Kadim Ülker

Kadim Ülker

Köşe Yazısı

Anadolu'dan Avrupa'ya giden ilk insan kimdir?

Anadolu'dan Avrupa'ya göç eden Türklerden olduğumu üzülerek belirteyim. Önce liseyi, sonra da üniversiteyi bitirdiğimde Türkiye’de de iş bulamayınca Avusturya'ya gittim. Göçmenlerden bir birey olarak Viyana’ya gelen giden ilkler hep ilgimi çekti.Şüphesiz bu ilkelerden birisi değilim. Ancak bir ilklik halim var, onu sırası gelince başka bir yazının konusu yapabilirim. Şimdi bir sorum olacak: Avrupa’ya Anadolu’dan, dolayısıyla Türkiye’den tarihte göçen ilk kişi ya da kişiler kimdir dersiniz? Viyana kuşatmasına katılan askerler mi sizce? Hayır, bilemediniz. Viyana kuşatmasına gelenler değil, daha eskileri de var onların. Anadolu insanının Avrupa'ya gelmesi daha eskilere dayanmakta.Geçenlerde Avusturya medyasında bir haber vardı. Haber Avusturya basınını hayli meşgul etti. Okuduktan sonra da öyle bir keyiflendim ki sormayın gitsin. Gazete haberinin birkaç adet fotokopisini yapıp, sevip saydığım meslektaşlarıma okumaları için onları dağıttım. Şaka yollu da olsa onlara “Bakın esas siz Avusturya’ya sonradan geldiniz, biz burada sizden daha önceyiz diyerek takıldım. Geçtiğimiz yıllarda Avusturya ekonomisine 40 yıllık hizmet plakatımı da alınca “Oturun oturduğunuz yerde, siz henüz annenizin karnında bile yokken, ben vergimi, sigorta primini ödeyerek ve emeğimle Avusturya ekonomisine katkıda bulundum, bu ülkede 40 yıllık emeğim var” sözlerinin de keyfini çıkardım. Ancak kahkahalarımızı yine de birlikte, dostça attık. Konuyu dağıtmadan gelin birlikte 1991 yılına gidelim derim.1991 yılında bugünkü İtalya ve Avusturya sınırı olan Alp Dağları Öztaler adlı bölgede bir ceset bulunmuştu. O yılın özellikle çok sıcak geçmesinden dolayı, eriyen buzların arasından bir ceset çıkmıştı. Buzların arasından çıkan cesetle daha sonra birçok araştırma yapıldı.

O zamanlarda yapılan açıklamaya göre 3208 metre yükseklikte bulunan ceset, o kişinin ölümden 3200 yıl buzullar arasında kalmış denildi. 3200 yıl buz altında kaldığının açıklaması o zamanlar uzmanlar tarafından ifade edildi. Alplerin buzları cesedi adeta mumyalamış ve günümüze kadar getirmişti. Bulunan bu ceset erkek cesedi olduğundan ve bulunduğu yerin Tirol eyaletinde Öztal’den yola çıkarak ona Ötzi adı verildi. Ötzi aşağı Ötzi yukarı, o yıldan bu yana çok çeşitli araştırmalar yapıldı. 2001 yılında çekilen röntgen sonucunda cesetin omzunda bir ok yarasının bulunduğu, büyük ihtimalle de bu ok yarasının onun ölümüne sebep olduğu açıklanmıştı. Ceset müzeye konuldu, sonraki yıllarda Ötzi’nin DNA'sı araştırılmaya devam edildi. Görünümünün nasıl olduğu merak edildi. Vücut yapısının ve suratın resmi çizilmeye çalışıldı. Nihayetinde Avusturya veya İtalyanların atası olduğu iddia edildi. Günümüzde Ötzi müzede ziyaretçilerini beklemektedir.Ötzi müzede beklerken, hakkında sürekli araştırmalar yapıldığı ve yeni bulgulara ulaşıldığı biçiminde zaman zaman basında haberler yer alıyordu. Yanında bulunan malzemelerden de yola çıkarak avcı olduğu iddia edildi. Daha sonra köylü, o da yetmedi Ötzi çobandır denildi.İki hafta önce Ötzi ile ilgili yeni haberler basına yansıdı. Alman Max Planck Enstitüsü’nden Albert Zink yapmış oldukları bilimsel çalışmalarla ulaşmış oldukları yeni bilgileri basına duyurdu. Yapılan DNA araştırması ile ortaya çıkan bu yeni bilgilere göre, eskiden belirtilen bazı bilgilerin doğru olmadığı belirtildi. Ötzi’nin bir köylü olduğu, cilt renginin koyu renk, kafasında saç bulunmadığı belirlendikten sonra, çok da sağlıklı olmadığı, şekerinin yüksek olduğu dile getirildi. Alplerde çok yürümesinin sağlığına olumlu katkıda bulunduğu gibi yeni bilgiler aktarıldı. Avrupalıların suratında çok rastlanan çillerin de Ötzi’de bulunmaması verilen bilgiler arasında yer alırken, biraz fazla kilolu olduğu da araştırma sonucu olarak ifade edildi.Yazımın başında belirttiğim keyfin kaynağı ise daha sonra gelmekte. Gen kontrolleri ve araştırmaları sonrasında Ötzi’nin ne İtalyan ne de Avusturyalı, hatta ne de Avrupalı olduğu haberlere manşet oldu. Ötzi’nin esas olarak üç bin iki yüz yıl önce Anadolu`dan gelmiş olmasının kuvvetle muhtemelen olduğu antropolog Albert Zink tarafından açıklandığı basında ifadesini buldu. Gazetelerin haberinde Ötzi bugünkü Türkiye’den geldiği yazıldı. Ötzi’nin bulunmuş olduğu müze müdürü, diğer bilim ve yetkili insanlar Zink’in açıklamasına itirazı olmazken, onun açıklamalarını desteklediler. “Önemli olan Ötzi’nin senin benim gibi normal bir insan olmasıdır” ifadelerini de kullandıkları dikkat çekti.Gazetelerin haberi verişleri de ilginçti. Bulvar gazetelerinden, ciddi gazetelere kadar basın haberi “Ötzi bugünkü Türkiye’den gelmiştir”, “Ötzi’nin ataları Anadolu’dan” gibi manşetler ile gördü. Dahası konuyu bu başlık altında verirken, Avrupa'ya göçün 7000 yıl önce başladığını, özellikle Kafkaslar’dan Avrupa’ya yüzyıllar öncesinde göçün olduğunu, Ötzi’den yüzyıllarca önce Avrupa'nın göç ile tanıştığı gazetelerde yorumlandı. Ötzi’nin yöre insanı ile çok da birlikte yaşamanın da olmadığı yazılanlar arasında yer aldı. Neden olarak da Ötzi’nin cesedinin bulunduğu yerin insanlarının kendi içinde kapalı yaşamalarının olduğuna dikkat çekilen başka bir nokta oldu.Buzullar eriyip de yeni Ötzi’ler çıkmadığı taktirde Anadolu'dan göç eden ilk insanın Ötzi olduğu bilim insanları tarafından da kanıtlanmış oldu. Bakalım Ötzi’nin adı değiştirilecek mi, göreceğiz. Zira basında isimde değişikliğe gidilmesi gereken yorumlar da bulundu.

