Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Kıbrıs ezberini Türkiye bozmalı

Amiral Mustafa Özbey Genelkurmay Başkanlığı’nda ilk “Yunan-Kıbrıs Daire Başkanlığı” yapmış, kalıpların dışına çıkabilen çok başarılı bir subaydır. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş’ın askeri danışmanlığını da yapmıştır. Sorunun doğasını bildiği için söyledikleri bugün için hazine değerindedir. 2’nci Kıbrıs Konferansı 1-3 Nisan 2019’da gerçekleştirilmiştir. Amiral Özbey’in gelecek kuşaklar için de ders niteliğinde olan sunumundan bazı kesitleri sizlerde de paylaşmak istiyorum.

Ara başlıklar bana aittir:

EMPERYALİZM İÇİN ÜÇÜNCÜ HEZİMET

Yazının Devamı

Türkiye ve silahlanma politikaları

Stockholm’de üslenen SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute–Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü) 2018 yılı için ülkelerin silahlanma harcamalarını mercek altına aldı. Çıkan sonuç hiç de şaşırtıcı değil! Dünya yeniden jeopolitik ile tanışırken, doğal olarak silahlanma için ödenen bedel de arttı. Toplam harcama 1,822 trilyon dolara ulaştı. Bu ise küresel düzeyde gayrı safı hasılanın yüzde 2,1’ine denk düşüyor. Dünyadaki her kişi silahlanma için yıllık 239 dolar harcıyor. 2017 yılına göre, bu miktar yüzde 2,6 oranında arttı.

EN ÇOK HARCAYAN ÜLKELER

ABD, Çin, Suudi Arabistan, Hindistan ve Fransa, toplam yüzde 60’lık bir oranla ilk 5 sırayı işgal ediyor. ABD’nin 2010 yılından bu yana harcamaları (toplam 649 milyar dolar) ilk kez arttı. Artış miktarı 27,8 milyar dolara ulaştı. Suudi Arabistan’da ise 4,6 milyar dolarlık bir düşüş göze çarpıyor. Çin ise 24 yıldır tedricen harcamalarını artırıyor. ABD ve Çin’in harcamaları toplam harcamanın yarısına ulaşıyor. Çin harcamalarını yüzde 5 artırarak toplam 250 milyar dolara ulaştı. Hindistan yüzde 3,1 (toplam 66,5 milyar dolar), Pakistan yüzde 11 (toplam 11,4 milyar dolar), Güney Kore ise yüzde 5,1 (toplam 43,1 milyar dolar) oranında harcamalarını artırdı. En çok harcama yapan ilk 15 ülke ise sırasıyla, ABD, Çin, Suudi Arabistan, Hindistan, Fransa, Rusya, İngiltere, Almanya, Japonya, Güney Kore, İtalya, Brezilya, Avustralya, Kanada ve Türkiye’den oluşuyor.

Yazının Devamı

Doğu Akdeniz'de Türk kıta sahanlığı

Türkiye özellikle Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını daha somut olarak ifade etmeye başladı. Bu gelişme Türkiye’nin Mavi Vatanı’ndaki hak ve çıkarlarının savunulması açısından son kerte önemlidir. Ayrıca Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek böylesine önemli konularda kendinden emin ve kararlı adımlar atması diğer fırsatçı ülkeler için de ciddi bir mesaj olacaktır.

Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu 18 Mart 2019 tarihinde BM Genel Sekreteri (BMGS)’ne bir mektup gönderdi. Bu mektup Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin 12 Aralık 2018 tarihli mektubuna (A/73/651) cevap niteliği taşıyor. Büyükelçi aşağıdaki hususları BM ve BMGS’nin dikkatine sunuyor. Ara başlıklar bana aittir:

KITA SAHANLIĞI KOORDİNATLARI

Yazının Devamı

Sorumluluk alınmalı

Türkiye’de yapısal sorunların özgül ağırlığı giderek artıyor. Ülkenin birlik ve bütünlüğü için dayanışma ve işbirliği ortamına ihtiyaç duyuluyor. Bu alandaki en büyük engelin kısa süre önce sona eren seçim süreci olduğu görülüyor.

