İsmail Bayraktar

İsmail Bayraktar

Köşe Yazısı

ABD kuklası dost (!)

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de ABD ve Avrupa destekli Yunanistan'la mücadelesi, Rusya-Ukrayna gerginliği ile boyut değiştirerek daha sıkıntılı bir hal aldı. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Zelenski ziyareti ile Karadeniz'deki gerginlik ön plana çıkmış oldu.

Ziyaret öncesi Zelenski’nin bu defa Türkiye’de hangi şovu yapacağı akıllara geldi. İlk ziyarette Zelenski, basın toplantısında birden ayağa kalkarak Ukrayna şehitleri için saygı duruşu çağrısı yapmış ve bizim yöneticilerimiz de ne olduğunu anlamadan ayağa kalkarak ona eşlik etmişti. Bunun önceden kurgulanmış,Rusya’ya yönelik bir komplo olduğu açıktı.

Zelenski’nin bir Amerikan kuklası olduğu her yaptığıyla sırıtıyor. Zelenski ziyareti, bize çözmemiz gereken bu sorunun ertelenemez olduğunu; Karadeniz'de Türkiye-Rusya ilişkilerini doğru bir zemine oturtmanın zorunluluk haline geldiğini gösteriyor.Ukrayna-Rusya geriliminin yükselmesi, ABD'nin Doğu Akdeniz'deki Türkiye hamlelerini Karadeniz odaklı olarak sürdürmeye karar verdiğini ortaya koyuyor. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de direnmesi kaçınılmaz. Doğu Akdeniz'de sıkıştırılan Türkiye'nin Rusya'nın dostluğuna ihtiyaç duyması da kaçınılmaz. Bu kaçınılmazlık ister istemez Türkiye’yi Rusya ile buluşturacak.Bu nedenle Doğu Akdeniz'de Türkiye’yi yalnızlaştırmak için önce Rusya ile aramıza kama sokulması gerekiyor.

Yazının Devamı

Türkiye neden kutuplaşıyor?

Bu sorunun yanıtı kamuoyundaki yaygın düşüncenin aksine Tayyip Erdoğan'ın veya Kemal Kılıçdaroğlu'nun sert konuşmalarından dolayı değil Türkiye'nin yaşadığı nesnel gerçeklerden kaynaklanıyor. Siyasal partilerin dillerindeki kavgacı üslubun kuşkusuz önemi var, yalnız bu kavgacı üslubun Türkiye'yi kutuplaştırdığı doğru değil. Çünkü bir toplumun kutuplaşması için ekonomik, siyasi, sosyal sorunlarının iki seçenekli hale gelmiş olması gerekir. Bir toplum ikiye bölünüyorsa gerçek daha derindir. Sorunun yanıtını bulabilmek için kutuplaşmanın sadece Türkiye'de değil dünyada da yaşandığını belirtmek gerekir.

O halde Türkiye ve dünyayı böyle iki kutba ayıran şey nedir? Avrupa ve ABD'ye baktığımızda- hatta bunu Rusya ve Doğu Avrupa'ya kadar uzatabilirsiniz- yaşanan kutuplaşma aslında kapitalist sistemin içine girdiği çıkmazdır; bu çıkmazı Corona salgını nedeniyle çok daha açık ve yakıcı biçimde yaşıyoruz. Serbest piyasa ekonomisinin devletin ekonomideki rolünü sınırlayan tutumu Batılı kapitalist ülkelerde yoksulluğu artırmış emekçiler açısından hayatı zorlaştırmıştır. Bu sorun kendini öncelikle beslenme, barınma, sağlık ve eğitim politikalarında göstermektedir. Batılı toplumlar adeta perişan hale düşmüşlerdir. Sağlık sistemleri çökmüş, dünyada salgına en çok kurbanı bu ülkeler vermiştir. ABD'nin kaybı yarım milyonu aşmış, Avrupa'nın büyük ülkeleri İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya büyük kayıplara uğramıştır. Gelişmiş kapitalist ülkelerin içine düştükleri durum bu büyük ekonomik krizin sonucudur.

Türkiye'nin de bu krizden payına düşen ekonomisinin iflas noktasına sürüklenmiş olmasıdır.Farkındaysanız serbest piyasa şampiyonluğu ile iktidara gelen AK Parti bugün bu politikaları terk etmiş ve milli üretimi geliştirmeye çalışan politikalar geliştirmeye başlamıştır.