 

Yazının Devamı

Çakmak çakar üstümüzü kuruturuz

Kerim’i uzun yıllardır tanırım; candır, dosttur. Arkadaş çevresinde sevilir, sayılır. Çalışkan ve yardımseverdir. Yıllardır montaj işçisi olarak büyük bir mobilya mağazasında çalışır. Yatak, ağır koltuk ve mobilyaları sırtında binaların son katlarına kadar taşır, onları kurar ve işine geri gider. Akşamları yorgun argın evine döner. Henüz dinlenemeden ihtiyacı olan arkadaşlarının işine koşar, onların montaj, tamir işlerini bitirir.  

İki çocuk babası olan Kerim, her yıl Türkiye'ye tatile gider, memleketi Denizli ve Antalya derken tekrar Viyana’ya döner. Alışmış olduğu aynı tempoyla çalışmaya devam eder. İşyerinde de sevilir. İş arkadaşları montaj içinde Kerim ile işe çıkmak isterler. 

 Bu sene tatile çocukları ve eşiyle gitti. Kızı Gizem her sene anne ve babasıyla tatile Türkiye’ye gider de, oğlu Görkem yıllardır birlikte tatile gitmemiştir. Önce lise bitirme sınavlarından dolayı gidememiştir. Sonra üniversiteye kayıt yaptırdığı için gitmemiştir. Bu sene babasına “Beraber tatile gidelim” der. Kerim mutludur, oğlu da dahil iyi bir tatil yapmak ister. Oğlunun tatil arzusunu öğrenir öğrenmez beni aradı. Benimle telefonda sevincini paylaşıyordu. “Görkem de bizimle bu sene Türkiye'ye tatile gelmek istiyor, iyi  bir yer bulmam lazım” diyordu. Gurbetçi anne ve baba olarak hep böyleyizdir biz. Yetişkin çocuklarımızın bizimle veya arkadaşlarıyla doğup büyüdüğümüz ülkemize gideceklerini söyleyince, sevinçten naraları atanlar olur aramızda.

Yazının Devamı

Dünyanın en eski gazetesi Wiener Zeitung yok artık

30 Haziran 2023 tarihli Avusturya’nın ulusal gazetelerinde kapanan şirketlere ait haberler yer almaktaydı, hem de tam sayfa. Gazetelerde ayakkabı şirketleri Delka, Salamander kapandığı ve araba yedek parçası satan Forstinger’ın iflas ettiğine dair haberler yer almaktaydı. Fakat dünyanın en eski gazetesi Wiener Zeitung’un 320 yıldır yayın hayatına son verilmiş olmasına ait haber yoktu. Demek ki haber değeri görülmemişti. Haber vardı da beniDünyanın en eski gazetesi Wiener Zeitung yok artıkm mi haberin küçüklüğünden dolayı gözümden kaçtı, bilmiyorum. Böyle olduysa peşinen Avusturya medyasından özür diliyorum.

Yalnız bir gazetenin hakkını teslim etmek gerekiyor, o gazete dünyanın en eski gazetesinin 30 Haziran 2023 tarihinden itibaren yayın hayatına son veren Wiener Zeitung için bir sayfasını ayırmıştı. Wiener Zeitung’un kapatılmasıyla ilgili popülist bulvar gazetesi bile bir sayfa ayırırken, 4 Temmuz 2023 tarihinde 175. yaşını kutlayan Avusturya’nın ciddi gazetelerinden sayılan gazete konuyu es geçmişti.  neyse serbest piyasa, bir rakip daha piyasadan çekildi diye düşünmüş olacaklarını sanmıyorum.

Wiener Zeitung tam tamına 116.840 gün yayın hayatında olmuş. Bu 320 yıl demek. Bu süre içinde Avusturya’da iki cumhuriyet, on kral, on iki cumhurbaşkanı ve nice savaşlar görmüş. Gazetenin sahibi Avusturya Cumhuriyetidir. Haber, yorum, analiz ve ilan gazetesidir. Bir nevi resmî gazete. İlan bölümünün sayfaları zaten Amtsblatt, (resmî gazete) başlığı altında çıkmaktaydı. Avusturya’nın en ciddi ve tutarlı gazetesiydi. Avusturya devletinin vermiş olduğu basın desteğiyle yaşam bulan gazetenin esas gelir kaynağı yayınladığı resmi ilanlardı. Özellikle yeni kurulan firmalara ait ilanlar ve kişisel ve firma iflas davalarının açıldığına dair ilanların yayınlandığı tek gazeteydi.  Gazete, resmî gazete rolünü üstlenmiş ve devletin resmi ilanlarını yayınlamaktaydı. Bu ilan geliri gazetenin ayakta kalmasını sağlıyordu. Hükümet aldığı bir kararla gazetenin ilanını kesti. Sebep olarak da Wiener Zeitung internet üzerinden ulaşılmalı mümkündür denildi.  

Yazının Devamı

Pasta bulamayana elma ve haziran ayı yansımaları

Birkaç yıldan bu yana yoksulluk Avusturya’da gündemi sürekli meşgul etmekte. İşsizlik ödentisi, sosyal ve mağduriyet yardımı, asgari emeklilik ile yaşamaya çalışanlar zor günler yaşamaktalar. Gıda ürünlerine yapılan zamları, su, elektrik ve kira giderlerini birçok dar gelirli karşılayamamakta.