İTTİFAKI BİZATİHİ TEKLİF EDENLER ZORLAŞTIRIYOR…

Ne yazık ki seçim kampanyaları boyunca kullanılan kutuplaştırıcı ve ötekileştirici dil ön yargıların oluşmasına neden oldu. Ayrıca özellikle İstanbul’da seçim sonucuna yapılan itiraz, doğal bir uzlaşma ortamı oluşmasına set çekti. Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimi de bir ittifak ihtimalini azaltıyor. İktidarın bu süreci iyi yönetemediğini kabul etmeliyiz. Ayrıca Devlet Bahçeli’nin Türkiye İttifakı’na karşı çıkması bu yöndeki umutları iyice azaltıyor. Bahçeli’nin net bir tavır sergilemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manevra alanını daralttı. Her şeye rağmen yabancı ülkelerin sinsi planları göz önüne alındığında, bütün bu engellerin aşılması gerekiyor. Türkiye için duygularımızı bir kenara bırakarak akıl ve mantık ile hareket etmeliyiz. Bunun için siyasi partilerin asgari müştereklerde birleşmesi zorunluluk arz ediyor. Bir masa etrafında toplanmak belki de güzel bir başlangıç olabilir. Aksi takdirde akşam alacakaranlığında olduğu gibi kısa süre sonra hep birlikte güneşin ufkun altına inişine tanık olacağız.

Yazının Devamı

Putin-Kim Jong Un zirvesi

Putin-Kim Jong Un zirvesi uluslararası çevrelerde yeni bir heyecan yarattı. Kore yarımadasındaki dengeleri nasıl etkileyeceği küresel düzeyde geniş olarak tartışıldı. Ayrıca ABD’nin bu zirveyi nasıl değerlendireceği de merak konusu oldu.

ZIRHLI VAGONLA RUSYA’YA GİRİŞ

Kim Jong Un zırhlı vagonuyla 24 Nisan 2019 günü Rusya’ya gitti. Kendisine Dışişleri Bakanı Ri Jong Ho ve deneyimli nükleer müzakereci Choe Son Hui eşlik etti. Rus sınırında çiçekler ve geleneksel ikram ürünleri olan tuz ve ekmek ile karşılandı. Buradaki Rusya-Kuzey Kore (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) dostluk evini ziyaret etti. Bu ev ölen dedesi olan devletin kurucusu Kim İl Sung’un 1986 yılındaki ziyareti öncesinde yapılmıştı. Rusya’nın Pasifik’teki ana limanı olan Viladivostok’ta 26 Nisan 2019 günü Putin ile buluştu. İlk kez yapılan bu ziyaret Rus basınında geniş yankı buldu.

Yazının Devamı

F-35: Fırsat mı, tehdit mi?

ABD’de söz birliği edilmişçesine her yerden hep aynı nakarat çınlıyor: “ Rus yapımı S-400 yüksek irtifa hava savunma füzelerini aldığı takdirde Türkiye’ye F-35 uçakları verilmeyecektir. Türk firmaları tarafından üretilen parçalar başka şirketlere yönlendirilecektir.”

TEK MOTORLU UÇAK!

