMAK…

AKP ve MHP görünüşte HDP’yi şiddetle eleştiren iki partidir. Hatta seçim stratejilerinin temel malzemesi HDP’tir. Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerini HDP’ye yapıştırarak etkili bir propaganda faaliyeti yürütüyorlar. Şimdiye dek Kılıçdaroğlu faktörü nedeniyle oldukça başarılı oldular. Özellikle CHP bu konuda AKP ve MHP’nin önüne Messi gibi milimetrik paslar atıyor. CHP tarihi ile kavgalı il başkanları, HDP ile özdeşleşen belediye başkan adayları AKP-MHP değirmenine su taşıyor. Diğer bir ifade ile Millet İttifakı’na cephaneyi bizatihi CHP götürüyor. AKP ve MHP önümüzdeki yerel seçimler için de aynı temayı kullanıyor. İşi daha da ileri götürerek seçimi bir beka meselesi olarak sunuyorlar. Verilen mesaj şu: “Biz iktidardan gidersek ya da bir belediye başkanlığını kaybedersek, PKK ülke yönetimine ya da yerel yönetime ortak olur!”

Yazının Devamı

Mavi Vatan tatbikatı

Türk Deniz Kuvvetleri limanlardan “Halatlar Fora!” demir üzerinden ise “Bismillah Vira!” diyerek denize açıldı. Ancak bu seyir tarihi bir nitelik taşıyordu. Şimdiye kadar en büyük tatbikatlar ya Ege-Akdeniz’de ya da Karadeniz-Marmara’da yapılırdı. Bu tatbikatlara “Denizkurdu” adı verilirdi. Ancak bu kez Donanmamız şimdiye dek yapılan en geniş çaplı deniz tatbikatı için dümen kırdı. Tatbikatın adı da derin bir anlam taşıyordu. Türkiye denizlerdeki vatanı ile bütünleştiğini bu tatbikat ile ilan ediyordu. Denizlerdeki hak ve çıkarlarımız “Mavi Vatan” tanımlaması ile bir kutsiyet kazanmıştı. Egemenlik alanımız içine giren soğuk, serin ya da sıcak sulardaki çıkarlarımızı savunmak, artık vatan savunması ile özdeş hale gelmişti.

REKOR SAYIDA KATILIM!

İlk kez rekor sayıda bir katılım (103 gemi) ile Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de aynı anda tatbikat faaliyetleri sürdürülecekti. Hava Kuvvetlerimiz de çok sayıda muharip uçakla denizdeki gemilerimizi destekleyecekti. Türkiye, üzerinden ve üstünden gemileri ve uçakları ile denizleri kapatıyordu. Ayrıca milli unsurlar tatbikata ayrı bir boyut kazandırdı ve renk kattı. Milli gemilerimiz (MİLGEM), İnsansız Hava Araçları (ANKA ve Bayraktar), ulusal silah sistemlerimiz (UMTAS ve CİRİT) ile Türk Savunma Sanayi de adeta gövde gösterisi yapıyordu. Özgün bir savunma endüstrisi tesis etmek için ara engeller bir bir aşılıyordu. Tabii ki hedef savunma alanında yüzde yüze yakın bir milli üretim yeteneği kazanmaktı! Bu hedefe ulaşmak için devlet ve özel sektörün kol kola girmesi ve özel tedbirler alınması zorunluydu. Bu alana yatırım Türkiye’nin geleceğine yatırım anlamına geliyordu.

Yazının Devamı

Pakistan-Hindistan çatışması

İngiliz emperyalizmi uzun yıllar kanını emdiği Asya’nın alt kıtasından ayrılırken hiç de iyi niyetli değildi. Hindistan ve Pakistan’ın bağımsızlığını 1947 Ağustos ayında kabul etti ama ortada patlamaya hazır bir volkan bıraktı. Gelecek yıllar içinde iki ülkenin enerjisini bu volkanın lavlarında tüketmesi planlanmıştı. Böylece emperyalizm yeni vasıtaları ve yeni yüzü ile iki ülkede de at koşturabilecekti.