Enerji fiyatları düştü düşecek denirken, enerji fiyatları tüketicinin belini kırmakta. Düştü denen enerji fiyatları sadece arabaya benzin konurken fark edilmekte. Benzin ve mazot fiyatlarında litre başı elli sentlik ucuzluk kendisini hissettirmekte. Evlerde kullanılan enerji, tüketiciye zor günler yaşatmakta. Orta sınıfa ait diye tanımlayabileceğim bir arkadaşım her üç ayda yaptığı 400 avro ödemenin dışında, 2022 yılına ait 2000 avro ek ödeme hesabı geldiğini ve bu parayı taksitlere bağladığını anlatıyordu. 2000 avronun çok yüksek bir rakam olduğunu, çok inandırıcı olmadığını söylediğimde faturanın fotoğrafını çekip göndermişti. Bana resmini gönderdiği faturada 2022 yılı için ödemesi gereken enerji tüketim farkının 2000 olduğu çok açık. “Bu rakamı ancak taksitlerle ödeyebilirim” diyor.  Fatura üzerinde kullanılan elektrik ve gaz miktarının bir öncekine nazaran daha az olduğu da görülmekte. Buna göre, üç ayda bir ödemiş olduğu miktar ile yıl sonuna ait ödemesi istenilen miktar toplam 3.600 avro tutmakta.  Temel gıda ürünleri ise her gün yeni fiyatlarla etiketlenmekte. Yoksullaşma, çocukların beslenmelerini ciddi oranda olumsuz etkilemekte ki siyasi partiler harekete geçmek zorunda kaldı. Aylık geliri 2000 avronun altında olan tek başına kazananlar, asgari emeklilik parası, sosyal yardım ve mağduriyet yardımı alan aileleri kapsaması şartıyla Avusturya Federal Parlamentosu’nda ek yardım konusu tartışıldı. Bu tartışmada Avusturya Halk Partisi (ÖVP) Milletvekili Maria Grossbauer tarihî bir konuşmayla adını Marie Antoinette’in yanına yazdırdı. Marie Antoinette’in kim olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Kasım 1755 tarihinde Viyana’da doğan ve Fransız Devrimi sırasında Ekim 1793’de Paris’te giyotin ile hayatına son verilen Antoinette’in “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözünü biliyoruz.

Maria Grossauer, Temmuz 2023 ile Aralık 2024 tarihleri arasında 2000 avro altında aylık kazancı olan ailelere yapılmak istenen çocuk başı 60 avroluk yardım konusunda tam tamına üç dakika konuşma yaptı. Gazetelerin değerlendirmesine göre federal parlamentoda çok da kötü olan bu konuşmasında Milletvekili Bayan Grossauer’in çocuk yoksulluğu ile ilgili düşüncesini belirtirken, “Çocuklar elma yesinler, yoksul çocuklar günde dört ila altı elma yiyebilirler” ifadesini kullanması “ÖVP’nin Marie Antoinette’si” biçiminde yorumlandı.

Yazının Devamı

Neusiedler Gölü ya da sayılamayan altı yüz oy

Yaza, nisan ayında yağması gereken yoğun yağmurlarla girdik. Su zengini Avusturya’da da su sorunu kendini hissettirmeye başlamıştı yavaş yavaş. Özellikle Avusturya’nın en doğusunda Macaristan’a komşu olan Burgenland eyaleti  etkilenmektedir. Bu eyalet sınırları içinde bulunan bir göl vardır. Bu gölün çevresi adeta sahil gibidir. Buralar komşu eyaletlerden ve özellikle Viyana’dan misafir alır. Gölün çeşitli merkezlerinden su sporu, tekne turu yapılır ve suya girilir. Diğer taraftan göle bağlantısı olan veya göl kenarında kurulmuş köy ve kasabalar lokantaları ve meyhaneleri ile doludur. Buralarda eyaletin meşhur şarapları yudumlanır, balık ve Avusturya mutfağının güzide yemekleri ikram edilir.

Burgenland eyaleti Avusturya’nın diğer eyaletlerle kıyaslandığında en fakir eyaletidir. Diğer eyaletler ve özellikle Viyana’ya çok göç vermiştir. Göçmeyenler ise ya kendi üzüm bağlarında, sebze ve tahıl tarlalarında ya da yörede bulunan gastronomi işletmelerinde çalışırlar. Bir kısım Burgenlandlılar ise günübirlik tren veya otomobilleriyle Viyana’ya çalışmaya gider gelirler. Bu eyalete sınırları içinde bulunan Neusiedlersee (Neusiedler Gölü) çevresinde bulunan lokantası, su sporu ve diğer olanaklarıyla adeta can verir. Haziran ayına yağmurla girdik de bu göl aklıma geldi. İşte bu önemli gölün suyu birkaç yıldır azaldıkça azalmaktadır. Göl çevresinde bulunan özellikle su sporu yapılan işletmeler kara kara düşünürken, göl nasıl kurtulur düşünceleri yazılıp çizilmekte. Eyalet belediye başkanı Macaristan’dan yardım isterken, tek olanağın Tuna’nın suyunu göle bağlamak gerekir diyenler de oldu. Ancak Tuna Nehri’nin suyunu Neusiedler Gölü’ne getirmek pek kolay olmadığı gibi, göl suyuyla nehir suyu aynı su değildir diyenler de oldu. Nehrin suyunun göle bağlanması ekolojik sorunları beraberinde getirir düşüncesi de yabana atılacak düşünce değildi.

Haziran ayında yoğun yağan yağmurun da Neusiedler Gölü’nün derdine çok fazla merhem olmadığının haberleri dikkat çekerken, su seviyesinin 40 santimetreyi bulduğu söylenmektedir. Avusturya Sosyal Demokrat Partili (SPÖ) ve Burgenland Eyalet Belediye Başkanı Hans Peter Doskozil, Neusiedler Gölü sorununa bir çare bulamadan Viyana’da partisinin başına geçmek istedi. Göl sorunu dururken sürekli parti başkanını eleştirdi.  Parti başkanı Pamela Rendi Wagner hiçbir seçim kazanamıyordu. Kendisi ise Burgenland eyaletinde girdiği seçimlerde çoğunluğu alarak çıkıyordu.  Parti içi tartışmalardan boğulan SPÖ, üyelerine kimi parti başkanı görmek istersiniz sorusunu sordu.  Üç aday vardı: SPÖ Başkanı Pamela Rendi Wagner, Burgenland Eyaleti Belediye Başkanı Hans Peter Doskozil ve Traiskirchen Belediyesi Başkanı Andreas Babler. Aralarında pek fazla fark olmamasına rağmen Rendi Wagner en az oy alan aday olarak çıktı ve parti başkanlığını bıraktı. Babler ile Doskozil arasında oylamaya gidildi ve bu sefer delegelere soruldu.  600 delege gizli oy ile başkan adaylarına oy verdi. Oylar sayıldı ve yağmurlu geçen haziran ayı Dokozil’e bereket getirdiği ve başkanlığı kazandığı ilan edildi. Olay kabul edildi. Hans Peter Doskozil SPÖ’nün başkanı ilan edilmişti. Bu oylamadan önce Babler’in yıllar önce söylemiş olduğu “Avrupa Birliği saldırgan bir askeri birliktir” sözleri gündeme taşındı. Böylece tutucu SPÖ delegeleri etkileneceklerdi. Babler sözlerinin arkasında durmadan, yıllar önce söylenmiş bir ifade diyerek geçiştirildi.  Doskozil’in başkan olarak ilan edilmesinden birkaç gün sonra bir gazeteci 600 delegelik sayıyla toplama çıkarma işlemi yaptı. Bu işlem sonrasında açıklanan oy sayılarının toplamı 600’ü bulmuyordu. Nasıl olurdu bu? Dokuz kişilik seçim komisyonu Babler, Dokozil’in aldıkları oylarla geçersiz kullanılan oyların hesabını basit bir aritmetik işlemiyle belirleyemiyor muydu? Oylar yeniden sayıldı ve excel programına yanlış kayıt yapıldığı, aslında seçimin galibinin Babler olduğu duyuruldu. Babler parti başkanı olmuş, gazeteler konuyla dalga geçmiş, “dünyaya rezil olduk, altı yüz oyu da sayamıyorlar” manşetlerini atmışlardı. Babler “Yerlerde sürünen partiyi yeniden ayağa kaldırmak” için kolları sıvayacağını belirtmiş, Hans Peter Doskozil yenilgiyi kabul etmiş ve başta Neusiedler Gölü sorununu çözmek için Burgenland eyaletine geri dönmek zorunda kaldı. 

