Murat İnce

Murat İnce

Köşe Yazısı

SOL Parti bildiğiniz gibi orta yolculuğa devam ediyor: ÖDP/SOL Parti cephesinde değişen yeni bir şey yok!

Hafta sonu SOL Parti Trabzon'un ardından İzmir’de ‘Devrimci Demokratik Cumhuriyet’ şiarıyla bir miting düzenledi. Uzun zamandır sessizliğini koruyan parti bir dizi miting yapma kararı aldı. Mitinglerde yapılan konuşmalar SOL Parti'de ezberleri bozan bir yaklaşımın bulunmadığını gösterdi. Yanlışlarda ısrarın inatla sürdüğünü görüyoruz.

SOL Parti Mahir Çayan'ın THKP-C geleneğinden geliyor. 1978 yılında THKP-C'de Oğuzhan Müftüoğlu, Nasuh Mitap, Ali Alfatlı ve arkadaşlarının liderliğinde Devrimci Yol (Dev-Yol) ve Dursun Karataş, Paşa Güven, Bülent Uluer'in başını çektiği Devrimci Sol (Dev-Sol) bölünmesi yaşandı. Devrimci Yol 1980 sonrası yurt dışında yeniden bölündü. Taner Akçam, Turgut Ökerler "Göçmen Dergisi" ismi altında faaliyetlerini sürdürdüler ve bir müddet sonra Taner Akçam kapağı Tessa Hofmann-Udo Steinbachların Orient Enstitüsüne attı ve "görev adamı" olarak Profesör yapıldı! Turgut Öker ise paraşütle Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu'nun başına indirildi! Dev-Yol'un diğer kanadı ise İbrahim Sevimli (Ali dayı) önderliğinde çalışmalarını sürdürdü. İbrahim Sevimliyi 22 Ekim 1994 tarihinde Aydınlık Dergisi Avrupa Temsilcisi olarak Kultur Treff Derneğimize davet etmiş ve "Göçmenlik" üzerine konferans verdirmiştik. Dernekte konferans sonrası bir ara İbrahim Sevimli bana dönerek "Murat kardeşim Tanerler (Taner Akçam ve arkadaşları) bizim devrimci geleneğimizin dışına çıktılar, onlardan hayır gelmez" dedi ve bazı dokundurmalarda bulundu.

THKP-C sayısız defa bölündü. Bunların içinde özelliklede Kurtuluş Sosyalist Dergiyi (KSD) çıkaran ve KSD'liler olarak bilinen örgütün tarihi ibretliktir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü (TKKKÖ) olarak yola devam eden Kurtuluşçular Kürtçü örgütler gibi Türkiye'yi sömürgeci ve kendi değimleriyle "Kuzey Kürdistanı" sömürge olarak görüyorlardı. Bu yönüyle THKP-C'den ayrılan diğer örgütlerden farklıydılar. Dipnot Yayınları arasında iki cilt olarak çıkan " Kurtuluş Kendini Anlatıyor" kitaplarında örgütün kurucuları başta Mustafa Kemal Kaçaroğlu olmak üzere diğerleriyle yapılan röportajlar ilginç ve ibretlik açıklamalarla dolu. Örgütün kronolojik gelişimi de kitabın girişinde yer almaktadır. Sol içi çatışmalar, örgütler arası rekabet, örgüt içi didişmeler ve tasfiyeler ile pek çok konuyu kitaptan birincil derecede yöneticilerin ağzından duymuş olacaksınız.

Yazının Devamı

Suriye'de PKK ile KDP arasında bitmeyen rekabet

Suriye'nin kuzeydoğusunda uzun zamandır PYD'nin başını çektiği Ulusal Birlik Partileri (PYNK) ile Suriye-KDP'nin başını çektiği Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasındaki gerginlik, çatışmalar ve karşılıklı suçlamalar yeni bir boyut kazandı. Sözde Batı Kürdistan dedikleri Rojava, (Kürtçe: Doğu Rojhilat, Batı Rojava, Kuzey Bakur, Güney Başur) daha doğrusu Suriye Arap Cumhuriyeti'nin Kuzeydoğusu Amerikan emperyalizminin kara güçlerinin boy ölçüştüğü alan haline geldi. ABD/İsrail işbirliğinde birbirleriyle kıyasıya rekabet eden örgütler alan hakimiyeti için silahlı çatışmalara girebilmektedir.

