İsmail Bayraktar

İsmail Bayraktar

Köşe Yazısı

Boris Yeltsin Rusya’sını özleyenler

Gorbaçov'la iktidara gelen ve Sovyetler Birliği'ni dağıtan kapitalist yolcular, Boris Yeltsin dönemiyle Rusya'yı tam anlamıyla yerle bir etmişlerdi. Rusya'nın dağılması kendi içinde de korkunç bir ekonomik krize ve kaosa neden olmuştu. Bu dönemi hatırlayanlar Yeltsin'in Rusya'nın bütün ekonomik kaynaklarını nasıl çarçur ettiğini hatırlarlar. Öyle ki Rusya'nın kamudan kalan bütün serveti özelleştirmeler yoluyla oligarklara teslim edilmiş ve Rusya Batının oyuncağı haline gelmişti. O yıllarda Rusya kendi içinde de Çeçenistan, Dağıstan gibi bölgelerde büyük iç çatışmalar yaşamış bağımsızlığını ilan eden birçok devletten sonra kendi içinde yeniden parçalanmanın eşiğine gelmişti. Bu dönemde Türkiye'yi yöneten Amerikancıların Çeçen ayrılıkçılarına Yalova'da kamplar kurup onları eğittiğini ve Rusya'nın üstüne saldığını Türkiye kamuoyu Aydınlık'tan öğrenmişti.

Bu süreci durduran Putin'in iktidar olmasıydı. Başlangıçta Boris Yeltsin'in yardımcısı olarak iktidara gelen Putin, kısa sürede bütün yetkileri eline almış ve Boris Yeltsin iktidarına son vermişti. Putin ile beraber Rusya hem ekonomide hem siyasette hem de dış politikada kısa sürede toparlanmış kendi içindeki Amerikancı kalkışmaları bastırmış ve ABD'nin karşısına etkili bir şekilde dikilmişti. Putin ile birlikte ABD'nin Kafkasya'yı karıştırmak ve Türk Cumhuriyetleri’ni Rusya'ya karşı kullanma planları da suya düşmüştü.

Ukrayna krizinin ortaya çıkışı Avrupa ve ABD'nin Rusya'ya karşı yeni bir saldırı hamlesiydi. Ukrayna'da iktidarda bulunan Rusya yanlısı iktidar ABD güdümündeki çeteler tarafından yıkılmış ve Ukrayna'da bir iç savaş başlatılmıştı. Krizin ortaya çıkmasında Rusya'nın ve Putin'in bir katkısı yoktu. Batı bu krizi tetiklerken Putin'in Yeltsin gibi sessiz kalacağını mı umuyordu, belki de öyledir fakat ortaya çıkan durum Putin'in bir Yetsin olmadığını Amerika ve Batıya öğretmiş oldu. Tabii olan da Ukrayna'ya oldu. Ukrayna hem Kırım'ı kaybetti hem de kendi içinde bazı bölgelerin bağımsız bölgeler olarak kendisinden kopmasına neden oldu.

Yazının Devamı

Enflasyona Kurban Olun!

Aralık ayı enflasyon rakamları açıklandı. 2021’in son ayında enflasyon 13,58 olmuş, yıllık enflasyon oranı ise %36'yı aşmış. Rakamların böyle geleceği aşağı yukarı belliydi; buna şaşırmıyorum, benim şaşırdığım bütün bunlar görünürken Merkez Bankası'nın 2022 enflasyonunu %5 olarak tahmin etmesi. İnanın bu rakamı görünce hem şaşırıyorum hem de Merkez Bankası’nı yönetenlerin ekonomiden hiç anlamadığını düşünüyorum. Neden böyle düşündüğümü açıklamaya çalışayım.

Birincisi enerji fiyatlarının hızla yükseldiği bir 2022 yılı yaşayacağız. Türkiye'nin enerji bağımlılığı biliniyor. Böyle bir ortamda enflasyonun %5 olarak tahmin edilmesi açıkçası Merkez Bankası'nın dünyadan bihaber olduğu anlamına geliyor. Ya da başka bir dünyada yaşıyorlar. Yoksa enerji bağımlılığını 6 ayda çözecek mucizevi bir çözümleri mi var! Böyle bir çözüm olmadığını da biliyoruz o halde bu tahmin neyin nesidir?

