Hazel Çağan Elbir / AVİM Analisti

Hazel Çağan Elbir / AVİM Analisti

Köşe Yazısı

Pasifik'te yeni bir askeri ittifak: AUKUS

Eylül 2021’in ikinci yarısında dünya siyaseti Hint-Pasifik’e kilitlenmiştir. Bölgeye ve küresel aktörlerin tepkilerine ilişkin gelişmeler hız kesmemektedir. Avustralya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ittifakıyla kurulan AUKUS paktı ne kadar son anda sürpriz bir şekilde ortaya çıkmış gibi görünse de arka planı eskiye dayanmaktadır ve yeteri kadar sinyal vermiştir. AUKUS ile eş zamanlı olarak, AB de pasif bir Hint – Pasifik politikası takınmadığını göstermek istercesine, kapsamlı bir rapor yayınlamış ancak ciddi bir etki yaratmamıştır. Bu analizde, AUKUS’un ne anlama geldiğinden, Avustralya-Fransa gerginliğinden, Fransa’nın neden AUKUS’un dışında kaldığından, Çin’in tepkilerinden ve AB’nin muhtemel kararlarından bahsedilmektedir.

AUKUS NEDİR?

Avustralya (AU), Birleşik Krallık (UK) ve Amerika Birleşik Devletleri (US) arasında, başlangıçta bir nükleer tahrikli denizaltı sınıfı inşa etmek, ancak aynı zamanda Çin'in yükselişinin görüldüğü Hint-Pasifik bölgesinde birlikte çalışmak için oluşturulan yeni bir üçlü stratejik askeri ittifaktır. AUKUS’un amacı, bölgedeki artan tehdit algısı karşısında daha ileri teknolojiler geliştirmektir. Bu, Avustralya'nın mevcut Collins denizaltı filosunun yerini alacak 12 adet dizel elektrikle çalışan denizaltı inşa etmek için 2016 yılında Fransa ile yapılan sözleşmeyi sona erdirmesi anlamına gelmektedir. Anlaşma ile ABD nükleer tahrik teknolojisini İngiltere dışında bir müttefikle ilk kez paylaşmış olmaktadır[1].

Yazının Devamı

Bir dönem kapanırken Türkiye'nin Hatırlayacağı Merkel

2021 yılı, Almanya seçimlerinin yarattığı yankı ile başlamıştır. Almanya’da 26 Eylül 2021 tarihinde gerçekleşecek genel seçimlerde bu sefer Angela Merkel adaylığını koymamıştır. Kaleme alınan bu analizde, 22 Kasım 2005 tarihinden beri başbakanlık koltuğunda oturan Merkel, Merkel’den sonraki muhtemel isimler ve Merkel’in başbakanlığı sırasında Türkiye – Almanya ilişkilerinde sergilediği tutum ele alınacaktır.

Angela Merkel, Almanya siyasi tarihindeki ilk kadın Başbakandır. Angela Dorothea Kasner, 1954 yılında Hamburg’da dünyaya gelmiştir. Merkel’in anne ve babası Herlind ve Horst Kasner’dir. Babası Alman Protestan ilahiyatçı, annesi ise Latince ve İngilizce öğretmenidir. Merkel doğduktan sonra aile, doğudan batıya gitme genel eğiliminin aksine Doğu Almanya’ya taşınmıştır. 1957 yılında Templin’e taşınmışlardır ve Angela Merkel 1973 yılında burada liseyi bitirmiştir. Aynı yıl adı şimdi Leipzig Üniversitesi olan o dönem Karl Marx Üniversitesi’nde Fizik okumuştur. Burada eşi Ulrich Merkel ile tanışmıştır. Mezun olduktan sonra, 1978 yılında Doğu Berlin’deki Zentralinstitut für Physikalische Chemie (ZIPC) – Bilimler Akademisi Merkez Fizikokimya Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1986 yılında, kuantum kimyası üzerine yaptığı tez çalışması ile doktora derecesi almıştır[1].

