Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

İlk hedef Akdeniz

Kritik sonuç doğuracak sorunları çözmek için öncelikle tehdit doğru değerlendirilmelidir. Bu konuda yetersiz olanlar çaresizlik içinde çırpınır dururlar... Bilinçsizce sağa sola koşar ama kafalarını duvara çarparlar. Milletin enerjisini ve kaynaklarını tüketirler. Miyop gözleri uluslararası sağlıklı bir dengenin kurulması önündeki en büyük engeldir. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki karanlık dönem! Ülkede görünürde bir Yunan işgali var. Ama ne kadar ilginçtir ki Mustafa Kemal Paşa, tenezzül edip Yunan’ı ağzına bile almıyor. Atatürk’ü dinleyelim:

KİMSE KİMSEYE BAĞIMSIZLIK VERMEZ!

“Arkadaşlar!İngilizler ve yardımcıları, milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir.Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete, hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerin tabiatında yaradılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvede, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.Kuvvet ordudur.” Görüldüğü gibi ebedi ve ezeli Başkomutanımız, “kendisinden sonraki yöneticiler gibi eyyamcılık yapmayarak” tehditi, emperyalizm, yani “İngilizler ve yardımcıları” olarak belirlemiştir. Tehdit ne kadar doğru algılanırsa, çözüm yöntemi o kadar gerçekçi olur.

Yazının Devamı

Çimerika

Gazeteler çarpıcı manşetlerle ABD’nin ekonomik savaşı ve Çin’in misilleme girişimlerini okuyucuları ile paylaşıyor. İki ülke arasındaki karmaşık ekonomik ilişikleri incelemenin tam zamanı! ABD'li uzmanlar, ABD'nin aldığı haraca dayanan küresel ekonomideki zoraki dengeyi ve açık asimetriyi, "karşılıklı bağımlılık!" olarak ustaca gizliyor. FED’in sınırsız para basma yetkisi, petro dolar, ülkelere dayatılan dolar üzerinden ticaret hiçbir değerlendirmede yok!

MAL SAT, KÂĞIT AL!

Tarihçi Niall Ferguson ve iktisatçı Moritz Schularich, ABD ve Çin'i aynı kelimenin içine sokarak son derece yaratıcı yeni bir tanımlamayla ortaya çıktı: "Çimerika (Chimerica)”. Ünlü ikili burada iki ülke arasındaki karşılıklı bağımlılık veya simbiyotik (birlikte yaşam) ilişkiye vurgu yapıyor… Karşılıklı ilişkileri özetle şu şekilde açıklıyorlar: ABD'li bir işçi Çinli bir işçiden fazla kazanıyor. Çin, ABD'ye yönelik ihracatının devam etmesi için bu ülkeye mal akışına devam ediyor. ABD aldığı mallara karşılık genellikle Çin'e ABD devlet tahvili ya da hazine bonosu, diğer bir ifadeyle kâğıt parçaları veriyor. Çin ayrıca bilinçli olarak parasının değerini düşürerek ABD için mallarını daha da ucuz bir hale getiriyor.

Yazının Devamı

Aydınlık olmasaydı

Kâğıt sorunu nedeniyle Aydınlık gemisi 3 gün limanda demirde kaldı. Uğursuz çevreler, Türkiye’nin düşmanları neredeyse bayram yaptı. Hiç kimse heveslenmesin! Aydınlık’ın şanlı seyrini hiçbir güç engelleyemez! Şüheda fışkıran bu topraklar ne dün ne de bugün vatanseverlerden mahrum kaldı. Gelecekte de vatanseverler bu ülke için göğüslerini siper edecektir. Aydınlık, şunun bunun adına değil Türk vatanseverleri için yayın yapar. Patronu, Türk vatanseverliğidir. Vatanseverliği ise dünyadaki hiçbir güç satın alamaz!Atatürk’ün çizdiği çağdaş ve aydınlık rotada seyreden Aydınlık, fırtınalar, kasırgalar, tayfunlara meydan okuyarak salimen limana varacaktır.

GAZETEYE DOKUNMADAN GÜNE BAŞLAMAK!