Enflasyonun bu kadar yükselmesinin kritik nedenlerinden biri kurdaki artış, peki kur artışının nedeni ne? Dövize olan bağımlılık ve 500 milyar dolar civarındaki dış borç. Bu borcu Türkiye ödeyeceğine göre kurdaki dalgalanmaların da devam edeceğini öngörmek kahinlik olmasa gerek. Enflasyon artışının iç piyasadan kaynaklanan nedenlerine gelince şunları söyleyebiliriz:

Yazının Devamı

Liberalizm ve liberallerden arınma döneminde ekonomi ve dış politika

Pandemi sürecinde dünyanın girdiği yeni süreç ve Türkiye'nin içinde bulunduğu kriz bazı sorunları öne çıkarıyor. Öncelikle krizlere vereceğiniz cevap ya önümüzü açacak ya da sizi daha fazla krize sokacaktır. Bu nedenle Türkiye özellikle ekonomi ve dış politikada hızlı ve doğru adımlar atmak zorundadır; çünkü krizden çıkış bu iki alanda atacağı doğru adımlara bağlıdır. Fakat öyle gözüküyor ki AK parti iktidarı bu iki alanda da an itibariyle patinaj yapmaya devam ediyor.

Yeni maliye bakanının iş adamları ile yaptığı toplantıda serbest piyasadan asla taviz verilmeyeceği yönündeki açıklamasını duyunca doğrusu yeni bakanın da orada fazla kalamayacağını düşündüm. Gerçi bu sözün çok da uygulanacağını sanmıyorum, zira Sayın Cumhurbaşkanının söyledikleri çok daha farklı bir rota işaret ediyor. Doğrusu da budur; çünkü artık Türkiye'nin serbest piyasaya tahammülü kalmamıştır. Kamucu anlayışın ve devlet müdahalesinin ekonominin her alanına girmesi gereken böyle bir krizin içinde maliye bakanının serbest piyasa vurgusu yapması Tüsiad’ı yatıştırmak amaçlı bir cevap mı bilemiyorum, böyle bile olsa sayın bakanın ekonomi politikasının yeni rotasını tam anlamadığı gözüküyor. Halbuki bunu yılların liberali Nagehan Alçı bile anlamış, yeni dönemin Özalizmin sonu olduğunu söylüyor.

Ekonomik krizden daha az hasarla çıkabilmemiz için ekonomiyi yönetecek kadroların kafalarının net olması gerekir. Artık Türkiye'nin deneme yanılmayla zaman kaybedecek lüksü yoktur; böyle devam etmesi Türkiye için ciddi bir güvenlik sorunudur. Çünkü ekonominin güvenliği bütün güvenliğimizi tehdit eder. Bunun anlamı Vatan Partisi’nin iktidar günlerinin geldiğidir.

Yazının Devamı

Büyükelçiler faciası ve Dışişleri Bakanlığımız

Uzun bir süredir Türkiye Batı’nın ve işbirlikçisi muhalefetin operasyon alanına döndü. Amerikancı muhalefetin başlattığı Kavala ve Demirtaş serbest bırakılsın korusuna 10 Batılı büyükelçi bir açıklamayla katıldı. Türkiye'nin içişlerine açık bir müdahaleye muhalefetle birlikte dahil oldular. Tam da Türkiye'nin Suriye'de PKK'ya karşı operasyon yapmaya hazırlandığı günlerde başlatılan bu operasyona cumhurbaşkanımız çok yerinde bir tavırla müdahale etti ve büyükelçilerin istenmeyen adam ilan edilmesi için Dışişleri Bakanlığı'na talimat verdiğini söyledi. Fakat ortada garip bir durum vardı. Büyükelçilerin bu kararına dışişleri bakanımız dışında bütün AKP yöneticilerinden tepkiler geldi; fakat asıl tepki göstermesi gereken dışişleri bakanımız ve bakanlık ortalarda görünmüyordu. Anlaşılan Dışişleri Bakanlığı bürokratları ve dışişleri bakanımız cumhurbaşkanının bu tavrını doğru bulmamış ve büyükelçileri kurtarmak için cumhurbaşkanımızı yanıltıcı adımlar atmıştır.

Büyükelçiler, yaptıkları ve eylemlerinden geri adım atmadıklarını ortaya koyan açıklamalar yaparken ne yazık ki Amerikancı medyamız bu sosyal medya açıklamalarını büyükelçiler geri adım attı diye pazarlamıştır. Bu pazarlamaya ben açıkçası dışişlerinin de dahil olduğunu düşünüyorum. Öyle ki Dışişleri Bakanlığı cumhurbaşkanının verdiği talimatın gereğini yapacağına büyükelçileri kurtaracak hamleler düşünmüş ve sonunda cumhurbaşkanına söylediği sözü havada bıraktıran bir tutum almasına neden olmuştur.Bunu nereden çıkarıyorum tabiki olayın başından beri sessizliğe gömülmesinden. Ortaya çıkan durum Amerikancı muhalefetin ve Batı’nın ekmeğine yağ sürmüştür. Cumhurbaşkanımız için de çok vahim bir durum yaratmıştır.