Pozitif bilimlerle ilgili olarak yaptığı akademik çalışmalar, Merkel’in siyasetle ilgilenmesine engel olmamıştır. Doğu Almanya’da yetişmiş çoğu genç gibi Angela Merkel de gençlik örgütlerine katılmıştır. 1962 yılında Genç Öncüler’in (Young Pioneers, Ernst Thälmann[2] Pioneer Organisation) bir üyesi olmuştur ve daha sonra 1968 yılında Özgür Alman Gençliği’ne (Free German Youth, Freie Deutsche Jugend) dahil olmuştur. Gençlik örgütleri ile olan bağı, ZIPC’deki meslektaşları ile arasının açılmasına yol açmıştır.

Yazının Devamı

26 yıldır kanayan bir yara: Srebrenitsa soykırımı

11 Temmuz 1995 tarihinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından “güvenli bölge” olarak ilan edilmesine rağmen, Srebrenitsa’da 8372 kişi katledilmiştir. Yakın tarihin en karanlık sayfalarından Bosna-Hersek Savaşı’nda Sırplar, Sırp olmayan nüfusa, bilhassa Bosnalı Müslümanları sistematik bir şekilde işkenceye maruz bırakmış, topraklarından sürmeyi amaçlamışlardır[1]. Bosnalı Müslümanların maruz kaldığı bu katliam, Bosna-Hersek’in açtığı dava temel alınarak, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 26 Şubat 2007 tarihinde açıkladığı kararla soykırım olarak kabul edilmiştir[2]. Diğer taraftan, söz konusu soykırımdan dolayı, UAD’ın Sırbistan’ın sorumlu olmadığına ilişkin almış olduğu karar genel anlamda olumsuz bir etki yaratmıştır[3]. Ancak geçtiğimiz günlerde, eski Bosnalı Sırp General Ratko Mladiç’in cezası Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım, savaş ve insanlığa karşı suçlardan ömür boyu hapis olarak onanmıştır[4].

AVİM olarak geçtiğimiz günlerde Ruanda[5] ve Namibya[6]’da işlenen soykırımlar ile ilgili analiz yazıları kaleme almıştık. Bugün ise, hem Srebrenitsa’da yaşanan soykırımı anmak hem de yaşanan trajedinin boyutunun unutulmamasını sağlamak için dikkatleri Hollanda üzerinde yoğunlaştırmak gerekmektedir.

Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler 1948 Soykırım Sözleşmesi uyarınca, ancak soykırım yapılıp yapılmadığı konusunda yetkili bir uluslararası mahkeme karar verebilmektedir. 1948’den bu yana, yetkili uluslararası bir mahkeme Srebrenitsa ve Ruanda hakkında soykırım kararı vermiştir. Üçüncüsü de Darfur’da, Sudan’da yaşanmış ancak henüz karar çıkmamıştır. Özet olarak, Srebrenitsa ve Ruanda yetkili uluslararası bir mahkeme tarafından kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde soykırım olarak karara bağlanmıştır.

Yazının Devamı

AB Liderler Zirvesi kararları şaşırtmadı

24 – 25 Haziran 2021 tarihlerinde Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Zirve’de AB’nin KOVİD-19 pandemisi ile verdiği mücadele ve AB’nin Türkiye ve Rusya ile ilişkileri de değerlendirilmiştir. Avrupa Konseyi, 24 Haziran 2021’de Türkiye’ye ilişkin kararlarını açıklamıştır. Kararlar genel olarak, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Gümrük Birliği, sığınmacılar, iklim, kamu sağlığı, terör ve bölgesel konulara ilişkin alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ise alınan kararlarla ilgili olarak “beklenen ve gereken adımları içermekten uzak” ifadelerini kullanmıştır[1].

25 Haziran 2021 tarihinde açıklanan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde Türkiye’nin aday üye statüsünden bahsedilmemesi Dışişleri Bakanlığı tarafından kamuoyunun dikkatine getirilen diğer bir önemli bir husustur.