Okuyacak zamanım olmasa bile gazeteye dokunmadan güne başlamak içimde bir burukluk yaratır; keyfim kaçar. İnternetten, şuradan buradan bakmak asla aynı şey değildir. Sizleri bilemem ama bende bir suçluluk duygusu yaratır. O gazeteyi bizatihi elime almak, hışır hışır sayfalarını çevirmek en büyük mutluluk kaynağımdır. Aydınlık enerjisi alarak güne başlamak isterim. Yakınlarım bunu bildiği için misafir olduğum zamanlarda gözümü açar açmaz Aydınlık’ı elime tutuşturur. Hep şunu söylerim: “Ben aslında Aydınlık yazarı değil, daha çok Aydınlık okuruyum. Çünkü gazeteyi didik didik ederim. Sindire sindire okurum.”

Yazının Devamı

Türk, askerlik ve bedelli

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında okutulan “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 4” adlı ders kitabının 9’uncu bölümünde (Sayfa 331), “Türk Ordusu ve Milli Müdafaa” başlığı ile yayımlanan ilginç ve dikkat çekici bir bölüm var. Değerli silah arkadaşım General Namık Kemal Çalışkan gündeme getirdi. Bu bölümden kısa bir kesiti sizlerle de paylaşmak istedim. Ara başlıklar bana aittir.

ÖNCE RUH ZENGİNLİĞİ

Temeli haysiyet duygusu, vazife saygısı ve yurt sevgisi olan askerlik, maddi kuvvetlerden önce zekâ, azim, irade, kahramanlık ve fedakârlık gibi manevi kültür unsurlarına istinat eder. İyi asker, bu meziyetlere en fazla malik olan ve milli üstünlüğüne kat'iyetle emin bulunan iyi insandır. Bu itibar iledir ki Türk en iyi askerdir.

Yazının Devamı

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, Sözcü’den Özlem Gürses’e bir mülakat verdi. Aslında iyi de oldu. Eteğindeki taşları döktü. Kimin nerede durduğunu anlamış olduk! Kendi adına konuşsa, insanlar bu bilge (!) adama güler geçerdi. Ama temsil ettiği kurum Türkiye’deki büyük iş adamları ve sanayicileri temsil ediyor. Bu nedenle gülüp geçemiyoruz…

OLAN ŞEYİN OLMAMASI TEMENNİSİ

Başkan’a soruyorlar: “ABD ile ilişkiler her geçen gün biraz daha geriliyor. Aynı anda Rusya ve Çin ile yakınlaşıyoruz. Bu yeni dış politikayı nasıl karşılıyorsunuz?” Başkanımızın cevabı sular seller gibi! Düşman çatlatıyor: “Doğrusu böyle bir dış politika ekseninin oluşmamış olmasını temenni ediyoruz. Geçmiş yıllarda yaşadığımız eksen kayması tartışmalarının ülkemizi ne kadar zorda bıraktığı ortadadır. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu geçmişinden bu yana tercihini Batı’nın simgelediği siyasal değerler üzerinden yapmış ve Batı âleminin eşit bir üyesi olmak için yoğun çaba göstermiştir.”

Yazının Devamı

Asya çağını açan devrimler

Kaynak Yayınları her zaman olduğu gibi bu kez de değerli bir eseri okuyucuları ile buluşturmuş: “Asya Çağını Açan Devrimler 1905-1911” Prof. Dr. H. Zafer Kars ve Emrah Maraşo’nun birlikte hazırladıkları bu eser Sayın Doğu Perinçek’in sunuş yazısıyla başlıyor. Dünyanın ağırlık merkezinin emin adımlarla Asya’ya kaydığı bir dönemde yayımlanan bu kitap özel bir ilgiyi hak ediyor. Çünkü günümüzde yaşanan büyük değişim ve dönüşümün ipuçlarını bu önemli eserde bulabiliyoruz. Ayrıca kitap yepyeni bilgiler ve özgün bakış açısı ile entelektüel bir boşluğu da kapatıyor.