Dışişleri Bakanlığı’nın son günlerde ilginç uygulamalarını yaşıyoruz. Birleşmiş Milletler daimi büyükelçimiz Fransa'nın Çin'e karşı Uygur kışkırtmasını kaşıyan bildirisine imza atmış ve Doğu Akdeniz'de her gün kavga ettiğimiz Fransa'nın Çin’i parçalama emellerine Amerika ile beraber çanak tutmuştur. Amerika büyükelçisi Murat Mercan Amerika'ya güzellemeler döktüren makaleler yazmaktadır, Afganistan meselesinde Batı’nın kuyruğuna takılmış dışişleri bakanımız Ukrayna'ya gidip Kırım meselesinde Rusya'nın karşısında Ukrayna'ya sonuna kadar destek olacağımızı açıklamaktadır.Emperyalistler Türkiye’ye savaş ilan ederken anlaşılan Türkiye'nin dış politikası hala Amerikan gözlüğünü çıkarmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız her gün Putin'le Asya ülkeleriyle Afrika ülkeleri ile görüşürken Dışişleri Bakanlığımız Amerika ve Yunanistan ile anlaşma peşinde koşmaktadır.

Yazının Devamı

İstanbul Kanalı yerine

Ekonomimizin kritik bir süreçten geçtiği dönemde ulaştırma bakanımızın 15 milyar Dolar bedeli olacağını söylediği İstanbul Kanalı yapım çalışmalarına başlandı. Başlangıçta 15 milyar Dolar olduğu söylense de ilerleyen zaman içinde bunun maliyetinin artacağı çok açık.

Çünkü inşaat maliyetlerinin artışı kaçınılmaz. Doğal olarak bu artışlar maliyetlere yansıyacaktır. En iyimser tahminle bu maliyetin yaklaşık %30 fazlası ortaya çıkacaktır. Bu da demektir ki yaklaşık 20 milyar dolarlık bir maliyet söz konusu.

Bu maliyetin cebimizden para çıkmadan karşılanacağı söyleniyor. Yani yap-işlet-devret modeli ile başlangıçta para yatırımcılar tarafından karşılanacak, fakat sonuçta bu parayı ödeyecek olan Türkiye'dir. Ayrıca bu modelde yatırımcılara ne tür avantajlar sağlanacağı, ne tür garantiler verileceği de belli değil. Köprü ve otoyollarda yapıldığı gibi geçiş garantisi ile yapılacak anlaşmaların Türkiye’ye maliyetleri daha büyük olur. Tecrübelerimiz bu tür anlaşmalarda daha dikkatli olunması gerektiğini gösteriyor. Basında söylendiği gibi yapılacak kanaldan yılda 1 milyar Dolar gelir beklentisi gerçekçi değildir. Zaten boru hatlarıyla petrol ve gaz transferi giderek artmaktadır.Boğaz trafiğinde artış değil azalma söz konusu. Böylesi bir ortamda geçiş garantisi ile anlaşma imzalamak Türkiye'nin hayrına değildir.

Yazının Devamı

Dış politikada nafile turlar ve İran seçimleri

Tayyip Erdoğan'ın NATO zirvesi nedeniyle Brüksel'de yaptığı görüşmeler ve Biden görüşmesi farklı kesimlerde değişik yorumlarla sunuluyor: Kimileri Türkiye'nin teslim olduğu hatta Erdoğan’ın Biden'ın elini öptüğü yaygarasını çıkarırken kimileri de bütün sorunların çözüldüğü; yeni bir başlangıç yapıldığını söylüyor. İktidara yakın Amerikancılar ile Biden Tayfasının yorumları sonuçta aynı kapıya çıkıyor.

Olaya gerçekçi bakanlar ise görüşmelerden çok fazla bir şey beklemenin doğru olmadığını söylüyorlardı. Nitekim bunu söyleyenler haklı çıktılar. Yapılan açıklamalara baktığımızda aslında değişen hiçbir şey olmadığı gözüküyor. Ne Amerika taleplerinden vaz geçmiş ne de Türkiye.ABD’nin geri dönmediğini-dönemeyeceğini- Putin-Biden görüşmesiyle de öğrenmiş olduk.

Türkiye'nin NATO'yla Amerika ile ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek? İyi olmayacağını Erdoğan'ın zirveye gitmeden Çin’le yaptığı Swap anlaşması ve döner dönmez Azerbaycan ile imzaladığı Şuşa Beyannamesi’ne bakarak söyleyebiliriz. Türkiye'nin Amerika ile zirvelerden bir şey kazanamayacağını, kendi sorunlarının çözümünü Asya'da arayacağını yaşayarak öğreniyoruz.