Zirve’de ayrıca Kıbrıs iki toplumlu, iki bölgeli federasyon önerisi yinelenmiştir[2]. Bu öneri uzun zamandır ısınamayan ilişkilerin yeniden sekteye uğramasına yol açabilecektir. Kıbrıs konusunda tarafların müzakere süreci 53 senedir devam etmektedir. Bu konuda araştırılmamış, denenmemiş hiçbir yol, yöntem kalmamıştır. AB’nin hala hayaller içinde olduğunu ve hala mümkün olmayan şeyleri gerçekleştirmeye çalışmakla vakit geçirdiği gözlemlenmektedir. AB, iki toplumlu federasyon konusunda ısrar etmektedir. Ancak bu konunun varacağı bir uzlaşma ufukta görülmemektedir.

Yazının Devamı

Tarihçi Libaridian: Türkiye hazır, Ermenistan henüz değil

18-20 Haziran tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu (ADF), dünyanın dört bir yanından katılan Devlet ve Hükümet Başkanlarına, diplomat, akademisyen ve iş insanlarına ev sahipliği yapmıştır. Üç gün süren Forum’da dış politika konuları geniş kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Forum’da toplam 21 panel düzenlenmiştir.

Türk dış politikası için önemli konuların ele alındığı panellerden biri de “Güney Kafkasya: Bölgesel Barış ve İşbirliği İçin Yeni Fırsatlar” başlıklı paneldi. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov, Gürcistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı David Zalkaliani, MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Kâmil Aydın, Ermeni diplomat ve tarihçi Prof. Dr. Gerard Jirair Libaridian ile ABD'nin eski Azerbaycan Büyükelçisi Matthew Bryza konuşmacı olarak katılmıştır.

Bölgesel işbirliği ve barış olmadan ilişkilerde ilerleme kaydedilemeyeceğinin vurgulandığı panel en fazla ilgi gören oturumlardan biri olmuştur. Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan’ın danışmanlığını yapan Tarihçi Gerard Jirair Libaridian, 20 Haziran 2021 tarihinde yapılan seçimlere ve Azerbaycan ile yaşanan ihtilafa ilişkin görüşlerinde, Ermenistan’ın kendisini bölgenin bir parçası olarak görmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Konuşması sırasında doğrudan müzakerelerin başlaması gerektiğini vurgulayan Libaridian, Türkiye ve Ermenistan arasında normalleşme adımlarının atılması gerektiğinin altını çizmiştir. Libaridian, hem Koçaryan’ın hem de Paşinyan’ın partilerinin mevcut durumu anlamaktan uzak olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla durumu düzeltme çabalarından uzak bir yaklaşım sergilediklerini ifade etmiştir. Gerçek zorlukları ve sorunları değerlendiremediklerini de sözlerine eklemiştir. Adaylar arasında Eski Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan’ın en dengeli isim olduğunu ama popüler olmadığı için fazla oy almasının mümkün görünmediğini de belirtmiştir.

Yazının Devamı

Türkiye'nin ''yenilikçi diplomasi'' atılımı: Antalya Diplomasi Forumu

2020 yılında yapılması planlanan Antalya Diplomasi Forumu (ADF), KOVİD-19 pandemisi dolayısıyla bir yıl gecikmeli olarak 18 – 20 Haziran 2021 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşmiştir. Açılış konuşmalarını Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Forum’a 11 Devlet ve Hükümet Başkanı, 45 Dışişleri Bakanı ve Bakan seviyesinde konuk katılmıştır. “Yenilikçi Diplomasi: Yeni Dönem, Yeni Yaklaşımlar” teması ekseninde gerçekleşen Forumda, biri yuvarlak masa toplantısı, üçü yan etkinlik olmak üzere 21 panel düzenlenmiştir. AVİM Analisti Hazel Çağan Elbir de ADF’ye davet edilmiş, panellerden sekizine katılmıştır.

Üst düzey sağlık ve güvenlik önlemlerinin alındığı ADF, Antalya’da NEST Kongre Merkezi’nde düzenlenmiştir. Üç gün süren Forumda genel olarak, yabancı düşmanlığı ve aşırıcılıkla mücadele, Orta Doğu ve Afrika ile ilişkiler, çarpıtılmış haberler (İng. Fake News) ve bilgi kirliliği ile mücadele, Güney Kafkasya, Avrasya Bölgesel İşbirliği, sığınmacılar, kadınların barışa katkısı, Doğu Akdeniz, terörizm, enerji, Avrupa’nın geleceği ele alınmıştır. Forumda gençler için de önemli bir yer ayrılmıştır. Üniversite öğrencilerinin büyük ilgi gösterdiği panel ve etkinlikler özellikle ikinci ve üçüncü gün yoğun bir şekilde devam etmiştir.