CUMHURİYET İLE SOVYET DEVRİMİNİN BİLEŞKESİ

Kitap, 1905 Rus Devrimi, 1906 İran Devrimi, 1908 Türk Devrimi, 1911 Çin Devrimi ile 1911-1912 Moğolistan Bağımsızlık Savaşı’nı sade, açık ve anlaşılır bir üslupla naklediyor. Cengiz Han’ın ülkesi olan Moğolistan’ın pek de bilinmeyen kader savaşı oldukça ilginç ve dikkat çekici: Çin’den bağımsız olmak için Çarlık Rusya’sından destek arayışı, Rusya’nın ikircikli tutumu, Rusya karışınca Beyaz Ordu’nun ülkeye davet edilişi, Beyaz Ordu vahşeti, daha sonra Sovyet Rusya ile köklü ilişkiler ve Çin’e karşı bağımsızlığın kazanılması! Moğolistan kitapta şöyle tarif ediliyor: “Çin’deki 1911 Cumhuriyeti ile Rusya’daki Sovyet devrimlerinin bileşkesi!”

Yazının Devamı

Çöken bir uygarlık

En genel anlamıyla medeniyet, bir toplumda ortaya çıkan din, mezhep, dil, gelenek ve görenekler, örf ve âdetler, örgütlenme şekli, teknolojik birikim, sanatsal derinlik, idealler, üretim biçim ve ilişkileri ve tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan tüm kurumlar ve yaratılan değerlerdir. Medeniyet konusundaki en güzel tanımlardan biri de Friedrich Engels (1820-1895) tarafından yapılmıştır: "Uygarlıklar bir mucizeyle açıklanamayacak kadar derin köklere sahiptir. Kültürel ve bilimsel birikim, bin bir kaynaktan beslenir ve bir renk cümbüşü oluşturarak yerkürenin en geniş coğrafyasına yayılır.”

ONLARIN DA ÖMRÜ VARDIR!

Medeniyetlerin de bir ömrü vardır. Kendilerinden önceki uygarlıklardan da beslenerek doğarlar, gelişirler, yükselirler, duraksarlar ve çökerler. Ama kesinlikle uzun ömürlüdürler. Unutulmaması gereken altın bir kural vardır. Uygarlık, zenginlikle beslenir. Bu, su ile tarım ürünü arasındaki ilişki gibidir. Su yoksa ürün de yoktur. Medeniyetler, siyasi değil, birer kültürel güç olmalarına rağmen, siyasi gücü besler ve onu her türlü rekabete hazırlarlar. Medeniyetler yağmur bulutları gibidir. Ondan mahrum kalan bir siyasi varlık susuz kalır; sağlıklı bir gelişim süreci izleyemez.

Yazının Devamı

İdlib niçin kritik?

Önce hatırlayalım: Teröristlerin gözdesi Brett Mcgurk, “Türkiye’yi İdlib’te El Kaide’ye yardım etmekle” suçladı! Türkiye, Rusya ve İran damdan düşer gibi sarf edilen bu sözlerin arkasındaki sinsi planı hemen kavradı. ABD, İdlib’e müdahale için bahane arıyordu. Astana ortakları hızlı karar aldı ve denetimi sağlamak için İdlib’e askeri olarak girdi. TSK, İdlib sınırları boyunca uzanan 12 gözlem noktası tesis etti. Her noktada takviye edilmiş bölük seviyesinde birlik bulunduğu açık kaynaklarda yer aldı. İdlib sınırlarının ötesinde Rusya ve İran gözlem noktaları kuracaktı. Suriye ordusu ile bölgedeki muhalif/teröristlerin arasına üç ülkenin askerleri girecek, böylece çatışmalar önlenecekti.

İDLİB’DE NÜFUS NİÇİN ARTTI?

