Küba purosu, Kenya kahvesi, Irak uçağı
Küba'nın bir numaralı ihracat ürünü purodur. Küba'ya havalimanından girişte ve çıkışta etrafta bolca puro mağazası bulunur. Küba ile ekonomik ilişkilerimizi geliştirmek için Türkiye'nin puro konusunda Küba ile işbirliği yapmasında fayda olacaktır. Küba'ya puro işbirliği üzerinden ne kadar çok kaynak transfer edebilirsek, Küba'da bizden o kadar çok ürün ve hizmet alacak finansal güce erişecektir ve ikili ticaret gelişecektir. Elbette gelişecek ekonomik ilişkilerin siyasi sonuçları da olacaktır ve Türkiye'nin Karayipler bölgesindeki etkisi ve daha önemlisi Latin Amerika ülkeleri üzerindeki etkisi ve olumlu imajı güçlenecektir. (Latin Amerika'da önemi bazı ülkelerde maalesef Ermeni diasporalarının faaliyetleri sebebiyle Türkiye'nin imajı iyi değil). Avrupa'nın en işlek havalimanı olan İGA'da Küba'nın puro satması için bir dükkan tahsis ettiğimizi düşünelim. Nasıl Havana Havalimanı'nda puro mağazası var, İGA'da da aynısını Küba açsın. İstediği fiyattan Küba mali purolarını yerli, yabancı ziyaretçilere satsın. Türkiye için devede kulak derecesinde önemsiz olacak bu dükkanın Küba için önemi büyük olacaktır. Burada önemli nokta, araya aracı (komisyoncu, yandaş, pazarlamacı vs..) koymamaktır. Havana Havalimanı'ndaki dükkanı kim işletiyorsa, İGA'yı da o işletmelidir ve Avrupa puro pazarında bir numara olması için gerekli şartlar sağlanmalıdır. İGA'da hali hazırda satılan bir çok ülkenin ürünü ile berber Küba puroları da satılıyor olabilir ancak bu işe ayrı bir dükkan, yönetim ve fiyat politikası ile yaklaşmak amaca daha uygun olur.
İşbirliğini biraz daha genişletecek olursak, Kübalı üreticiler ile Ege'de puro üretimi konusunda ortaklık yapılması ve hatta Kübalı firmalara bu konuda üretim lisansı verilmesinde fayda olabilir. Elbette tütünlerde coğrafyaya göre tat farkı olabilir ancak Ege'de zaten dünyanın en iyi tütünleri yetişmektedir, buna uygun bir puro tütünü üretilebilir ve Ege çiftçisine ilave gelir ve bölgeye istihdam sağlanabilir. Purolarda genelde en az üç farklı çeşit tütün kullanılır, gerekiyorsa Ege'de üretilemeyen cinsin ithalatı da puro endüstrisini Ege'de kurabilmek için kolaylaştırılabilir. (THY zaten Küba'ya uçuyor, her uçuşta atıl bagaj kapasitesi ile bu yapraklar getirilebilir)
Küba'da, Havana Havalimanı'ndaki puro satışı yapan firmalardan biri "La casa del Habano" dur ve son yıllarda dünyada çeşitli şehirlerde (genelde bayılık sistemiyle) mağaza açmaktadır. Misal Almanya'da Bonn'da geçen ay mağaza açtılar. Geçen sene St Petersburg'da ve Sao Paulo'da açtılar vs. Bu firmanın 50% sahibi Küba devlet firması olan Cubatobaco'dur geri kalan kısmı ise özel bir yabancı firmadır. Bu bağlamda belki üretim ve pazarlama, mağazacılık konularında direk Cubatobaco ıle çalışmak daha doğru olabilir. Ayrıca Küba'ya daha çok kaynak transfer edebilmek için benzer mağazaların Antalya havalimanı, Nişantaşı, Levent gibi ilçelerimize de açılması değerlendirilebilir.
Küba'da ülkemize dost olan 10 milyon insan yaşamaktadır ve Türkiye'nin kişi başı ortalama gelirinin (PPP) yarısı kadar bir gelir mevcuttur. Küba'ya bu alanda biraz destek olup pazar payı kazandırabilirsek zararı olmaz. Kültürel işbirliği alanında ise, Boğaz kenarında Küba müzik, yemek ve içeklerinin sunulacağı bir mekan, İstanbul turizmine iyi gelebilir.
La Casa Del Habano'nun sahibi olan Habanos S.A.'nın 50% yabancı hissesi de bir kaç kez el değiştirdi. Muhtemelen ABD'den bu alanda Avrupa firmalarına baskı var. Bu hisseyi Varlık Fonu üzerine almak ve Küba purolarının dünyaya satış pazarlamasına ortak olmak da doğru bir işbirliği olabilir.