Hiç kuşkusuz F-35 uçağı, özellikle radarının üstün özellikleri nedeniyle değerli bir platformdur. Ancak uçağın tek motorlu olması önemli bir harekât eksikliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyadaki 5’inci nesil, gizlilik teknolojisine haiz uçakların tamamı çift motorludur. Tek motor, uçağın görev yapacağı alanı sınırlamakta, taşıyabileceği silah yüklerini azaltmaktadır. Rus Su-57 uçağının harekât yarıçapı (1050 deniz mili) , F-35’e göre (580 deniz mili) neredeyse iki misli fazladır. Tek motor aynı zamanda hız, tırmanış sürati gibi uçağın özel performansını da olumsuz olarak etkilemektedir. Kabul etmeliyiz ki uçağın tek motorlu olarak seçilmesini destekleyebilecek özel bilgilere sahip değiliz. Ama bu tercihin mantıklı bir açıklamasını da bulamıyoruz. ABD Deniz Kuvvetlerinin de kısa harekât yarıçapından şikâyetçi olduğunu biliyoruz. Çünkü bu uçakları konuşlandıran uçak gemileri sahile daha fazla yaklaşmak zorunda kalmaktadır.

Yazının Devamı

Medeniyetler çatışması

Batılı teorisyenler emperyalist sistemle uyumlu kendi hedeflerini, dünyanın ihtiyacı olarak sunma konusunda son kerte mahirdir. Bu düşünürlerden birisi de Samuel P. Huntington (1927-2008)’dur. Emperyalist sistem bu yazarları bütün gücü ile destekler.

HEDEF DÜŞMANLIĞI KÖRÜKLEMEK

Bir tür istihbarat operasyonu yapan bu kişilerin çarpık düşüncelerini küresel düzeyde bir referans olarak sunma konusunda özel tedbirler alır. Öylesine güçlü rüzgârlar estirilir ki hem bölgesel hem de küresel düzeyde yazarın görüşleri enine boyuna tartışılır. Bu konuda saygın üniversitelerde, tanınmış otellerde paneller, sempozyumlar, konferanslar düzenlenir. Medya bu tür faaliyetlerin tanıtımını yapmak için her türlü imkânını sonuna kadar kullanır. “Medeniyetler Çatışması (Clash of Civilization)” Huntington’un küresel düzeyde kargaşa çıkarmak için yazdığı bir kitaptır. Kitap bölgesel ve küresel düzeyde medeniyetlerin birbirleri ile doğal bir çatışma ortamına sürüklendiği konusunu işler. Aslında böyle bir durum söz konusu değildir. Gerçek durum yazarın belirttiğinden çok farklıdır. Yazar gönlünden geçenleri kitaba dökmektedir. Amacı, bu yönde güçlü bir kamuoyu oluşturarak Batılı güçlerin dünya kaynaklarını yağmalamasının önünü açmaktır. Bunun için bulduğu anahtar medeniyetler çatışmasıdır.

Yazının Devamı

Ulusal çıkarlar nerede?

“Birleşik Krallığın sürekli dost ve düşmanları yoktur. Birleşik Krallığın sürekli çıkarları vardır.” Bu sözler, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış İngilizlerin ünlü devlet adamı Lord Palmerston (1784-1865)’a aittir. İngiltere yıllar boyunca bu sözlerle uyumlu olarak dış politikasını belirlemiştir. Bu sayede neredeyse sürekli olarak kazanmıştır.

MİLLİ TARİH BİLİNCİ OLMAZSA…

Ulusların çıkarının nerede olduğunu tespit etmek bir sanattır. Sadece bilgi yetmez! Aynı zamanda güçlü sezgilerin yanında, geniş bir vizyon da gerektirir. Jeopolitik, strateji ve siyaset üçgeni içinde doğru yolu bulma yeteneği zorunludur. Ufkun ötesini görebilmek, diğer bir ifade ile geleceği doğruya yakın kestirmek gerekir. Milli bir tarih bilinci ve ulusal onur duygusu olmadan bu alana girenler genellikle hüsrana uğrar. Yabancıların peşine takılarak hiçbir milli çıkar alanı savunulamaz! Politikacı ile devlet adamı arasındaki fark işte tam da buradadır. Atatürk’ten sonra Türk dış politikası tam bir çıkmaza girdi. Dış politikanın temel parametrelerinin belirlenmesinde daha çok sert esen küresel rüzgârlar rol oynadı.