İdlib, Suriye’deki en hassas ve kritik bölgedir. Çünkü Suriye çıkardığı “Uzlaşma Kanunu” ile teröristlerle çeşitli bölgelerde anlaşma yolunu seçmişti. Suriye, isteyen terörist/muhaliflerin silahları ve aileleri ile birlikte istedikleri bölgeye gidebilecekleri bir mekanizma kurdu. Suriye, sorunlarını bir öncelik sırasına göre çözmek istiyordu. Terörist/muhaliflerin yaklaşık yüzde 85’i İdlib’i tercih etti. Bu nedenle İdlib yoğun bir göç patlamasına sahne oldu. Şu anda İdlib’te 3 milyonun üstünde insan yaşadığı tahmin ediliyor. Doğal olarak on binlerce terörist/muhalif bu bölgede çeşitli amaçlar için faaliyet gösteriyor. Şiddetli bir çatışmanın Türkiye’ye yönelik büyük bir göç dalgasını tetikleyebileceğinden ve sivil kayıplara neden olacağından endişe ediliyor. Bu nedenle şu aşamada bu bölgedeki sorunların dondurulmasının ya da ertelenmesinin daha uygun olduğu görülüyor.

Yazının Devamı

Gizli ya da örtülü bölücülük

Değerli bir aydın olan İsmail Şefik Aydın sözde Kürt sorunu, özde bölücü terör hakkında ayrıntılı bir inceleme yapmış. İlginç ve dikkat çekici bulduğum bu çalışmayı kısaltarak naklediyorum. Ara başlıklar bana aittir.

MİLLİ TARİH ŞUURU EKSİKLİĞİ!

Sayın Muharrem İnce ve Sayın Temel Karamollaoğlu’nun seçim kampanyaları sırasında, “Kürt Sorunu” diye bir başlık açmaları büyük bir talihsizlik olmuştur. Eğer aydınlarımız, Batılıların kendi ülkelerindeki uygulamalara bakabilseler, bu ülkelerde nasıl bir ırkçılık olduğunu görecektir. Bize barış içinde yaşamamız için bölünmeyi tavsiye eden Batılılar, Kıbrıs’ta Türk ve Rumları birleştirme gayreti içindedir!

Yazının Devamı

Küstah, vahşi ve sinsi!

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Siyonizm’in emrine giren bir Evangelist! Bulunduğu makama geliş nedeni hizmetleri ya da yetenekleri değil! Siyonizm onu elverişli ve kullanışlı bir eleman olduğu için Başkan Yardımcılığı koltuğuna oturttu. Şimdi de mikrofonu eline almış, kalabalık bir güruh önünde efendileri adına Türkiye’yi küstahça tehdit ediyor...

BAK ŞU KONUŞANA!

“Başkan Trump adına da konuşuyorum. Papaz serbest bırakılmayı hak ediyor. Türkiye Cumhurbaşkanı ve Türk Hükümeti’ne bir mesajım var. Ya Papazı serbest bırakır ya da bunun sonuçlarına katlanırlar!” Adamda liyakatın kırıntısı olsa, böyle bir konuşma yapmazdı! Çünkü bu konuşma uluslararası ilişkiler, diplomasi, devlet terbiyesi dâhil her türlü yerleşik disiplin ve teamüle aykırıdır. Ayrıca bu tavır bir çözüm bulunması çabalarını da baltalar. Dolayısıyla böyle bir konuşmanın pratik bir faydası da yoktur. Eğer Papaz için bu konuşmayı yaptıysa, onu da ateşe atmaktadır.

Yazının Devamı

Çıkmaz bu yol bir yere!

Türkiye’nin Batı dünyasının bir üyesi olması jeopolitiğin her türlü yasasına aykırıdır. Çünkü Türkiye, tarihi, coğrafyası, sosyolojik yapısı ve kültürel dokusu ile bambaşka bir gerçekliktir. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında abartılan Sovyet tehdidinin de etkisiyle Batı kulübüne üye olmuş ve doğasına aykırı bir topluluk içinde gelecek aramıştır. Batı, Türkiye’yi hiçbir zaman bir ortak olarak görmemiş, gerçek anlamda gelişmesini önlemek için çeşitli tedbirler almıştır. Kolaylıkla feda edilecek bir kanat ülkesi olarak, sadece SSCB’ye karşı savunma yapması için desteklemiştir. Soğuk savaş boyunca zoraki müttefik olan Türkiye “üvey evlat” olarak kabul edilmiş, SSCB’nin yıkılmasından sonra ise “yetim” muamelesi görerek Batı’nın açık hedefi olmuştur. Bugün Türkiye’ye yönelik tehditlerin tamamı Batı kaynaklıdır.