Geçenlerde Erbil kaynaklı bir haberde ENKS Başkanı Siud Mela'nın "Rojava" üzerine görüşleri yayınlandı. "PKK Rojava'nın içişlerine karışmamalı" diyen Siud Mela örgüte kadrolarını özelliklede Suriye dışından gönderilenleri geri çekmesi çağrısında bulundu. ENKS’nin Suriyeli kadrolarla daha iyi bir iletişim kurduğunu ifade eden Mela, “Kürdistan’ın diğer bölgelerindeki kadrolar yerlerine dönmelidir” dedi. Aydınlık Gazetesi'nde son iki yıldır bu konu üzerine incelemelerimizi yazdık. Özelliklede hem Suriye'deki Kürtçü oluşumlar ve hem de Suriye kökenli PKK/PYD'lilerin Türkiye kökenli PKK'lılardan rahatsızlık duyduklarını ve zaman zaman gerginliklerin yaşandığını belirlemiştik. Son günlerde ise PKK'da ki farklı kutupların arasındaki sorunların yeni görevlendirmelere sebep olduğunu görüyoruz. Mazlum Abdi'nin (Kobani) kızağa çekildiği ve daha geri pozisyonlara itildiğini DarkaMazi haber sitesinden öğrenmiştik. Ancak PKK/PYD'nin bu konuda şimdilik sessizliği yeğlediğini belirtebiliriz.

ENKS Başkanı Siud Mela, "ENKS ile Rojava'daki Ulusal Birlik Partileri (PYNK) arasında sürdürülen müzakerelerin başarılı olamadığını" söyledi. Bununlada yetinmeyen Mela PKK'ya ağır eleştirilerde bulundu. "Eğer siyasi, idari, ekonomik ve askeri kararlarda ortak bir anlaşmaya varacaksak, bu hususlarda PKK’nin söz sahibi olmasını reddediyoruz. Mesajımız nettir: PKK kadroları çekilmelidir, eğer onlardan biri burada kalırsa, kendilerine hiçbir yetki verilmemelidir” dedi.

Yazının Devamı

EMEP'in HDP kuyrukçuluğu ve çıkmazı | EMEP Genel Başkanı'ndan inciler: ''Demirtaş'a toz kondurmayız''

"Türkiye'de bugün iki cephe vardır:

Birincisi; yurtseverlerin, devrimcilerin cephesi.

İkincisi de; emperyalizm, işbirlikçi sermaye, feodal mütegallibe ittifakı gerici cephesi."

Yazının Devamı

Irak seçimleri PKK'ya yaramadı

10 Ekim tarihinde gerçekleşen Irak Genel Seçimlerinde en ağır yenilgiyi PKK aldı. İlk açıklamalarında Talabanilerin KYB'sine destek olacaklarını söylemelerine rağmen kendi adaylarını çıkardılar ve seçimlerden başarısızlıkla çıktılar. Artık PKK'nın kaderi yenilgi üstüne yenilgileri tatmaktır ve başka şansları bulunmamaktadır!

Irak'ta ki seçimlerin sonuçları üzerine farklı Kürtçü parti ve örgütlere bağlı haber siteleri birbirine benzer haberleri geçtiler. PKK'nın yayın organları ise çarpıtmalara ve KYB'ye destek oldukları yalanıyla durumu idare etmeye çalıştılar.

Kürtçü "DarkaMazı" haber sitesi seçim sonuçları değerlendirme yazısında KDP'nin diğer bölgesel partiler içinde en yüksek oyu aldığını ve PKK'nın Bölgesel Yönetim alanında zora girdiğini yazdı. Türkiye'de ki Barzaniciler hep bir ağızdan KDP'nin "zaferinden" duydukları sevinci dillendirdiler. Rızgari ve daha sonra Ala Rızgarici İbrahim Güçlü ise PKK'nın yenilgisine vurgu yaparak Mesut Barzani'ye övgüler dizdi!