KEŞMİR, KARARINDA ÖZGÜR BIRAKILDI AMA…

Keşmir Hindular ile Müslümanlar arasında kanayan bir yaraydı. İngiltere’nin, Hindistan Bağımsızlık Yasası çerçevesinde getirdiği yeni düzende Keşmir, Hindistan ya da Pakistan’a bağlanma konusunda serbest bırakıldı. Ama asıl sorun tam da buradaydı. Çünkü Keşmir ağırlıklı olarak Müslüman nüfusun yaşadığı bir bölgeydi. Ama yöneticilerin çoğunluğu, “Mahajara” olarak isimlendirilen Bölge Başkanı (Emir) da dâhil Hindu kökenliydi. Başkan Hari Singh Hindistan’a bağlanma kararı verdi. Yerel Müslümanlar bu karara doğal olarak büyük tepki gösterdi. İngiliz planı sinsi bir şekilde kurgulanmıştı. Hindistan ve Pakistan daha bağımsızlığın tadını çıkarmadan 1947 yılında iki yıl süren bir savaşın tarafları oldular. Daha sonra 1965 ve 1971 yıllarında da iki ülke oldukça kanlı olan iki savaş daha vereceki. Ayrıca 1998 ve 2002 yıllarında iki ülke arasındaki kriz, sıcak çatışmaya dönüşmeden uluslararası çabalar ile engellendi.

Yazının Devamı

28 Şubat bu kez de dava konusu!

Israrla yazdım. 28 Şubat süreci bütünüyle siyasi bir konudur. Siyasi olarak her yönüyle tartışılabilir. Haklı ya da haksız çeşitli eleştiriler olabilir. Siyasi gündemin bir parçası olabilir. Ama adli bir davanın konusu olamaz! Çünkü bütün işlemler Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Başbakanlık, Bakanlıklar gibi en üst devlet organlarının onayı ile başlatılmıştır. Bu siyasi süreci bir dava konusu yapmak hukukun zorlanmasıdır. 28 Şubat sürecini bütünüyle bir siyasal partinin temel görüşlerine göre eğitim ve öğretim müfredatlarına sokmak ise ders kitaplarının siyasallaşmasına neden olur. Tartışmaların ardı arkası kesilmez. Emekli Albay Alican Türk müfredat konusunda Milli Eğitim Bakanlığı aleyhine dava açmıştır. Bu kapsamda kamuoyuna yaptığı duyuru aşağıdadır:

KAMUOYUNA DUYURU

Milli Eğitim Bakanlığı'nca basılan ve halen 12'nci sınıflarda okutulan ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ adlı ders kitabında 28 Şubat süreci hakkında doğru olmayan, bilimsel esaslardan ve nesnel gerçeklikten uzak, siyasi saiklerle yazılmış ve farklı algılar oluşturmaya dönük bilgiler verildiği görülmüştür.

Yazının Devamı

Yüzyılın antlaşması!

Filistin sorununda tarafını belli eden ABD Başkanı Trump, “Yüzyılın Antlaşması” olarak isimlendirdiği yeni bir planla ortaya çıktı. Planın ayrıntıları henüz bilinmiyor. Ancak sızan bilgilerden planın Filistin için bir ölüm fermanı niteliğinde olduğu anlaşılıyor.

TRUMP’IN FİLİSTİN’İ İMHA PLANI

Plana göre Sina yarımadasında Filistin’e küçük bir arazi bırakılıyor. Bu bilgiye ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Çünkü böyle bir gelişme Mısır kamuoyunda geniş bir tartışma başlatır. Kudüs’ün tamamı İsrail’e bırakılıyor. Filistin’e sadece Kudüs’ün kenar mahallelerinden birisi kalıyor. Alay eder gibi bu mahallenin başkent olması öneriliyor… Batı Şeria’da yasa dışı olarak tesis edilen Yahudi yerleşim birimlerinin büyük bir bölümü güvence altına alınıyor. İsrail tarafından yer ve yurtlarından edilen 6 milyona yakın Filistinli mültecinin geri dönüş hakkının adı bile yok! Filistin’e için sadece bir takım maddi yardımlar var!

Yazının Devamı

Yunanistan'ın aklında ne var?