BATI’YA BAĞLI EKONOMİNİN ÇIKMAZI!

Türkiye ekonomik olarak Batı sistemine entegre edilmiş, daha sonra ortaya çıkan küreselleşme ile koruma tedbirlerini bütünüyle rafa kaldırmıştır. Batı ülkelerinin neredeyse tamamı gelişmiş endüstri ülkeleri olduğundan serbest ticarette rüzgârlar onların yelkenlerini şişirmiş, Türkiye ise yüksek miktardaki cari açıkla baş başa kalmıştır. Önünü görmeyen siyasetçiler, durum zaten Türkiye için alarm sinyalleri verirken, AB Gümrük Birliği’ne hazırlık yapılmadan dâhil olmuştur. Burada da akla ziyan bir yola girilmiş, sanki bir sömürge ülkesi gibi, Türkiye masada olmadan masada alınan bütün kararları kabul edeceği bir mekanizma içine sokulmuştur. Batı, doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle Türkiye’nin ileri teknoloji içeren alanlara yatırım yapmasını engellemiş, ülkemiz turizm, tekstil ve inşaat üçgeni içinde sıkışıp kalmıştır.

Yazının Devamı

Nikos Sampson değil Yunanistan

Nikos Sampson’un anılarına niçin sansür konulduğunu, Yunanistan ve Güney Rum Kesiminde sözünün bile edilmesine niçin izin verilmediğini ciddi bir şekilde sorgulamalıyız. Türk yetkililer ve özellikle müzakere ekipleri bu anıları didik didik etmeli! Bu anılar çoğaltılarak Batı merkezlerinin suratına çarpılmalı! Yaşar Aksoy’un “Kıbrıs Direnişi ve Çözüm” adlı kitabı, bu yönüyle derinlemesine ve analitik bir incelemeyi hak ediyor.

15 TEMMUZ 1974 RUM DARBESİNİN ARKASINDA GERÇEKTE KİM VARDI?

Sampson’a soru: Darbe başlangıcında radyoda yaptığınız ilk konuşmada, “Silahlı Kuvvetlere öncülük yaptım; aşağılık ve müstebit idareyi devirdik!” sözlerini söylediniz. Bu cümleler tüm sorumluluğu üstünüze aldığınız anlamına gelmiyor mu?

Yazının Devamı

Ana dilde eğitim

Ülke sorunlarına duyarlı bir aydın olan İsmail Şefik Aydın, zaman zaman çeşitli görüşlerini benimle de paylaşır. Ana dilde eğitim tuzağını derinlemesine ve sistematik olarak analiz etmiş. Kısaltarak naklediyorum:

ANA DİLDE EĞİTİM TUZAĞI!

Bir ABD Projesi olan PKK Terörü’nün, “Kürt Sorunu” olduğuna inandırılanların aklına uyularak, sorunu Kürt vatandaşlarımıza “Anadilde Eğitim Hakkı”tanıyarak çözmeye kalkmanın millî bütünlüğümüzü ve millî devletimizi paramparça edeceği bilinmelidir. Ülkemizde konuşulan dillerin öğrenilmesi için kurslar açılmasının önünde herhangi bir engel yoktur. Fakat burada bir kurnazlık yapılarak, anadil öğrenimi ile anadilde eğitim birbirine karıştırılıp anadilde eğitim hakkı talep edilmektedir! Hâlbuki bunlar başka başka şeyler! Bu propagandadan etkilenerek; meselenin esasını bilmeyen, fakat temel hak ve özgürlükler konusunda duyarlı olan bazı aydınlarımız ve siyasetçilerimiz, anadilde eğitim taleplerine destek vermektedir!