Yazının Devamı

Atatürk düşmanlığının gerçek sahibi kim?

Bu sorunun cevabı için önce Milli Kurtuluş Savaşı'mızın hangi coğrafyayı ve o coğrafyada yaşayan hangi halkları heyecanlandırdığına bakmamız gerekir. Türkiye'nin Milli Kurtuluş Savaşı Hindistan'dan Çin'e, Afrika'ya kadar mazlum milletlerin umudu olmuştu. Bu coğrafyada yaşayan bütün Müslümanlar ve Müslüman olmayan halklar gözlerini Türkiye'ye ve Mustafa Kemal'e çevirmişti. Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı kazandığımızda da en az bizim kadar mutlu olmuşlardı. Çünkü Mustafa Kemal İngiliz emperyalizmini yenmişti. İngiliz emperyalizminin hüküm sürdüğü bütün kıtalarda artık bağımsızlık rüzgarları esmeye başlamış, üzerinde güneş batmayan imparatorluk çöküşe geçmişti. İşte Atatürk düşmanlığı bu zeminde ortaya çıktı. Atatürk düşmanlığının merkezi, sömürgelerini kaybetme korkusuna kapılmış İngiltere idi.

İngiliz emperyalizminin Atatürk'e düşmanlığının nedeni mazlum dünya milletleri arasında yaydığı bağımsızlık düşüncesidir, bu düşünce İngiliz emperyalizminin Afrika'dan Hindistan'a kadar birçok ülkede başına büyük bela açmış ve bunun sonucunda da bütün sömürgelerini kaybetmesine neden olmuştur. Kurtuluş Savaşı günlerine bakarsanız bütün İngiliz belgelerinde Kuva-yı Milliye güçlerinden ‘Kemalci eşkıyalar’ diye bahseder. Yani Atatürk düşmanlığı bağımsızlık ve özgürlük düşmanlığıdır. Bu durum İngiltere'nin etkili olduğu Batı dünyasında genel kabul görmüş ve Atatürk düşmanlığı sömürgelerini kaybeden Batılı emperyalist ülkelerde Osmanlı- Türk düşmanlığı ile birleşmiştir.

Günümüzde İngiliz emperyalizminin yerini alan Amerikan emperyalizmi mazlum ülkelerin uyanışını engellemek adına Atatürk düşmanlığına devam etmiştir. 12 Eylül'den sonra Türkiye'ye dayatılan statükonun yıkılması aslında Atatürk'ten vazgeçilmesi anlamına geliyordu. Bunu Türkiye'de Amerikancı Özal eliyle tırmandırdılar.

Yazının Devamı

Türk basınının namusu: Aydınlık

Aydınlık Gazetesi'nin Türkiye için ne kadar değerli olduğunu biliyorduk, fakat şu son günlerde yaşadığımız olaylar Aydınlık’ın değerden öte adeta Türk basınının ve televizyonlarının namusunu kurtardığı günler oldu.

Günlerdir muhalefetin, gazete ve televizyonların bugün ne diyecek diye beklediği Sedat Peker olayından söz ediyorum.Türkiye halkını bilgilendirmek için ne iktidar partisine yakın olanlar ne de muhalefete yakın olan gazete ve televizyonların hiçbirisi ‘’Sedat Peker olayı nedir’’ diye bir haber yapmadı. Neler oluyor diye bir analiz; olayı inceleyen, araştıran bir haber yapmadı. İşte Aydınlık o bütün mali olanaksızlıklarına rağmen iktidar ve muhalefetin borazanı olmuş gazete ve televizyonlardan farklı olarak olayı araştırdı ve gerçeği ortaya koydu. Sedat Peker'in nasıl Mossad'ın CIA’nın eline düştüğünü ortaya çıkardı. Bugün ne söyleyecek diye beklenen ‘’kahramanın’’ balonu patladı.Birdenbire S. Peker kendini savunma telaşına düşerek Aydınlık ve Doğu Perinçek’e saldırmaya başladı.Dengesi bozuldu ve kullanılan mafya liderinin ipliği pazara çıktı.