Yazının Devamı

''İncindiğin yerdir gurbet''

Yurdumuzda gurbet üstüne türkülerin sayısı oldukça yüksektir. Gurbet türküleri yoksulluğu, ayrılığı, aile facialarını, acıları, hasreti dile getirir. 1950'li 60'lı yıllarda gurbete çıkmak İstanbul'a gitmekle eş anlamlıydı! Birisi gurbete gidiyorum dediğinde İstanbul'la birlikte Zonguldak, Soma gibi maden ocaklarının bulunduğu yerler akla gelirdi. Daha sonra bunun yerini Almanya ve diğer Batı Avrupa devletleri aldı. Gurbetçi denildiğinde artık Almancılar (Fransa ve diğer devletlerde yaşayanlar dahil) anılır oldu. Şimdi ise gurbetçi vatandaşlarımız artık gurbetçiden öte Almanyaların birer parçası oldular ve ezici çoğunluğu oralarda kalacak, dönmeyecek.

Türklerin Almanya'ya ayak basması asırlar öncesine dayanır ve bunu Margret Spohn "Her Şey Türk İşi" kitabında örneklerle anlatır. Sayın Spohn "Almanların Türkler hakkında 500 yıllık (Ön)Yargıları"nın kökenlerini incelediği kitabında bugüne de ışık tutacak tahliller yapar. "Yeniçağın ilk dönemlerinden beri Alman dili, edebiyatı ve müziğinde, kilisenin öğretilerinde ve dinsel törelerinde Türkler hakkında belli anlayışlar görülüyor" saptamasında bulunan Lydia Potts'un bu görüşü yabana atılır gibi değil! Kısacası Türklerin Avrupa'ya gidişini 1960'lara tarihlendiremeyiz.

1878/1917 yılları arasında Osmanlı Devleti ile Almanya arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde binlerce Türk işçilik ve meslek öğrenmek üzere gider. Bazıları temelli kalarak mesleklerini icra ettiler. Birinci Dünya Savaşı koşullarında dahi Türkler Almanya'ya giderek farklı iş kollarında çalıştılar.

Yazının Devamı

Bölgede bunaltılan PKK ve kapatılması zorunlu olan HDP

Türkiye'nin son 40 yılında en çok konuşulan örgüt olarak PKK başı çekiyor diyebiliriz. öncesini bir yana bırakacak olursak 1982 yılında gerçekleştirilen İkinci Kongre belirleyici öneme sahiptir. Kongrede yapılan tüm itirazlara rağmen Türkiye'de silahlı mücadeleyi başlatma kararı alınmış ve ülke içine militanlar gönderilerek hazırlıklara başlanmıştır. Uzun süre Türkiye-Irak sınır boylarındaki bazı yerleşim bölgeleri titizlikle incelenmiş, köy-kasaba ve şehir yapılanmaları dağın (silahlı mücadele) ihtiyaçlarına göre şekillendirilmişti. Özellikle de Diyarbakır'a ağırlık verilmiş ve geniş ilişki ağı oluşturulmuştu. İstihbari bilgilerin edinilmesi içinde ekipler kurulmuş ve propaganda mekanizmaları birimler halinde örgütlendirilmiş, hazırlıklar tamamlanınca eylemler başlatılmıştı. PKK'nın merkez yayın organı Serxwebun ve Berxwedan Dergilerinde o dönemde eylemlere katılanların anılarından ve yayınlanan kitaplardan dönem gözlemlenebilir. 15/16 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli eylemleri bu hazırlıkların sonunda gerçekleştirilmiştir.

Bu kısa girişten sonra PKK macerasındaki son duruma göz atmakta yarar var. Çünkü son dönemlerde PKK önderliğinin açıklamalarını okuduğumuzda çok başlılığın geldiği noktayı görüyoruz. Zaten uzun zamandır Abdullah Öcalan'a karşı Kandil olarak simgeleştirilen PKK önderliği farklı açıklamalarda bulunuyordu.

YENİLGİ RUHU

Yazının Devamı

"İSLAM HALA ALMANYA'YA AİT"

Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff 2010 yılında görevdeyken "İslam'da Almanya'ya aittir" demişti ve bu açıklama özelliklede aşırı sağ tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Geçenlerde bir soruya verdiği yanıtta aynı görüşte olduğunu yineledi.

