Çocuklarımızı büyütürken, onları yetiştirirken her şeyi onlara anlatarak sözlerle mesajlar vermeyiz. Birçok zaman yaşam şeklimiz, bakışımız, duruşumuz ile onlara gizli mesajlar veririz. Sonuçta o minnacık çocuklarımız bu mesajları alarak koşullanır ve yaşam boyu o koşullanma içinde yaşar. Bu nedenle onları yetiştirirken söylediklerimiz kadar söylemediklerimize de dikkat etmeliyiz.
Örneğin, çocuğunuz bir bardak suyu düşürdü, bardak kırıldı ve sular çevreye saçıldı. Siz bu konuda çocuğa hiçbir şey söylemeseniz de o kırık camları, suyu nasıl temizlediğiniz çocuğa hata yapma, hata yaptığında nasıl hissetme konusunda gizli bir mesaj verecektir. Güler yüzle, hiçbir şey olmamış, genel temizlik yapar gibi bir edayla temizlediğiniz, bu temizliğe çocuğunuzu da kattığınız, birlikte yaptığınız takdirde çocuk bir hata yaptığında kendini suçlu hissetmemeyi, hatayı telafinin her zaman mümkün olduğu, hataların yapılabildiğini, hatalara toleransla, “ziyanı yok” şeklinde bakmayı bak düşünerek büyüyecektir.
O çocuk hem kendi hatalarına hem de başkalarının hatalarına toleransla bakacak, sakin, anlamsız hırsların kölesi olmayan, özgüvenli, kendisiyle barışık, sakin bir çocuk olacaktır. Bardağı kırdığında kendini kötü hisseden çocuk ise yetişkin yaşamda diğerlerinin ve kendisinin hatalarına tolerans göstermeyen, çevresine ve kendine doğrudan veya dolaylı olarak baskı yapan mutsuz yetişkin olacaktır.