Bizde Yılbaşı
2023’ü bitiriyor, 2024 için gün sayıyoruz. Yılbaşı kutlamaları yine ülke gündeminde olacak. Bir grup yılbaşını coşkuyla kutlama planları yaparken diğer grup yılbaşının bir Hristiyan geleneği olduğunu iddia edip yılbaşı kutlamalarının haram olduğundan dem vuracak. Diğer sahalarda olduğu gibi kutlamalar sosyo-kültürel ve tarihi kimliğinden fersah fersah uzakta farklı yaklaşımların birbirini suçlamasıyla birkaç gün bizleri meşgul edecek.
Şu soruyla başlayalım: ‘Yılbaşı kutlamalarının sosyo-kültürel ve tarihsel gerçeği nedir?’ Gelin hep beraber Türk kültür tarihine göz atalım.
Yılbaşı kutlamaları bir grup dincinin iddia ettiği gibi bir Hristiyan kültür ögesi değildir. Türkler Müslümanlığı kabul etmeden yüzlerce yıl önce de yılbaşı kutluyordu. Nardugan bayramı olarak kutlanan yılbaşı özellikle Altay ve Orta Asya bölgesinde gün doğumunu ifade eder, Eski Türkler yeni yılda Tanrı Ülgen’in kırmızı kaftanı ve çizmeleriyle yeryüzüne inip, bolluk bereket dağıtacağına inanırlardı.
Noel ağacı olarak bilinen yılbaşı ağacı ise Türk kültüründe yeni yıla giriş öncesinde süslenen ve anlam yüklenen bir kültürel değerdi. Müslüman Osmanlıda ise noel ağaçlarının benzeri nahıllar kullanılırdı.
Türk Mitolojisi kaynaklarında Türklerin İslam öncesi dönemde yılbaşın bayram olarak kutlandıkları son derece açık. Türk kültürü ve töresinde yeni yıla girme evrenin yeniden yaratılması ve yenilenmesi manasında anlamlandırılıyor. Eski Türklere göre zaman her şeyi aşındırırken, başlangıç enerjisi zamana paralel olarak zayıflıyor; bu nedenle eski Türkler enerji düşmesinin ruhlarda yaratacağı olumsuz etkiye karşılık bir teskin ediciye ihtiyaç duyuyorlar; o da her yeni yılda evrenin kendisini tazelemesi, enerjisini yenileme inancında anlam buluyor; bir başka deyişle zaman ölüyor, zaman yeniden doğuyor… Bu nedenle 15 Eylül – 22 Aralık arası dönem Türklerde güneşin yeniden doğuş bayramı olarak kabul görürken, yeni yıl doğanın yeniden uyanışı olarak tanımlanıyor. Eski Türkler yeni yıla girmeyi üretmenin, dirilmenin, bayramı olarak kabul ediyor (Saya Bayramı), bayram günlerinde de Kaplan, Argımak gibi oyunlarla toplum ruhunu diri tutuyor. Yeni yıl kutlamaları zamanla Nevruz (Yeni gün) adı altında ilerliyor; yani Türklerin yılbaşı kutlamaları Noel kutlamalarından yüzlerce yıl öncesine dayanıyor.
Gelelim ağaç süslemeye. Eski Türklerde ağaç çok önemli, bu nedenle eski Türk sanatında ağacın yeri de ayrıcalıklı bir konumda. Çok rastlanan ‘Hayat Ağacı’ figürü halı, kilim ve taş kabartmalarda çok yaygın. İnanışa göre ‘Hayat Ağacı’, gökyüzünde ikamet eden Tanrı Ülgen’e ulaşma çabasından başka bir şey değil. Şaman kültüründe de ağaçlar gökyüzündeki kutsallara ulaşmak için birer merdiven olarak biliniyor. Şaman olmanın ön koşulu ise ağaç dikmek….
Çok değer gören kayın ağacı ise Tanrıça Umay ve Tanrı Ülgen’in gökten yere indirdiği kutsal bir ağaç takdir ediliyor; bu özel ağaç ‘Ağaçtan türeme’ motifleri arasında dikkatleri çekiyor. Oğuz Destanı’nda, Akoğlan Söylencesinde Türeyiş efsanesinde ağaçtan türeme inancı çok yaygın, Sibirya Türklerinde ‘Ağaç Ana’, ‘Ağaç Baba’ kavramları konuşma dilinde sıkça yer alıyor. Soyu simgeleyen ağaç etrafında dönme, ağaç ayinleri geleneksel kutlamalar arasında. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’a göre de eski Türkler Akçam ağacının altına Tanrı Ülgen için hediyeler koyup, ağacın dallarına da ertesi sene için Ülgen’den istedikleri şeyler için kurdele ve paçavralar bağlıyor; o gün aileler güzel elbiselerini giyip özel yemekler hazırlıyor, dilekler tutuluyor ve ağacın etrafında danslar ediliyor, şarkılar söyleniyor. Ağaç süslemeyi Hristiyan geleneği olarak iddia edenlerin aksine Eski Türklerin yeni yılda süsledikleri akçam ağaçları Orta Çağ’dan itibaren Hristiyan Batı’da süslenen Noel ağaçlarına esin kaynağı oluyor. Hatta diyebiliriz ki; kırmızı kaftanı ve çizmeleriyle yeryüzüne inecek olan Tanrı Ülgen’in kostümü Noel Baba’yı da etkilemiştir…
Yeni yıl kutlamalarını kafirlik olarak dillendiren sözde Osmanlı hayranı bazı grupların bilmedikleri bir kültürel gerçek var ki; o da Osmanlı toplumunda da ağaç süsleme geleneğinin yaygın olduğu. Arapça ‘Hurma Ağacı’ anlamına gelen Nahıllar bayramlarda, düğünlerde yapay süslerle donanıyor; bu eylem üretimi, bolluğu, gücü, çoğalmayı simgeliyor. Friglerde ve Hititlerde de kullanılan nahıllar Osmanlı geleneğinin vazgeçilmezi olarak tarih sahnesinde yerini alıyor. Hatta padişahın gücü paralelinde nahıllar hazırlanıyor dosta düşmana karşı… 24 ile 36 metreye kadar çıkan çeşitli ölçülerde yapılan nahılların ölçüleri ise yaptıranın sosyo-ekonomik gücüne bağlı. Genellikle servi ya da hurma ağacından yapılan nahılların iskeletleri demir çubularla güçlendirilip, süsleme yapılabilmesi için de nahıllar dallar ekleniyor. Nahılların her katında altın ve gümüş yaldızlarla parlatılmış toplar, renkli kağıtlar küpler, çiçekler, balmumu meyveler görsel bir şölen sunuyor adetaş Evliya Çelebi de 17. YY’de Aksaray ve Odunkapısı’nda nahılcı dükkanlarından bahsediyor Seyahatnamesinde… Diyebiliriz ki; Osmanlıda nahıl esnafı ve işçileri sınıfı mevcut... Yani; atalarımız yeni yılı kutluyor, yeni yıl ağacı süslüyor. Bu bizim tarihi ve sosyo-kültürel gerçeğimizdir.
