Ulusumuz acılardan güçlenerek çıkacak
“Bir usta herhangi biri için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa; inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan da öldürülür.”
Hamurabi Kanunları Madde 229 M.Ö 1972 (1)
Önlem alınmazsa tarih tekerrür eder. Depremler oluyor. Binalar yıkılıyor. “Öyle miydi böyle miydi”, konuşuluyor; zaman geçiyor, yaralar daha sarılmadan bir yenisi meydana geliyor...
27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da 7,9 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Erzincan depremi dünyanın en büyük depremlerinden ve Türkiye’nin 100 yıllık tarihinin en büyük depremi. 1668’de 8,0 büyüklüğündeki Kuzey Anadolu Depremi’nden sonra Anadolu’da meydana gelen en büyük ikinci ve Türkiye'de en fazla can kaybı olan depremdi. Resmî kayıtlara göre, 116 bin 720 bina tamamen yıkıldı, 32 bin 968 kişi hayatını kaybetti, 100 binden fazla kişi ise yaralandı.
Deprem olduğu sırada Nazım Hikmet cezaevindeydi. Acısını mısralara döktü. Şiir, depremden beş gün sonra, kurtarma çalışmaları bugünkü gibi soğuk ve karanlık günlerde, tüm ulusun çabalarıyla sürerken, 2 Ocak 1940 tarihli Tan Gazetesi’nin baş sayfasında yayınlandı:
KARA HABER
Erzincan’da bir kuş var
Kanadında gümüş yok
Gitti yârim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy dağlar dağlar, dağlar, dağlar...
Aldı ellerine kanlı başını
Karın ortasında Erzincan ağlar.
O ağlamasında kimler ağlasın...
Kar yağar lapa lapa
Tipidir gelir geçer...
Yan yana sırt üstü yatan ölüler
Akşam uyur tandıramaz
Ateşini yandıramaz
Gün ağarır şafak söker
Kimsecikler gitmez suya
Ezilmiş başlarıyla ölüler
Vardılar uyanılmaz uykuya...
Ses edip geceye beyaz taşından
Kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk lahzada bitti yaşamak...
Kimisi altı aylık,
Kimisi sakalı ak,
Kimi on üç, on dört yaşında;
Kimi yola gidecek
Kimisi mektup bekler
Yan yana sırt üstü yatan ölüler...
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
Akpeynir torbaya koyulamadı,
Hasret gitti ölüler
Dünyaya doyulamadı...
Uyanıp kaçamadılar,
Kuş olup uçamadılar,
Açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan Beygiri rahvandır amma;
Ölüler ata binemez.
Yan yana sırt üstü yatan ölüler...
Kesemden verecek şeyim yok; yüreğimden verdim.
NÂZIM HİKMET
Nazım Hikmet şiirini acı bir Erzincan türküsünden esinlenerek yazmıştır. Türkü şöyle başlar:
Erzincan'da bir kuş var
Kanadında gümüş var
Gitti yârim gelmedi
Elbet bunda bir iş var
Oy dağlar dağlar dağlar
Gök gürler bulut ağlar
Ağlarsa anam ağlar
Gerisi yalan ağlar (2)
Hapishanede başka bir destekte bulunamayan Nazım Hikmet üzüntüsünü, “Kesemden verecek şeyim yok; yüreğimden verdim” diyerek dile getiriyor.
Günlerdir şaşkınım. Tuz buz olmuş binaları gördükçe üzüntüm öfkeye dönüşüyor.
Bir fotoğraf görüyorum Kahramanmaraş’tan. Depremin en fazla etkisini gösterdiği yerlerin başında geliyor bu kentimiz. Birçok bina tuz buz olmuş. İnşaat Mühendisleri Odası'nın il temsilciliği binası ise çevresindeki yerle bir olmuş binaların ortasında dimdik ayakta. Camları bile kırılmamış.
Olay bu....
Yeni felaketler nasıl engellenir? Ebedi Şef Atatürk gayet basit yanıt veriyor: “En gerçek rehber bilimdir”.
Türkiye boydan boya deprem bölgeleriyle kaplı. Binaları ona göre inşa edeceksiniz; o kadar.
Ne var ki bilime değil cebine bakanların zamanında ve mekanında olduğumuz ortada.
Ebedi Şef ulusuna güveniyordu.
“Söz söyleyen arkadaşlarımızdan biri bana, nereden ilham ve kuvvet a<<ldığımı sordu. Arkadaşlarımızın sorduğu ilham ve kuvvet kaynağı, milletin kendisidir. Milletin ortak eğilimi, umumî fikri olduğunu inkâr edenler de vardır. Bu gibileri hepiniz çok işitmişsinizdir. Bu gibiler memleket ve milletle ilgisiz, dalgın insanlardır. Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felâketler, hiç şüphe etmemelidir ki, bu dalgın insanların memleketin talihini ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir”
(1924 yılında Samsun Ticaret Mektebi’nde öğretmenler tarafından şereflerine verilen çayda yaptığı konuşmadan)
Milli Şef İsmet İnönü de Türkiye’nin en büyük depreminden sonra, “Milletimin her zorluktan yeni bir kudretle çıkacağına sarsılmaz imanım vardır” diyordu.
(Milli Şef’in <beyannamesi, 2 Ocak 1940 tarihli Tan Gazetesi)
Bu kez kayıplarımızın, acılarımızın daha büyük olacağı açık. Bugün de milletimiz tüm zorlukların, acıların üstesinden gelecek, yaralarını saracak, kentlerimizi, köylerimizi yeniden kuracaktır.
ANCAK...
Tarihin tekerrür etmemesi için bilimi rehber yapmak ve Hamurabi kanunları kadar etkin yasaları yürürlüğe koymak zorundayız.
Yalana yanlışa, kara propagandaya, kışkırtıcılara, felaket tüccarlarına, leş kargalarına, bulanık suda balık avlamaya çalışanlara itibar etmemeliyiz.
Acılarımız bizleri, etnik köken, din, mezhep, particilik demeden tek bir yumruk yapmıştır.
Milletimiz büyük bir güçle bu acıların da üstesinden gelecektir.
(1) https://teyit.org/analiz-hammurabi-yasalarinin-yaptigi-ev-yikilan-ustanin-infazini-buyurdugu-iddiasi
(2) https://www.youtube.com/watch?v=f8CWFRx1Th4