İktidarın Yunanistan’la sıcak ve samimi ilişkileri dikkat çekiyor. Karşılıklı üst düzey davetlerin ardı arkası kesilmiyor. Ancak temel sorunlar konusunda hiçbir adım atılmıyor…

YUNAN BASINI ULUSAL KONULARDA DUYARLIDIR

Özelde Doğu Akdeniz denklemini, genel olarak Türkiye’nin milli meselelerini bilmeyen bazı CHP’lilerin sorumsuz girişimleri nedeniyle iktidar ana muhalefeti suçlasa da gerçekte Yunan politikaları konusunda iktidar da ana muhalefet de tel tel dökülüyor. Yunanistan’da basın milli meselelerde duyarlıdır. Aynı zamanda büyük çoğunluğu ile devlet politikalarına bağlıdır. Türk basınının büyük çoğunluğu gibi La Fontaine’den masallar anlatmıyor. Bu çerçevede iki önemli Yunan gazetesinde yayımlanan yazılar genel olarak Yunan kamuoyunun görüşlerini yansıtıyor. İki temel yaklaşım göze çarpıyor: Türkiye’nin gücü nedeniyle endişe ve AB-D’ye güvenerek meydan okuma! Böylece Yunan kamuoyu Türk politikaları konusunda çelişkiler yumağına dönüşüyor. En yüksek tirajlı muhafazakâr medyanın amiral gemisi Kathimerini bu ülkedeki endişe boyutunu naklediyor. Ara başlıklar bana aittir.

Yazının Devamı

Yenilenen dünya, eskimeyen Türkiye

Yazının başlığı Enerji Uzmanı Dr. Volkan Özdemir’in Destek Yayınevi’nden çıkan yeni kitabına verdiği isim! Çağına ve ülkesine karşı sorumluluk duyan Dr. Özdemir değişim ve dönüşüm sancıları ile kıvranan küresel sistemi, Türkiye’ye olan etkileri ile masaya yatırıyor. Ara başlıklar bana aittir.

HERKES GİDER MERSİN’E, BİZ GİDERİZ TERSİNE!

Kitap önemli bir boşluğu dolduruyor. Dünya bütün eski kalıpları yıkarak yeni bir rotaya doğru seyrederken, ülkemizdeki siyasi partiler eskimiş köhne sisteme sıkı sıkıya sarılıyor. Yıllar içinde devlet içinde güç kazanan tutucu bürokrasi bir türlü yeni gelişmelere ayak uyduramıyor. Bu nedenle Türkiye bir türlü ileri doğru sıçrama yapamıyor. Siyaseti ekonomiden bağımsız değerlendiremeyiz. Kitap bu gerçeğin ışığında siyasi gelişmeleri veriye dayanan ekonomik arka planı ile birlikte sunuyor. Böylece ortaya fikir dünyamıza katkı yapan sağlıklı bir çerçeve çıkıyor. Aşağı inmekte olan yürüyen merdivende yukarı çıkmaya çalışan şaşkın insanın durumuna düşmemek için kitaptaki bilgilerden mutlaka istifade edilmelidir.

Yazının Devamı

Akıncı meydan okumaya devam ediyor

Kısa süre önce Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu bir üniversitede konferans vermek üzere Kıbrıs’a gitti. Bu ziyaret sırasında Mustafa Akıncı ile Bakan Çavuşoğlu arasında devlet teamüllerine aykırı bir tartışma yaşandı. Bu tartışma basın yayın organlarında geniş yer buldu. Önce bu tartışmayı kısaca hatırlayalım:

AKINCI’DAN TÜRKİYE’YE AYAR

BAKAN: Özellikle Kuzey Kıbrıs’ta bazı kişiler sürekli, “Benim ideolojime göre federasyon en iyisidir. Böyle olmalıdır.” şeklinde diktede bulunuyor. “Bir kişinin siyasi görüşüne veya ideolojisine Kıbrıs davası kurban edilemez!” demek istemiştim.