Geçen günlerde katıldığı bir etkinlikte konuşan eski Cumhurbaşkanı, "İslam'da Almanya'ya aittir, ifadesini isteyerek kullandım. O an bunun büyük bir tartışmaya yol açacağını biliyordum. Bunu da istiyordum" dedi.

Peki ne olmuştu da Sayın Wulff bu sözleri kullanmak zorunda kalmıştı bir hatırlayalım; 1945 Gera doğumlu SPD üyesi Thilo Sarrazin 2010 yılına kadar Deutsche Bundesbank (Alman Federal Cumhuriyeti Merkez Bankası) Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundu. Sağ görüşleri ve yabancı düşmanı söylemleri ile tanınan Sarrazin'in en yakın dostlarından biri de 'her telde oynayan' ve Sarrazin'e konferanslar düzenleyen Jürgen Elsasser'dir!

Yazının Devamı

CHP'nin Barzanistan seferinin anlattıkları

Son aylarda Irak Kürt Bölgesel Yönetimine yönelik batılı devletlerden ziyaretlerin ardı arkası kesilmiyor. Papa'sından AB'lisine biri gidiyor peşi sıra diğeri takip ediyor. Batılı emperyalist devletlerin ziyaretinde dikkati çeken esas olgu ise; IKBY'yi "bağımsız devlet" statüsündeki bir ülkeymiş havasında gösterme eğilimleri olduğunu görebiliyoruz. Zaten IKBY uzun zamandır dışa karşı böyle bir mesaj vermektedir. Mesut Barzani ise "Kürdistan başkanı" olarak takdim ediliyor. Aslında Mesut Barzani sadece I-KDP'nin başkanı! Irak'ın kuzeyinde "bağımsız devlet" gibi davranmayı ve Merkezi Hükümeti boşta bırakan hamleleri yapmayı gelenek haline getiren IKBY'nin bu girişimlerinin önünün kesilmesi, ileriki dönemlerde yaşanacak olumsuzlukları frenlemek açısından önem taşıyor.

CHP Heyetinin Bağdat'ı hiçe sayan ziyaretini iyi okumak gerekiyor. Batılı emperyalist devletlerin Barzanistana yaklaşımı ile CHP'nin yaklaşımı örtüşüyor. Bazı yorumlarda Barzani hanedanlığına yönelik "olumlu hava" yaratılması gerçeği yansıtmıyor ve görünüşe bakarak tahlile girişiliyor. Kısa vadede olan bitene bakarak orta ve uzun vadeyi göz ardı eden yaklaşımlar aldatıcıdır.

I-KDP hiç bir zaman PKK'nın bitmesini istemez. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Barzaniler PKK'nın Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bölgesinde fazla inisiyatif kazanmasından ve keyfi davranışlarından dolayı rahatsızlık duyuyor. Eğer PKK Türkiye sınırlarına çekilerek her türlü provokasyona, sabotajlara, kitlesel başkaldırılara girişirse Barzaniler bundan memnuniyet duyar. Bu gerçeği bir kenara silinmemecesine not edelim.

Yazının Devamı

TKP (M-L) kurucularından Muzaffer Oruçoğlu'nun Afganistan değerlendirmesi

Muzaffer Oruçoğlu renkli bir kişilik. Kritik anlarda doğru karar vermede zorluk çektiğini o çevrenin önde gelenlerinden dinlemiştik. Oruçoğlu hapishaneden tahliye olduktan sonra yurt dışına çıktı. İlk yıllar TKP (M-L)'nin farklı kanatlarının düzenlediği etkinliklere katıldı. Pek çok kez kendini dinleme olanağımız oldu. Muzaffer Oruçoğlu yazar ve ressam olarak Avustralya'ya giderek yaşamını orada sürdürüyor. Sayın Oruçoğlu TKP (M-L)'nin ilk kurucuları arasında yer alır ve o çevrenin arenasında eğreti olarak duruyor. Örgüt sayısız kez bölündü ama onların içinde 1981 ve 1987 bölünmesi sonrası darmadağın oldu.

Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist (TKP (M-L) ) 24 Nisan 1972 yılında Malatya'nın Akçadağ ilçesinin Kürecik nahiyesine yakın bir köyde İbrahim Kaypakkaya, Ali Taşyapan ve Ali Mercan tarafından kuruldu. İbrahim Kaypakkaya'nın liderliğinde oluşan TKP (M-L) önderliği Koordinasyon Komitesi (KK) Arslan Kılıç, Muzaffer Oruçoğlu, Cem Somel ve Almanyalı Kadir’inde katılımıyla 7 kişiden oluştu. Örgüt 1978 yılında 1. Konferansını yaparak Genel Sekreterliğe Süleyman Cihan'ı getirdi. Örgüt Haziran 1978'de "Çıkarken Partizan" broşürü çıkardı. 1 Temmuz 1978 yılında "Partizan" isimli 12 sayı çıkan dergiyi yayınladı ve daha sonra farklı isimlerle dergilerle yayın hayatına devam etti. Partizan dergisi'nin ilk sayısı Mao Zedung'un "Üç Dünya Teorisi"ni eleştiriye ayırmıştı. TKP (M-L) 1978 sonrasında sayısız defa bölündü ve marjinal bir grup haline dönüştü. Örgütle ilgili şimdilik bu kısa not yeterlidir.

Geçerken bir anımızı paylaşalım. Genel Başkan Doğu Perinçek beni arayarak Muzaffer Oruçoğlu ile görüşmemi istedi. Kendisini Frankfurt'ta eylemde gördüm ve Başkan Doğu Perinçek'in selamlarını getirdiğimi ve konuşmak istediğimi söyledim. Kendisine, "TKP (M-L)'nin zamanını doldurduğunu ve hayatta kalan ilk kurucuların (Arslan Kılıç, Muzaffer Oruçoğlu, Ali Mercan, Ali Taşyapan ve Cem Somel) ortak bir bildiriyle bunu kamuoyuna deklare etmeleri" önerisini ilettim. Muzaffer Oruçoğlu hayır demedi, "Murat kardeşim sağol, Başkana selamlarımı ilet üzerine düşüneceğim" dedi. Ali Taşyapan'a ise ulaşamadık.

Yazının Devamı

TKP'nin ''Devrimci Cephe'' çağrısının anlamı

Sosyalist İktidar Partisi'nin (SİP) isim değişikliğiyle kurulan Türkiye Komünist Partisi’nde (TKP) 2014 yılında bir bölünme yaşandı. Komünist Parti (KP) Aydemir Güler, Kemal Okuyan ikilisinin önderliğinde, Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) ise Metin Çulhaoğlu, Erkan Baş, Kurtuluş Kılçer'in başını çektiği örgüt olarak yola devam ettiler. Bir yıl sonra HTKP için de yaşanan tartışmalar neticesinde yeniden bölünme yaşandı ve 147 kişinin ayrılmasıyla birlikte başını Kurtuluş Kılçer'in çektiği Türkiye Komünist Hareketi (TKH) kuruldu. Üçe bölünen TKP'de uzun süre isim üzerinde tartışmalar sürdü. TKP ismine en sonunda Okuyan-Aydemir ikilisi kondu.

Okuyan-Aydemir'in TKP'si geçen gün "yeni bir cephe açılmalıdır" başlıklı çağrı yayınladı. Cephe çağrısı bu kesimde ilk değil. 2014 yılında "Sol Cephe" çağrısında bulunmuşlardı. Bu çağrıyı Teori Dergisi'nin 289. sayısında eleştirmiş ve "Sol Cephe neyin alternatifi" diye sormuştuk ve de bunun bir geleceğinin bulunmadığını belirtmiştik. Haklı çıktık. "Sol Cephe" bir toplantı sonrası tarihe karıştı! Sol Cephe çağrısının toplantısında ABD/AB emperyalizmine karşı mücadeleden bahsedilmemiş ve bizde kendilerini eleştirmiştik. Son çağrılarında ABD emperyalizmine karşı mücadeleye laflada olsa yer verilmiş!

"YENİ BİR CEPHE"

Yazının Devamı

O tür solun düştüğü vahim durum

Kürtçüler (bölücüler) PKK/HDP'ye yanaşarak vekil seçilen ve üst kademede yer alan sahte solculara ağır sözlerle veryansın ediyor, aşağılıyorlar. Onların deyimiyle "kene gibi" yapışarak sözde "Kürt bağımsızlık hareketini" başka yönlere çektiklerini ve buna son verilmesinin gerektiğini dillendiriyorlar.