Yazının Devamı

Amerikan oltasından yemlenen ''Atatürkçülük''

Ergenekon kumpaslarının hedefi Türk Silahlı Kuvvetlerini milletimizin gözünde değersizleştirerek tasfiye etmekti. Bu amaç için de FETÖ eliyle dindar vatandaşlarımızı kandırmaya yönelik bir kumpas kurulmuş, “Hizadan çıkmış generaller” Vatan Partisi önderleriyle hapse atılmıştı. Kumpası gerçekleştirmek için kurulmuş gazete ve televizyonların yalan haber bombardımanıyla Türk tarihinde görülmemiş bir operasyon yapılmış; TSK binden fazla subayını kaybetmişti. ABD açısından bugün de hedef değişmemiştir; nasıl ki tilkinin bütün hayalleri tavuklar üzerine ise ABD'nin bütün hesapları da Türk Ordusu üzerinedir. Sadece bugün yemlenenler farklıdır. Artık Amerika'nın oltası sözde Atatürkçülerimizi avlamak içindir. Yıllardır Türkiye'de sahte Atatürkçülükle aldanmaya hazır ahmaklar yaratılmıştır. Şimdi sıra uygun zamanda bu ahmakların yemlenmesidir.

Sarıklı Amiral fotoğrafının ardından, Harp Okulları yönetmeliği ve Atatürkçülüğün müfredattan çıkarıldığı yalanları kumpas medyasında boy gösterdi. Zemin hazırlanmış, alıcılar uyarılmıştı.

Emeklilerin bildirisi bu koşullarda gündeme sokuldu. Türkiye, ABD'nin Doğu Akdeniz'de ve Karadeniz'de yarattığı tehditlerle boğuşurken ABD'nin sinsi planlarının üstünü örten bir bildiriyle ortaya çıkanlar RAND raporlarının önlerine koyduğu Tayyip Erdoğan’ı devirme görevinde ön aldılar. Karadeniz'de Rusya - Ukrayna arasındaki gerilim ve Ukrayna yöneticilerinin NATO’yu yardıma çağırmaları ortadayken bunun ne anlama geldiğini Türk halkı çok iyi bilmelidir. Fikret Akfırat’ın Aydınlık'ta yazdıklarıyla birleştirdiğimizde büyük resim netleşmektedir. Rus savunma kaynaklarına yakın(?) bir haber sitesinde “Türkiye'nin Montrö Sözleşmesinden çekileceği” yazılmaktadır. Sözleşmeden çekilen Türkiye, “Rus gemilerinin Boğazlardan geçişini yasaklamayı, NATO gemilerinin de Karadeniz'e girişine sınırsız izin vermeyi planlıyormuş.” Görüldüğü gibi ABD'nin yaratmaya çalıştığı algı öncelikle Rusya'da piyasaya sürülmüştür; bu algıyla Rus devleti içindeki Amerikancılar da harekete geçirilecek ve ABD'nin son yıllardaki en büyük hayali olan Türk ve Rus dostluğu dinamitlenecek.

Yazının Devamı

Ufkun ötesini görenler de var

Ulusal Kanal’da Çıkış Yolu programını izlerken İlker Yücel’in, Hrant Dink cinayetiyle ilgili sorduğu soru geçmişi hatırlattı bana. Hrant Dink cinayetinin işlendiği günlerde Doğu Perinçek, cinayeti işleyen FETÖ Gladyosunu ayrıntılarıyla anlatmış, sorumluları tek tek sıralamıştı. Cinayetle ilgili kararını veren mahkeme bu isimleri cinayetten sorumlu tutarak cezalara çarptırdı. Soru, Perinçek’in bunları nereden bildiğiydi. Perinçek, bu soruya haklı olarak “Doğruyu bilmek de mi suç oldu?” cevabını verdi.

Evet, Amerikancı Gladyonun suçlarını görmek,söylemek,analiz etmek büyük suç.Vatanseverlerin projektörleri yanınca dımdızlak ortaya çıkıyorlar.Cinayet şebekeleri deşifre oluyor,iş göremez hale geliyorlar.Öyle ajan faaliyeti ile olacak bir iş değil, öyle olsaydı istihbarat örgütleri yapardı bunu. Doğu Perinçek’in üstünlüğü olaylara Türkiye'den ve Türkiye'nin çıkarları açısından bakıyor olması,yani durduğu yer doğru. Doğru yerde durduğu için doğru analizler yapıyor. Bu analizler sadece Türkiye'de değil dünyanın en önemli ülkelerinde gündem oluyor,gazete ve televizyonlar Doğu Perinçek ile röportaj yapmak için sıraya giriyorlar.

