Şeyh Sait ve Özgür Özel…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhuriyet Düşmanı Şeyh Sait için yapmış olduğu değerlendirme ülke gündeminde. Özel, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Şeyh Sait’in Cumhuriyet’e karşı çıkarmış olduğu isyanı kendi konjonktüründe yanlış bulduğunu belirtirken isyanının bastırılma aşamasında Cumhuriyet karşıtı Şeyh Said’in yakınlarının üzüldüğüne dikkat çeken Özel, Şeyh Sait’in yakınlarına saygı duyulması gerektiğini söylemişti. Bu sebeple konuyu sütunlarımıza aldık.
Öncelikle belirtmek isteriz ki; CHP Genel Başkanının bu değerlendirmesi ne akli ne de vicdanidir... Bir genel başkan bu kadar gaflet ve dalalet içerisinde olamaz. Cumhuriyet rejimini, milli devleti ortadan kaldırmak, bir şeri Kürt devleti kurmak için emperyalizm maşası bir vatan haininin cezalandırılmasının yakınları üzerinde oluşturduğu üzüntüyü dile getirmek garabetin ta kendisidir. Siyasi parti başkanlarının değerlendirmeleri rasyonel, milli, bilimsel, jeopolitik, ahlaki, sosyokültürel boyutta olmak zorundadır. Özel’in milli hassasiyete gölge düşüren, mantıktan yoksun değerlendirmesinin üzerinde durduğumuz yapıların hiçbirinde yeri yoktur. Özgür Özel, FETÖCÜ bir mantıkla bir grup Kürt seçmene hoş görünmek için mavi boncuk dağıtma yoluna girerek Şeyh Sait’in çukuruna yuvarlanmıştır…
Gelelim Şeyh Sait’e. Kimdir Şeyh Sait, suçu neydi, çıkarmış olduğu isyanın milli menfaatlerimize zararı nelerdi?
Türkiye’nin milli kültüre yönelmesi siyasal ve ideolojik kamplaşmaların zeminini hareketli hale getirmiştir. Siyasi rant için Cumhuriyetin temel değerlerine ihanet eden Özgür Özel’in konu yaptığı Şeyh Sait ayaklanması da tarihi ve jeopolitik kimliğinden uzaklaştırılmaya çalışılıyor, zemin kaydırılıyor. 1946’dan beri emperyalizme hizmet için çalışılan yeni tarih yazıcıları BOP ve AB’nin güçlenmesi için canla başla emperyal bir görevi yerine getirme yarışındalar. Liberal solcu ve kendilerini Kürt aydın olarak tanımlayan bir grup tarafından da sözde resmi tarih eleştirisiyle milli tarihin önemli olayları çarpıtılmaktadır. Vatan haini Şeyh Sait’i bu gruplar özgürlük savaşçısı olarak tanımlarken tarihsel ve milli bilinçten yoksun bu zevat Şeyh Sait’i ‘Tepeden inme bir burjuva’ devrimine karşı isyan eden bir kahraman ve din mazlum olarak nitelemektedir. Şaşkın Özgür Özel ise bilinçli ya da bilinçsiz bu grupların ekmeğine emperyal yağ sürmektedir.
