Çanakkale Savaşı fotoğraflarının hikayeleri
Çanakkale Savaşı veya Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İşte Çanakkale Savaşı'nda fotoğrafların arkasında yatan hikayaler...
1. YARALI ASKER ATA BİNERKEN
Çanakkale Savaşı’nda 10’uncu bölükte görevli Teğmen İbrahim Naci’nin tuttuğu ve şehit düştükten sonra da komutanının yazmaya devam ettiği günlük tam 98 yıl sonra ortaya çıktı. 20 yaşındaki genç teğmenin 24 Mayıs 1915’te başlayan günlüğü, 21 Haziran’da İbrahim Naci’nin şehit olmasıyla son buluyor. Günlüğü Allahaısmarladık adıyla kitaplaştırıldı.
“Vadiye paralel giden yamaca çıktığımız zaman, solda yeni birkaç mezar nazar-ı dikkatimizi çekti. Bunların ekserisinin üzerinde hiçbir işaret yoktu. Bazılarında birer ağaç dalı, iki üç tanesinde de kırık tahtalar vardı. Şimdi düşünüyorum. Şehit olursam ben de mi böyle solgun yapraklı birkaç kel ağacın dibine gömülüp terk edileceğim.”
2. GEYİKLİ ALAY SUBAYLARI VE MEHMETÇİKLER
Çanakkale Savaşı’nı İngilizler safında başından sonuna kadar izleyen savaş muhabiri Ashmead-Bartlett, Times Dergisi’nde 19 Mayıs 1915 tarihli makalesinden bir alıntı: “10 Ağustos günü Anzak Birlikleri büyük gayret sarfetmişler ve Conk Bayırı sırtlarına ulaşmışlarsa da ele geçirdikleri yeri koruyamamışlardır. Hele Ghurkalar’dan bir tabur Conk Bayırı’na çıkabilmişti. Fakat Türkler karşı saldırıya geçerek, tepeler üzerinde bulunan askerlerimizi bayırın eteklerine sürmüşlerdir. Bu savaş devler ülkesinde bir devler savaşıydı.”
3. DOKTOR VE HEMŞİRE GÖZETİMİNDEKİ YARALILAR
Şadan Maraş Öymen’in Çanakkale Acı İlaç kitabından bir alıntı:
“Doktorlar ve yardımcıları beyaz önlükler giyiyorlardı. Ameliyathanede, ellerinde sterilize edilmiş beyaz havlularla hazır bekliyorlardı. Borik asit, limon tuzu ve ılık sudan müteşekkil bir karışım, antiseptik olarak kullanılıyor, genellikle sıcak olarak uygulanıyordu ve ardından yara, havluyla korunuyordu. Her zaman kaynatılmış su kullanılıyordu. En sık kullanılan anestezik, kloroform idi. Ancak, iltihaplanmış yaralarda kloroform kullanmak yerine, yaralıyı eterle bayıltmak gerekiyordu. Çünkü enfeksiyonlu yaralarda kloroformun, hastanın genel durumu üzerinde dolaylı olarak olumsuz etkileri oluyordu.”
4. SAHİLE ÇIKAN İNGİLİZ VE ANZAK ASKERLERİ
Avustralyalı tarihçi Dr. Jonathan King, Gelibolu Günlükleri – Kendi Anlatımlarıyla Anzakların Gün Gün Hikayesi adlı eserinde 25 Nisan 1915 Gelibolu çıkarmasından, harekatın son gününe kadar yaşananları anlatıyor. Savaşın 177. günü, 18 Ekim 1915 Pazartesi, Anzak eri N.Wilson tarafından kaleme alınan notlarda şu ifadeler yer alıyor:
“Siperler bazı yerlerde birbirinden sadece 20 yarda (metre) uzaklıkta ve karşılıklı bomba atmak bir tür oyun gibi. Bomba fırlatıcıları olarak eğitilmiş özel adamları var, fırsatını bulunca düşman siperlerine bomba fırlatıyorlar. Şu anda öldürülmüş olan çok asker yok. Sanırım siperlerin dışı çok tehlikeli, çünkü keskin nişancıların kör kurşunları sürekli havada uçuşuyor, top mermileri başımızın üzerinden geçiyor. Ne var ki birkaç günden sonra insan buna alışıyor. Türkler öyle kötü insanlar değil. Birkaç gün önce Fransızca yazılmış bir mesaj gönderdiler, ‘Yiğit Avustralyalı yoldaşlara’ hitaben yazılan mesajda sigara karşılığında sığır eti konservesi istiyorlardı. Siperler bazı yerlerde sadece 20 yarda uzaklıktaydı. Bu yüzden birbirimizle haberleşmemiz çok kolaydı.”
5. ANZAK SİPERLERİNDEKİ KENARINDAKİ TÜRK ŞEHİT
Dr. Kemal Özbay, Türk Askeri Hekimliği Tarih ve Asker Hastahaneleri kitabında şöyle diyor:
“Günlük harp kayıtları çok ağırdı. Bir saatlik bir süngü hücumunda bile 10.000 – 15.000 yaralı sargıları yapıldıktan sonra hastahanelere gönderiliyor, sayının korkunç çokluğu bu sevkiyatı zorlaştırıyor, dere yataklarında günlerce hastahaneye götürülmeyi bekleyenler, açıkta tedavisiz kalanlar oluyor, bu şekil de pek çok genç ölüyordu.”
13. ÇANAKKALE’DEN SİRKECİ’YE GETİRİLEN GAZİLER
Ağustos ayı çıkarmasını takip eden günlerde İstanbul’daki yaşananların canlı tanıklarından biri de The United Press muhabiridir. Onun “Hasta nakliye gemisi geldiği zaman işaretlenmiş toplu taşım arabaları denizin önüne dizildiler. Yaralıları hastanelere götürmek için Kızılay’ın bayraklarını taşıyan tramvaylar da kullanılıyordu. Bir gece bu bitmek bilmeyen yaralı kafileleri akşam saat 10.00’dan sabah 4.30’a kadar otelimin önünden geçtiler. Bu durum, halkı az etkiliyordu. Ayrıca İstanbul’da 100.000’den fazla hafif yaralı askerin olduğu söyleniyor” şeklindeki ifadeleri İstanbul’da yaşananları da çok net anlatıyor.