Yazının Devamı

Yine seçim yine seçim

Daha önceki yazımda Avusturya medyasının ilk tur seçim sonuçlarına dair değerlendirmelerini yazmıştım. Bir gazeteyi göz ardı etmişim, sonra fark ettim. Avusturya’da sol bir gazete olarak bilinir, haftalık Falter Dergisi/Gazetesi. O da diğer bazı gazeteler gibi kapak konusunu Türk seçimlerine ayırmış ve bir fotoğrafın üstüne kocaman “Neden?” diye yazmıştı. Bir yorum ve gazetenin Türkiye’ye gönderdiği muhabirinin geniş gözlemleri dikkat çekiyordu.

Yorum ayni argumanlardan oluşuyordu. NATO üyeliği, Türkiye’nin 1999 AB üyeliği başvurusu, (o zamanlar Avusturya henüz AB üyesi bile değildi) Türkiye'nin coğrafi önemi falan. Gazetenin İstanbul’a gönderilen muhabiri ise Fatih ve Kadıköy gözlemlerini aktarıyordu. Konum bu değil, esas olan sahi “Neden” böyle bir sonuç çıkıyordu? Özellikle Avusturya’da yüzde 74’lere varan oy nasıl oluyor da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’a çıkıyordu?

Böylesi bir sonuç hem Türkiye'de Kılıçdaroğlu taraftarlarının hem de Avusturyalılar kızdırdı. Hem Türkiye'den hem de Avusturyalıdan “Avusturya ve yurt dışında yaşayanlar seçme hakkı olmasın” sesleri yükseliyordu. “Orada yaşıyorlar, bizim yaşamımızın akışına müdahale ediyorlar” veya “Ülkelerindeki sorunları buraya taşıyorlar” genel argüman olmaktadır. Bu konuyu artık ciddiye almıyorum. Yalnız sahi Avusturya'da Türkler AK Parti ve onun lideri Tayyip Erdoğan’a oy veriyorlar? Falter Gazetesi’nin sorduğu gibi ben de neden diye sorayım ve kendimce cevap vermeye çalışayım.

Yazının Devamı

Seçimin ardından

Avusturya medyası 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili genel seçimine kendi ülkelerinde yapılan seçimlere gösterdikleri ilgiden çok daha fazla ilgi ortaya koydular. Basında seçimlerin öncesi ve sonrasında hemen hemen her gün konuyla ilgili haberler yaptılar, makaleler yazdılar. Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili güzellemeler de dizdiler.

Türkiye seçimlerinden bir iki hafta önce Salzburg eyaletinde seçim vardı. Bu seçim Avusturya basını tarafından nerdeyse görmezlikten gelindi. Seçim sonuçları açıklanıp da Komünist Parti’nin oylarını yüzde 0,5’lerden yüzde 11’lere, yer yer yüzde 20’lere vardığını görünce, Salzburg eyaletinde bir seçimin olduğunu fark ettiler.

14 Mayıs yaklaşırken AK Parti karşıtı basın ve liberallerden edinmiş oldukları bilgiler ışığında ve onlarla yaptıkları söyleşilerle Recep Tayyip Erdoğan’ın kesinlikle kaybedeceğinin haberlerini ve yorumlarını yapmaya başladılar. Salzburg eyalet seçimini yok sayan basın, Türkiye'de yapılacak seçimin sanki kendi ülkelerinin seçimiymiş gibi ilgi gösterdiler. Hatta haber dergilerinden Alman Der Spiegel’in benzeri olan Profil Dergisi 14 Mayıs öncesindeki son sayısında “Erdoğan’dan kurtulacak mıyız” manşetiyle Türk bayraklı ve Erdoğan fotoğraflı kapak yaptı. Pazartesi günü piyasaya çıkacak olan Profil yeni sayısında 14 Mayıs seçim sonucunu nasıl yorumlayacağını merakla beklemekteyim.

Yazının Devamı

Salzburg’a bahar geldi

Mart ve nisan ayları güzel aylardı. Biraz yağmur, biraz güneş, biraz soğuk; adeta dört mevsim yaşandı. Yalnız sonbaharın sararmış yaprakları yoktu. Şehirlerde ve şehir dışında yol boyunca, parklarda, kapı önlerinde çiçekler fışkırıyordu. Çiçekler fışkırıyordu, ancak sanki bu sene geçen senelere nazaran daha az gibiydi. Mesela benim çocukluğumun gözbebeği çiğdemler tek tüktü. Aslan ağızları bulundukları yerleri sarıya boyamışlardı. Bir dostum ile gezimiz sırasında aslanağzı çiçekleri ile ilgilenen bir Asyalı görmüş ve ona soru sormuştuk ki, bir aslanağzı çiçeği  koparıp hemen ağzına attı. Çiçeği dişleri arasında ezip yutmaya çalışırken sadece “çok sağlıklı” demişti.