Yazının Devamı

Seçim sonrasında Türkiye

Türkiye istese de istemese de önemli bir değişimin arifesinde! Yapısal sorunlarla boğuşurken, iç siyasi tansiyon da giderek yükseliyor. Yüksek kan basıncı ülkenin sinir merkezlerinde ciddi tahribata neden oluyor.

TANSİYON DÜŞÜRÜLMELİ!

Bu nedenle tansiyonun bir an önce düşürülmesi gerekiyor. Bunun için ilk aşamada seçimlerin Türkiye’nin gündeminden çıkarılması önem arz ediyor. Seçimler artık geride kaldı. Milletin tercihine saygı gösterip yolumuza devam etmeliyiz. Toplumun büyük bir bölümü ağır ekonomik sorunların çözülmesi için iktidardan yapıcı ve yaratıcı önlemler beklerken, muhalefetin de bu çabalara destek vermesini talep ediyor. Türk siyasetinde mutfağın belirleyici rolü bu seçimlerde bir kez daha görüldü. Ekonomik sorunlar ailenin sofrasında kısıntıya neden olduğunda seçmen tereddütsüz olarak oyuyla karşılık veriyor.

Yazının Devamı

Küresel düzen çatırdıyor

“Zamanların en iyisiydi; zamanların en kötüsüydü. Hem akıl çağıydı hem aptallık hem inanç devriydi hem kuşku! Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışı idi. Hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu…”

İKİ ŞEHRİN HİKÂYESİ

Yukarıdaki satırlar ünlü yazar Charles Dickens’in “İki şehrin hikâyesi” romanından alındı. 18’inci yüzyıl sonlarındaki Londra’yı betimler. Çünkü o dönemde Londra’da zenginlik ve güzel yaşam ile sefalet ve açlık iç içe geçmişti. Ne yazık ki insanlık o dönemlerde edebiyat klasikleri içinde kendine yer bulan bu yaman çelişkilerden kurtulamadı. Bugün de zenginlik ve fakirlik dünyanın birçok ülkesinde birlikte yaşıyor. Bazı ülkelerde gelir dağılımı adaletsizliği öyle boyutlara ulaştı ki bütün bir ulus küçük bir gruba hizmet için yaşıyor. 1960’lı yıllarda yeşeren sosyal devletin getirdiği kazanımların çoğunu 1980’li yıllarda atağa kalkan küreselleşme yok etti.

Yazının Devamı

Kırlangıçlar ve insanlar

Bilmiyorum, hiç kırlangıçları inceleme fırsatınız oldu mu? Öyle özellikleri var ki sadece insana değil, bütün canlılara örnek olacak nitelikte! Bir arkadaşımın gönderdiği Sadi Bayram imzalı, “Kırlangıçları çok sevdim.” başlıklı yazıyı ilginç ve dikkat çekici buldum. Sizlerle de paylaşmak istedim:

AİLE BAĞLARI VE ADALET

Ayvalık'ta bir açık hava otelindeyim, resepsiyon da açıkta. Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarıda, gagalar açık. Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyor ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar. Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil, sırayı hiç şaşırmıyorlar.

Yazının Devamı

Toplum baskısı ile bunalmak

Toplum bizi o kadar yoğun çelişkiler ile buluşturur ki bazen içinden çıkamayız. Anlamaya çalıştıkça daha da batarız. Sağlıklı bir zemine oturtmak için beynimizin bütün çabası yeterli gelmez. Neden-sonuç ilişkisi kuramayız; mantıklı bir çerçeve çizemeyiz. Her toplum kendi doğrularını dayatır ve uslu uslu onlara uyum sağlanmasını ister. Bu çelişkiler, dayatmalar bazen insanı zıvanadan çıkarır. Aşağıdaki anekdotu bir arkadaşım gönderdi. Çok ilginç buldum ve sizlerle de paylaşmak istedim. Ara başlıklar bana aittir:

SAĞA ÇEKTİM BEKLİYORUM!