Kürtçü bir internet haber sitesinde Yakup Emrah'ın "Kürtlere Sol kayyımı atayan zihniyet" başlıklı yazısı yayınlandı. Türk solu, daha doğrusu Türkiye halkından kopmuş sözde solcuları eleştiri yağmuruna tutan Yakup Emrah, "Şu bir gerçektir ki Kemalist Türk Solu hem 12 Eylül darbesi öncesi hem de bu darbeden sonra azımsanmayacak derecede Kürtleri ve Kürt hareketlerini örgütleyip kanalize etmeye çalıştılar. Asıl mesele hem irticacı hem de bölücü (!) olan Kürt toplumsallığını iktidar aklına entegre etmekti" sözleriyle kendi tarihlerinden kopan ve bölücülüğün bileşeni haline getirilen sol görünümlü örgütleri suçluyor.

1982 yılında yurt dışında 12 Eylül darbesine karşı PKK- Dev Yol, Sosyalist Vatan Partisi, Türkiye Emekçi Partisi, TKP/İşçinin Sesi, TKEP, THKP-C/Acilciler ve Dev Savaş örgütleri "Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC)" oluşturdular. Bu girişimin ardından ve özelliklede 1984 yılından sonra Avrupa'daki sol görünümlü örgütlerde çözülme ve PKK'ya iltihak etme süreci başladı. Kurulan "Ortak eylem platformları" PKK'ya güç taşıdı, solumsu örgütlerin eriyerek kendilerini anlamsız hale getirmelerinin yolu açıldı. FKBDC 1985 yılında örgütler arası (özelliklede Dev Yol ile) anlaşmazlıklar neticesinde dağıldı ve yerini farklı eylem birliktelikleri aldı.

Yazının Devamı

Irkçılığın kaynağı ve örgütleyicisi ABD emperyalizmidir

Irkçılığın, en emperyalist, en saldırgan ve en savaş taraftarı devletin koruması altında organize olabileceğini gözlerden kaçıranların özel görev üstlendiklerini belirtelim. Bizim gibi emperyalizmin tehdidi altındaki ülkelerde ABD emperyalizmine ve İsrail siyonizmine dayanmaksızın ırkçılık güç kazanamaz. Almanya'nın başını çektiği AB devletlerinin bazılarında ırkçı/faşist örgütler o ülkelerin ya da birliğin sınırları dahilinde kalmaktadır ve bu devletler günümüz dünya koşullarında başka ülkelere ırkçılık ihraç edemezler. Ancak iş ABD emperyalizmine geldiğinde durum değişmektedir. ABD emperyalizminin ihraç malları arasında ırkçılık ve faşist diktatörlükler kurmak vardır. Bir dönem ABD'deki ırkçı/faşist/Nazist örgütleri incelediğimizde o örgütlerin kendi devletinin zihniyetinden, tarihinden ve ideolojik oluşumundan beslendiklerini gördük. Köleliğin ve renk ayrımcılığının ayyuka çıktığı emperyalist ABD ile Türkiye'yi bir tutarak tahlil yapanların art niyetli olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türkiye'nin herhangi bir yerinde olay olduğunda etnik köken arayışına girenler emperyalizmin değirmenine su taşımış olurlar. Adli bir vaka mı oldu hemen işin içine ırkçılığı sokuşturanlar ülkemizin birlik mayasını bozmaya çalışan güruhlardır.

1945 yılına kadarki dönemi bir yana bırakacak olursak Türkiye'de ne zamanki ABD emperyalizmi etkin olmaya başladı o tarihten itibaren ırkçı faşist yapılanmalar örgütlenmeye başladılar ve özelliklede 1975 sonrası ülkemizi iç savaşa sürükleyecek eylemliliklere giriştiler. Ayrıca kontrgerilla ile faşist yapılanma birlikte hareket etti ve esas kontrol ABD emperyalizminin gladyosundaydı. 1980 öncesinin anarşi ve terör hareketleri ABD emperyalizminin desteğinde sağa-sola saldırıyor ve ülkemizin "zayıf halka" olmasını getirecek eylemlileklere girişiyorlardı.