Viyana’da insanlar doğanın sunduğu güzelliklerden dolayı mutlu oldukları gözlemlenirken, iş hayatı, her alandaki pahalılık ve siyasi gelişmelerden mutlu değillerdi. Koalisyon hükümetinin büyük ortağı sessiz sedasız hükümet çalışmalarına devam ederken, eski Başbakanlardan ve partinin eski Başkanlarından Sebastian Kurz tekrar sahneye çıkmaya başladı. Görevini kötüye kullanmak, partisi ve kendisi hakkında iyi haberler yazsınlar diye bir gazeteye reklam verdiği suçlamalarında bulunulmuştur. Yarım ağızla aklandığını söyledi, ancak yeniden siyasete döneceğini açık seçik dile getiremediği izlendi. Bu arada yine aynı partinin siyasetçisi olan ve parlamentoya çok yüksek kira karşılığında piyano sergileyen Parlamento Başkanı Wolfgang Sobotka, Ukrayna Başkanı Volodymyr Selensky’i video aracılığıyla Avusturya Parlamentosu’nda bir konuşma yaptırttı.

Bu konuşmaya Avusturya Özgürlükçü Parti (FPÖ) üyeleri parlamento salonunu terk ederek protesto ettiler. Girdikleri son yerel seçimlerde oylarını sürekli artıran aşırı sağcı FPÖ Başkanı Herbert Kickl neden böyle bir protestoya giriştiklerini basın toplantısıyla anlattı. Kickl, Avusturya Anayasası’nda ülkenin tarafsızlığına dair bir madde bulunduğunu, savaşan taraflardan birini parlamentoda konuşturup, diğerini protesto etmenin tarafsızlık kuralına uymadığını anlattı. Sobotka’nın Avusturya’nın tarafsızlık  olma ilkesine uymadığını eleştirirken, Avusturya Sosyal Demokrat Partisinin (SPÖ) de bu duruma sessiz kalmasının kabul edilemez olduğunu dile getirdi. SPÖ’nün efsane liderlerinden Bruno Kreisky’nin tarafsızlık konusunda ne kadar titiz olduğunu, Kreisky’nin tarafsızlık siyasetinin savunucusu olduklarını da belirterek, SPÖ’yü eski liderlerinin tutumuyla vurdu.

Yazının Devamı

6 Şubat depremleri ve Avusturya

6 Şubat günü Türkiye’yi vuran deprem sadece deprem bölgesindeki insanlarımızı vurmadı. Yurt dışında vatan özlemi ile yıllar yılı yaşayanları da can özünden vurdu. Birçok dostumuzun, arkadaşımızın baba ocağı o yörelerdi. Depremin yaralarını sarmak için Avusturya'da yaşayan insanlarımız da kolları hemen sıvadı, elinden geleni yapmaya çalıştı ve hala da çalışıyor.

Avusturya kurumları arasında da deprem yankı buldu.  Bu yankı kendisini daha çok basında hissettirdi. Medyada yer alan haberlerden ve Avusturya'da yaşayan Türklerin yardımları dışında özellikle yardım kurumları, bazı işletmeler maddi yardım kampanyası başlattılar. Avusturya silahlı kuvvetlerinin ise Türkiye'ye kurtarma ekibini yardıma göndermesine tanık olduk. Birçok ülkeden kurtarma ekiplerinin Türkiye’ye gittiği gibi, Avusturya’dan da ekipler kurtarma çalışmalarına katılmak için gitti.

Basın günü birlik deprem ile ilgili gelişmeleri hem nalına hem de mıhına vurarak haberleştirdi. Deprem bölgesinde yakınları bulunan veya bölgeden gelmiş Avusturya'da yaşayan insanların düşüncelerine ve acılarına da basın başvurarak onları sayfalarında yayımladı. Avusturya’ya ilk geldiğim zamanlardan beri arkadaşım bir gazetenin birinci sayfasındaki habere İskenderun'dan yıkıntılar arasından kardeşleri ve annesi “Türkiye” hakkında bilgi veriyor ve acılarını gazete aracılığıyla bizlere aktarıyordu. Diğer taraftan haftalık bir haber dergisi de konuyla ilgili haber yapmış ve deprem yöresinde ailesinin bulunduğunu söyleyen yerel politikacı bir hanımla konuşmuş ve onu dergi sayfalarında yayımlamıştı. Viyana’nın Ottakring mahallesinde açıklamada bulunan genç hanım siyasetçinin dergiye aynen şöyle dediği yazmaktaydı:

Yazının Devamı

Bireysel iflas danışma merkezine akın

Dağlarıyla, sularıyla, ekonomik şartlarıyla Avusturya Avrupa'nın en güzel ve zengin ülkelerinden biridir. Orta Avrupa’nın küçük ülkesi Avusturya’nın zenginliğinin temelini montaj ve çelik sanayi, turizm ve gastronomi kültürü oluşturmaktadır. Bu alanlardan elde edilen gelir Avusturyalının yaşam standardını ayakta tutmaktadır. İşsizlik oranı 2008’den bu yana en düşük seviyesindedir. Çalışanların sayısı sürekli artarken, ticaret, gastronomi, sağlık, sanayi ve hizmet sektörlerinde kalifiye elemanı eksikliğini yaşamaktadır.

Korona salgınından dolayı uygulanan korunma şartları 1 Mart’tan itibaren kaldırılmış ve maskeli yaşama da son verilmiştir. Maske gönüllülük esasına dayanmaktadır artık.

Bugünlerde sendikalar birer birer toplu sözleşme görüşmeleri yapmaktadır. Bazı branşlarda toplu sözleşme görüşmeleri sonuçlandırılmış ve uygulamaya geçmişlerdir. Bu görüşmelerde son elli yıl içinde görülmemiş oranda ücret  zamları elde edilmiştir. Çok yüksek düzeyde elde edilen zamlar yine çok yüksek oranda seyreden enflasyon ile geçip gidecektir. Enflasyon oranı yüzde 8,6 oranında bulunmaktadır. Toplu sözleşmelerinin çok yüksek oranda zamla sonuçlanmış olmasının nedeni bu yüksek enflasyon ve salgın süresinde  bazı alanlarda çok yüksek kazançlar sağlamasıdır dersek yanlış olmayacaktır. Çalışma sayısının yüksek seviyeye ulaşmış olmasına, alınan zam oranının yüksekliğine, işsizliğin 2008’deki işsizlik seviyesine inmesine rağmen, bireysel iflasa başvuruda bulunan insan sayısının oranı önceki yıllara göre yüzde 10 oranında artmıştır.