Yazının Devamı

Bedelliye karşı evlad-ı vatan

İktidarın yaptığı yeni askerlik düzenlemesi tam bir hayal kırıklığı oldu. Ülkenin gençleri bıçak gibi ortadan ikiye bölündü. Askerlik yükümlülükleri olanlar, bedelliler ve zorunlu askerler olarak ikiye ayrıldı. Böylece Türk gençleri arasında sosyolojik bir ayrım yapıldı. Kapitalist dünyanın para hırsına, ne yazık ki iktidar da teslim oldu. En kutsal vatan hizmeti paraya tahvil edildi. Bu toprakların yaratmış olduğu en büyük değerlerden birisi olan “Mehmetçik” kavramı sulandırıldı.

ASKERİMİZ FAKİRDENDİR...

Osmanlı’da bir dönem uygulanan bedelli askerlik toplumun vicdanında kabul görmedi! Halkın duygu ve düşüncelerini yansıtan türkülere bile yansıdı: “Yemen yolu çukurdandır, Karavana bakırdandır, zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir...” Sivas dolaylarının bu türküsü kanayan toplum vicdanının bir tezahürü oldu. Bu konuda çok bilenler (!) başka ülkeleri örnek göstereceklerdir. Ama yanılgı da burada başlar. Çünkü hiçbir ülke diğerine benzemez. Her ülke geçmişten gelip geleceğe uzanan kendine özgü değerler yaratır. Türkler asker bir millettir. Bütün dünya onları ordu kurma yetenekleri ile tanır. Yer kürede, çocuklarını davul zurna ile askere gönderen başka bir millet var mıdır?

Yazının Devamı

Köreltme savaşı

Yüksek teknolojinin yoğun olarak kullanılması modern savaşlara yeni boyutlar kazandırdı. Günümüzde stratejik, operatif ve taktik düzeyde girişilen her askeri harekâtta düşmanın tespit ve teşhis edilmesi, konumunun hassas olarak belirlenmesi yaşamsal önemdedir.

DÜŞMANIN YERİNİ BİLMEZSENİZ…

Eğer düşmanın yerini bilmezseniz, elinizdeki silahların hiçbir önemi kalmaz. Ayrıca dost birliklerin arasındaki irtibat (muhabere ya da elektronik) kesildiği takdirde, kargaşa başlar. Bu nedenle askeri terminolojide kısaca “C3I (Command, Control, Communication and Intellengence gathering)” olarak tanımlanan “Komuta, Kontrol, Muhabere ve İstihbarat toplama” sistemlerinde yetkinlik belirleyici bir mahiyet arz eder. C3I organizasyonunda sıkıntı başlamışsa, harp etkinliğiniz en düşük düzeye iner.

Yazının Devamı

Kozmik Oda kapanmıyor

26. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ yeni kitabı olan “Ergenekon’dan Çıkış” ile okurlarının karşısına çıktı. Umarım bu yayının Türk fikir dünyasına katkısı olur. Kitaptaki, “Bugün olsa kozmik odayı yine açardım!” sözleri basında ve özellikle sosyal medyada geniş bir tartışma başlattı. Bu düşüncesini şu gerekçe ile savundu: “Kozmik odada Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve Uğur Mumcu suikastlarıyla ilgili bilgi arandı. Kozmik odayı açmasaydık, “Bu cinayetlerin arkasında TSK var!” denecekti.

DEVLETİN BEKASI HER ŞEYİN ÖNÜNDEDİR

Sorumluluk sahibi bir komutan için devletin bekası, güvenliği ve yabancı devletlerin bilmemesi gereken sırların korunması öncelikli ve kutsal bir görevdir. Eğer bir düşman işgali söz konusu ise ilk önce bu belgeler imha edilir. Hiçbir gerekçe devletin sırlarının ortalığa saçılmasından daha önemli ve daha öncelikli olamaz! Bir takım faili meçhul cinayetlerin TSK’nın üzerine yıkılma olasılığı devletin bekası yanında bir hiçtir. Lafı bile olmaz! Askeri bir değerlendirmenin konusu olamaz! Çünkü kozmik odadaki sırlar ve hassas bilgiler düşman eline geçtiği takdirde bedelini sadece TSK değil, devlet ve millet ağır bir şekilde öder. Faili meçhul cinayetler konusu bir iç sorun, özel askeri sırların düşmanlarımızın eline geçmesi ise ülkeyi felakete sürükleyebilecek dinamikleri bünyesinde barındıran bir dış sorundur.

Yazının Devamı