Kapitalist-emperyalist sistem dünya çapında ırkçı-faşist örgütlerin yaygınlaşmasını teşvik etti ve körükledi, besledi. Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki faşist diktatörlüklerin kurulmasında başrolü oynadı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Hitlerin çizmesini giyen Amerikan emperyalizmi ile faşist diktatörlüklerin birlikte anılması anlamlı değil midir? Ülkemizde de 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin esas düzenleyicisinin ABD olduğunu yaşayarak gördük. Irkçılık Avrupa merkezlidir ve yeryüzüne oradan yayılmıştır. Kafatasçılık, ten rengine bakarak insanları sınıflandırma gibi zehirli fikirlerin zuhur ettiği topraklarda ki ırkçı-faşist saldırılar günümüzde de devam ediyor. Özelliklede 1983 yılından itibaren adım adım ırkçı-faşist örgütler yabancıları hedef alan eylemlere başladılar. Almanya'nın Hanau kentinde 19 Şubat 2020 tarihinde gerçekleştirilen ırkçı saldırıda 9 kişi hayatını kaybetti. Bu olay ne ilkti ve ne de son saldırı olacaktır. Tümü göçmen kökenli kişilerinden oluşuyordu. Kaloyan Velkov, Fatih Saraçoğlu, Vili Viorel Paun, Mercedes Kierpacz, Ferhat Ünvar, Gökhan Gültekin, Said Nesar Haşemi ve Hamza Kurtovic hunharca katledilmişti. Olayı gerçekleştiren 43 yaşındaki Tobias Rathjen ile 72 yaşındaki annnesi evlerinde ölü bulunmuştu. Hanau belediye başkanı ile bazı yetkililerin acıklı konuşmaları dünde kalmıştı. Çünkü Alman mahkemeleri her zaman olduğu gibi bu türden olayların kamuoyunu fazla meşgul etmesini istemiyordu! Alman parlamentosunda milletvekili sıfatını taşıyan Türkiye kökenlilerin bilinen sözcükleri tekrar etmeleri dışında, gıklarının çıkmaması ise artık normalden sayılır oldu! Berlin derin devletine meydan okumak onlara birkaç beden bol geliyordu! Biz onları 2005 Lozan, 2006 Berlin ve Paris sözde "Ermeni soykırımı" yalanını yerle bir eden eylemler sırasında da görmüştük. O dönemde "değerli suskunluklarını" bozmamış hatta, Cem Özdemir gibiler sözde "Ermeni soykırımı" yalanını canhıraş savunmuştur. Peki, Hanau katliamı neden sonuna kadar götürülmedi ve üstü örtülerek dosyalar rafa kaldırıldı? Nedeni belli; ölenler Alman değildi ve bu türden cinayetleri işleyenlerin devlet kurumlarıyla ilişkilerinin boyutunun açığa çıkmaması isteniyordu! Bir yerde ırkçı-faşist örgütlerin varlığından söz ediyor isek, orada istihbarat, polis teşkilatı ile bilgi-işlem merkezlerinin arasındaki irtibatın varlığının hangi düzeyde olduğunun araştırılması gerekir. Ancak bu Almanya'da sümen altı edilmiş, üstü kapatılmıştır. Irkçılığı devletler üstü görme yanlışlığı kötü sonuçlara yol açar. Batıdaki ırkçı-faşist örgütlerin kökünün kazınması mümkün değildir ve Batı bu örgütlerden de yararlanmaktadır. En son Ukrayna'da ırkçı- faşist örgütlerin varlığının ne kadar tehlikeli olduğuna bir kez daha tanık olduk.
NEO - IRKÇILIK
Neo-ırkçılık olarak tarif edeceğimiz bu olgu Ukrayna'da yüzünü açıkça gösterdi. AB'ye üye devletlerin göçmenler konusunda takındıkları ikili tavır son derece öğretici olmuştur. Asya-Afrika kökenli göçmenleri her yolla durdurmaya çalışan AB, Ukraynalılara ise kucak açmış, çiçeklerle karşılamıştır. Amerikan emperyalizmi güneyde ki sınırlarını korumak ve göçmen akınını durdurmak için sınır duvarı dikmiştir. Ülke içindeki ırkçı-faşist örgütler ise artık Ukrayna dahil pek çok yerde terör olaylarında kullanılmaktadır. Hiç abartmıyoruz; Almanya başta olmak üzere diğer Batı Avrupa devletleri "sarı saçlı, mavi gözlü, otomobil sürmesini bilen Ukraynalıların" ülkelerine gelmelerinden mutluluk duyarlar. Hele hele Almanya gibi 2025 yılından itibaren her yıl yaklaşık 400 bin yeni işgücüne ihtiyaç duyan bir ülke açısından kaçırılmayacak fırsatlar doğmuştur ve bundan sonuna kadar yararlanmasını bilecektir. Alman nüfusunun her yıl azalma göstermesi ve yaşlanması bu ihtiyacı daha da arttırmaktadır. Neo-ırkçılık Batılı devletlerin ayrımcı, bölücü siyasetlerinin unsurudur. Irkçılığı, emperyalist Batılı devletlerin mekanizmalarından ayrı tutmak ve bağımsız göstermek yanlış ve yanıltıcıdır. DW'nin haberini baz alarak bir örnek verecek olursak: "Almanya'nın Frankfurt kentinde haklarında dava açılan emniyet teşkilatında görevli dört polis ile polislerden birinin hayat arkadaşı hakkında, farklı yazışma gruplarında ırkçı ve kışkırtıcı paylaşımlarda bulundukları gerekçesiyle iddianame hazırlandı. Yaşları 31 ile 36 arasında olan beş kişinin geçici olarak görevlerinden de uzaklaştırıldığı bildirildi. Şüpheliler hakkında, aşırı sağcı ve ırkçı Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü’nün (NSU) yeni oluşumu anlamına gelen NSU 2.0 tanımlamasıyla tehdit mektupları yollanmasıyla bağlantılı olarak soruşturma açılmıştı." peki şaşırdık mı? Hayır! Ayrıca, hümanizmanın anayurdu olarak gösterilmeye çalışılan Avrupa bu ödülü hak etmiyor! Tam tersini söylemek işin doğrusudur. Hümanizma insanlar arasında ayrım gözetir mi? İnsancıl olmak ve o gözle dünya insanlığına bakmak ABD/AB açısından bir lükstür. Hümanizma mı dediniz hani nerede?