Murat İnce

Murat İnce

Köşe Yazısı

Ege'nin antik öyküleri

Ege'nin antik öyküleri

Yazar: Ahmet Semih Tulay

İlya İzmir Yayınevi

Yazının Devamı

PKK DEM’dir DEM PKK’dır

Türkiye'de 1980 öncesi Amerikan emperyalizminin beşinci kolları harekete geçirilerek sağ-sol çatışması örtüsü altında anarşi ve terör ortamı hâkim kılınmıştı. “Kürdistan devrimcileri”, “UKO” maskeleri altında faaliyetlerine başlayan Apocular, 27/28 Kasım 1978’de Seyfettin Soğurlu’nun Diyarbakır'ın Lice İlçesinin Fis köyündeki evinde 22 kişi ile toplanan 1. Kongre sonrası PKK adını alarak günümüze kadar örgütsel varlığını devam ettirdi. PKK zaman içinde ABD/İsrail'in kara gücüne dönüştü. Sömürge teorisi onları en sonunda emperyalizme teslim etmiştir.

Ülkemiz içinde hala sol adına PKK kuyruğunda pinekleyenler var. PKK listelerinden parlamentoya girenlerin siyasi şecerelerine baktığımızda THKP-C, THKO, TKP (ML)-TİKKO, 1980 öncesi TİP ve TKP geleneğinden geldiklerine tanık oluruz. Tüm hata ve zaaflarına rağmen adı anılan örgütlerin kurucuları antiemperyalistti ve bu noktada ödün vermez tavra sahiptiler. Ardılları ise (istisnalar hariç) başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalizme teslim bayrağı çekti.

PKK, kurulduğundan beri karanlık bir örgüttür ve şaibelerle dolu tarihe sahiptir. Örgütün kuruluşunda MİT’in dahli artık tartışılmazdır. Sol örgütleri Doğu ve Güneydoğu illerimizde temizlemek için kullanıldı. Aşiretler arası çelişmeleri çatışmalara dönüştüren PKK gericiliği beslemiştir.

Yazının Devamı

PKK’nın Avrupa’da Alevileri havuzlama aparatı "Feda"

PKK’nin Avrupa’daki Alevilerimizi etnik ve dini olarak parçalamaya yönelik çalışmaları uzun yıllardır sürüyor. Solumsu legal ve illegal örgütleri yola getiren PKK, Alevilerimiz adına hareket eden başta Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) olmak üzere pek çok Alevici diyebileceğimiz tacirleri de etki alanına soktu. Ana hedefleri Türkiye düşmanlığı olan bu yapılanmaların önü maalesef hala kesilemedi. Sebepleri bir başka yazımızın konusudur.

Merkezi Almanya'nın Dortmund kentinde bulunan Demokratik Alevi Federasyonu (Demokratische Aleviten Federation-Federasyona Demokratika Elevi) kısa adıyla FEDA iki ayda bir Semah Dergisini çıkarıyor. PKK’ye bağlı çalışan FEDA kışkırtıcı faaliyetlerden birini daha örgütlüyor.

FEDA ve ona bağlı Demokratik Alevi Kadınlar Birliği’nin (DAKB) 17 Şubat tarihinde Almanya'nın Köln kentinde Abdullah Öcalan için düzenleyecekleri miting için yaptıkları çağrıda:  “Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi kadim sorunların çözümsüzlüğünün sonucu Sayın Abdullah Öcalan’a yaşatılan bu tecridi ve işkenceyi kabul etmiyoruz. Sayın Öcalan'ın demokratik ulus ve demokratik konfedaralizm olarak formüle ettiği ve tanımladığı sistem, tamda Alevi inancının devlet ve iktidar dışı hakikatinin kendisidir. “El ele el Hakk’a” düsturuyla dikey olmayan Ocaxlar sistemi (Ocaklar sistemi. M.İ); demokratik konfederalizmin ete kemiğe büründüğü sistemdi. “72 milleti bir biliriz” söylemi çokluk içinde birliği ifade eden demokratik ulusu tarif eden söylemdi. O nedenle herkes ve her kesimden önce tarih boyunca zalime karşı mazlumların hak savunuculuğunu yapan biz Aleviler tecrite, izolasyona karşı hakkın ve hakikatin yanında olmalıyız. İmralı'da tecrit kırılmadan, Kürtler fiziki ve siyasi soykırımdan kurtulamayacak.” Denildi. Peki, söylenenler doğru mu? Tabi ki hayır!