Yazının Devamı

Suriye'deki jeopolitik çıkmaz

Batı dünyasında devlet adamları jeopolitik ile iç içe yaşar. Bu yönde bir boşluk varsa, devlet mutlaka o boşluğu doldurur. Aslında jeopolitik gizli bir disiplindir. Batı dünyası bu tür bilgilerin Doğu’ya yayılmasını doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle engeller. Doğu ise doğası gereği sömürü hedefi olmadığından, bu alana fazla önem vermez. Bu nedenle uluslararası meselelerde Batı kaybetse bile her maça avantajlı başlar. Şimdi bazı açıklamalarla konuyu açalım:

DEMEÇLER KARGAŞASI

Soçi’deki 10’uncu Astana müzakere sürecinden sonra Rusya Temsilcisi Aleksander Lavrentiyev şunu söyledi: “Suriye’de sivil halkın evlerine dönüp barış içinde yaşamasını sağlayacak şartlar oluştuktan sonra biz Rusya olarak Türk askerinin Suriye topraklarından çekilmesinde ısrarcı olacağız.”

Yazının Devamı

Düşler ve Gerçekler

Kaynak Yayınları bir kez daha değerli bir eseri okuyucuları ile buluşturdu: “Düşler ve Gerçekler” Dünyada ve Türkiye’de 68 kuşağının heyecan dolu serüveni, çarpıcı ve nefes kesen kesitlerle, dönemin önemli şahsiyetlerinin tanıklığı ile naklediliyor. Kuşağın saygın bir temsilcisi olan Yazar Cüneyt Akalın Hoca başından sonuna dek olayların içinde yer almış. Cüneyt Hoca’nın, o dönemi anlatırken gerçeklerden kopmamak ve en doğru sonuçlara ulaşmak için kuyumcu terazisi gibi hassas ve dengeli davrandığı derhal fark ediliyor. Vakit kaybetmeden kitabın sayfaları arasında yolculuğa çıkalım. Ara başlıklar bana aittir.

68 SÜRECİNİN SONUNDA NE OLDU?

Bu süreçte, açıkça konuşalım, 19. yüzyıl cumhuriyeti ve 19. yüzyıl demokratik devrimlerine yön veren aydınlanma değerleri “özgürlük” adına yıkıldı; laiklik gerilere itildi, demokrasi adına her türlü uzlaşmanın pazarlıkçı yolu açıldı. Ahlaki kurallar, dinsel kurallar, yasalar borsalar adına çiğnendi. Batı’da postmodernizm mi 68’i yarattı, yoksa 68 mi postmodernizmi hızlandırdı? Yanıtlaması zor bir sorudur bu! (Sayfa 243) Sonuçta, Avrupa 68’inin liberal şöhretleri PKK destekçisi oldular. (Sayfa 245)

Yazının Devamı

ABD'nin yıpratma savaşı

ABD, Türkiye’ye karşı bütün teamülleri çiğneyerek bir Yıpratma Savaşı (War of Attrition) veriyor. Bu savaşta hiçbir kural tanımadan Türkiye’nin bütün çıkar alanlarında doğrudan ya da dolaylı tahribataneden oluyor. Irak’ta alınan derslerden sonra ABD, zaten kendi askeri gücünü kullanmaktan kaçınıyor. Üçüncü ülkeler, yönlendirdiği uluslararası ittifaklar ve terör örgütlerini kullanarak vekâlet savaşları yürütmeyi bir devlet politikası haline getirdi. Ayrıca, ekonomik manipülasyonlar, ticaret savaşları ve baskı/şantaj yöntemleri ile de hedef ülkelere saldırıyor.

ABD, ZARAR GÖRECEĞİ HİÇBİR ANLAŞMAYA UYMAZ!

Türkiye, terörü destekleme dâhil ABD merkezli bütün kirli ve sinsi oyunların merkezinde ve hedefinde! NATO’ya üye olan, AB’ye adaylık süreci devam eden ve Batı kulübünün bir üyesi olan Türkiye’ye karşı yürütülen bu düşmanlık çok iyi okunmalıdır. Türkiye’nin özel koşulları dikkate alındığında, bu düşmanlığın ağırlık puanı diğer ülkelerden çok daha fazladır. Açık konuşalım! Türkiye ve ABD arasında hiçbir bağ kalmamıştır.Sorunlar yumağı bir güven bunalımının çok ötesindedir.

Yazının Devamı