Ya Avrasya gerçeği! Türkiye'nin son 30 yılına bakın, Doğu Perinçek’in yaptığı her analiz bugün gerçekleşiyor. 90'lı yıllarda Vatan Partisi Avrasya konferansları düzenlerken bazıları kapitalizmin zaferini ilan ediyordu. Doğu Perinçek o yıllarda ABD'nin çöküşe gittiğini Çin’in ise yükseldiğini görüyor, bu sürecin hızlanarak devam edeceğini analiz ediyordu. Bugün yaşadığımız Çin gerçeğini 30 yıl önceden görmek; öngörü, vatanseverlik, bilimsel sosyalizmin üstünlüğü ve liderliktir.

Yazının Devamı

Türkiye'den ABD'ye ''çaklı'' yanıt!

Çin Dışişleri Bakanı'nın Türkiye ziyaretinde görmüşsünüzdür. Cumhurbaşkanımız, Bakan WangYi’yi kabulüne sevinç mutluluk belirtisi olan “Çaklı” hareketle başladı. Görüşmelerde Türk-Çin işbirliğinin Stratejik ortaklık olarak adlandırılması dikkat çekiciydi. ABD’nin Türkiye-Çin İlişkilerini Uygur yalanlarıyla sabote etmeye çalıştığı dönemde gerçekleşen ziyaret, bu yalanlara etkili bir cevap oldu. Uygur yalanlarını uluslararası düzlemde ve ülkemizde pazarlayan çevreler ise provokasyonlara devam ediyor. Bu yalanların asıl sahiplerini küçük bir örnekle anlatmaya çalışacağız.

“Amerika'nın Ankara'daki adamı” A.Davutoğlu’na yakın Karar Gazetesi’nde Yıldıray Oğur, o yalanlara devam ediyor: Güya Çin, Uygurları pamuk tarlalarında zorla çalıştırıyormuş. Bunu da İngilizlerin “saygın” yayın kuruluşu BBC ortaya çıkarmış! Saygın yayın kuruluşu denince insan irkiliyor, değil mi? Bakalım nasıl bu unvana kavuşmuş BBC.

Sözde saygın yayın kuruluşlarının “ihale” haberi 24 Şubat 2021 tarihli gazetelerde ayrıntılı olarak yer aldı. İngiliz TheGreyzone sitesinin haberini Sputnik’ten kısaca özetleyeyim: İngiliz hükümeti, Rusya ve çevre ülkelerde yapacağı operasyonlar için ihale -evet, hale- açıyor. Bu ihaleyi BBC, REUTERS ve BELLİNGCAT (İngiliz araştırmacı gazetecilik sitesi) alıyor. Rusya ve çevre ülkelerde istihbarat örgütleriyle yalan haber üretmek, NATO üyeliğini teşvik, Suriye, Makedonya, Belarus gibi ülkelerde rejim değişikliği yapmak için milyonlarca dolarlık sözleşmelere imza atılıyor. İhaleyi alanlara konsorsiyum adı veriliyor. Olay basına yansıyınca Twitter önce sansür uyguluyor.Tepkiler üzerine sansürü kaldırıyor. Lafı uzatmayalım,meraklıları haberi internetten ayrıntılı olarak okuyabilirler. Öğrendiklerimizin buz dağının görünen kısmı olduğunu söylemeye gerek yok.

Yazının Devamı

Bir imza zihinleri değiştirir mi?

AK Parti’nin 10 yıllık aradan sonra İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırması olumludur. Yanlıştan dönülmesi bizi sevindirmiştir. Başından beri bu sözleşmeye karşı mücadelemizde haklı olduğumuz ortaya çıkmıştır. Yalnız sözleşmenin Meclis kararı ile kaldırılması gerekirken bunun Cumhurbaşkanı imzası ile kaldırılmış olması hukuken çözülmesi gereken bir sorundur.