Emperyalizmin de desteklediği Şeyh Sait İsyanı’na geçmeden önce konuya tarihin diyalektiğinden bakma zorunluluğu vardır. Cumhuriyet, gücünü padişahtan/halifeden alan iktidarı lav etmiş; gücünü halktan/yurttaştan alan çağdaş demokratik rejimin yapısını tesis etmişti. Hurafenin, gericiliğin, feodal ilişkilerin geçerli olduğu sistem yıkılmış milli hakimiyete dayalı, laik bir düzen kurulmuştu. Bu milli düzen doğal olarak emperyalizmi ve maşalarını rahatsız etti. Emperyalizm, dönemin muhafazakâr çevrelerini tahrik ederken emperyal maşa Şeyh Sait’in Cumhuriyet rejimine karşı isyanını örgütledi. İsyanın dönemi de çok manidar; Türkiye ile İngiltere arasındaki Musul meselesinin görüşülme süreci… İngiltere Musul meselesini bilinçli bir şekilde çıkmaza sokup konuyu zaman kazanmak için Milletler Cemiyeti’ne havale ederken Şey Sait İsyanı’nın da düğmesine bastı. Özgür Özel’in tespitinden çekindiği Palulu Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Said feodal ayrıcalıklarını kaybetmemek, özel bir Kürdistan kurmak amacıyla bir emperyal Kürtçü ayaklanmaya kalktı. İngiliz kaynaklarında İngiltere’nin emrinde olduğu bilinen uşak Şeyh Said isyanı 13 Şubat 1925’te Elazığ’ın Piran köyünde beş adi suçlunun jandarmaya teslim olmasıyla patlak verdi. Yeşil Sancak altında ‘Allah’ın emriyle, şeriatı getirmek için’ başlayan isyan bölgede yeterli jandarma bulunmaması ve bölgenin dağlık olması nedeniyle isyancılara zaman kazandırdı. Hükümet yetkililerinin bölgeye intikaline kadar aşiretlerin desteğiyle bölge ele geçirilecek, Batı Anadolu ve İstanbul’da hilafet lehinde gösteriler yaygınlaşacak, Ankara zor duruma düşecekti. Tabi Özgür Özel’in düşündüğü Şeyh Said’in yakınları o zaman tam olarak ne düşünüyor bilemiyoruz…
Emperyalist maşa Şeyh Sait amacına ulaşsaydı sadece bağımsız bir Kürdistan kurulmayacak Lak Türkiye Cumhuriyeti Devleti de tarih olacaktı. Cumhuriyete karşı başlayan ayaklanmanın ilk bildirisi Şeyh Sait tarafından 14 Şubat 1925’te ‘Emir el Mücahidin Muhammed Said Nakşibendi’ imzasıyla deklere edildi. Dağıtılan bildirilerde ‘Hilafetsiz Müslümanlık olmaz’ deniyordu. Cumhuriyet ve Mustafa Kemal hedef tahtasına konmuş özellikle Mustafa Kemal’in dine karşı olduğu propagandası genişletiliyordu. Cumhuriyetin okulları da payına düşeni almıştı; bu okullarda kadınların çıplak oldukları yalanı yaygınlaştırılırken bu kadınlarının canlarının alınması da helal olarak fetvalaşıyordu. Sn. Özel’e soralım: ‘Sn. Özel, o dönem için saldırıya uğrayanların, hayatlarını kaybedenlerin yakınları için de üzülüyor musunuz?’ Şeyh Sait’in meczupları ellerinde yeşil sancak, göğüslerinde Kur’an-ı Kerim bankaları, evleri, dükkanları basıp soyarak Cennetten ödüller vaat etmeyi ihmal etmiyorlardı. Bir rejim taraftarını öldürmek, gavuru öldürmekten daha üstün gösteriliyordu. İsyanı teşvik için basılan bildiriler ise çok ileri bir teknolojiyle basılmıştı, bir başka deyişle emperyalizm perde arkasındaydı…
Emperyalizmden güç alan isyancılar ilk başta güçlü göründüler. Butyanlı, Misyanlı, Silvanlı aşiretlerinin de desteğini alan meczuplar kısa sürede Elâzığ ve Genç’i ele geçirdiler. Ziraat Bankası, Mal Sandıkları yağmalandı, Cumhuriyet binalarına el konuldu, görevli mülki amirler ve jandarmalar tutuklandı. Sn Özel’e bir daha soralım ‘Sn. Özel o dönem tutuklanan kamu görevlilerinin yakınları için de üzülüyor musunuz?’
Dönemin Başbakanı Fethi Okyar tarafından 23 Şubat 1925’te isyan bölgesinde sıkı yönetim ilan edildi. Konuya dair Meclis’te yapılan görüşmelerde sıkıyönetim ilan edilmesinin nedeni hilafeti ve saltana geri getirmek, bağımsız bir Kürt devleti kurmak olarak gösteriliyordu. Kazım Paşa da Fethi beyi desteklerken 25 Şubat 1925 günü Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda değişiklik yapılarak din duygularını siyasete alet etmek ve bu doğrultuda örgütlenmek vatana ihanet suçları arasında yer aldı. Suçun cezası ise idamdı. Meclis’te bu yolda tartışmalar alevlendi. Fethi bey hükümeti istifa etti; İsmet Paşa yeni hükümeti kurdu. 4 Mart 1925’te hükümete geniş yetkiler veren Takrir-i Sükûn kanunu kabul edildi; kanunu yürütmek için Ankara ve İstiklal Mahkemeleri görevlendirildi.