Yazının Devamı

PKK’nın sığınağı DEM’de ipler kimin elinde

Amerikan emperyalizminin yönettiği ve fiili olarak içinde yer aldığı Pençe – Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen 12 Ocaktaki PKK saldırıları iyi okunmalı ve tahlil edilmelidir. Önceleri arkada durarak PKK’yi alanda kullanan ABD, işi sağlama almak için doğrudan müdahil olarak TSK'nın üs bölgesindeki saldırıda yer almıştır. Peki, bu ilk mi diye sorulacak olursa, buna evet demek mümkün değildir. ABD, Suriye'nin kuzeyinde işgal ettiği bölgede PYD/YPG’nin Türkiye’ye yönelik eylemlerin organizasyonunda askeri uzmanları doğrudan görev almış ve denetimler gerçekleştirmiştir. 12 Ocak sonrası kendilerinin kurduğu medyaya konuşan PKK’lılar; 12 Ocak saldırısını “yeni bir 15/16 Ağustos başkaldırısı” olarak değerlendirmiş ve bu türden eylemlerin “artarak ve daha sert geçecek ve de sürekli olacak” diyerek Metina saldırısını 15/16 Ağustos 1984 hain saldırıyla bir tutmuştur.

Türkiye’nin hedef tahtasına oturtulduğunu görmezden gelenler gaflet içindedir. Filistin’in kahraman direnişi karşısında İsrail Siyonist devletinin çaresizliği ABD emperyalizmini yeni arayışlara yöneltmiştir. Savaşı bölge sathına yayarak dikkatleri İsrail’in üzerinden başka yöne çekmeye çalışıyor ve bunun adımlarından birini de Metina saldırısı oluşturuyor.

PKK 12 Ocak saldırısı sonrası umduğunu bulamadı, ağır kayıplar verdi. Ancak, Türkiye’nin Suriye ile el sıkışarak bölücülüğe karşı topyekûn mücadele etme yoluna girmediği sürece, ABD/İsrail ikilisinin provokasyonlarının ardı arkası kesilmeyecektir ve kukla yeni “İsrailistan” amacına ulaşmak için bölücülüğü desteklemeyi sürdürecektir. Çözüm ortada duruyor ama Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan gereğini yerine getirmek yerine düşmanımız ABD ile NATO’ya bel bağlamaktan vaz geçmiyor! 

Yazının Devamı

Kızıl Efe Efsanesi

Partidaşım İbrahim Kasapoğlu Kızıl Efe Efsanesi kitabıyla bizleri bir kez daha Milli Kurtuluş Savaşımızın sıcak günlerine götürdü. Kızıl Efe ve Kızıl Müfreze tanımlamalarını sıcak duygularla karşıladık. Kitabı okuduğunuzda Ali’nin Kızıl Efeye dönüşmesinin serüvenini de ilgiyle okuyacaksınız. Ali’ye yöre halkının Kızıl Efe demesinin nedenini kitabın sayfalarını çevirdikçe daha iyi anlayacaksınız.

Ali'nin hayatında belirleyici yere sahip Bektaş babanın örgütlü olması ve sosyalizme yakın fikirler içinde Ali’yi yönlendirmesi ve eğitici öğütlerde bulunması önemlidir. Ali, K. Marx'ın Das Kapital kitabını İdadi ’de Fransızca okuması ve etkilenmesi bir kenara not edilmelidir. Kitap baştan sona örgütlü olmanın önemine işaret ediyor. İttihat Terakki Fırkasına katılan Ali zaman içinde Şefik Hüsnü’nün TİÇSF’na da katılır ve görüşlerini, eleştirilerini söyler. Ali aynı zamanda demirci ustasıdır ve emeğe büyük değer verir.