Yazının Devamı

Farklı toplumların ortak kenti Viyana

“Öğrenciye Irkçılık” yazıma çeşitli yorumlar geldi.  Yazımda, Avusturya Özgürlükçü Partisi (FPÖ) Aşağı Avusturya eyalet milletvekili Gottfried Waldhuäsl’ın ırkçı yaklaşımlarını kaleme almıştım. Waldhuäsl lise öğrencilerinin katıldığı televizyon programında bu fikirlerini dile getirmişti. Gelen yorumlar şüphesiz sevindirici. Yorumlardan birinde değerli bir okurumuz aşırı sağcı ve ırkçı partili siyasetçinin haklı olduğunu yazıyordu. 15 yaşında bir öğrenciyi televizyonda canlı yayında hedef alan siyasetçinin tavrını konu alan yazının altındaki yorumda aynen şöyle deniliyordu: “Bence adam doğru söylemiş. Avusturya kendi kimliğini korumak zorunda, bunda gücenecek ne var?” Yazımda Viyana kentinin tarihi ile herhangi bir ön bilgi vermemiştim. Onun için böyle bir yorumda benim de etkim vardı. Tarihi bilgi eksikliği belki de bu yoruma sebep olmuştu.

Bosna Hersekli, Tuzla doğumlu Avusturya Adalet Bakanı Alma Zadiç kendisiyle 21 Şubat 2023 tarihli Kurier Gazetesi için yapılan söyleşide, “Waldhäusl gibi insanların Viyana tarihini bilmediklerini anladım bugün” diyordu. Zadiç’in vurgusu da Viyana’nın tarihine ilişkin bilgi eksikliğinin bir sonucuydu.

Linz Üniversitesi öğretim görevlisi tarihçi Michael John 1990 yılında Viyana tarihine ve günümüzdeki göçmen gelişimine ışık tutan güzel bir bir kitap yayımlanmıştı. Almanca adıyla Schmelztiegel Wien bu kitabı Türkçeye “Bir potada erimiş Viyana” diye çevirebiliriz.  Kitapta bir tespit var, deniliyor ki “Viyana  sürekli hem göç alan hem de göç veren bir kent olmuştur.” Michael John kitabında Avusturya Macaristan İmparatorluğu’ndan bu yana Viyana’daki göçe dayalı nüfus gelişimini incelerken onların da Viyana kültürüne katkılarını incelemektedir. Dr. John 1869 yılında 270 bin nüfuslu kentte 18 bin yabancı kökenli insanın yaşadığını, 1981 yılında ise 113 bin Avusturyalı olmayan insanlardan oluştuğunu yazmaktadır. Kentte 1857 yılında 493 Türk’ün yaşadığı ve bu sayının ilerleyen yıllarda 1910yılına kadar 1100 ile 1700 Türk'ün yaşadığı  belirtilirken, 1960 yılına kadar bu sayının oldukça azaldığı gözlemleniyor. 1971 ve 1981 yıllarında Türklerin sayısı artık on binlerle ifade edilirken, 2020’li yıllarda Viyana’da yaşayan Türklerin sayısı artık 100 binleri bulmuştur.   

Yazının Devamı

Pakistanlı memur maaşlarından ders

Ülkemiz yine deprem ile sarsıldı, hayatlarını kaybeden insanlarımızdan dolayı da bizlerin yüreği yandı. Göçük altından sağ çıkarılan canlarımız bu yürek yangınlığımıza su serpti. Deprem bölgesine binlerce kilometre uzakta olmamıza rağmen gözümüz, kulağımız ve yüreğimiz ile depremin adeta içindeydik. Depremden insanlarımızın çıkarılma sürecinde çeşitli, çok çeşitli olayları dakikası dakikasına  yaşadık. Bu yaşadıklarımız kimi zaman yürek yangınına odun attı ve yüreğimizin ateşini harladı, kimi zaman ise yüreğimizin yangınına su döktü. Yapılan yardımlar; yardımların miktarı, sağ çıkarılan insanların ve kahraman kurtarıcıların dile gelen duyguları, onların fotoğrafları bizleri bazen sevinçten ağlattı, bazen ise kedere boğdu.

Depremi haber alır almaz Viyana’da Türkiye Cumhuriyeti Viyana Büyükelçisi Ozan Ceyhun aynı anda haberdar etti ve aynı günde bütün sivil toplum örgüt ve siyasi parti temsilcilerini, Viyana’da görev yapan Türk gazetecilerini acil toplantıya çağırdı. Hedef acımızı birlikte nasıl sararızı konuşmaktı. Büyükelçiliğin o görkemli büyük salonu pazartesi akşamı Viyana’da bulunan Türk dernek, parti ve gazete temsilcileri tarafından tıklım tıklım doldu. Büyükelçi Ceyhun, o gün yapmış olduğu çalışmalara ait kısa bir bilgilendirmede bulundu. Büyükelçi, Avusturya 105 kişiden oluşan arama ve  kurtarma ekibini Türkiye’ye göndereceğini ve 3 milyon avro da yardımda bulunacağını dile getirdi. Ceyhun yardımla ilgili, biz Türklerin neler yapacağını ve nasıl yapacağını konuşmak istediğini dile getirdi. Onlarca STK temsilcileri, iş insanları ve siyasi parti temsilcileri söz alarak, neler yapacaklarına dair düşünce belirttiler. Burada özellikle STK ve siyasi parti temsilcilerinin bir davranışını dile getirmem gerekiyor. Türkiye'de de “siyaset üstü olmam” düşüncesinde olan parti temsilcisi hariç, konuşmalarında hiç bir katılımcı ne partilerinin ne de derneklerinin adını dile getirme gereğini duydular. Büyük bir olgunluk örneği göstererek, biz şucu veya bucuyuz, falanca derneğin temsilcisiyiz demediler. Sadece bir parti temsilcisi, partisinin adını tekrar tekrar vurgulayarak planladıkları çalışmaları dile getirdi.

Ozan Ceyhun çalışmaları yönetmek için bir komite kurulmasını ve o komitenin ertesi gün vakit kaybetmeden büyükelçilik binasına gelmelerini ve büyükelçilik binasında çalışmalara başlamalarını istedi. Kısa sürede 11 kişi bu komitede çalışmaya hazır olduklarını belirttiler. Bu kadar kısa sürede organize olmak toplantıdan ayrılan herkesi sevindirdi. Ancak yürekler buruktu. Büyükelçi Ozan Ceyhun böylesi bir çalışmayı ilk defa hayata geçirmiyordu. Daha önce de kardeş ülke Pakistan’ın yaşamış olduğu doğal afet sonrası Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB) binasına yine gazetecileri davet etmişti. ATİB’de bir bağış çalışması organize edilmişti. ATİB binasında Pakistanlı dostlarımız için bir gün içinde yüklü bağış toplandı.  Bir günde 70 bin avro para toplanmıştı ve o para daha sonra yine ATİB binasında Ozan Ceyhun tarafından Pakistan Viyana Büyükelçisine teslim edildi. İki dost ülkenin Viyana büyükelçileri basına mutlu görüntüler verdiler.