İsyancılar boş durmuyordu; Ankara’dan takviye gelmeden önce Diyarbakır’a ulaşmayı hedefleyen isyancılar Ergani ve Varto’da hâkim olup Diyarbakır’a ulaştılar. Diyarbakır’ın Kürt mahallerine ulaşan isyancılar bölge halkından istedikleri desteği bulamadılar. 24 saat süren sokak çarpışmalarını takiben Mürsel Paşa komutasındaki birlikler 8 Mart’ta meczupları püskürttüler. Fransa’nın Suriye’den geçen demiryollarından asker taşınmasına izin vermesiyle de asiler dört bir yandan kuşatıldı.
1925 Mart sonunda Varto, Elâzığ, Diyarbakır istikametli askeri harekât başarılı oldu. İran, Suriye ve Musul yolları tutulurken Şeyh Sait ablukaya alındı. 15 Nisan’da Şeyh Sait 2000 altın ve bazı belgelerle yakalandı, isyan sona erdi. Şeyh Sait ve suç ortakları İstiklal Mahkemesi’ne çıkarıldılar.
İsmet Paşa’nın Meclis’te dediği gibi ‘Cumhuriyetin çocukları’ seferberlik çağrısına gönülden karşılık vermişlerdi. Yurdun dört bir yanında, her kesimden yurttaş Şeyh Sait isyanını protesto etti.
Yargılamalarda ayaklanma kadrosu birbirine düştü, Şeyh Said davanın Kürtçülük davası olduğunu reddetti, isyanın başına zorla geçirildiğini söyledi, isyanın dini olduğunu içten-dıştan destek almadığını beyan etti. Ayaklanmayı destekleyen diğer şeyhler ise Şeyh Said’in kendilerine isyan başarılı olursa İngilizlerle anlaşılarak yeni bir hükümet kurulacağını söylediğini belirttiler, af dilediler. 3. Ordu Komutanlığı’nın eline geçen Şeyh Said’e ait belgelerde ‘Kürdistan Harbiye Nezareti, Kürdistan Reisi veya Hükümeti’ ünvanları yer alıyordu.
Şeyh Said’in isyanında basının etkisi son derece dikkat çekiciydi, emperyalizm basını çok iyi kullanıyordu. Hükümet bunu fark edince gazetelerin üzerine gitti; isyanı destekleyen gazeteler Tevhid-i Efkâr, İstiklal, Son Telgraf, Orak Çekiç, Sebillürreşat kapatıldı. 47 sanık için idam kararı verildi.
Ayaklanmanın faturası Türkiye için çok ağır oldu. İsyan bütçeye 20 Milyon lira yük getirdi. Sn. Özel bu yük için de üzülüyor musunuz? İngilizler dünya kamuoyuna Türkler ile Kürtler arasında kamplaşma olduğunu, Türkiye’de birlik-beraberlik döneminin bittiği mesajını verdi. Musul kaybedildi. İç politikada da bedeller ödendi Takrir-i Sükûn ile özgürlüklere kısıtlama geldi. İstanbul’da beş büyük gazete, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Bu isyanla dinci örgütlenmeler ülke gündemine girdi. FETÖLER ve diğer tarikatların ülke aleyhine örgütlenmeleriyle Şeyh Sait isyanının ideolojik ve tarihsel bağı ilerleyen dönemlerde net bir şekilde anlaşıldı.
Bu nedenle Türkiye Cumhuriyet Devleti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz…
Özgür Özel’in bir türlü kınayamadığı Şeyh Sait isyanının tarihi faturası çok kabarık. Şeyh Said’in yakınlarının üzüntüsünü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kayıplarından daha fazla önemseyen Özgür Özel tarihi ve jeopolitik bir analiz yapmaktan çok uzakta, milli vicdana aykırı politikalar üretmektedir.
Seyyahi’nin bir milli dörtlüğüyle yazımızı noktalayalım:
Şeyh Sait; emperyal uşak,
Sendedir kahpelik, nifak,
Emperyal yine cephede,
Kuvvacı; haydi bir vurak…