Ali'nin sevdalandığı öğretmen Gül'ün acı akıbeti onu çok sarsar ve feodalizmin temizlenmesine yönelik isteği emperyalist istilaya karşı mücadelesiyle birleşir. Ali, aceleciliğe prim vermeyen, akılla eylemi birleştiren bir Efe olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın sayfalarını devirdikçe roman ile tarih akışını birleştiren yazarın ince duygularına da sıkça tanık oluyorsunuz.

Yazının Devamı

Türkiye’nin gençliği birlikten yanadır ayrımcılık tuzağına düşmez

Alevilik öğretisi “önce insan” felsefesini düstur edinir. Güzellikleri insan üzerine bina eder. Eşitlikçi düşüncelerin şerbetinden beslenen Aleviliğin en belirgin özelliği 72 milleti bir tutması ve ayrımcılığı temelden ret etmesidir. Konu üzerine kafa yoran aydınlarımızın birleştiği ortak nokta Aleviliğin birleştirici olduğu gerçeğidir.

1990’lı yıllara kadar Anadolu Alevileri etnik ve dini bakımdan kendilerini Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün dışında görmezdi. Ne zamanki Batı işin içine girdi Alevilerde kendi içlerinde parçalanmaya başladı. Ana gövdesi sağlam duran Alevilik/Bektaşilik ülkemizin temel direklerindendir.

Geçenlerde medyaya düşen bir haber dikkatimizi çekti: “Üniversiteli Alevi Gençler Derneği Yöneticilerinden Oluşan Heyet Başkanlığımızı Ziyaret Etti. Üniversiteli Alevi Gençler Derneği Başkanı Sayın Songül Kayar ile Dernek Yöneticileri Sayın Doğukan Bulut, Sayın Mert Karaboya ve Sayın İlknur Topuz, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanımız Sayın Alirıza Özdemir'i ziyaret ettiler.” denilen haber üzerine düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Yazının Devamı

"Ben Kendimi Kedi Olarak Görüyorum" 

Kapitalist sistem öyle bir tahribat yaratıyor ki insanı insan olmaktan soğutuyor. İnsanın başkalaşımını özendiren girişimlerin ardı arkası kesilmiyor. Nerede insanın doğasına aykırı şey varsa onun piyasası oluşturuluyor. Hastalık derecesine varan sapkınlıklar kapitalist toplumun sonunu da hazırlıyor.

İnsansın ama insan olma, başka bir şey ol atmosferinin yaratıcısı kapitalizm anatomimize müdahale ederek aykırılığı monte ediyor. İnsan yüzünü tanınmaz hale getirirken zihniyetini de bozuyor. Hayvanların uzuvlarına benzer ağız, dudak, kaş, çene ile çirkinleşmeyi güzellik diye sunan vahşi kapitalizmde botoks ve benzeri estetik operasyonların getirisinin yüksekliği dudak uçuklatıyor. Bir insan zorunlu kalmadıkça vücuduna dokunur mu? İnsanlıktan çıkmış mahlûkatlar haline dönüşmek neden ilgi çekiyor?

Almanya’ya son gidişimde ilginç ve ilginç olduğu kadar tiksindirici gelişmeleri gözlemledik. Kışkırtılan LGBTİ dışında eğitim başta olmak üzere pek çok dalda cinsel eğitim altında çocukları ve gençleri farklı cinsel kimliklere yönlendiren çalışmaların artarak sürdüğünü söylediler. Erkek ya da kadın olsun ilk önce ona hangi şekilde hitap edileceği soruluyor. Bir erkek kendisine bayan denilmesini istiyorsa öyle hitap edilmesi gerekiyormuş! Aynı durum kadınlar içinde geçerliymiş!