Aydınlık, bunu kısıtlı olanaklarla yaparken büyük akım medya denilen holding medyasının olayın polisiye tarafıyla insanların kafalarını karıştırmaktan öte bir iş yapmadığını bütün Türkiye gördü. Dahası bunu yaparken emperyalist istihbarat örgütlerinin ekmeğine de yağ sürdüler. Türkiye’yi istikrarsızlaştırma operasyonuna çanak tuttular. Türkiye'nin Amerikan emperyalizmi ve İsrail'in operasyonları için kargaşalığa sürüklenmesine ve muhalefet edeceğim diye Türkiye'nin bütün milli çıkarlarına ihanet etmiş, Batının elinde oyuncak olmuş örgütlerin parlatılmasına yardım ettiler. Aydınlık’ın Türkiye için bir yaşam sorunu olduğunu bu olayda da yaşayarak gördük. Vatan Partisi ve Aydınlık olmasaydı, Ulusal Kanal olmasaydı Türkiye emperyalizmin piyonu bozguncuların cirit attığı bir ülke haline gelecekti. Aydınlık oynanan oyunu ortaya çıkararak Türkiye'nin bu süreçte yolunu aydınlattı. Türkiye'yi yöneten iktidar partisi bile bu olayı analiz edemedi. Sözüm ona besledikleri strateji kuruluşları analiz edemedi, aslında etmedi desek daha doğru çünkü içinde vatanseverlik olanların olayı görmemesi mümkün değil. Ayrıntıyı geçtim ama en azından bunun Türkiye'ye karşı bir operasyon olduğunu, burada Sedat Peker'in birileri tarafından kullanıldığını görmeleri gerekiyordu.

Yazının Devamı

ABD'den İşaret, Kılıçdaroğlu'ndan Seferberlik

ABD'nin soykırım işaret fişeği ile Türkiye'ye karşı başlatılan operasyon Sedat Peker ve medya eliyle tam anlamıyla bir Türkiye karşıtı operasyona dönüştürüldü. Kemal Kılıçdaroğluda partisine seferberliğe hazırız mesajı verdi. Aslında her şey Türkiye'nin gözü önünde sahneleniyor, fakat bunun Türkiye'yi karıştırma operasyonu olduğunu anlamak istemeyen çok sayıda insan var. Sözümona Erdoğan'a muhalefet ettiğini söyleyenler Türkiye'ye karşı amansız bir yıkıcılık operasyonuna başladılar; her türlü yalan, her türlü dolan ABD'nin piyasaya sürdüğü her türlü kirli bilgi dillerinden düşmüyor. Türkiye'nin ne büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu açıkça görüyoruz; tehdidin boyutunun büyük olması iktidar partisinin içinde de Amerika adına pusuya yatmış olanlar olmasından kaynaklanıyor.

Süleyman Soylu, hükümetin bugüne kadarki en başarılı İçişleri bakanı, bir mafya operasyonu ile itibarsızlaştırılmaya ve görevden ayrılmaya zorlanıyor. Mafya ile mücadelenin Amerika ilemücadele olduğunu iktidar partisinde en iyi anlamış olan Süleyman Soylu'nun hedef alınması önümüzdeki süreçle ilgili. Süleyman Soylu bugüne kadar terörle ve uyuşturucu ile mücadelede PKK ve Fetö’ye nefes aldırmıyor.Muhalefetin erken seçim isteği PKK ve Fetö’ye soluk aldırmak için. Bu açıdan bakınca bu operasyonun başarılı olamayacağı görülüyor, o halde neden zor olan seçiliyor? İçişleri bakanlığı hem terörle mücadele hem degladyonun pis işleri nedeniyle en çok yıpranmış bakanlık. Özellikle Tansu Çiller hükümetlerinde ve Fetullahçı çete ile ortaklık dönemlerinde gladyonun yuvalandığı ve birçok cinayetin işlenerek örtüldüğü bakanlık, gladyoyu kurtarmak için de gerekli.

AK parti içinde çatlak yaratmak ve Amerikancıların desteğini alarak Süleyman Soylu’yubertaraf etmek önümüzdeki süreçte ABD ve piyonlarının yaratmak istediği iç kargaşalık açısından stratejik önemde. Burada ABD planlarını bilen ve ona tutum alan bir bakanın olması Amerikancıların kabusu.

Yazının Devamı

SETA'nın Akşener ve ABD Analizi

AK Parti'ye strateji üreten seta'nın Akşener'in, Tayyip Erdoğan'ı Netanyahu ile bir tutmasına verdiği cevaplar ve Filistin'de yaşananlarla ilgili yazdıkları çok ilginç: Hasan Basri Yalçın ve Burhanettin Duran Sabah gazetesinde yazdıkları yazılarla ABD’yi kurtarma telaşına düştüler. Öte yandan Meral Akşener'in Erdoğan’a yönelik ABD ve PKK ağzıyla yaptığı saldırıyı ise bir meczubun kendini bilmezliği gibi sunmaya çalıştılar.