AVİM Analisti Hazel Çağan Elbir, ADF’nin ilk günü sabah oturumları olan, AB Yüksek Temsilcisi ve Başkan Yardımcısı Josep Borrell’in de konuşmacı olduğu “Küresel Yönetişim: Küresel Çözümler İçin Yeni Yaklaşımlar” ve Balkan ülkelerinin temsilcilerinin katıldığı “Edinilen Dersler Işığında Bölgesel Dayanışmayı Nasıl Güçlendirebiliriz?” başlıklı panellere katılmıştır. Her iki panelde de KOVİD-19’un küresel ve bölgesel olarak tüm dünyanın olumsuz etkilendiği ve aşı tedariki sürecinde tüm ülkelerin birbirlerine destek vermesi hususuvurgulanmıştır. Özellikle ikinci oturumda Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Milorad Dodik, Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi üyeleri Şefik Caferoviç ile Zeljko Komsic, Kuzey Makedonya Cumhurbaşkanı Stevo Pendarovski, Moldova Başbakan Vekili ve Dışişleri Bakanı Aureliu Ciocoi genel olarak Balkan ülkelerinin pandemi sürecinde kendi kendilerine bırakıldığını ve aşı tedarikinin zorlu bir süreç olduğunun altı çizilmiştir. İslamofobi ve yabancı düşmanlığı konuları, KOVİD-19 pandemisi gölgesinde kalmış, bu konular üzerinde durulamaması dikkat çekmiştir. Ancak bir diğer önemli konu 10 Kasım 2020 tarihinde Sofya’da imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşması gündeme gelmiştir[1]. Bu anlaşmanın “mini-Schengen” olarak adlandırılması ve anlaşma ile sermayenin serbest dolaşımına olanak sağlaması öne çıkan diğer hususlardır.

Yazının Devamı

Soykırım: Neye göre? Kime göre?

ABD Başkanı Joe Biden 1915 Olayları ile ilgili 24 Nisan’da “soykırım” sözcüğünü kullanırken, geçtiğimiz hafta İrlanda hükümeti ise 1915 Olayları’nı “soykırım” olarak nitelendirmeyi reddetmiştir.

Parlamento’da sorulara yanıt veren İrlanda Dışişleri Bakanı Simon Coveney, “Bu olayların soykırım anlamına gelip gelmediği konusunda uluslararası bir fikir birliği yok. Ne Avrupa Birliği (AB) ne de Birleşmiş Milletler (BM) 1915'teki korkunç olaylarla ilgili olarak bu soruyla ilgili bir tutum benimsemiştir.”[1] demiştir. Ayrıca, hükümetin olayın bir soykırım olarak tanımlanıp tanımlanmaması konusunda hüküm verecek durumda olmadığını da sözlerine eklemiştir.

Dışişleri Bakanı Coveney, 1915 olaylarını “soykırım” olarak ilan etmek için atılacak herhangi bir adımın, bir takım hukuki meselelerin ele alınmasına ve bu süre zarfında birçok tarafın fikirlerinin değerlendirilmesine bağlı olduğunu söylemiştir.

Yazının Devamı

Biden'ın ''soykırım'' açıklaması Türkiye karşıtlığını cesaretlendiriyor

ABD Başkanı Joe Biden’ın 24 Nisan 2021 tarihinde 1915 Olayları ile ilgili olarak yaptığı sözde soykırım açıklamasının dünya genelinde yankıları olmuştur. 24 Nisan 2021’de Beyaz Saray tarafından yayınlanan metinde Türkiye ifadesinin kullanılmaması, İstanbul yerinde Constantinopledenilmesi Türkiye’yi doğrudan sorumlu tutmadığı yönünde yorumlara sebep olsa da metin genel olarak dünyada Türkofobinin güçlenmesine ve şiddet eğilimlerinin cesaretlenmesine neden olmuştur.