Yazının Devamı

Güneydoğudan Öyküler

GÜNEYDOĞUDAN ÖYKÜLER

Amerikancı bölücülüğe karşı mücadelenin öyküsü

Hakan Evrensel

Yazının Devamı

Alman Aleviliğinin Yol Döşeyiciliği

Emperyalist merkezlerin Anadolu Alevileri üzerine projelerini Aydınlık Gazetesi sayfalarına yıllardır taşıyoruz. Türkiye ve KKTC’de kurulan dernek, federasyon,  konfederasyon, vakıf adı altındaki Alevi etiketli pek çok oluşumun Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu ile aynı kulvarda koştuklarını işledik ve işlemeye devam edeceğiz. Yine Balkanlardaki Bektaşi dergâhlarına da el atan AABK yıkıcı faaliyetini orada da sürdürüyor. Biz konuyu Almanya bağlamında ele alacağız.

Almanya’da uzun yıllardır Türk toplumunu ulusal kimliğinden koparmayı özel hedef olarak belirleyen Berlin derin devleti “Alman İslamı”, “Alman Aleviliği” projelerinin yanı sıra Kürt etnik kimliğini de öne çıkararak bölücülüğü “renklendirmiştir”. Türk toplumunu ülkelerine yabancılaştırma da etnik ve dini farklılıkların örgütlenmesine kapılar ardına kadar açılmıştır.

Vatandaşlarımız arasında Türk ulusal kimliğinin gelişmesini ve birliğini engelleyici girişimler özendirilmektedir. Kürt ol, Sünni ol, Alevi ol, Keldani ol, Süryani ol ve ne olursan ol ama Türk olma zihniyeti kışkırtılmaktadır.

Yazının Devamı

Almanya Savunma Bakanı'nın Tarihi Uyarısı

Savaş etmenlerinin yoğunluk kazandığı günümüzde, Batılı emperyalist devletler arasındaki çelişmeler derinleşiyor. Savaşa karşı tavır alışlarda barış sloganının ardına saklananlar haklı ve haksız savaş ayrımı yapmıyor. Bu koşullarda tarafsız kalmak imkânsızdır. Safınızı belirlemek tarihi bir zorunluluk halini almıştır. Tarafsızım demek haksız savaşların yanında almak demektir. Ukrayna’da Rusya’nın, Irak’ta Irak devletinin ve Suriye’de Beşar Esad’ın, İşgal altında ki Filistin’de “ama’sız” Filistin'in yanında yer almak dışında seçenekler bulunmuyor. Filistin’de hangi örgüt ABD/İsrail haydut devletlerine karşı mücadele ediyor ise onun birlikteyiz.

İsrail Siyonist devletinin Filistin halkına yönelik soykırımcı savaşına karşı yanlış tavır alan Almanya, Fransa ve benzeri AB devletlerin yöneticilerinin açıklamalarına bakarak yapılan analizler eksiktir ve gerçeği tam olarak yansıtmıyor.

Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki Adolf Hitler faşist diktatörlüğünün uygulamaya koyduğu holokost’un (holocaust) Alman devleti ve Alman halkının üzerinde günümüze kadar devam eden etkisine, ABD emperyalizminin hegemonyasını da eklersek durum daha iyi anlaşılır. Alman devletinin İsrail konusunda yanlış tavır almasında bu suçluluk duygusunun etkisi belirleyicidir. Maalesef, Angela Merkel (CDU) gibi dirençli bir başbakan yerine, son derece pasif ve dirayetsiz Olaf Scholz’un (SPD) başbakanlığı döneminde Filistin savaşının başlamış olmasıdır! Yine, ne yazık ki Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Yeşiller Partisi’nden (Bündnis 90/Die Grünen) Amerikancı, Filistin karşıtı Annalena Baerbock İsrail’e yaptığı destek ziyareti sırasında "Bu günlerde hepimiz İsrailliyiz" dedi. Benzeri açıklamaları Alman siyasetçilerinin ve bazı sözde Ortadoğu uzmanlarının ağzından duyduk. Bu sözler bizi şaşırtmadı! Aklımıza Alman devleti hala İsrail Siyonist devletine gereksiz ve zamansız destek vererek “diyet ödemeye” devam ediyor sözü geldi!

