Kepazeliklere İsveç’in en büyük gazetesi de katıldı
İsveç’te Türklere ve Türkiye’ye karşı kepazelik üstüne kepazelik yaşıyoruz.
Türkiye’de daha çok Kur'an yakma olayı konuşuluyor. Kur'an yakma olayları yeni değil. Irkçı Rasmus Paludan da ilk kez Kur'an yakmadı. Başta büyük kentler olmak üzere İsveç’in birçok kentinde izinli izinsiz pek çok kez aynı haltı işledi. Hem de Türklerin ve Müslümanların yoğun olduğu yerlerde.
Paludan, 2023 yılına girişini de bu kez Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur'an yakarak kutladı.
Polis gıkını çıkarmadı. Hükümet yetkilileri, “ayıp ama ne yapalım ki bizim düşünce ve anlatım özgürlüğümüz var” dedi.
Üç beş gariban Türk örgütünün zayıf protestoları, diğer göçmen örgütlerinin “mır mır”ı, siyasi partilerin ve hükümet çevrelerinin üzgün görünmeleri, bizimkilerin “Eeeey!” nidaları işe yaramadı, yaramıyor, yaramayacak. Etkili olabilecek güçlü bir Türk örgütlenmesinin olmaması elimizi kolumuzu bağlıyor.
Yalnız resmi kurumlarda değil kamuoyunda da Türklerin çabuk unuttuğu görüşü yaygın. Yani bizi balık hafızalı olarak görüyorlar. Yalan da değil. Gerçekten de unuturuz unutmadıysak da unutmuş görünürüz. 2010 yılında İsveç parlamentosunun soykırım yaptığımıza dair aldığı karar sonrası Türk hükümeti büyükelçimizi çekmişti. Bir süre sonra pek muhterem, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül yanında 200 kişilik heyet, başlarında Süryani Metropoliti Yusuf Çetin ve Davulcu Okay Temiz ile birlikte Stockholm’e bir “iyi niyet çıkarması “yaptı, bir mehter takımı eksikti. Kararı, o zaman başkanı olduğum kültür ve düşünce derneğiyle her yıl protesto eden bendenizi kayıtlı (ackredite) gazeteci olmama karşın basın toplantısına almadılar. Tutumumuz özü, özeti budur.
Hal böyle olunca, yalnız minik İsveç’te değil başka yerlerde de hakarete uğrarız. Bir iki “mırın kırın” eder, “durmak yok, yola devam” deriz.
Bol bol hoşgörü, anlayış, uyum, dostluk, müttefiklik, çok kültürlülük, düşünce ve anlatım özgürlüğü, savaşma-seviş, barış ve benzeri sözcükler üzerine palavralar üretiriz.
Gözümüz aydın, Hollanda’da da Kur'an yakılmış, büyükelçiyi Dışişleri’ne çağırıp, işaret parmağımızı bir aşağı bir yukarı sallamışız.
Bu kepazelikler sürüyor, sürecek.
Türkler ve Türkiye açısından kabul edilemez bir kepazelik de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kuklasının PKK tayfası tarafından tepetaklak asılması, yürüyüşlerde resimli bir paspas yapılıp üzerinde tepinilmesi, kuklasının kafasının koparılması, türlü hakaretlere uğramasıdır. Nedense Türk basınında bu konuda gık çıkmıyor... Elhamdülillah dini bütün milletiz, kitabımızın yakılmasına karşı çıkarız ama ulusumuzun temsilcisinin paspas yapılmasına, kafasının koparılmasına gıkımız çıkmaz.
Düşmanca tavırlar da yeni değil. PKK dernekleri PKK kurulduğundan bu yana Avrupa’nın her yerinde var. NATO müttefiki ülkelerde kampları var. Ne yapabildik? ne yapabiliyoruz? Gelip giden onca büyükelçi ne işe yaradı? Şimdi bakıyorum, İsveç’te görev yapmış bazı sabık büyükelçiler HDP yanlısı makaleler yazarak gerçek yüzlerini ortaya koyuyorlarlar...
Bu ülkelerin “tarafsız(!)” basını da ne yazık ki, kepazeliklerden yana tavır koydu, koyuyor. Daha önce de Libya’da, Irak’ta, Suriye’de gördüğümüz senaryoları yazıyorlar. Önce allayıp pullayıp, kırmızı halılarda karşıladıkları bir devlet başkanını daha sonra işlerine öyle geldiği için diktatör ilan ediyorlar. Sonra da bu öykü üzerinden ABD ve NATO’nun bu ülkelere özgürlük ve demokrasi getireceği işleniyor. O ülkede yaratılan işbirlikçi, kukla tetikçiler yaldızlanıyor.