Genç delikanlı doktora durumunu anlatıyordu: “Ben iyiyim doktor ağabey, hiçbir şeyim yok. Sağa çektim, bekliyorum.” Gözlerinde hayalet görmüşçesine bir korku ile hiçbir şey görmüyormuş gibi boş bir bakış yer değiştiriyordu. Artık mücadeleyi bırakmış, dış kapılarını kapatmıştı. Kendisine ait bilinmez bir dünyadaydı. Ailesi neyi neden yaptığını, ne zaman ne yapacağını kestiremiyordu! İnsanlardan kaçıyor, bazen kendi kendine bir şeyler konuşup gülüyordu.

Yazının Devamı

Rusya-İsrail satrancı

Rusya 2015 yılının Eylül ayında askeri olarak Suriye’ye girdi. Davet bizatihi Başkan Esat’tan geldi. Suriye’de istikrar sağlayıcı unsurların başında yer aldı. Suriye’nin birlik ve bütünlüğünün tesis edilmesi için mücadele veriyor. Doğal olarak bölgede Rusya’nın stratejik ve ekonomik çıkarlarını da gözetiyor.

SURİYE’DE YANGINA KÖRÜKLE GİDENLER…

İsrail ise ABD ile birlikte Suriye’deki istikrarsızlığa neden oldu ve çıkan yangına sürekli odun attı. IŞİD (DEAŞ) ve El Nusra (HTŞ) başta olmak üzere terör örgütlerine verdiği destek BM raporlarında yer aldı. Terör örgütleri hiçbir zaman İsrail’i hedef almadı. İsrail, Suriye’deki hedeflere sık sık hava ve füze taarruzları tertipledi. Bu süreçte İsrail iki önemli hamle yaptı. Başkan Trump önce “ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını” açıkladı. Daha sonra “İsrail’in işgal ettiği Golan tepelerini ABD’nin İsrail toprağı olarak gördüğünü” ilan etti. İsrail geleneksel saldırgan politikalarını sürdürüyor. Ama bir yandan da bu iki önemli gelişmeyi uluslararası topluma kabul ettirecek girişimlerde bulunuyor. Başbakan Netanyahu’nun 4 Nisan 2019’daki Moskova ziyaretini bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor.

Yazının Devamı

Değişen dünyayı kavramak

Dünya sadece jeopolitik, siyaset ve strateji alanlarında değil, yaşamın neredeyse her alanında büyük değişimlere sahne oluyor. Bu değişim ve dönüşümü kavrayanlar siyasette öne çıkmaya, yeni siyasi oluşumlar güçlenmeye başladı. Geleneksel tüketim alışkanlıkları tepeden tırnağa değişiyor. Özellikle 18-35 yaşları arasındaki kesimin davranışları belirgin ölçüde farklılaşıyor. Dünyaya başka bir açıdan bakan yeni bir kesim belki de geleceğimizi de şekillendirecek…

YENİ BİR EKONOMİK YAKLAŞIM

Bu kesim sosyal sorumluluk projelerinde görev üstlenmeyi benimsiyor. Çok hızlı öğreniyor ve bilgilerini yaptıkları işlere mükemmel düzeyde yansıtıyor. Kariyer planlaması onlar için vazgeçilmez bir uğraş alanı! Bu nedenle üst kademelere tırmanabilecekleri ve yeteneklerini sergileyebilecekleri iş kollarını tercih ediyorlar. Günlük mesai ile sınırlanan işler onlara cazip gelmiyor. Bu çerçevede çok uluslu şirketler ya da çeşitli ülkelerde çalışma alanları olan firmalar onlar için bir cazibe merkezi niteliğinde! Konut alarak ömür boyu ev kredisi ödemek istemiyorlar. Kiralamayı bir özgürlük olarak algılıyorlar. Pahalı arabalar alıp uzun süre borç ödemekten kaçınıyorlar. Bisiklet ve motosikleti daha fazla tercih ediyorlar. Metro sistemlerini yaygın olarak kullanıyorlar. Çevreye ve insan haklarına son kerte duyarlı bu kesim hayvanların korunup kollanmasına da özel bir önem atfediyor. Dünya vatandaşı olmayı hedefleyen bu kesim dinlere ve ideolojilere uzak duruyor.

