Ege'nin antik öyküleri
Ege'nin antik öyküleri
Yazar: Ahmet Semih Tulay
İlya İzmir Yayınevi
490 Sayfa
Anadolu’yu anlatmak öyle kolay değil! Onu tanımak için yaşamak gerekir. Bu coğrafyayı seviyorum demek yetmez, bağrına basıp sımsıkı sarılmalısın. Sarıldıkça canına can katar ve seni alır götürür tarihin derinliklerine. Kim ne derse desin insanlık Anadolu'dan başladı! Ahmed Arif, “Havva anan dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben tanıyor musun” sorusunu boşuna sormadı! Orhan Duru “Anamur’dan Bodrum’a” laf olsun diye gezi notları tutmadı! Anadolu aşığı İsmet Zeki Eyuboğlu’nun “Asya’nın neresinde Anadolu’yu binlerce yıl aşan bir uygarlık ürünü bulunmuş” sözlerine kim ne diyebilir? George E. Bean’in KARİA’yı resimlerle, tarihiyle anlattığı ören yerlerimizi hatırlamamak ne mümkün? Hadi gel de tutulma bu güzelim ülkeye?
Destanlar yurdu Anadolu nice hikâyelerin, söylencelerin, türkülerin, fıkraların kaynağıdır. Kimler geçmedi ki bu bereketli topraklardan ve her gelip konaklayan, göçen kendinden bir şeyler bıraktı. O bıraktıkları birikerek Yunus Emreleri, Pir Sultan Abdalları, Karacaoğlanları, Nasrettin Hocaları, Nazım Hikmetleri ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Türkiye'ye armağan ettiler!
Nazım Hikmet bizlere “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim” dizleriyle sesleniyor. O ses bizim vazgeçilmez düsturumuzdur. Yurt sevgisi ruhumuzun derinliklerine ilmik ilmik işlemiştir ve hiçbir şey onu bir daha söküp çıkaramaz. Hele bir çıkarmaya yeltensinler dünyayı onların başına yıkarız! Bizler Anadolu’muzun kucağında huzurlu ve mutlu oluruz.
Ahmet Semih Tulay’ın kitabına başlarken farklı bir beklenti içindeydim. Fakat sayfaları çevirdikçe bırakamaz oldum. Okuduğum öykülerin önemli bir kısmı neredeyse günümüzde başka bir öyküyü çağrıştırıyordu. Toplam 468 öyküden oluşan kitap dağarcığınıza yeni tatlar katacaktır. Ayrıca mitolojiye ilginiz artacaktır.
Yazımızın uzun olmaması için iki örnek vermekle yetineceğiz.
BABALAR VE OĞULLARI
Pers kralı Kyros, yakılmak suretiyle ölüm cezasına çarptırılan Lidya kralı Kroisos’un odunlar tutuşturulduğunda Solon’un adını söyleyerek bağırması üzerine onu odun yığının üzerinden bağışlayarak indirtmiş ve sormuştu. –Söyle Kroisos, dostum olacağın yerde, ülkeme karşı savaş açıp, düşmanım olmaya kim ya da kimler zorladı seni? Kroisos bu soruyu şöyle yanıtladı. –Kral bunu yapan senin iyi talihin ile benim kötü talihimdir. Kabahat senin üstüne yürümek gibi bir kendini beğenmişliği bana veren Yunanlıların tanrılarındadır. Sizinle savaşmam için Yunanlıların tanrıları bana cesaret ve güç verdiler. Tüm kusur onlarındır. Yoksa aklı başında olan bir kimse barış yerine savaşı seçme akılsızlığına düşmez. Neden dersen “Barışta oğullar babalarını gömerler, savaşta babalar oğullarını gömerler.” Kyros bu yanıtı çok beğendi. Karşısındaki kral aynı zamanda bir bilge idi. Hemen Kroisos’un zincirlerini de söktürüp onu yanına oturttu ve bu olaydan sonra ona daha çok saygı gösterdi. (s. 93)
THALES VE KÖLE KIZ
Thales, bir gece kafası yukarıda yıldızları seyrederek giderken bir çukuru görmez ve içine düşer. O sırada orada bulunmakta olan Trakyalı köle bir kız kahkahalarla gülmeye başlar. Sinirlenen Thales, üstünü başını silkelerken kıza niçin güldüğünü sorar. Köle kız,
“Sana gülüyorum ey Thales. Gökyüzünde olacakları biliyorsun ama ayaklarının dibini göremiyorsun. Gerçekten öğrenmek istiyorum sen daha bastığın yeri bile doğru düzgün göremezken, nasıl olur da gökyüzünde olup bitenleri görebilirsin?” Thales, zeki olduğu gözlerinden belli olan kızın bu sorusu karşısında gülümser. Sonra tüm siniri geçmiş olarak bir filozofa yakışan şu yanıtı verir.
“Doğru dersin kızım. Ama unutma ki yeryüzünde olacakları bilmek, gökyüzünde olacakları bilmekten çok daha zordur.” (s.435)
Ahmet Semih Tulay’ın Ege’nin Antik Öyküleri kitabını, George. E. Bean’ın KARİA kitabıyla birlikte okunmasını öneriyoruz. Çünkü ikisi de Ege’de geçmektedir.