H.Basri Yalçın, Akşener’in Netanyahu benzetmesine "Allah akıl fikir versin"diyor. Sözümona strateji üreten bir kuruluşun direktörlüğünü yapan birisinin vereceği bir cevap değil;bu konumda bulunan bir insan böyle bir cevabı veremez. Çünkü bu söz öyle gelişigüzel söylenmiş bir söz değil, düşünülüp seçilmiş bir söz. Eğer buradaki imayı Hasan Basri Yalçın anlamıyorsa kendisine stratejist demesin. Ben durumun daha farklı olduğunu düşünüyorum. Daha önce de Setacılar konusunda yazmıştım; görevleri ABD ve Amerikancıları kollamak. Aynı yazıda Hasan Basri Yalçın sanki İsrail'in saldırılarının arkasında ABD yokmuş gibi "İsrail lobisinin ABD menfaatlerinin hilâfına" bu işleri yaptığını iddia ediyor.Gerçi bu iddiasını ABD’li uzmanların görüşü diye sunması da korkakça yaptığı şeyin anlamını bilmesinden kaynaklanıyor. (Sabah gazetesi 20 Mayıs 2021) Burhanettin Duran ise aynı gazetede bir gün sonraki makalesinde ABD’yi kurtarmak için ‘’İsrail'in Biden yönetimini zora soktuğunu’’ söylüyor. ABD suçsuz,hatta mağdur!

Meral Akşener’in ne yapmak istediğini biz söyleyelim: "Netanyahu Tayyip Erdoğan'ın İsrail versiyonu." Peki, Netanyahu İsrail de ne yapıyor? Günlerdir çoluk çocuk, kadın havadan ve karadan bombalanarak katlediliyor. Birleşmiş Milletlerin ve dünyadaki birçok ülkenin itirazına rağmen işgal ettiği topraklarda Filistinlileri katlediyor. Şimdi burada düşünelim: Demek ki Tayyip Erdoğan da Türkiye'de ve tabii ki Suriye ve Irak'ta çoluk çocuk, kadın katliamı yapıyor; Kürdistan'ı ve komşularının topraklarını işgal ediyor. PKK'lılar her gün neyi söylüyor: İşgalcilerle savaşıyoruz! Burada Biden'ın soykırım yalanlarını savunurken söylediği sözü de hatırlayalım: Biz soykırımı bir daha tekrarlamasın diye tanıdık. Bunları birleştirdiğimizde ortaya çıkan manzara Tayyip Erdoğan'ın yönetimindeki Türkiye'nin soykırım yapmaya devam ettiğidir. Gördüğünüz gibi bunu muhalefet partisinin lideri olan Meral Akşener de söylemektedir.

Yazının Devamı

Suriye-Filistin ve Ak Parti'nin Gül'leri

Filistin'de İsrail'in saldırganlığına karşı öfke büyüyor. Anlaşılan İsrail, Filistinlileri ezmek için ortamı uygun buluyor. Türkiye- Suriye kavgası ve Mısır’la ilişkilerin bozuk olması İsrail'in rahat hareket etmesini sağlıyor.

Filistin'de bunlar olurken Türkiye'de katil Esad diyenler Filistin'in dostu pozlarında sahne almaya başladılar. Bunların Filistin'e ne kadar dost olduğunu eminim biliyorsunuzdur. Türkiye'yi Suriye üzerine kışkırtanlar hiç boşuna timsah gözyaşları dökmesinler, çünkü Suriye'yi bu hale getirenler Filistinlilerin İsrail karşısında düştüğü çaresizliğin sorumlusudurlar. Amerika adına Türkiye'yi Arap kardeşlerimizle, İran'la kavga ettirmeye çalışanlar asla Filistin dostu olamazlar.

Ortadoğu'yu bilenler Filistin'in en fazla destek bulduğu ülkenin Suriye olduğunu hatırlayacaklardır. Yıllardır Filistinlilere kucak açmış, onları her konuda desteklemiş ve bu yüzden İsrail'in hedefi olmuş en önemli ülke Suriye’dir. Bu nedenle Suriye, geçmişte de bugün de İsrail'in en büyük hedefidir. İsrail, günümüzde de bulduğu her fırsatta Suriye'yi füzelerle vurmakta ve Suriye'deki her türlü karışıklığı desteklemektedir. Suriye iç savaşı boyunca cihatçı denen katil sürüsünün İsrail hastanelerinde tedavi edilerek tekrar Suriye'ye savaşa gönderildiğini gazeteler yazdı, televizyonlar gösterdi. Filistin’in gerçek dostları ne Suriye ile ne Mısır'la kavga etmezler; hele İran'la Rusya ile hiç kavga etmezler. Çünkü İsrail'in gerçek dostunun Amerikan emperyalizmi olduğunu çok iyi bilirler. Amerikan emperyalizmi ile dostluktan vazgeçemeyenler Türkiye halkını Filistin’in dostuymuş gibi kandıramazlar; bunu yakında çok daha iyi göreceğiz. Suriye düşmanlıklarının da sonu gelmektedir, nasıl ki Mısır düşmanlığının duvara toslaması mecburiyetse; Suriye düşmanlığı da bitecektir.