KAHVE AFRİKA'DAN ALINIR
Afrika ve Avrupa ülkeleri arasında zaman zaman çeşitli zirveler düzenleniyor. Bu zirvelerde bahsi geçen konulardan biri de Afrika'nın belli başlı tarımsal kaynaklarının, Avrupa ülkelerine ham olarak transfer edilmesi ve ilgili Avrupa ülkeleri tarafından 10 katı fiyata Dünya pazarlarına ve hatta üretici Afrika ülkelerine geri pazarlamaması konusu. Bu konuda en çok verilen örnek ise kahve ve kakao ürünleri. Temel olarak Afrikalılar diyorlar ki "kahveyi biz size kamyon ve konteyner dolusu çekirdek olarak satıyoruz, siz kahveyi öğütüp ambalajlıyorsunuz ve bizim ülkemizdeki Avrupa menşeyli zincir mağazalarda bize on katı fiyat ile geri satıyorsunuz". Afrikalılar bu konuda haksızlar mı? 100% haklılar. Tam bir neoliberal sömürü düzeni. Afrikalı kendi kahvesini öğütüp paketlese bile dağıtım mağaza kanalı yok ki. Hepsi yabancıların elinde.. Gene o marketler Avrupa'dan, İsviçre'den o kahveleri ithal edecekler. Sonucunda Afrika fakirleştikçe fakirleşiyor, İsviçre gibi kahve pazarlama işini dünya çapında neredeyse domine eden ülkeler de, küçücük ülke ve nüfusları ile inanılmaz bir zenginlik içinde yaşıyorlar. Benzer durum kakao-Belçika ikilisi için de kısmen geçerli. Afrika özelinde olmasa dahi küresel çay pazarında da muhtemelen benzer bir durum var. Çay yapraklarını satan gariban ülkeler ve paketli ( ve katkılı) çayı küresel olarak pazarlayan Avrupa firmalarının ticaretten aldıkları pay çok adaletsiz. Ayrıca çevrecilik ve sürdürülebilirlik konusunda sözüm ona hassas olan Avrupa için de bu ticaret şekli hatalı. Bu tarım ürünleri kaynak ülkelerinde işlenmeli, paketlenmeli ve pazarlanmalı böylece gereksiz nakliye sonucu oluşan CO2 emisyonları azalacaktır.
Eylül ayında Kenya'da iklim zirvesi düzenlenecek. Kenya başkanı Ruto cin gibi uyanık bir adam ve son Avrupa zirvesindeki münazaralarda Macron'a pabucunu ters giydirdi. Ruto'nun adını belli ki Afrika siyasetinde önümüzdeki yıllarda daha çok duyacağız. Türkiye'nin bu zirveye iyi hazırlanmasında fayda var. Türkiye, kahve ve kakao konusunda Afrika'ya nasıl destek olabileceğini bu zirvede açıklarsa bu mesaj doğru yerde ve zamanda verilmiş olunur. Misal Türkiye, kahve konusunda tüm alımını direk üretici Afrika ülkelerine kaydırdığını açıklayabilir ve aracı ( pazarlamacı, paketlemeci, öğütücü vs.)Avrupa ülkelerini devreden çıkardığını açıklayabilir. Elbette bunu usturuplu şekilde yapmak lazım, misal gümrük vergisi düzenlemeleri veya kota vb. benzeri tarife dışı engellemeler ile bu yapılabilir. Ayrıca ilgili ülkelerin kahveyi işleme, paketleme, pazarlama becerilerini artırmak için ilgili Afrika ülkelerinde kooperatiflerin kurulması uygun olabilir. Bir ileriki adım olarak, kahve üreticisi ülkeler birleşerek bir üretici karteli oluşturabilirler ve fiyatları artırabilirler. Öyle yüzde üç-beş değil. 10 katına çıkartsınlar fiyatı. Kahveyi tüketen ülkeler zengin ülkeler, üretenler fakir ülkeler. Bu kaynak transferini daha dengeli hale getirmek gerekli. Ayrıca üretici ülkeler kahve ihracatına ilave vergi koyarak Afrika gelişimi fonu kurabilirler ve gelişimlerini hızlandırabilirler. Ofis çalışanlarının bağımlılığı var, kafalarının çalışması için ve sabah uyanabilmeleri için kahve gerekli, bu yüzden fiyatı ne olursa olsun almak zorundalar. Afrika bu fırsatı Türkiye'nin ön ayak olması ile kullanabilir.