Yazının Devamı

Sahte Solun Vatan Partisi Karşıtlığının Nedenleri Üzerine Kısa Not

Amerikan emperyalizminin desteğinde gerçekleşen 12 Eylül 1980 darbesinin etkisi görüleninden ötesindedir. Ülkemize verdiği zarar yeterince biliniyor. Biz özelliklede sol örgütlerin liderlerinin, kadrolarının sürüklendiği Türkiye gerçeğinden uzak ve teslimiyetçi yönlerine kısaca değineceğiz.

PKK’nin lideri ve kritik kadrolarının bazıları 12 Eylül darbesi öncesi haberdar edilerek yurt dışına çıkmaları sağlandı. Abdullah Öcalan'ın MİT ile bağlantılarının sadece Pilot Necati üzerinden değil doğrudan kurduğu irtibatlar neticesinde erken davranarak Türkiye’yi terk etmiştir.

12 Eylül darbesi sonrası fırsatları değerlendirerek yurt dışına çıkan 49 Sol’un (1980’e gelindiğinde örgüt sayısı 60’a yaklaşmıştı) lider ve kadroları yıllar içinde değişime uğrayarak büyük kısmı mücadeleyi tamamen bıraktı. Bazıları kurdukları örgütten atıldılar. Kalanlar ise CHP ile Alevici kuruluşlara kapağı atarak oraları da bozmada rol üstlendiler! THKO, THKP/C ve TKP (ML)’de bölünmeler neticesinde oluşan grupçuklar ile TKSP’den KAWA’ya kadar tüm bölücü örgütlerin belirleyici kadrolarının neredeyse bütününe yakını Batı Avrupa'ya taşındı. Taşındı diyoruz, çünkü emperyalist Batı devletlerine sığınarak onlardan yardım dilenenlerin bazıları hala keskin siyasette ısrar etmeleri ve illegal görünüme bürünerek efsane yaratma peşinde koşturmaları neticesinde ortaya çıkan bir olgudur taşınmak.

Yazının Devamı

PKK/HEDEP Destekçilerinin Sözde Barışa Çağrısının Çağrıştırdıkları

Ekimin son haftası PKK/HEDEP kuyruğundaki siyasetçi, gazeteci aydın ve sanatçılardan 78 isim,  ‘Barışa Çağrı’ deklarasyonu yayınladı ve  'En kötü barış, en haklı savaştan iyidir' sloganı altında buluştu.

Her şeyleri PKK/HEDEP’e endeksli 78 isim dün ve bugünde Türkiye’nin hayrına olmayan önermelerle kafa karışıklığı yaratmak ve mevzi kazanmak için yeniden piyasaya çıktı. Bir kere 'En kötü barış, en haklı savaştan iyidir' sloganı başlı başına büyük sorun oluşturuyor. Haklı ve haksız savaş ayrımı yapmayan bu sinsi anlayış emperyalist Batı’nın projeleri içinde yer alan çevrelerden oluşuyor. Antiemperyalizmi rafa kaldırmış bulunan ne kadar bölücü, sahte solcu, liberal, bozguncu varsa bu platform içinde yer almaktadır.

Haklı savaşı hor gören barış budalaları Filistin’de İsrail/ABD safında ve Türkiye’de de yine ABD/İsrail beslemesi PKK/HEDEP safında saf tutuyorlar. Ne demek 'En kötü barış, en haklı savaştan iyidir' saçmalığı! Yok, böyle bir şey! Savaş ve barış koşulları nesneldir ve haklı savaşlar başarıya ulaştığında gerçek barış gelir. “En kötü barış” savunuculuğu ihanetten başka bir anlama gelmemektedir. ABD emperyalizminin savaşla işgal ettiği ve böldüğü Irak'ta “kötü barış” uygulanmıştır. Suriye'nin Kuzeydoğusunda ABD işgali ve PKK/YPG eliyle sürdürdüğü savaş neticesinde “kötü barış” uygulanmaktadır. “Kötü barış” teorisi emperyalist bir teoridir.