Yazının Devamı

Öğrenciye ırkçılık

Kızım liseye başladığında okul kapısında asılı listelere bakmıştık. Sınıflarda dağılımın nasıl olduğunu gözden geçirmeye çalışmıştık eşimle. Okulda liseye yeni başlayan öğrencilerin isimlerinden Avusturyalı ve başka bir ülke kökenli öğrenci sayısını tespit etmekti amacımız. Tespitimiz, liseye yeni başlayan çocukların sınıflarda dağılımın aşağı yukarı yarısı yabancı, yarısı ise Avusturya kökenliydi. Avusturya kökenli çocukların sayısı ilerleyen yıllarda gittikçe azaldı. Liselerde Avusturya kökenli öğrenci sayısı zamanla azınlığa düştü. Bunun için de durumu iyi olan Avusturyalı anne ve babalar çocuklarını yabancı kökenli öğrenci sayısının çok az olan özel okullara göndermeye başladılar. Böylece devlet liselerindeki öğrencilerin yüzde doksan hatta daha fazlası tümüyle yabancı kökenlilerden oluştu. Bunlar da Viyana’yı temsil etmeye başladılar. 

Kızım liseyi bitirdi, üniversite öğrenimini de tamamladı. Şimdi bir geçtiğimiz yılın eylül ayından bu yana Viyana’da bir lisede Almanca ve tarih öğretmeni olarak görev yapmakta. Öğretmenliğin ilk yılının heyecanı ile öğrencilerini, öğretmen arkadaşlarını ve derslerini anlatmakla bitiremiyor. “Sınıflarımda her milletten öğrenci var” derken duyduğu gurur gözlerinden okunuyor. Sınıflarında Avusturya kökenli öğrencilerin de birer ikişer olduklarını da anlatıyor. Geçtiğimiz günlerde yabancı kökenli bir lise öğrencisi, ırkçılığıyla bilinen bir partinin Yukarı Avusturya Eyaleti eyalet milletvekiline Viyana’daki okulların durumundan yola çıkarak soru sordu. Irkçı parti eyalet milletvekili lise öğrencisinin sorusuna verdiği cevap ile bir skandala imza attı.

Oğlum ve kızımın da mezun oldukları mahallemiz Favoriten’in en büyük lisesinin birinin 6. sınıf  öğrencilerinden bir grup televizyon tartışmasına misafir olarak katılırlar. Televizyonun tartışma konuklarından birisi Avusturya Özgürlükçü Partisi (FPÖ) Aşağı Avusturya eyalet milletvekili Gottfried Waldhuäsl’dır. Yabancı kökenli olan bir lise öğrencisi milletvekiline cevaplaması için daha sonra Avusturya’nın gündemini alt üst eden sorusunu sorar. Günümüzde lise öğrencilerinin çekingen ve pısırık olmadığını zaman zaman görmekteyiz: Canlı tartışma programında “Partinizin siyaseti gerçekleşmiş olsaydı sınıfımdaki öğrencilerin hiçbirinin okulda olmaması gerekirdi, bu konudaki düşünceniz nedir?” der.  Milletvekili kısa bir şaşkınlık sonrasında “FPÖ’nün yirmi otuz yıl önceki siyaseti gerçekleşmiş olsaydı, Viyana eski Viyana olurdu” diye cevaplar. Bu cevabın açıklaması televizyonun misafiri olan lise öğrencilerinin liselerindeki sıralarında oturmayacak ve dahası onların hiç birinin Viyana’da bulunmayacak olmasıdır.

Yazının Devamı

Bulgaristan ve Türkiye sınırına duvar

Avusturya Başbakanı Karl Nehammer İçişleri Bakanı Gerhard Karner’i de yanına alarak, Bulgaristan’a 23 Ocak 2023 tarihinde bir ziyarette bulundu. Bilindiği gibi Avusturya ile Bulgaristan'ın arasında diplomatik bir soğukluk bulunmaktaydı. Bu soğukluğun nedeni Avusturya’nın Romanya ve Bulgaristan'ın Şengen’e dahil edilmesini geçtiğimiz yılın aralık ayında veto etmiş olmasıydı. Bu vetoyla her iki ülke de Şengen sınırları dışında kalmıştır. Nehammer, Avusturya’ya düzensiz göçün durmadığı sürece almış oldukları veto kararlarının arkasında duracaklarını ifade etmişti. 

Avusturya’nın düşüncesine göre 2022 yılında 100.000 düzensiz göçmen gelmiş. Ülkenin İçişleri Bakanlığına göre ise bu göçmenlerin yüzde 40’nın Türkiye’den Bulgaristan üzerinden Avusturya'ya geldiği biçimindedir. Bu göçmenlerin çoğunun Afgan, Suriye, Fas, Mısır ve Somali kökenli olduğu da ayrıca belirtilen başka bir noktadır.  Bulgar göçmen konusunda uzman Tihomir Bezlov sayıların doğru olmadığını belirttikten sonra, Avusturya tarafından düzensiz göçmen sayısını yeniden  yeniden gözden geçirilmesini talep etmiş olduğu ve Avusturya’nın da bu talebi ret ettiği ulusal basında dile getirildi.  

Avusturya, Bulgaristan ile arasındaki soğukluğu bertaraf etmek için gittiği ziyarette basına yansıdığı kadarıyla insan kaçakçılığına karşı mücadele ön konu olarak ele alınmış. Avrupa'ya kaçak yollardan insan geçirme ve düzensiz göç Bulgaristan`da iki ülke arasındaki görüşmenin ana konusu olur da, Bulgaristan Türkiye sınırı görüşülmeden olur mu? Türkiye’den Bulgaristan’a geçen göçmenlerin orada kalmak yerine, orta Avrupa ve Batı Avrupa ülkelerine gitmek hedefindedir. Bu ülkelerden birisinin de Avusturya’da olduğu Nehammer tarafından dile getirilir. Bulgaristan ile insan kaçakçılığı ön görüşmesi sonrasında, Bulgar sınırdaki durumu yerinde görmek ve değerlendirmek için Nehammer helikopterle Bulgar Cumhurbaşkanı Rumen Radev ve İçişleri Bakanı İvan Demerşiew ile sınıra giderler. 236 kilometre uzunluğundaki Türkiye ve Bulgaristan sınırında bariyerlerin insan kaçakçıları için herhangi ciddi bir engel teşkil etmediği tespit edilir. Ve acilen çeşitli çalışmaların gerekli olduğuna dair karşılıklı mutabakata varılır. 

