Türk Ordusunun bugünkü ideolojik çizgisi
Türk Ordusunun Bugünkü İdeolojik Çizgisi (Kaynak Yayınları, Büyük boy 95 Sayfa)
Öyle bir örgüt düşünün ki Türkiye'nin can damarlarına sızsın ve devletin en gözde organlarında hâkim olsun! O devlet kendini iç ve dış saldırılardan koruyabilir mi? Bu örgütün kolları hem legal ve hem de illegal faaliyetleri ulusal ve uluslararası alanda önemli bir güce ulaşırsa ne olur? Çok tabi olarak Amerikancı FETÖ Darbesi olur!
Aydınlıkçıların ömrü devlet içindeki kontrgerilla örgütlenmesine karşı mücadeleyle geçti. Bazıları iç kargaşalıkları, anarşi ve terör hareketlerini, faili meçhul cinayetleri, Sünni/Alevi provokasyonlarını yanlış yerde ararken, Aydınlıkçılar doğru teşhisi koymuş ve adreslerini tespit etmişti. ABD/İsrail’siz kontrgerilla (Gladyo-SÜPERNATO) örgütlenmesinin olamayacağını, emperyalizmden bağımsız bir organizasyonun devlet katlarında egemen olmasının imkânsız olduğunu belgelere dayanarak Aydınlıkçılar açıkladılar. Bu tarihi bir olaydır.
FETÖ/PDY olarak kısaltılan Fethullahçı Terör Örgütü ve çok doğru bir tanımlamayla Paralel Devlet Yapılanmasının anlaşılması açısından Kaynak yayınları arasında çıkan “TÜRK ORDUSUNUN Bugünkü İdeolojik Çizgisi” kitabı dikkatli bir gözle incelenmelidir.
Kitapta Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 10 sayfalık SUNUŞ yazısı ile genel bir tahlilde bulunur. FETÖ sürecinin anlaşılması açısından Sunuş yazısı aydınlatıcı olmuştur. Kitabın 19-88 sayfaları arasında yayınlanan 64 sayfalık Raporda 3’te ek var. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Şubat 2017’de hazırladığı “FETÖ RAPORU” 15 Temmuz 2016 Amerikancı FETÖ Darbesinin anlaşılması açısından başvuru kitabı olma özelliği taşıyor.
FETÖ örgütünün yapısı, işleyişi, yönetim modeli, örgüt hiyerarşisi, dikey yapılanma modeli, incelenirken, “FETÖ/PYD de diğer terör örgütleri gibi bir ideolojiye dayanmaktadır. Fethullahçı Terör Örgütü, üyelerinin uğrunda zorluklarına katlanabildiği, fedakârlıkta bulunduğu, amacına yönelik bir şeyler yapabildiği bir ideoloji sistemidir.” Tespitinde bulunulur.
FETÖ/PYD’nin örgüte eleman devşirmede izlediği çizgi, gençlerin örgüte kazanılmasındaki yöntemler ve hazırlanmaları için geçtikleri eğitimler, Işık Evlerinin rolü ve bunun toplum içinde yaygınlık kazanmasına yönelik çalışmaları örgütün hangi amaç için hazırlandığını göstermesi açısından ilginç ve ilginç olduğu kadar da korkunçtur. Örgüte üye olanları bazı testlerden geçirir, “alıştırma, çıraklık, legal görev ve illegal görevlendirme” basamaklarını aşanlar daha üst seviyeye yükseltilir. Burada kölece tam itaat söz konusudur.
FETÖ/PYD örgütü başarıya ulaşmak için elemanlarını her kılığa rahatça girebilecek şekilde hazırlar. “Yalan söylemek tedbir olarak uygulanan önemli bir stratejidir.” Devletin kurumlarına sızmada örgüt mensupları kılık kıyafetlerini “ortama uygun” olarak ve siyasetlerini gizleyerek uygularlar. Devlet kurumlarında ve özellikle de Asker/Polis/MİT içinde hücreler şeklinde örgütlenirler. Bir hücrenin diğerinden haberi olmaz. Onların arasındaki koordinasyonu ise başka görevliler yerine getirir.
Rapora göre FETÖ “yaklaşık 160 ülkede faaliyet gösteren” bir organizasyondur. Ülke içinde ise neredeyse tüm illerde örgütlüdür. TSK, EGM, MİT, Üniversiteler içinde faaliyet yürüten FETÖ yapılanması tayin-terfi işlerini de örgütlemiş ve Atatürkçü yurtsever subayların, emniyet mensuplarının yükselmesini engellemişlerdir. Sahte rapor hazırlamaktan iftiraya kadar her türlü ayak oyunlarını uygulamaktan sakınmamıştır. Ayrıca büyük bir ekonomik güce de ulaşan örgüt bunu kullanarak egemenlik alanını genişletmiştir.