Yazının Devamı

Filistin Direnişine Yanlış Yaklaşanlar

Filistin direnişine yeni ve güçlü bir halka eklendi. İntifadaların yurdu Filistin, ulusal kurtuluş savaşını derinleştirerek sürdürüyor. Bu savaş başta İsrail Siyonist devleti ve onun baş destekçisi ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalizme karşı mazlumlar dünyasının sesidir ve haklı savaştır.

Haklı ve haksız savaş ayrımını yapamayanlar, ezberlerinin esiri olarak yine tarihin gerisinde kalarak kenarlara sürüklendiler. Emperyalizme karşı verilen savaşlar haklı savaşlardır ve bu olgu bilimsel sosyalistler açısından belirleyici öneme sahiptir.

HAMAS ve birlikte aynı cephede yer alan örgütlerin 7 Ekim 2023 tarihinde başlattıkları antiemperyalist-anti Siyonist direniş devam ediyor. İsrail’in saldırılarını dakika dakika veren ve İsrail askerlerinin gözlerinin önünde şovmenlik yaparak utanç duruma düşen medyanın, iş HAMAS’a geldiğinde suskunluğu yeğlemesi bilinçli bir tercihtir. Bu olgu Türkiye halkının dimağlarını iğdiş etmeye yönelik planın parçasıdır. “HAMAS İsrail'e saldırdı” sözünü dillerinden düşürmeyen o tür medyanın Filistin'in direnişini görmezden gelme ve acılar üzerinden karamsarlık yayma faaliyeti Filistin halkına değil ABD/İsrail ikilisine yaramaktadır. HAMAS İsrail'e saldırmadı! Tam tersine İsrail haydut devleti 1948’den beri Filistinlilere ve yurtlarına saldırmakta, işgalini genişletmektedir. Saldırgan İsrail’dir tamam mı?

Yazının Devamı

Altan Tan'ın PKK/HDP Eleştirisi Üzerine

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, PeyamaKurd’ta 27 Eylül tarihinde yayınlanan röportajında HDP’ye yönelik ağır eleştirilerde bulundu. Altan Tan farklı dönemlerde farklı tavırlar alan İslamcı yönüyle tanınan bir figür.  Ayrıca HDP’yi PKK’nin kurduğu ve yönlendirdiği bir parti olduğunu en iyi bilenlerdendir.

Altan Tan konuşmasına yeni Anayasa ile ilgili şu görüşleri ileri sürerek başlıyor: “Türkiye’de şu an tüm kesimleri (Kürtleri, dindarları, Aleviler, tüm kesimleri…) kucaklayacak tam demokratik bir anayasa yapabilmek mümkün değil. Niye mümkün değil? Çünkü bu kesimlerin fikir ve görüşleri yeni anayasa yaklaşımları farklı farklıdır. Herkes kendine özgürlük isterken diğerine istemiyor. Örnek verecek olursak, dindar kesim kendisi ile ilgili tüm dini meselelerde özgürlük isterken mesela Cemevinin ibadethane sayılmasına, Kürtçenin anadil olmasına karşı çıkıyor.  Laikçiler, ulusalcılar ise eski Kemalist hayallerine geri dönmek istiyorlar, İslamcı ve Kürtlerin taleplerine karşı çıkıyorlar. Ayrıca tüm kesimlerin ortak bir söylemi de var: İlk dört maddeye karışmamak. En başta dördüncü maddenin (değiştirilemez olan) değiştirilmesi lazım.” Dedi.

Türkiye'nin yeni Anayasa diye bir sorunu olmadığı halde bir dayatmayla karşı karşıya olduğumuz belli. Yukarıdaki görüşler ise tam bir facia! Etnik ve dini bölünmeye yasal zemin hazırlamak için ileri sürülen argümanlardır. Altan Tan, ideolojisine uygun bir Anayasa’dan yana. İleri sürdüğü görüşler etnik ve dini bölünmeye hukuki zemin yaratmak içindir. Kemalistlere olan düşmanlığı gerici ideolojiye sahip olmasından kaynaklanıyor. Ortaçağ artığı görüşleri muhafaza etmesi onu Türkiye'nin birliğini ve dirliğini savunamayan konuma sürüklüyor.