Yazının Devamı

Örgütsüz mücadele olmaz!

Hizmet-Cemaat tartışmalarının ülke gündemini işgal ettiği bir dönemde bir milletvekili ilginç bir demeç verdi: “TSK içindeki cemaatçilerin oranı yüzde onu geçmez!” Doğal olarak bu açıklama geniş bir tartışma başlattı… Lehte ve aleyhte açıklamaların ardı arkası kesilmedi! Karşılıklı suçlamalar hiç eksik olmadı. Demecin ruhuna baktığımızda, “Endişeye gerek yok; ancak yüzde onu buluyorlar!” anlamı çıkıyordu. Açıklamanın amacı ne olursa olsun, “yüzde on ne yapar, ne yapamaz!” konusunu mercek altına almalıyız. Çünkü örgüt ciddi bir sözcük ve tedbir alınmadığı takdirde gelecekte de sızdığı alanlarda büyük bir etki yaratır.

ÖRGÜT KUVVET ÇARPANIDIR!

Bir konunun altına çizmeliyiz. Örgüt kuvvet çarpanı etkisi yaratır. Az sayı ile büyük gürültü koparır. Küçük bir örgüt bile uygun koşullar oluştuğunda bütün dengeleri alt üst eder. Örgütlü 10 kişi, örgütsüz 100 kişiden daha güçlüdür! Ayrıca bu örgüt gizli ise gücü daha da artar; 500 kişiye bedel olur… Çünkü gizlilik tek başına bir silahtır. Nükleer silah atabilen bir denizaltı ile bir ülkeyi tehdit edebilirsiniz. Denizaltının bu gücünün kaynağı gizliliktir.

Yazının Devamı

Bir kesimin dönüşümü

Türkiye’de uzun yıllardır yapılan tehdit değerlendirmeleri anlamını yitiriyor. En önemli iç tehdit unsurları bölücülük (PKK) ve irtica olarak görülüyordu. İrtica, bırakın tehdit olmayı hesap sorar bir konuma geldi. Darbe girişimi son anda püskürtüldü. Şimdi birçok tarikat at koşturuyor. Bölücülük kavramı başarılı şekilde sulandırıldı. Toplumun bir kesimi kurnaz politikalarla bölücülüğe koşut bir rotaya sokuldu.

HDPKK İÇİN YARIŞ!

Hiçbir şey bir günde birdenbire olmadı! Ulusal ve uluslararası düzeyde bir toplum mühendisliği devreye sokuldu. Topluma aşı yavaş yavaş şırınga edildi. Çeşitli siyasi gerekçelerle terör örgütünü sevimli gösteren yayınlar yapıldı. Belirli bir kitle sinsi medya oyunları ile önemli ölçüde dönüştürüldü. 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesinde beklenmedik bir gelişme oldu. Medyanın önemli bir bölümü hiçbir kural tanımaksızın, açık ve net şekilde HDPKK propagandası yapmaya başladı. Holding medyası ve onun dümen suyuna giren sözde Cumhuriyetçi basın ve yayın organları HDPKK için adeta yarışa girdi. Atatürkçü (!) ve Cumhuriyetçi (!) kesimlerden HDPKK için oy talep edildi! Bu süreçte bazı partiler kendi seçmenini bile HDPKK’ya oy vermeye davet etti!

Yazının Devamı