Yazının Devamı

Anı yaşa, mutlu ol!

Emperyalizmin ideolojik ve kültürel yozlaşmasını bundan daha güzel özetleyebilecek bir slogan zor bulunur. Tam da emperyalist kültürün günümüz insanına dayattığı düşünmeyi bir kenara koyan, akla ihtiyaç duymayan bir insan modeli. Bu model hem tüketim alışkanlıkları hem de ideolojik hegemonya için gereklidir. Kendi aklınıza ihtiyaç duymayacağınız için başka bir akıl sizi istediği gibi yönetecektir; bunun için gerekli algılar oluşturulmuştur.

Gelecekle ilgili bir tasarımı olmayan kişi ya da toplumlar bugüne teslim olmuş demektir. Çünkü insanın gelecekle ilgili yaptığı tasarımlar varsa düşünür, mücadele eder; böyle bir tasarımınız yoksa kurulu düzene teslim olur, önünüze ne konulursa ona razı olursunuz. Kapitalist tekeller insanların gelecek tasarımına ihtiyaç duymamaları için böyle bir slogana ihtiyaç duyuyor, çünkü onlar bugünü teslim almışlardır; gelecekte de iktidarlarının kalıcı olmasını istemektedirler.

Her şeyin iyisini, güzelini Batılılar yapmıştır; yeni bir şeye ihtiyaç yoktur.-varsa onu da onlar yapar- Yeni bir fikir ortaya çıksa bunun hemen ne kadar yanlış ve saçma olduğu söylenecektir. Tüketilecekler açısından da böyledir, birileri en kalitelisini ve en iyisini yapmıştır. Başkalarının yaptıkları kötüdür, hele hele bizim gibi az gelişmiş ülkelerin kaliteli bir şey yapması mümkün değildir.-Bunların birçoğu sizin ülkenizde üretilmiş olsa bile- Batılıların yapmış olduklarını kullanmak en doğrusudur. Boş boş düşünerek zaman kaybetmeye gerek yoktur, önünüze konan neyse onunla yetinin; bu sizi mutlu etsin, aksi takdirde mutsuz olursunuz. Canınız ne çekiyorsa onu hemen yapın, sakın sakın aklınızı kullanmaya kalkmayın; çünkü aklınızı kullanırsanız o yapmanız gereken şeyden büyük olasılıkla vazgeçeceksiniz. Tüketim budalalığından uyuşturucuya, fuhuşa, eşcinselliğe, cinayete aklınıza ne geliyorsa o anda yapın! Biraz düşünme fırsatı bulduğunuzda nasıl bir çıkmaza girdiğinizi görürsünüz ama iş işten geçmiştir. Artık kontrol sizin elinizde değildir. Düştüğünüz çukurda artık hayatınız kaymış; düzeltme şansınız pek kalmamıştır. Sağlıklı düşünebileceğiniz bir ortam da büyük olasılıkla ortadan kalkmıştır. İşte tam da onların istediği gibi sonunda içinde bulunduğunuz duruma teslim olmak zorunda kalmışsınızdır.

Yazının Devamı

Soykırıma yanıtı Suriye'den verelim

Biden yönetiminin soykırım silahını çekmesi Türkiye'yi uyandırmalıdır, yarım kalan Fırat'ın doğusundaki operasyon tamamlanmalıdır. Türkiye, ABD'nin Doğu Akdeniz'deki kuşatmasını engellemek için öncelikle Suriye'deki terör uzantılarını temizlemelidir.

ABD'nin Türkiye'de kullanabileceği en önemli silahı sıcak para operasyonudur. Türkiye'nin adeta yumuşak karnı haline gelen ekonomik kriz ne yazık ki ABD’ye bu fırsatı vermektedir. Amerika'nın bunu kullanmaması mümkün değil, bu silah mutlaka kullanılacaktır. Fakat zamanlaması ABD hesapları ile ilgilidir. Bu nedenle Türkiye, bu hesabı boşa çıkaracak hamleler yapmalıdır.