İstanbul Sözleşmesi'nin kabul edildiği 2011 yılında Türkiye’nin nasıl bir siyasal ortam içinde bulunduğunu anımsayalım: 2011 yılı Türkiye'de FETÖ ve PKK terör örgütlerinin iktidar ortağı olduğu yıllardı. Gazetelerin, televizyonların, yargının, polis teşkilatının köşe başları; emperyalizmin uzantısı Gladyotarafından tutulmuştu.Türkiye'de öyle bir Batı rüzgarı esiyordu ki Vatan Partisi'nden başka direnen yoktu.Bugün İstanbul Sözleşmesi’ne itiraz eden hiçbir yapı o günlerde itiraz etmiyordu.Avrupa kapısına bağlanmış Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'ni Meclisin ortak kararıyla- ayakta alkışlayarak- imzalıyordu.

Vatan Partisi'nin Ergenekon Kumpaslarını çökertmesi Türkiye’yi özgürleştirmeye başladı. PKK ve FETÖ iktidar ortaklığı mevzilerinden temizlendi. Nihayetinde 16 Temmuz gecesi Amerikancı darbenin bozguna uğratılması ile Türkiye tam anlamıyla Atlantik Sisteminden kopmaya başladı.Süreç adım adım devam etmektedir. İstanbul Sözleşmesi'nin böyle bir iklimde gündeme gelmesi anlamlıdır, AK Parti'nin Atlantik Sisteminden kopması sosyal ve kültürel olarak da toplum hayatında karşılığını bulacaktır.

Yazının Devamı

Doğru stratejin yoksa...

AK Parti hükümetinin bu rehavetini anlamış değilim. Sanki her şey yolunda gidiyormuş gibi bir havaları var. Oysa Türkiye'nin ekonomik sorunları başta olmak üzere yığınla sorunu var. Uzun süredir Suriye’de dostlarımızın bile aklını karıştıran bir politikayı sürdürmeye çalışıyoruz. Doğu Akdeniz'de ABD uçak gemisi Yunan televizyonlarında canlı yayınlanan görüntülerle Girit Limanına demir atıyor. Bu haber Yunan televizyonlarında “Türk rüyasına mezar taşı” başlığıyla, davul zurna çalınarak veriliyor. Amerikancı muhalefet en basit bir olayda bile iç karışıklık çıkarma hesapları yapıyor. Döviz bir saatte 8.5 TL oluyor...

Hükümet ne yapıyor? Batı’ya ve ABD’ye sıcak mesajlar veriyor. Suriye'de bizi destekleyin, diyor. Serbest piyasadan ayrılmayacağız gibi ABD’yi yatıştırmak amaçlı pazarlığa açığız muhabbeti. İyi de neyin pazarlığını yapacaksınız?Suriye’de PKK devletini mi, S-400’den vazgeçmeyi mi, Kıbrıs’tan TSK’yı çekmeyi mi ya da ilan ettiği Erdoğan’ı devirme planını revize etmeyi mi?Bunların hiçbirine olumlu yanıt alma şansımız yok. Olmayacak duaya amin demenin gereği de yok.

Söz konusu olan vatansa doğru strateji uygulamak zorundasınız. Doğru stratejiyi belirlemezseniz düşmanın stratejisine teslim olur, Türkiye’yi parçalama stratejisinin peşine takılırsınız. İstemeden de olsa uçuruma doğru sürüklenirsiniz. Devlet yönetme sorumluluğu bahanelere sığınmakla geçiştirilemez. Hiçbir bahane sizi sorumluluktan kurtarmaz.

Yazının Devamı

Savaşta yenilen kime teslim olur?

HDP’yi kapatılmaktan kurtaramayacaklarını anlayan bazı çevreler bugünlerde şöyle bir propagandaya başladılar: HDP kapatılırsa oyları CHP’ye gidermiş veya yeni parti kurar daha güçlü olurlarmış.

Kısacası aman HDP kapatılmasın!

Bu propagandayı yapan kişilerin arasında ne yazık ki bazı AK Partililer de var. 15 Temmuz FETÖ darbesinden bu yana Sayın Cumhurbaşkanımız 2. İstiklal Savaşı verdiğimizi söylüyor. Gerçekten bir İstiklal Savaşı veriyorsak (ki aynen öyledir) bu arkadaşlarımız savaşın ne demek olduğunu anlamamışlar. Savaşlarda olağan dönemin kuralları işlemez. Savaşı veren millet topyekün seferber olur. Bu seferberlik kültür sanattan ekonomiye, dış politikadan iç politikaya her alanda uygulanmak zorundadır.

Yazının Devamı
  • 1
  • 2