Gorbaçov'la iktidara gelen ve Sovyetler Birliği'ni dağıtan kapitalist yolcular, Boris Yeltsin dönemiyle Rusya'yı tam anlamıyla yerle bir etmişlerdi. Rusya'nın dağılması kendi içinde de korkunç bir ekonomik krize ve kaosa neden olmuştu. Bu dönemi hatırlayanlar Yeltsin'in Rusya'nın bütün ekonomik kaynaklarını nasıl çarçur ettiğini hatırlarlar. Öyle ki Rusya'nın kamudan kalan bütün serveti özelleştirmeler yoluyla oligarklara teslim edilmiş ve Rusya Batının oyuncağı haline gelmişti. O yıllarda Rusya kendi içinde de Çeçenistan, Dağıstan gibi bölgelerde büyük iç çatışmalar yaşamış bağımsızlığını ilan eden birçok devletten sonra kendi içinde yeniden parçalanmanın eşiğine gelmişti. Bu dönemde Türkiye'yi yöneten Amerikancıların Çeçen ayrılıkçılarına Yalova'da kamplar kurup onları eğittiğini ve Rusya'nın üstüne saldığını Türkiye kamuoyu Aydınlık'tan öğrenmişti.
Bu süreci durduran Putin'in iktidar olmasıydı. Başlangıçta Boris Yeltsin'in yardımcısı olarak iktidara gelen Putin, kısa sürede bütün yetkileri eline almış ve Boris Yeltsin iktidarına son vermişti. Putin ile beraber Rusya hem ekonomide hem siyasette hem de dış politikada kısa sürede toparlanmış kendi içindeki Amerikancı kalkışmaları bastırmış ve ABD'nin karşısına etkili bir şekilde dikilmişti. Putin ile birlikte ABD'nin Kafkasya'yı karıştırmak ve Türk Cumhuriyetleri’ni Rusya'ya karşı kullanma planları da suya düşmüştü.
Ukrayna krizinin ortaya çıkışı Avrupa ve ABD'nin Rusya'ya karşı yeni bir saldırı hamlesiydi. Ukrayna'da iktidarda bulunan Rusya yanlısı iktidar ABD güdümündeki çeteler tarafından yıkılmış ve Ukrayna'da bir iç savaş başlatılmıştı. Krizin ortaya çıkmasında Rusya'nın ve Putin'in bir katkısı yoktu. Batı bu krizi tetiklerken Putin'in Yeltsin gibi sessiz kalacağını mı umuyordu, belki de öyledir fakat ortaya çıkan durum Putin'in bir Yetsin olmadığını Amerika ve Batıya öğretmiş oldu. Tabii olan da Ukrayna'ya oldu. Ukrayna hem Kırım'ı kaybetti hem de kendi içinde bazı bölgelerin bağımsız bölgeler olarak kendisinden kopmasına neden oldu.