Ne var ki; Osmanlıda batılı anlamda yılbaşı kutlamalarından söz edemiyoruz. Hatta Osmanlıda hicri takvime göre Hristiyan yeni yılı Muharrem ayına geldiğinden bu dönem acı dönemi olarak çıkıyor karşımıza; Kerbela matemi dönemi. Rumi takvime göre de mali döneme geldiğinden yine bu dönemde kutlama söz konusu değil. Hristiyan tebanın ise 24 Aralık’ı 25 Aralık’a bağlayan gece Hz. İsa’nın doğumunu anma törenleri yaptığını, Noel benzeri kutlamaları ise 31 Aralık gecesi gerçekleştirdiklerini biliyoruz.
Osmanlının batılı anlamda yılbaşı kültürü ile tanışması ise 1829’da başlıyor. Dönemin İngiltere elçisi Haliç’te bir gemide yılbaşı balosu düzenlerken Osmanlı devlet adamları da bu baloya katılıp sabaha kadar Hristiyanlarla eğleniyorlar. Akabinde 1856’da Sultan Abdulmecit Fransızların yılbaşı kutlamalarına katılıp, dansları keyifle izliyor. Meşrutiyeti takiben yılbaşı kutlamalarına olan ilgi ise artıyor, ‘Frenk yılbaşıları’ halkın ilgisine mazhar oluyor.
Günümüz kapsamındaki yılbaşı kutlamaları Cumhuriyetle şekilleniyor. 1926’da Hicri takvim yerine Miladi takvimin kullanılmaya başlanmasıyla 26 Aralık 1925 tarihli bir kanunla 1341 yılı Aralık ayının 31. Gününün ertesi 1 Ocak yılbaşı olarak kabul ediliyor Genç Cumhuriyetin ilk yılbaşı kutlaması ise 1 Ocak 1927 cuma günü. Yılbaşı’nın hafta sonuna denk gelmesi sebebiyle de ülke genelinde yılbaşı eğlenceleri çok rağbet görüyor. Sabaha kadar süren kutlamalarda İstanbul Elektrik İdaresi 24.00’da şehrin ışıklarını 1 dakika söndürürken, ilk Milli Piyango çekilişi, o zamanki adıyla Tayyare Piyangosu çekilişi 31 Aralık 1931’de 24.00.’da yapılıyor. 1935’te Başvekil İsmet İnönü’nün sunduğu kanun teklifiyle de 1 Ocak resmî tatil ilan ediliyor, 1938 yılbaşında ise Atatürk ilk kez aldığı yılbaşı tebriklerini Anadolu ajansı kanalıyla yanıtlıyor.
Evet değerli okurlar, İslamiyet öncesinde Türk kültüründe yer alan yılbaşı kutlamaları ve ağaç süsleme geleneği Osmanlıda nahıllarla ve bazı padişahların Hristiyan yılbaşı kutlama davetlerine katılmalarıyla başlarken, günümüz yılbaşı kutlama kültürü Cumhuriyet dönemiyle şekillenmiş durumda.
Özetle; biz Türkler için yılbaşı kutlamaları ve yılbaşı ağacı süsleme geleneği tarihi ve kültürel bir gerçektir, Hristiyan kültürüyle bir ilgisi yoktur; yılbaşı yeni üretim dönemidir, yeni umutlara açılan kapıdır, kendimizi ve hayatı yenileme sürecidir, tarihi bir Türk geleneğidir…
Seyyahi’nin ilgili taşlamasıyla bitirelim:
Nardugan
Gavurlukmuş, çam ağacı süsleme,
Cahil yobaz, çırpınıyor bak yasta,
Bihabersin, Nardugan var kişneme,
Akçam çok hoş, bak; Türk neşede, hazda…
Tanrı Ülgen, al çizmeli, kaftanlı,
Noel Baban; iyi bil, dünkü çocuk,
Gün muzaffer, gece ise çok gamlı
Gün uzadı, Türk’e varmaz hiç yokluk…
Seyyahi kutlar yılbaşını akçamla,
‘Tarih bilmez’, bebe gibi eğlenir,
Tarih oku, Türk’ü iyice anla,
Türk dünyaya, akçamıyla seslenir…
SEYYAHİ