Ayrıca İsviçre'de kahvenin başına kötü işler de geliyor. Kahveyi öğütüyorlar, ilave gıda katkısı konuyor, boyalı alüminyum kapların içinde satıyorlar, makinaları da satıyorlar, sonra vatandaş yüksek sıcaklık ve basınç altında o metalik solvent boyalı alüminyum kapsülden sıcak kahve hazırlıyor.. Ondan sonra Alzaymır, parkinson, ne ararsan oluşuyor... Bu tür hem sağlığı, hem kahveyi, hem ev ekonomisini bozan uygulamalar da sağlık denetim kurumları tarafından yakın markaja alınmalı.
Türkiye, kahve çekirdeği konusunda elbette tüm Afrika ülkeleri ile çalışmalı ama bazıları ile daha yakın çalışabilir. Misal Etiyopya'dan öncelikli alım yapılmalı. Yemen ve Nijerya'daki kahve üretim kapasitesinin artırımına da destek verilmelidir. Varlık Fonumuz, bu alanlarda yatırım yapabilir. Yemen'in fakirlikten çıkışı için kahve plantasyonları ve petrol/gaz yatırımları hayatı önemdedir. Yemen'in birinci dünya savaşının sonuna kadar Osmanlı'da kaldığını da bu vesile ile hatırlayalım.
IRAK İLE SİHA - F16 TAKASI
Amerikan işgali döneminde malum Irak'ta Amerikanın kontrolünde olan Iraklı bir yönetim kuruldu ve bu yönetime Amerika'dan 20 kusur adet F-16 ( D/IQ modeli) aldırıldı. Tabi operasyonun amacı Irak'ı askeri olarak güçlendirmek değildi, maksat Irak halkının zenginliğini, paralarını, Amerikan şirketlerine topluca transfer edebilmek idi. Satılan F-16'lar da nispeten düşük konfigürasyonlu uçaklar. İsrail zaten Irak’ın ABD'den düzgün, etkili savaş makinası almasına izin vermez. ABD uçakları süründüre, süründüre uzunca dönemde teslim etti. Irak'a satılan F-16'ları Irak'ın kullanabilmesi için ne düzgün eğitimli pilot var, ne düzgün yedek parça var. Zaten daha sonraki gelişmeler ile Irak ABD güdümünden çıktı ve artık Irak'a bu uçaklar için parça da muhtemelen verilmiyordur. Yani Irak'ın parası ödenmiş nispeten yeni F-16'ları yerde çürüyorlar. Irak'da son aylarda Pakistan'dan 650 milyon USD'a 12 adet JF-17 savaş jeti alımına karar verdi. Pakistan üretimi (Çin ortaklığında) uçakların Irak'a satışı Pakistan'da da onaylandı. Irak bize de 8 adet Bayraktar SİHA siparişi vermişti.
Türkiye ile Irak merkezi hükümetinin arası son yıllarda iyi durumda. Son SİHA siparişi de bu durumu gösteriyor. Irak madem bu F-16'larını kullanamıyor, Türkiye'ye satsın. Türkiye, bunları yerli aviyonikler ile modernize eder ve kullanabileceğini kullanır, kullanamayacağını yedek parça yapar. Türkiye'de F-16'lar üzerine mühendislik yetkinliği üst seviyede. Irak'ın bu F-16'lardan faydalanma imkanı yok. Karşılığında Irak'a ilave SiHA satışı yapılabilir böylece Irak hava kuvvetlerini kullanabileceği uçaklar ile güçlendirmiş olur. Bu konuyu genellersek, Irak, hava kuvvetleri envanterindeki Amerikan menşeyli olan ve yedek parça desteği alamadığı uçak, helikopter, cephane, yedek parça, bakım tezgahları vs. ne varsa bize versin, karşılığında bizim yerli üretim silah sanayi portföyünden ne istiyorsa alsın. Böyle bir anlaşma yapabilirsek Irak ile savunma sanayi üzerinden siyasi ve ticari ilişkilerimizi de güçlendirmiş oluruz. Irak'ta 30'a yakın F-16 olması lazım.
Benzer bir fırsat Venezuela için de olabilir. Onlarda da yedek parça alamadıkları ve yere çakılı duran eski model (A/B serisi) 20 adet F-16 var. Onlar ile de SiHA karşılığı F-16 takası yapılabilir.
Maksat elbette Hava Kuvvetlerimizi eski uçak çöplüğüne çevirmek değil. Kuvvete en azından benzer işbirlikleri ile yedek parça kazandırılabilir ve karşılığında yerli savunma sanayimize yıllarca sürecek eğitim, yedek parça, cephane vs. müşterisi kazandırılabilir. Son Rusya-Ukrayna savaşı gösterdi ki, uzun suren savaş ortamında askeri ekipmanın en az kalitesi kadar envanterdeki miktarı ve cephane bulunurluğu da önemli.