Yazının Devamı

Sanatçılar Girişimi'nin sayın imzacıları: Hangi ülke için kaygılısınız?

Zamanlamaya dikkatinizi çekmek istiyoruz. Halkımızın canının yandığı, tüm dikkatinin yangınlarda olduğu sırada bunu fırsat bilerek yaratıcı yıkıcılığa meydan veren bir açıklama geldi. Neredeyse tümünün kamuoyunca tanınan bilinen kişiler olması meseleyi daha da ciddi kılıyor. Halk can derdinde, bunlar ise başka amaçlara hizmet edecek açıklamalarla havayı bulandırıyorlar.

Halkın sanatçıları olduklarını söylüyorlar ama halkla birleştikleri ve onların acil sorunlarına sahip çıktıklarını görmek mümkün değil. Her ne olursa olsun mevcut iktidar yeterki yıkılsın zihniyetiyle hareket ettikleri belli. Hani orman yangınları bitse ya da tamamen kontrol altına alınsa, ortalık biraz sakinleşse, yangının yol açtığı psikolojik ortam durulsa yayınlanan bildiriyi bir dereceye kadar anlayışla karşılarız! Ancak yangınların devam ettiği sıcak ortamda uyanıklık yaparak ve bir oldu bittiyle halkı kışkırtmak dosta değil düşmana yarar.

ÜLKE İÇİN KAYGI DUYUYORLARMIŞ!

Yazının Devamı

Türkiye'de ırkçılık barınamaz

Türkiye coğrafyasında ırkçılık artık uzun süreli hayat bulamaz. Çünkü Anadolu Batı Avrupa ya da Kuzey Amerika değildir!Irkçılığın anavatanı Batı Avrupadır ve bunu sömürgecilikten kaynaklanarak edinmiş, içselleştirmiş, teorisini oluşturmuştur. "Sosyal Darwinizmin" piyasaya sürülmesinin etkileri hala hafızalarda yer bulmakta ve ırkçı/faşist örgütlerin düsturu olabilmektedir.İlk kafatasçıların Almanya'da ortaya çıkması ve diğer emperyalist devletlere sirayet etmesi tesadüfi değildir. Ortaçağda "beyaz adamın terörü" kolonyalizm ve köle ticaretiyle şekillenmiş ve kalıntıları farklı boyutlar kazanarak günümüze kadar gelmiştir.

Anadolu topraklarında yaşayan insanlar renksizliği sevmez, renklerin tüm tonlarını bağırlarında taşımaktan onur duyarlar. Türkiyemize gelenler bu güzelim toprakların huyundan, suyundan etkilenerek yerel halkla kaynaşır, benzeşirler. İstisnalar hariç bunun için çok büyük engeller bulunmamaktadır.

Peki Batıda bu böyle mi? Hayır kesinlikle böyle değil ve tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Emperyalist Batı devletlerinde "renkler arasındaki ayrımcılık" büyük önem taşır ve aralarındaki ilişkilerde mesafenin korunmasına özen gösterilir! Türkiye'ye dışarıdan gelip yerleşmiş birisi benimseyerek "Ben Türküm" dediğinde ten rengine bakarak değerlendirmeye tabi tutulmaz, alay edilmez, küçümsenmez ve bakışlarıyla sen bizden değilsin mesajı verilmez! Almanya'da, Fransa'da o ülkelerin vatandaşı olsanız ve kendinize "ben Almanım" veya "ben Fransızım" deseniz bile renginiz sizi ele verir! Siz ne Alman ve ne de Fransız olabilirsiniz! Siz ancak o ülkenin vatandaşlık kartını almış yabancı olmaktan kurtulamazsınız!

Yazının Devamı

ABD Erbil Başkonsolosu Rob Waller: ''Kürtler iki dosta bel bağlayabilir, biri dağlar diğeri de Amerika Birleşik Devletler'dir''

Kürtçü örgütler yıllardır ABD emperyalizmine bel bağlayarak dağa çıktılar ve hep hezimete uğradılar. Emperyalizme dayanarak ulusal kurtuluş mücadelesi nerede başarıya ulaşmış? Var mı bir örneği? Yoktur. Ancak emperyalizmin sömürgesi, yarı sömürgesi olunur. ABD’nin bölgemizde fiili güç bulundurması ve yedekleri (PKK vb.) kullanarak sürekli huzursuzluk yaratması büyük bir sorun olarak duruyor. İran-Irak-Suriye ve Türkiye açısından baş düşman ortaktır ve bu baş düşman ABD emperyalizmidir.