Türkiye’nin ABD’yi en kolay dize getirilebileceği yer Suriye’dir. Bugün Suriye yönetiminin PKK'ya karşı operasyona başlamış olması Türkiye için çok büyük fırsattır. Türkiye bu fırsatı hızlı bir şekilde değerlendirmelidir. Nasıl ki Türkiye'nin yumuşak karnı ekonomisi ise ABD'nin yumuşak karnı da Suriye’dir. Suriye'de Rusya, İran ve Türkiye yönetiminin işbirliği yapması ABD’yi kısa sürede bozguna uğratır. ABD'nin en önemli enstrümanı elinden alınır ve ABD bölgeyi terk etmek zorunda kalır. Bu, bir taşla birçok kuşu vurmak demektir.

Yazının Devamı

Amerika ile ortak çıkarlar korosu(!)

Amerikan emperyalizmi nihayet yıllardır salladığı soykırım sopasını kullanmaya karar verdi. Biden yönetimi Türkiye'ye karşı hücum borusunu öttürmüş oldu. Türkiye'yi yönetenler ne yazık ki bunun ne anlama geldiğini anlamış değiller, muhalefetin bu olayı AK Parti iktidarının beceriksizliği diye sunma gayreti aslında sevindiklerini gösteriyor. Çünkü bütün amaçları Tayyip Erdoğan yönetimini devirmek; böyle olunca ABD yönetiminin Tayyip Erdoğan'ı devirme planına ancak böyle destek verebiliyorlar. Muhalefetin bu anlayışını bir tarafa bırakalım; asıl önemli olan Türkiye'yi yönetenlerin bu karar karşısındaki ezikliğidir.

İşte bunu anlamak mümkün değil. ABD’nin yıkıcılığa ‘’Hazır olun’’ talimatına rağmen iktidar ve yakın çevresindeki birçok kişi hala Türkiye'nin Amerika ile ortak çıkarlarından bahsediyor. Bu aymazlara ABD’nin öncelikleri açısından bir liste yapalım; bu listede ortak çıkar var mı görelim.

En sondan başlayalım:

Yazının Devamı

128 milyar dolar tartışmaları ve serbest piyasacılığın çaresizliği

Muhalefet partilerinin başlattığı “128 milyar nerde” kampanyası serbest piyasacılığınsefaletini ortaya koyuyor. Serbest piyasacılığın yeminli taraftarları Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizin gerçek nedenlerini örtmek için yaygara koparıyorlar. Gerçeği söylemelerini beklemiyoruz, çünkü bu sürecin sorumlularıdırlar. Şimdi Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu Meral Akşener ve K. Kılıçdaroğlu, kendi günahları yokmuş gibi Ak Parti'yi suçluyorlar.

12 Eylül Darbesiyle iktidara oturtulan Turgut Özal, Türkiye'ye dayatılan dünya ekonomisi ile bütünleşme programıyla 40 yılda Türkiye'yi borca batırarak iflasın eşiğine getirdi. Bu gerçeğin üstünü örtmek isteyenler 128 milyar doların nereye gittiğini çok iyi biliyorlar. Yeni olan bugün de Batılı tefecilerin yanında olduklarını ortaya koymuş olmaları. Türkiye'ye sıcak para giriş ve çıkışını kimin ve ne amaçla serbest bıraktığını unutarak sıcak para musluğunu ABD ve dünya tefecilerinin eline bırakanların hesap vereceği günler yaklaşıyor.Özal, Çiller ve Derviş gibi Amerikancıların dizinin dibinde yetişenlerin telaşı boşuna değildir. Döviz kuru hareketlenmeye başladığı günlerde Faik Öztrak, “Kambiyo rejimini değiştirmeyi aklınızdan bile geçirmeyin” diyerek korkusunu ortaya koymuştu. Demek ki Türkiye'nin önündeki mecburi seçeneği görmüşler; serbest piyasa ekonomisinin son demlerini yaşadığının farkındalar.

AK Parti hükümeti de maalesef bu saçmalık karşısında tutarlı bir cevap veremediği için kıvranıyor. Verilecek cevap var, Fakat bunu AK Parti'nin ve muhalefetin serbest piyasacı kafası veremez. Çünkü cevap 70 yıllık küçük Amerika hayalini bitirecek bir cevaptır: Sıcak para musluğunun Batılıların elinden alınması, yanı kontrollü kambiyo sistemi. Türkiye, bunu yapacaktır; bu kaçınılmazdır. Anlaşılan AK Parti iktidarı bu kararın sonuçlarına hazır değildir.

Yazının Devamı

SETA kime strateji üretiyor?

Kısa adı SETA olan, Siyasal Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı'ndan bahsediyorum.

Genel koordinatörlüğünü Prof. Dr. Burhanettin Duran’ın yaptığı bir düşünce kuruluşu.

Türkiye'de, Ankara,İstanbul;yurt dışında ise Washington, Berlin ve Brüksel'de ofisleri var.

Yazının Devamı
  • 1
  • 2