ABD Başkanı Biden’ın hukuki ve tarihi bilgiden yoksun bir şekilde hukuki bir kavram olan “soykırım”ı kullanmasının ardından, Fransa’da Ermeni terör örgütü ASALA’nın saldırılarında şehit olan Türk diplomatların anısına yapılan bir paylaşımı beğenen Valance kent meclisinde encümen olarak görev yapan Türk belediye meclis üyesi Yasin Yıldırım’ın istifaya zorlandığı haberleri gündeme gelmiştir[1].

Belçika’da da La Belgiquegazetesi, bir Ermeni’nin 1915 olayları ile ilgili yazısına cevap mektubu gönderen Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi Hasan Ulusoy’un yazısını yayımlamamıştır. Büyükelçilik,gazetenin 24 Nisan’da Belçika Ermenileri Komitesi Başkanı Nicolas Tavitian’ın 1915 olaylarına ilişkin Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e,Türkiye’ye, Türk tarihine ve devlet yöneticilerine yönelik tarihi, hukuki gerçeklerden uzak suçlamalarla dolu bir yazısını yayınladığını belirtmiştir. Gerçeklerle örtüşmeyen bu yazıya cevap olarak Büyükelçi Hasan Ulusoy tarafından kaleme alınan mektup çeşitli gerekçelerde sansüre uğramış ve gazetede yayınlanması engellenmiştir. Bu engelleme üzerine Büyükelçilik, Büyükelçi Ulusoy’un cevabını Twitter üzerinden yayınlamıştır[2]. Büyükelçi Ulusoy, metinde bazı aşırı Ermeni grupların gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çalıştığını vurgulamıştır.Ayrıca hukuki bir kavram olan “soykırım”ın yalnız uluslararası mahkemelerce kullanılabileceğine de mektubunda yer vermiştir[3].

Yazının Devamı

Terör örgütü ASALA bir bildiri daha yayınladı

Son zamanlarda Ermeni terör örgütü ASALA’ya (İng. Armenian Secret Army for the Liberation ofArmenia / Tür. Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) ilişkin haberler dikkat çekmektedir. Yalnız 2021’in başından beri AVİMolarak ASALA ile ilgili çok sayıda haber paylaştık, yazı kaleme aldık. Bu haberler Ermenice yayınladıkları bildirilerle ve Ermenistan’ın üst düzey askeri yetkililerine yönelik yazdıkları mektuplarla ilgiliydi. Terör örgütü ASALA yine bir bildiri ile gündeme gelmiştir.

Ermeni terör örgütü ASALA 20 Ocak 2021 tarihinde Prag merkezli bir Ermeni dergisinde Ermenice olarak bir bildiri yayınlamıştı. Bildiride genel olarak; Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu üç hedef belirlendiği anlaşılmaktadır. Bildiride, 2020’de yaşanan İkinci Karabağ Savaşı’nda Ermenistan’ın uğradığı hezimetin sorumluluğu isim verilmeden Ermenistan Başbakanı NikolPaşinyan’a yüklenmiştir. Dağlık Karabağ’daki sözde devletin ve söz konusu sözde devletin garantörü Ermenistan’ın varlığının mevcut yönetim yüzünden tehlikeye atıldığı ifade edilmektedir. ASALA bildiride açık bir şekilde Ermenistan siyasetinde etkin bir rol üstlenmek istediğini ifade etmiştir.

Terör örgütü ASALA, 24 Nisan 2021 tarihinde yine Ermenice bir bildiri yayınlamıştır. Bildiride özetle Ermenilere çağrıda bulunulmakta, Türkiye’nin “karşılıklı iş birliği” sözlerine itibar edilmemesi vurgusu yapılmaktadır. Bildirinin tehdit olarak algılanmaması gerektiği, çağrının Ermeniler için kardeşliğe davet ve gözlerini dört açma konusunda bir uyarı olduğu yazılmıştır. Tehdit olarak algılanmaması gerektiği söylense de ASALA’nın cevabının orantısız olacağı söylenmiştir. ASALA’nın bildirisi, “tam bir Ermenistan”ın inşası için mücadele edeceklerini söyleyerek tamamlanmıştır[1].