Geçenlerde K24’de Iraklı siyasi yorumculardan Cebar Meşhedani bazı açıklamalarda bulundu. Meşhedani “Irak’ın parçalanması ve Kürdistan'ın kurulmasını” tek çözüm yolu olarak gördüğünü söyledi. Meşhedanî,” Siz Kürtsünüz ve kendinize has özellikleriniz var. Neden kendi devletinizin sahibi olmayasınız. Bu durumun tek çözüm yolu ise Irak’ın parçalanmasıdır. Britanya tarafından 100 yıl önce çizilmiş sınırlar bütünüyle anlamını yitirdi” dedi. Meşhedani: “Irak’ta her şey İran tarafından yönetiliyor” diyerekte İran’ı hedef gösterdi.

Görüldüğü gibi başta Barzani KDP’si olmak üzere bu sözler Kürtçüleri memnun etmiştir. Zaten Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Irak federasyonu içinde neredeyse her meselede “bağımsız devlet” gibi hareket ediyor. Türkiye ve İran engeli olmasa IKBY tez elden Mesut Barzani’nin çekmecesinde bekleyen 27 Eylül 2017 referandum zarfını çıkarıp bağımsızlığını ilan edecek! Bu fırsatı kolladıkları ve beklentiye girdikleri sır değildir.

Yazının Devamı

PKK/HDP'ye nefes aldıran açıklama

PKK’nın Suriye’nin kuzeydoğusunda KDP’nin yönettiği ENKS’ye yönelik engelleyici ve saldırgan girişimleri ve KDP’nin etkin elemanlarını kaçırma eylemleri iki kesim arasındaki gerilimi had safhaya ulaştırdı. Araya girenlerin çabaları da bir sonuç vermedi. PKK/PYD sıkıştıkça diğer Kürtçü örgütlerle sorunları silaha başvurarak çözme yöntemini sürece sokuyor.

PKK geçenlerde Irak’ın kuzeyindeki IKBY bölgesinde de peşmergelere pusu kurdu ölen ve yaralananlar oldu. KDP olay sonrası çok sert bir açıklama yaptı ve PKK’nın Türkiye sınırları dâhiline çekilmesini istedi. KDP her zamanki gibi bir taşla iki kuş vurma taktiği izliyor. KDP açısından PKK’nın Irak’tan çıkması ve ülkemiz içine gücünü çekmesi halinde; Amerikancı PKK’nın eylemleriyle, provokasyonlarıyla yurdumuzu sıkıntıya sokacak ve diğer bir yönüyle de Türkiye engeli zayıflayacağı sanısıyla federatif yapının dışına çıkarak bağımsız bir devlet gibi hareket etme serbestîsi kazanacak. Peki, bu hesap tutar mı? Hayır, bu hesap tutmayacağı gibi Erbil’i zora sokar.

PKK, Suriye ve Irak’ın kuzeyinin ardından “Rojhilat” (Doğu Kürdistan) olarak değerlendirdikleri İran’ın batısında Kürtçü Emekçi Devrim Partisi (Komele) peşmergelerine saldırdı. Olayın ardından basına açıklamalarda bulunan Komele Askeri Konsey sorumlusu Abdullah Azarbar, “Kendilerine bağlı bir grubun sınırda PKK’lilerce ablukaya alındığını ardından gruba ateş açıldığını” söyledi. Azarbar devamla, “Grubumuzun yerleştiği gün PKK tarafından orayı boşaltmaları gerektiği bildirildi. Grubumuz yerini değiştirdi ancak aynı günün akşamında PKK’liler grubumuzu dört bir koldan sardı ve grubumuza ateş açıldı” dedi. Can kaybının yaşanmadığı olay sonrası PKK’ya bağlı PJAK (İran PKK’sı) elemanları bölgeden uzaklaştı.

Yazının Devamı