Metin Akgerman
Metin Akgerman Köşe Yazısı

GCHQ kitabında Deniz Gezmiş ve Kızıldere Felaketi

Geçende oy vermek için Londra'ya gittim. Hükümetimiz Londra'nın merkezinde Thames kenarında güzel bir mekan ayarlamış. Düzayak, ferah, havadar. Oyumuzu Vatan Partisi'ne bastık evelallah. Dönüşte ikinci el kitap dükkanının önünden yürürken GCHQ kitabı gözüme ilişti. Yazarı Richard J.Aldrich. Dışarıda sepete indirime koymuşlar belli ki satılmamış, ilgi yok... 600 küsür sayfa tuğla gibi kitap. Arkasındaki endeks kısmına baktım, tanıdık isim, mekan var mı diye... Gözüme bir kaç isim ilişti.. Endekste iki sayfada Deniz Gezmiş var, bir çok sayfada Ankara, Türkiye ve Kızıldere var. Mecburen kitabı aldık.

GCHQ kitabında Deniz Gezmiş ve Kızıldere Felaketi - Resim : 1

Kitabı daha okumadım, sadece ortalardaki Kızıldere bölümünü okudum. Bölümün tam ismi "Kızıldere Felaketi" (ing: Disaster at Kızıldere).

GCHQ biliyorsunuz İngiliz casusluk bürosu. Daha çok elektronik haberleşme sistemleri ile sinyal istihbaratı üzerine uzmanlaşmış bir kurum. Amerikan NSA'in İngiliz versiyonu. Kitap GCHQ'nun tarihçesini sansürsüz şekilde anlattığını iddia ediyor. Göreceğiz bakalım. Yazar kitap için 10 sene çalışmış ve okuduğum bölümden anladığım kadarıyla başarılı bir iş de ortaya çıkartmış. Yazar İngiliz ve haliyle İngiliz perspektifinden olaylar anlatılıyor.

Bu yazıda amacım Kızıldere Felaketi bölümünden, yazarın ağzından alıntılar yapmak. Kızıldere'de 1972'de neler olduğunu, neden olduğunu, nasıl geliştiğini hepimiz biliyoruz, her yerde yazılmış, çizilmiş, o kısmı çevirmek istemedim. Daha çok zamanın ruhunu yazarın perspektifinden yansıtmak için belirli kısımları, dönemin çerçevesini alıntılayacağım, böylece benim gibi olayları yaşamamış nesilden olan okuyucular, Kızıldere olaylarını ilgili zamansal kontekste daha iyi oturtabilecek.

Kitapta uzunca bir de Kıbrıs bölümü var. malum GCHQ'nun Kıbrıs maceraları da heyecanlı olsa gerek, yazı ilgi çekerse o kısmı da inceleriz.

Sigint, "Signal Intelligence" demek yani sinyal istihbaratı veya elektronik istihbarat yani GCHQ'nun temel işi. Kitapta çokça geçtiği için sigint ifadesini kullanacağım. Bundan sonrası yazarın ağzından:

- GCHQ ve NSA'in Orta Doğu ve Afrika ülkelerinde büyük ölçekli sigint programları vardı. Bunların çoğu telefon böcekleme konusundaydı ve odaklanılan alanlar Sovyetler'in aktiviteleri ve İsrail ile komşuları arasındaki çatışmalar idi.
- İran, Etiyopya ve Türkiye’deki geniş sigint toplama programlarının temel amacı Sovyetler ‘den gelen sinyalleri dinlemek idi. Bu sebeple bu ülkelerin içindeki sosyal hareketler, dinci hareketlere çok odaklanılmamıştı. Bu sebep ile Şubat 79'daki İran Şahı'nın devrilmesi, Batı'da sürpriz oldu. Orta Doğu iletişimi dinleniyordu ama odak konular petrol ve silah ticareti kapsamında dar idi.
- Britanya'nın bu konudaki hatası, elimizdeki Persçe uzmanlarını İran'dan derinlemesine politik istihbarat almak için kullanmak yerine fazlaca ticari fırsat ve imtiyazlar için kullandık. MOSSAD’ın İran'daki yerel gruplar hakkındaki bilgisine dayandık oysa sigint imkanlarımızı daha iyi kullanabilirdik ve olayları öngörebilirdik.
- Türkiye'de yaygın şekilde kurulu sigint istasyonlarından dolayı büyük  bir batılı istihbarat topluluğu vardı ve ülkenin istikrarsızlığı ve şiddet olayları bu topluluğun çalışmalarını etkiledi.
-Türkiye'de 15.000'den fazla NATO personeli vardı ve çoğu Amerikalı idi.
- 1960'ların sonunda büyüyen bir sol kanat hareketi ülke içinde Batı'nın büyüyen ekonomik ve askeri etkisine karşı çıktı. Bu gruplar ülke sathında yaygın idi, içlerinde öğrenciler, akademisyenler, bürokratlar ve hatta asker ve subaylar var idi.
- Bu sol kanadın militan faaliyetleri ülkedeki sosyal sorunları, artan işsizliği ve artan tarım sektörü problemlerini de yansıtıyordu. Yani sosyal olayların patlaması için istismar edilebilecek yeterli yanıcı materyal mevcuttu.
- 1970'lerin ilk aylarında sol hareketler şiddetlendi, kamu binaları bombalandı polis istasyonları tarandı.
- 1967'de Che Guevera ,Bolivya devrim hareketlerini ateşlemek isterken CIA tarafından yönlendirilen polis birimi tarafından tutuklandı ve öldürüldü. Türkiye’deki devrimcilik heveslilerini de benzer bir gelecek bekliyordu.
- Bu arada ise Türkiye'deki saldırılar yabancı istihbarat varlığına ve sigint toplama istasyonlarına çevrilmişti.
- Ülkede bunca sigint personeli mevcutken, NSA ve GCHQ'nun daha uyanık olması gerekirdi.
 - Ülkedeki sigint faaliyetlerinde NSA başı çekiyordu. Daha Ocak 1953'te Albay Arthur Cox, USAF güvenlik servisinden gelmişti. Türkiye'deki ilk Amerikan askeri radyo biriminin kurulması için yer aramıştı ve Karamürsel kasabasını seçmişti.
- Karamürsel, İstanbul'un 40 mil güneyinde küçük bir kasaba idi. Orada 2800 dönümlük (ing: 700 acres") arazi Amerikan denizci güvenlik grubu ile paylaşılacaktı. Türkiye'de Karamürsel’den sonra da bir çok sigint istasyonu kuruldu ama 1000'e yakın personeli ile Karamürsel en büyükleri olarak kaldı. Bu istasyonun kontrolü zaman içinde Amerikan Deniz birimine geçti çünkü istasyonun temel görevi, Karadeniz'de tatbikat yapan Sovyet donanmasının sesini ve Morse sinyal trafiğini dinlemekti. Bu istasyon aynı zamanda NSA'in bölgesel iletişim merkezi idi ve farklı sigint istasyonlarının topladığı verileri Fort Meade'deki NSA merkezine iletiyordu.
- Karamürsel, Sovyetlerin uzay roket atışlarını da izledi (Nisan 1961 Yuri Gagarin tarihi uçuşu dahil) ancak daha doğudaki füze testlerinin yapıldığı "Kapustin Yar" gibi yerleri izleyemediğinden dolayı Karadeniz kıyısında Sinop ve Samsun'da yeni sigint istasyonları da kuruldu.
- Sinop ve Samsun'daki istasyonlarda yeni telemetri ekipmanları yerleştirildi. Bunların özel aletleri vardı ve havada uçan füzeleri takip edebiliyorlardı. Sovyet füzeleri test edilirken sinyaller toplanabildi ve faaliyetler izlenebildi.
- Samsun'da, sadece Sovyet sınırına 300 Km mesafeden yapılan sigint ile hangi füze çeşidi ne zaman hazır hale geldi ve üretime geçildi bilgileri tespit edilebiliyordu.
- Türkiye'nin kuzey sahilindeki diğer istasyonlarda yüksek frekans ile dinleme yapılıyordu.
- Bu istasyonlardan elde edilen istihbaratlar, stratejik bir hazine idi. Kimileri Sovyet Stratejik silahları hakkında toplanan istihbaratın 75% kadarının Türkiye'den ve İran'daki istasyonlardan toplandığını söylerler. (Büyük oranda Turkiye'den)