Yazının Devamı

Türkiye'den kararlı bir adım: ''1915 olayları uluslararası konferansı''

Hazel Çağan Elbir / AVİM Analisti

20 Nisan 2021 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından 1915 olaylarının tarihsel arka planı, hukuki boyutu ve güncel yansımalarını ele alan ''1915 Olayları Uluslararası Konferansı'' düzenlenmiştir. Konferans çevrimiçi olarak gerçekleştirilmiştir. Konferansa Rus, Fransız, Alman, İrlandalı ve Amerikalı araştırmacılar davet edilmiştir.

Konferansın açılış konuşmaları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun ve Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin tarafından yapılmıştır.

Yazının Devamı

Terörist Sasunyan'ı hoşgören beyanlar son bulmuyor

Sassounian’ın neden tahliye edilmemesi gerektiğini daha önceki yazılarımızda hukuk çerçevesinde ele almıştık. Hukuki çerçevenin yanı sıra, Sassounian’ın tahliyesinin toplum güvenliğini tehdit ettiğinin de altını çizmiştik. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından siyasallaşmış bir konuya dönüşmüş olmasa, bu konuda verilmesi gereken kararlar açıktır. Ancak konunun adalet ile ilişkili olduğu arka plana atılmış, siyasi kaygılarla hareket edilmiştir.

Yargılanma sürecini ele alırken milliyet, isim, cinsiyet gibi unsurları çıkararak baktığımız zaman da hukukun etkisi değişmemelidir. Ortada açık bir kin ve öfke olduğu açıktır. Yalnız bu şekilde değerlendirildiğinde, adı geçenin tahliye edilmesi ABD hukukunun derin yaralar almasına sebep olacaktır. Yalnız Türkiye – ABD ilişkileri için değil, ABD vatandaşlarının yargılama sürecine olan güvenlerini sarsılacaktır. Hatta bu kaygıyı dile getiren çok sayıda ABD vatandaşı, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Twitter üzerinden yaptığı açıklamanın altına bu kaygılarını dile getirmişlerdir. Herhangi pişmanlık emaresi göstermeyen bir katilin/teröristin tahliyesi bu kişinin saldırısını açık bir şekilde ödüllendirmektir.

Terörist Sassounian’ın serbest bırakılması lehinde ABD basınında güya sureti haktan görünen yazılar da kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de The California Courier’deki Türkiye karşıtı yazılarıyla ön plana çıkan Harut Sassounian’dır. Yazar, terörist Sassounian’ın tahliye edilmesini savunsa da, soyadı benzerliğinden başka bir ilgileri olmadığını da vurgulama ihtiyacı duymuştur.

Yazının Devamı

24 Nisan öncesinde Sasunyan sorunsalı: ABD çifte standart uyguluyor

ABD Başkanlarının her 24 Nisan’da sarf ettiği sözler, Türk-Amerikan ilişkilerinin en önemli konularından biridir. Bu yılın 24 Nisan’ı da diğerleri kadar önemlidir. Hatta bu yıl, Kaliforniya Valisi Gavin Newsom’ın T.C. Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı katleden terörist Hampig Sassounian’ın şartlı tahliyesinin kabulünü reddetmek için temyize gitmeyeceğinin Taşnak Partisini temsil eden Amerika Batı Bölgesi Ermeni Ulusal Komitesi (The Armenian National Committee of America-Western Region – ANCA-WR) tarafından açıklanması ile daha da duyarlılık kazanmıştır [1]. Kaliforniya Valisi Gavin Newsom’ın 24 Şubat 2021 tarihinden itibaren temyize gitmek için 60 günü olmasına rağmen, kongreye de yansıyan, Ermeni yanlıların siyasi baskıları yüzünden çok hızlı bir şekilde karar verdiği anlaşılmaktadır.

Bu açıklamanın ardından daha önceden belirlenmiş duruşma tarihi 2 Temmuz 2021 geçerliliğini yitirmiştir. Terörist Sassounian’ın kırk beş gün içinde salıverilmesi söz konusu olmaktadır. Salıvermenin 24 Nisan’a denk getirilmesi de ihtimal dışı değildir. Kongreden 29 Ekim’de Türkiye karşıtı karar çıkartan bir zihniyetten bu da beklenebilir.

