“Üniversite öğrencisiydim, benden 16 yaş daha büyük teyzemin oğlu geldiğinde, kendisine hoş geldin derken, bir kardeş gibi boynuna sarılırdım” diye anlatıyor. “O da bana bir teyze kızı olarak yaklaşırdı” diyor. Teyze oğlu Avusturya’dadır. “Teyze kızının” anlattığına göre, teyzesinin oğlu çok küçük yaşta Avusturya’ya gelmiştir ve 60’ına yaklaştığı şu günlere kadar “hep Avusturyalı gibi davranmıştır.”
Avusturyalı bir hanımla evlidir ve çocuğu olmamıştır. Çocuğu olmadığı için hem eşi hem de kendisi üzülmektedirler. Karı koca çare aramaya başlarlar. Çare olarak da Türkiye’ye gidip orada kocayı birisiyle evlendirmek akıllarına gelir. Teyze oğlu Belma’nın yaşadığı kasabaya gelir. Evlenecek birisini arar. Uygun biri bulunmaz. Teyze oğlunun kulağına Belma’nın ismi fısıldanır. Önce olmaz der, “onu ben kucağımda salladım.” Sonra teyze oğlu ikna edildikten sonra, ikna sırası Belma’dadır.
Belma ise öğretmen olmak ister ve üniversitede öğrencidir. Belma’ya da durum anlatılır. Ayak direr, “olmaz böyle şey” der. Araya aracılar konur, iknacılar görevlerini yaparlar. Belma ile konuşurlar. Belma Nuh der de peygamber demez. İlkokul öğretmenini devreye sokarlar. Belma’nın öğretmeni eşini de yanına alarak, Belma’ya giderler. Saatlerce konuşurlar. Kabul etmez Belma. Ancak “Beni öğretmenim sonunda ikna etmeyi başardı, tamam dedim” diyor. “Öğretmenim bana okul durumum için ‘okuyup da Türkiye’de b.k atacağına, okumadan Avusturya’da g.t at’ dedi ve beni ikna etmeyi başardı” diye anlatıyor.