- 1960'ların sonunda büyük paralar harcanarak Pirinçlik Hava Üssü’nde yeni bir tesis yatırımı yapıldı. Burası Suriye sınırına yakın Diyarbakır'da idi. Burada Amerikalılar iki adet dev radar sistemi inşa ettiler. Birisi tespit, öteki takip için. ( ng: detection ve tracking).
- Daha da gizli olanı ise Ankara çeper muhitlerinde kurulan bir kaç adet küçük istihbarat istasyonu idi. Bunlardan biri olan Belbaşı İstasyonu’ndaki USAF yerleşkesinde sismik istihbarat istasyonu vardı. Bu istasyon Semipalatınsk'deki nükleer patlama testlerini sismik dalgaları toplayarak değerlendiriyordu.
- Kıbrıs GCHQ için ne ise, Türkiye'de NSA için oydu. Geniş hava sinyal tespit anten tarlaları (ing: aerial farms), çanak antenler ve gözlem (ing: Monitoring) istasyonları.
-  GCHQ ve NSA istasyonlarının kapsama bölgelerinde yer yer kesişmeler vardı. (ing: overlap). NSA'in Kıbrıs'ta bazı küçük istasyonları vardı, GCHQ'nun da Türkiye'de bazı küçük istasyonları vardı.
- 1952'de İngiltere ve Amerika, Türkiye saha istihbarat operasyonlarında işbirliği yapmak üzere anlaşmışlardı. ( ing: Anglo-American operations in the field). GCHQ operasyonlarının başındaki F.M. Smith, ABD Ordu Güvenlik Birimi ile (ing: Us Army Security Agency) uygun bir işbölümü ve işgücü paylaşımı konusunda anlaşmıştı. İngiltere'de Kıbrıs kalkışlı olarak Türkiye ve İran üzerinden, Karadeniz ve Hazar kıyılarından sigint ve fotoğraflama uçuşları yapıyordu.
- 1960'ların ortalarında İngiltere, Türkiye üzerinden yılda 1000'den fazla uçuş yapıyordu ve bunların çoğu istihbarat amaçlı idi.
- 1960'larda sigint istasyonları aşırı bir gizlilik ile korunuyordu. Bu istasyonlar büyük idi, içlerinde kocaman kubbeler vardı, bir çok çanak antenler vardı ama bunların gerçek amacını ve önemini çok az insan biliyordu.
- Türkiye’deki solcu şiddet hareketlerinin hedefi ve sorumlusu büyük ölçüde CIA idi. Solcu radikallere göre CIA, Türk hükümetine şeytani (ing: malign) etki yapıyordu ve CIA, sol hareketlerin gittikçe şiddetlenerek bastırılmasının arkasındaki etken idi.
- Amerikalılar kesinlikle Milli İstihbarat Teşkilatının ve çeşitli özel kuvvet gruplarının  geliştirilmesine/ oluşturulmasına destek oldular.
- 26 Mart 1972'de Çayan ve arkadaşları tarafından kaçırılan ikisi İngiliz biri Kanadalı olan üç kişi GCHQ sigint teknisyenleri idi. Sahte kimlikleri, kablo şirketinin taşeron işçisi olmak idi. GCHQ personeli oldukları gizlendi ve hem Türk hem İngiliz yetkili açıklamalarında sahte kimlikleri vurgulandı. Gizliliği yakın zaman önce kaldırılan resmi evraklarında bu kişilerin tam zamanlı GCHQ personeli olduğu teyit edildi.
- 30 Mart sabahı, Kızıldere’de kuşatma altındaki bölgede pazarlıklar devam ediyordu. Çayan ve ekibi taleplerini Suriye'ye serbest geçiş seviyesine indirdi. Kuşatmayı bizzat yöneten İçişleri Bakanı Kubat koşulsuz olarak teslim olmalarını istedi.
- 1972'de NATO ve Varşova paktı, orta Avrupa’dan bazı birliklerini karşılıklı olarak çektiler ve bu Kissinger’ın yaptığı antlaşma ile oldu. (Antlaşma ismi ing: Mutual Balanced Force Reduction Agreement)
- Türkiye, "Sovyetler tekrar birliklerini sınırlarına yakın bölgelere kurabilir" şeklinde endişelendi. 1973'te Sovyet diplomatlar bir "Türk-Sovyet İkili Güvenlik Antlaşma" önerisi yayınladılar. Buna göre Kızıl Ordu birlikleri Türkiye sınırından çekilecek idi ve karşılığında Ankara, İncirlik'teki büyük Amerikan-Türk askeri üssünü kapatmalı ve Karadeniz kıyısındaki Sovyet iletişimini dinleyen ekipmanları kaldırmalı idi.
- Mart 1972'de Kıbrıs'taki istihbarat birimlerinden Kıbrıs'ta suların ısınmakta olduğu haberleri akmaya başladı ve bu sorun Yunanistan ötesinde, Türkiye'nin İngiltere ve Amerika ile olan ilişkilerini de etkileme riski taşıyordu.

Kitabın bundan sonrasında Kıbrıs bölümü başlıyor. Ben bu yazımda sadece dönemin havasını yansıtmak için çerçeveye değindim. Ephraim Elrom'un kaçırılma olayı, diğer bazı yabancı sigint personellerinin kaçırılma olayları ve önemli bazı şiddet olayları da kitapta anlatılıyor.

deniz gezmiş Mahir Çayan kızıldere