Kitabın 3. Bölümü Sonuç Ve Değerlendirmeye ayrılmış. “Türk Tarihi içerisinde devlet ve ordu bürokrasisi; tarikat ve benzeri yapıların etkisinden uzak tutulmasına özen gösterildiği bir geleneğe sahiptir.” Denilerek Türk Ordusu’nun gerçekliğine parmak basılmaktadır. “Bu milletin iyi yetişmiş ve yüreğinde vatan sevgisinden başka bir şey taşımayan evlatlarına askerlik mesleğinin tekrar özendirilmesi önemlidir.” Sözleri hayati önem taşıyor.
Rapor ’da zafiyetler ve alınması gereken tedbirlerde sıralanır. Tehlikenin boyutu ise şu sözlerle tarif edilir, “Tarihte hiçbir düşman Türk ordusuna böyle bir zayiat verdirememiştir.”
SONUÇ
Yanlış hatırlamıyorsam Fethullah Gülen üzerine hazırlanan büyük boy “Aydınlar Konuşuyor” kitabında değerli yazarlarımızdan İlhami Soysal’da “övücü” sözlerde bulunmuştu. Diğer solcu yazarlarda Said-i Nursi üzerine olumlu yönde fikir beyan etmişti. Yine sağlı sollu Fethullahçılığa dokunmayan, koruyan, yurt dışına çıkmasını telkin eden, önünü açan, alan hâkimiyeti sağlamasına çanak tutan siyasetçilerde Fetullahçı gladyonun gelişmesinde pay sahibidir! Sorunu sadece son on ya da yirmi yıla yüklemek insafsızlık olur. Türkiye'de “Fethullah ikliminin” oluşmasında o dönem tehlikenin Aydınlıkçılar dışında görülmemesi önemli bir etkendi.
28 Şubat 1997 + 24 Temmuz 2015 + 15 Temmuz 2016 birbirini tamamlayan halkalardır ve Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarını, Cumhuriyeti, T.C. devletini savunma ve kollama eylemlilikleridir. Her ne kadar 28 Şubat ilerici hamlesi diğerlerinden ayırt edilmeye çalışılsa da nesnel gerçeklik üçünün birbirini tamamladığını gösteriyor.
15 Temmuz direnişi sonrası Türkiye'de havanın döndüğünü göremeyenler kör çıkmazlarda çırpınıp dururlar. Hatırlayalım, 15 Temmuz öncesi kim nerde ne zaman faili meçhule kurban gidecek üzerine yazılar döşenilirdi. Yine telefonlarda konuşmalara dikkat edilir ve herkes birbirini uyarırdı. Ticaret alanında nereye gitseniz Fethullahçılarla karşılaşırdınız. Dikkat edilirse “faili meçhuller” 16 Temmuz sonrası aniden bitti! Bu bile başlı başına 15 Temmuz’da FETÖ/PDY’nin bastırılmasının önemini gösteriyor. Amerikancı FETÖ’nün bastırılması genel rahatlamayı beraberinde getirdi.
Kendilerini solda tanımlayanların büyük bir kesimi, Somut durumun somut tahlili” ya da aynı anlamdaki “gerçeği olgularda aramak” yerine tam tersine yönelmiştir. Somut durumu tahlillerine uydurmuş ve gerçeği kafalarında oluşturdukları hurafelere yedirmiştir. Bu durum Irak'ın işgali, Afganistan'da Talibanların zaferi ve en son Suriye'nin parçalanmasına yönelik bölücü örgütü destekleyen tavırlarında görülmüştür. Türkiye’yi AKP’den ibaret zannedip kör Tayyip düşmanlığı gerçeği görmelerini engellemiş ve onların Amerikancı FETÖ/PKK saflarına düşmelerine neden olmuştur. Bu kesimin devlet teorileri ile anarşizmin devlet teorileri arasında fazla bir fark olmadığını bu olayda da rahatlıkla tespit edebiliyoruz.
Anarşizmin en temel özelliği her türlü otoriteyi ve dolayısıyla devleti her şart altında düşman bellemesidir. Tarihi olguları idealist bir biçimde ele alan anarşistlerin bu yaklaşımı neo-liberalleri ve bizim gibi ülkelerdeki pek çok solumsu örgütleri de etkilemiştir. FETÖ denilen Amerikancı yapılanmaya karşı dik duramamalarına anarşizmin etkilerini de ekleyebiliriz.
“TÜRK ORDUSUNUN Bugünkü İdeolojik Çizgisi” kitabını tüm okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz. Ayrıca Sayın Nusret Senem’in büyük emek vererek titizlikle hazırladığı bu konu üzerine 6 kitabında size tanıtımını yaptığımız kitaptaki bilgilerin daha da zenginleştirilmesi açısından birlikte okunmasında yarar görüyoruz.
Saygılarımla.