Yazının Devamı

Türk düşmanlığına tutunanlar

Düşman tanımını yaparken içini doldurmak ve yapay düşman tanımlamalarından sakınmak önemlidir. Uluorta her beğenmediğiniz şeye düşman etiketini yapıştırırsanız esas düşman flulaşır. Gerek yurtiçinde ve gerekse yurt dışında Türkiye’yi çok yönlü hedef alan kesimleri tasnif etmek güç olsa da mutlaka dikkat edilmelidir. Her olumsuz eleştirinin altında düşman aramak doğru değildir. Biz bu yazımızda Türkiye’ye bilinçli olarak düşmanlık örgütleyenleri ele almaya çalışacağız.

Türk düşmanlığında başı çeken Amerikan emperyalizmidir. FETÖ örgütünü büyütüp besleyen, PKK ve kollarını “kara gücü” olarak kullanan ABD emperyalizmidir ve yine SüperNATO, gladyo veya diğer ünlü adıyla kontrgerillayı ülkemizin başına musallat eden ABD emperyalizmi ve onun hizmetkârı İsrail Siyonist devletidir.

ABD’nin Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa üzerindeki etkisi oldukça güçlüdür. Türkiye'ye karşı girişimlerin yer edinmesinde bu etki yadsınamaz. ABD emperyalizminin büyükelçileri bazı ülkeler içinde ikinci bir devlet gibi hareket eder!

Yazının Devamı

Türk Devleti Aleviye düşman değildir

1945 sonrası ve özelliklede 1950-1960 arası dönemde başlayan dini gericiliğin örgütlü güçlerinden tarikatlar ağı, Türk siyasi hayatında yer etmeye başladı. Bayar-Menderes iktidarı altında Amerikan emperyalizmine tüm kapılar açıldı ve gericilik güç topladı. Emperyalizm bizim gibi ülkelerde ortaçağ gericiliğini besler ve kullanır. Atatürk sonrası dönemde devrimlerden vazgeçilmesi, sürdürülememesi ve Batıya bağlanması ülkemize çok şey kaybettirmiştir. Askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel bağımsızlığımız yara almış yarı sömürgeyi andıran konuma düşmüştür. Bu olgu yurdumuz içindeki tüm çelişmeleri belirlemiştir.

Anadolu Aleviliğine karşı geliştirilen provokasyonlar ve kenara itme girişimleri 1990’lı yılların ortalarına kadar inişli çıkışlı olarak devam etmiştir. Bu durumdan en çok emperyalist merkezler yararlanmıştır.

Alman İslamı tanımını dar çerçeveye oturtmak yanıltıcı olur. Çünkü Almanya’da Amerikan emperyalizmi çok etkilidir ve ondan bağımsız bir Alman İslamı tanımı eksik kalır. Türk Toplumunun en yoğun yaşadığı ülke olması hasebiyle ABD, Alman istihbaratı ve kollarıyla içli dışlı olarak bu sürece dâhil olmuştur. Alman İslam’ına gidiş yolunun taşları 1975 yılından itibaren Oryantalistlerden Peter Heine ile döşenmeye başlamış ve gelişerek günümüze ulaşmıştır. Bu kervana “Türk kökenli” olarak lanse edilen Birlik 90/ Yeşiller Partisi milletvekili Cem Özdemir'de katılmıştır. 17.05.2001 tarihli özel oturumda yaptığı konuşmada, “Türkiye’de Ortodoks Müslümanların çoğunluğu oluşturmalarından dolayı dini baskının özellikle büyük olduğu bölgeler var. Bu bölgelerde insanlar, fakat özellikle de Aleviler Ramazan ayında sabah erkenden kalkıp ışığı yakıyorlar ki, Ramazan kurallarına uydukları sanılsın; komşuları onların kötü Müslümanlar olduklarını düşünmesinler…”

Yazının Devamı