Yazının Devamı

Elektrik ve gaz mı dediniz, çek yorganı başına

Tam tamına üç buçuk ay temel gıda ürünleri ve temizlik malzemeleri alışverişine gitmemiştim. Geçenlerde elime tutuşturulan liste  ile Avusturya’nın ucuz sayılacak bir süpermarketine gidip, alışveriş yaptım.  Aşırı bir alışveriş de olmadı.  Alışveriş arabasının üçte biri bile dolmadı. Kasaya gelip de ödediğim parayı görünce, acaba bir yanlışlık mı yapıldı diye hesap pusulasını dikkatle gözden geçirdim. Bir yanlışlık yoktu. Alınan ürünlerin her biri listemdeki ürünlerdi. Sonra da “üç buçuk ay içinde bu kadar da pahalılık olmaz” diyerek somurta somurta eve geldim. Eşime ödediğim parayı söyleyince güldü ve  “ne sanıyordun sen?” diye sordu.

Sahi ne sanıyordum? Sanmak değil, bildiklerim vardı. Çalışanların çıkarlarını savunan bir kurumun danışmanı olarak işçi ücretlerine yılda bir kaç defa zam yapılmadığını bilmekteyim. Çoğu zaman ücretlerinin zamanında, ya da hiç ödenmediğinden dolayı yüzlerce çalışanın kapımızı çalıp, hukuki yardım istediğini yaşamaktayım. Temel gıda ürünleri almış başını gitmişti. Her gün fiyat etiketleri değişmektedir. Ev kiraları karşılanır gibi değil, yeni kira sözleşmeleri el yakmaktadır. Bu konuda ayrıca bu yılın nisan ayından itibaren kiralarda yüzde 8,6 oranınında zam geleceğini belirtmekle yetinmek istiyorum.  Isınma giderleri her ülkede olduğu gibi Avusturya’da da  ciddi sorun.  Enerji masrafları hükümetin aldığı yardım kararlarıyla denkleştirmek isteniyor, ancak bunun gelip geçici yardım olduğunu yaşayarak öğrenmekteyiz.  

Bu alışveriş sonrasında evden çalışan bir meslektaşımla görüntülü telefonlaştım. Uzun yıllar kalifiye eleman olarak çalışmakta. Telefonda üzerindeki kalın giysiyle ilgili bir yorumuma cevabı beni şaşırtmıştı: “Kaloriferi kapattım, kalın giyiniyorum, elektrik ve gaz fiyatlarının daha da yükselmesine böyle engel olmaya çalışıyorum” dedi telefonun öteki ucundan. “Bir ameliyat seni bekliyor, bari ameliyat olduktan sonra kendine dikkat et, evini sıcak tut” sözlerimi dikkatle dinledikten sonra bana “Evimi ısıtmayacağım, hastaneden eve döndükten sonra yatağa girer, çekerim başıma bir iki tane yorganı, üşütmem, merak etme sen” dedi.

Yazının Devamı

Suya dair hayaller

Sonbahar geldi geçti de ciddi bir yağmur yağmadı henüz. Yağışsız geçen sonbahar Avusturya’da normal seyrinde yaşanmadı. Sonbaharı bitirdik, kışa girdik. Aralık ayı da bizi terk etti, ocak ayını da yarıladık. Hala ne ciddi kar ne de yağmur var. Kar sesini duyduğum gün geçen yılın aralık ayının tam ikisiydi. Ameliyat sonrasında uyandırma odasında doktor bey yanıma geldi ve “kar yağıyor, dışarı bakın” dedi. Ben de kendisine “gözlüklerim gözümde değil, göremiyorum, karın yağışını tarif eder misiniz doktor bey” demiştim. Narkozun da etkisi olacak ki nasıl cevap verdiğini hatırlamıyorum. Doktor bey de sevinmişti.  Onun için de özel bir durummuş gibi ameliyattan yeni çıkmış bana  ilk  karın yağışını muştuluyordu. Ondan sonra da bir daha kar yağmadı. Ara sıra sadece yerleri ıslatan yağmur yağıyor.  Ocak ayının ortalarına geldik. Değişiklik yok, hava gri, biraz soğuk, biraz ilkbahar ılıklığı. Yağış yok. Bizleri susuzluk, kış  turizmini de zor günler bekliyor.  

İşte bu yağışsızlığı yaşadıkça aklıma Traunsee (Traun Gölü) geliyor.  Yukarı Avusturya eyaletinde bir  Salzkammergut adında bir bölge vardır. Bu bölge Avusturya’nın en güzel köşelerinden biridir. Vakit buldukça buraları gezmek, görmek isterim. Burada her defasında kendimi masal âleminde hissederim. Bölge gölleriyle, dolayısıyla suyu ile oldukça zengindir. Salzkammergut bölgesinde Altmünster adlı kasabada doğup büyümüş bir arkadaşımız bizi evlerine davet etmişti. Arkadaşımızın anne ve babası Traun Gölü kenarında kurulmuş bir Altmünster kasabasında ikamet etmekteydiler. Bahçeli, müstakil güzel bir evde emekliliklerinin tadını çıkarıyorlardı. Viyana’dan iki arkadaş gittik. İlk gün Salzkammergut’ta gezilebilecek yerleri gezmiş, akşam gölün kenarında olağanüstü görülen dağa çıkma planımızı konuştuk. Pırıl pırıl suyu ile göz kamaştıran Traunsee Gölünün bir kenarında tespih tanesi gibi dizilmiş yerleşim yerlerinden birisi de Altmünster kasabasıdır. Kasabanın diğer yakasında ise göle doksan derece dik yükselen Traunstein Dağı vardır.

Gölün suyu içme suyu kadar temiz görülüyordu, su soğuk mu, yoksa ılık mıydı bilmiyordum. Bildiğim ve gördüğüm tek şey, yaşlı, genç insanların hiç rahatsızlık duymadan gölde yüzdükleriydi. Henüz yirmi iki, yirmi üç yaşlarındaydım. Emekli hanım ve beylerin suya balıklama atladıklarına göre, ben de atlayabilirim diye düşünmüştüm. Suya balıklama atlama hatasına düşmüştüm bir kere. Suya girmemle çıkmam bir oldu. Göl ağustos ayında sanki hala kar ve buzdan beslenmektedir. Yazın sıcağında içmek için buzdolabında tutulan sudan daha soğuktu. İşte o andan sonra o zamanlar ekonomi okuyan arkadaşım Hans ile su ticaretine girelim demiştik. Hans Türkiye’ye gelmiş, Türkiye'nin, özellikle Ankara’nın su sorununu öğrenmişti.  Biz iki çulsuz aç tavuk misali Trauensee’den Türkiye’ye su borusu döşeme hayalini kurmaya başladık. Öyle hayaller kurduk ki, sanki birimiz Türkiye’nin, diğerimiz ise Avusturya’nın su işlerinden sorumlu bakanlarıydık.

Yazının Devamı