Şimdi Türkiye söz konusu. Ve aynı oyun... “Şeytan Erdoğan” üzerinden Türkiye ve Türk düşmanlığı...
İsveç’in en büyük gazetesi Dagens Nyheter’in (DN) 24 Ocak 2022 tarihli sayısının ilk sayfasının yarısına Erdoğan ile Putin’in resmi konmuş. Michael Winiarski imzalı yazı, Erdoğan’ın İsveç’in NATO başvurusunu onaylamayarak Putin’e yarandığını anlatıyor. Bir taşla iki kuş vuruyor. Hem Erdoğan’ı hem de Putin’i karalıyor. “Özgür bir ulus olma mücadelesi veren” Ukrayna’nın harcandığını işleyerek Rusya’nın saldırganlığına karşı NATO’ya mutlaka üye olmanın gerekliliğini vurguluyor. Batı'nın Ukrayna’ya silah yığmasını haklı gösteriyor. Rusya’nın yıldırım işgalleri yapacağı savıyla Baltık ülkelerinin, eski Varşova Paktı ülkelerinin NATO üyeliğini ve İsveç ile Finlandiya’nın tarafsızlık, bloksuzluk siyasetini bırakıp NATO üyesi olma girişimini savunuyor.
Ancak İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin Erdoğan ve “faydalı aptalların” engel olmasına Putin’in şükran borcu olduğunu söylüyor.
“Faydalı aptal” dedikleri ise “Kürt halkının çıkarları için çalışanlarmış”. Çünkü bunlar amaçlarının tersine, Erdoğan’a “İsveç’te teröristlerin yuvalandığı” bahanesiyle İsveç’in üyeliğine karşı çıkma olanağı veriyormuş.
Yazıda NATO’ya karşı çıkanlar da eleştiriliyor. Bunlar Rus tehlikesini önemsiz göstererek, “ABD liderliğindeki NATO ve NATO’ya üyeliğe” karşı çıkıyorlarmış.
Yazıyı yazan muhterem yazara göre, bunların yaptıkları “Ankara’daki sultanı” kızdırmaya ve 14 Mayıs seçimleri yaklaşırken imajını güçlendirmesine yarıyor.
Yazar İsveç hükümetinin girişimlerinin Erdoğan’ı sakinleştirmeye yaramadığını belirtiyor. Belki Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto’nun önerdiği gibi, ortalık sakinleşinceye dek Finlandiya, İsveç ve Türkiye arasındaki üyelik görüşmelerinin dondurulmasının yerinde olacağını söylüyor.
Yazar Ukrayna’nın NATO desteği olmadan ayakta kalamayacağını bir kez daha vurguluyor. İsveç için ise bu bekleme sürecinde ABD ve İngiltere’nin güvenlik garantisi verdiğini belirtiyor ve Rus tehlikesinin ve NATO gerekliliğinin altını bir kez daha çiziyor.
Özetlersek, “Türk Sultan” ile “Rus Çar”ı “İsveç Kral”ına karşı ittifak yapmışlar. Olan “Ukrayna Führer”ine oluyormuş...
Gazetenin baş sayfasının yarısını kaplayan kocaman Erdoğan ile Putin’in mutluluk fotoğrafı yeni değil. 5 Ağustos 2022’de SİPA ajansı tarafından çekilmiş. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği ile ya da Türkiye’nin üyeliğe karşı tutumu ile uzaktan yakından ilgisi yok. Putin’in de bu konuda Türkiye ile herhangi bir işbirliği bulunmuyor. Tam tersine Türkiye’nin Rusya ile savaş halindeki Ukrayna’ya pilotsuz hava aracı ve misket bombası verdiği yazılıp çiziliyor. Ayrıca Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi sonrası iki ülkenin neredeyse savaşa bile yaklaştığı da malum.
İsveç’in en büyük gazetesinin bunlardan hiç haberi yok mu?
Türkiye tutumunu Rusya’nın değil kendi çıkarları doğrultusunda belirliyor. Bunu gazete ve herkes doğru bulur bulmaz ayrı mesele ama durum bu. Gazetenin tek derdi tüm günahların kaynağının Rusya olduğu yalanını yaymak, günah keçisi yapmak; Türkiye’yi de Rusya’nın kötülüklerine ortak ederek şamar oğlanına çevirmek.
Bakalım daha ne kepazelikler göreceğiz...