Sassounian’ın tahliye edilmemesi için çok sayıda geçerli sebep vardır. Maktul bir T.C. diplomatı olarak değil, insan olarak düşünüldüğü zaman da bu sebepler geçerlidir. Zira bir insanı öldürmek için ateş etmekle canice öldürmek arasında büyük fark vardır. Sassounian’ın canavarca saldırısı ve bundan hiçbir pişmanlık duymadığını söylemesi, tekrar olsa tekrar yapardım demesi tahliye edilmemesi için geçerli sebeplerdir. Bunların yanında hukuki gerekçeler de bulunmaktadır.

Yazının Devamı

Arıkan'ın katiline tahliye kararı

Türkiye Cumhuriyeti Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan 28 Ocak 1982 tarihinde sabah saatlerinde evinin yakınlarında aracıyla trafik ışıklarında durduğu sırada iki teröristin çapraz ateşi ile şehit edilmiştir. Saldırıyı “Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları” (Justice Commandos of the Armenian Genocide – JCAG) üstlenmiştir.

Dönemin Los Angeles şehrini ve Kaliforniya Eyaleti’ni hatırlamakta fayda vardır. Saldırıyı üstlenen terör örgütünün, 1890 yılında Kafkasya’da bir terör örgütü olarak ortaya çıkan Taşnak Partisi ile bağlantılı olduğunun, Taşnak terör geleneklerini sürdürdüğünün hatırlanması gerekir. ASALA ve JCAG Türk diplomatlarına ve ailelerine karşı en fazla terör eyleminde bulunan örgütlerdir. Peki bu cesareti nereden buldular? Özellikle Kaliforniya’da aşırı milliyetçi Ermenilerin bu kadar yaygın ve etkin olmaları 1978 yılında Eyaletin Başsavcılığı koltuğunda George Deukmejian adında Ermeni asıllı bir politikacının bulunmasına kadar geriye gider[1]. Deukmejian, Eyaletteki tüm savcıların ve polis makamlarının bağlı olduğu güçlü bir siyasi figürdür. Cumhuriyetçi olan Deukmejian Kaliforniya Valisi olmak için çaba harcamış, Kaliforniya’daki Taşnak Partisi Adayı olarak seçimlere katılmıştır. Aşırı milliyetçi Ermenilerin yoğunlukta bulunduğu bir dönemde Los Angeles Başkonsolosumuz Kemal Arıkan’ın evine Ekim 1980’de bombalı saldırı düzenlenmiştir. Daha sonra ise benzer saldırılar Türklere ait dernekler ve acentelere de düzenlenmiştir. Kasım 1981’de T.C. Washington Büyükelçisi Şükrü Elekdağ da Los Angeles Başkonsolosluğu ziyareti esnasında aşırı milliyetçi Ermeniler tarafından bombalı saldırı düzenlenmiştir. Saldırı sonucu T.C. Başkonsolosluk binası büyük zarar görmüştür[2].

Daha önceki yazılarımızda Kemal Arıkan’a Ermeni nüfusunun bu kadar yoğun olduğu bir Eyalette görev yapmanın nasıl bir his olduğu sorulduğunda tedbir alınması gerektiğinin altını çizdiğini kaleme almıştık. Böyle koşullarda hatırlara Birleşmiş Milletler Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi’nin önemi gelmelidir. 1964’te yürürlüğe girmiş olan sözleşmenin 29. Maddesi; “Diplomatik ajanın şahsi dokunulmazlığı vardır. Hiçbir şekilde tutuklanamaz veya gözaltına alınamaz. Kabul eden devlet diplomatik ajana gereken saygıyı gösterecek ve şahsına, özgürlüğüne ve onuruna yönelik herhangi bir saldırıyı önlemek için uygun tüm önlemleri alacaktır.” [3] şeklindedir. Bu açık kuralın sağlanmasındaki zafiyet Merhum Başkonsolosumuz Kemal Arıkan ve şehit olan diğer Dışişleri Bakanlığı mensuplarının canlarına mal olmuştur.

Yazının Devamı