Türk Milleti'nin varoluş mücadelesi: Çanakkale Savaşı
Çanakkale Zaferi'nin anlamı ve önemi, her yıl 18 Mart günü bir kez daha hatırlanıyor. İşte detaylarıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlanan, Kurtuluş Savaşı'ndan önce Türk Milleti'nin en önemli mücadelesi olan Çanakkale Savaşı..
DÜNYA'YI SAVAŞA SÜRÜKLEYEN SÜREÇ
18. yy’da Fransız İhtilali ile düşünce alanında, Sanayi Devrimi ile ekonomik alanda gerçekleşen yenilikçi hareketler ve sosyal dalgalanma 19.yy’da Avrupa haritasında değişimlere yol açtı. Milliyetçilik kavramı geliştikçe çok uluslu imparatorlukların sonu gelmeye başladı, ekonomik yönden ise sanayi devrimini gerçekleştiren ülkeler hammadde ve pazar arayışına girdi.
Avrupa coğrafyasında siyasi birliğini 19. yy’ın sonuna doğru tamamlayan Almanya ve İtalya derhal Avrupa’daki ekonomik yarışa katıldı. Almanya sanayi devrimini hızla tamamlayarak hammadde-Pazar yahut diğer bir deyişle “sömürge” arayışına girdi. Almanya’nın dış siyasetinin belirleyicisi Bismark’ın sürdürdüğü dengeli Avrupa Uyumu politikası terkedildi. Bismark ülkesini “Şark Meselesi” denilen Osmanlı’nın paylaşılması rekabetinden uzak tutmaya çalışmıştı lakin II. Wilhelm ile dünya siyasetine bakışı değişen Almanya Osmanlı topraklarını bir hammadde kaynağı ve Pazar olarak görmeye başladı. Avrupa Sanayisinde İngiltere ile yarışır duruma gelen Almanya kara ordusu bakımından da oldukça güçlendi. Almanya, denizcilikte de İngilizlere ciddi tehdit oluşturmaya başladı. 20.yya girildiğinde Avrupa’nın siyasi ve stratejik manzarası İngiliz-Alman deniz silahlanma yarışının gölgesinde şekilleniyordu. Bu süreç Avrupa’yı silahlanmaya ve kutuplaşmaya itti. Bu kutuplaşmada Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu yanına çekerken İngiltere, Fransa ile yakınlaştı.
Osmanlı Devleti 1700’lü yıllardan itibaren duraklama ve akabinde çöküş dönemine girmişti. Avrupa’daki gelişmelere kayıtsız kalarak çağı yakalayamayan Osmanlı, savaşlardaki başarısızlık, toprak kayıpları ve bunların beraberinde getirdiği ekonomik sıkıntılar ile gücünü ve itibarını kaybetmişti. Dönemin “hasta adam”ı olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti’nin geniş toprakları Avrupa’nın sömürge arayışındaki devletlerinin iştahını kabartıyordu.
SAVAŞIN BAŞLAMASI
Anlaşmazlıklar masa başında çözülemeyince artan siyasi gerginlikte silahlanan Avrupa’da savaşın parlamasına bir kıvılcım yetecekti. 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Arşidük Franz Ferdinand bir Sırp tarafından öldürülünce I. Dünya Savaşı’nın kıvılcımı parlamış oldu. 28 Temmuz’da Avusturya-Macaristan Sırbistan’a savaş ilan etti ve kutuplaşmış Avrupa’da bloklar arası savaş ilanları başladı.
Türk-Alman antlaşmasının imzalanmasının ardından Alman Genelkurmayı; Akdeniz’de, Avusturya-Macaristan ve İtalya donanmasının kendilerine katılmasını bekleyen, Goeben ve Breslau’ya İtalya’nın tarafsızlığını ilan etmesi ve Avusturya’nın katılımdan vazgeçmesi üzerine, İstanbul’a gitmesi emrini verdi. 10 Ağustos’ta söz konusu gemiler boğazlardan içeri alındı. İngiltere’nin tarafsızlık antlaşması gereği Goeben ve Breslau’nun silahsızlandırılması yahut Türk karasularından çıkarılmasını istemesi üzerine Osmanlı, bu savaş gemilerini satın aldığını bildirdi. Goeben muharebe kruvazörüne Yavuz Sultan Selim, Breslau hafif kruvazörüne Midilli adları verildi. Goeben’i komuta eden Amiral Souchon 18 Ağustos’ta Osmanlı donanmasının başına getirildi. Ve her Osmanlı gemisinde bir Alman subay görevlendirdi.
Başkomutanlık emriyle 4 Ağustos’tan itibaren Boğazlar kısmen kapatılarak boğazda mayın hatları oluşturulmaya başlandı. İlk hat 4 Ağustos’ta kurulmuştu toplam 39 mayından oluşuyordu. Son hat 8 Mart 1915 Erenköy Koyuna Nusrat tarafından döşenecekti, bu süre zarfında Boğaz’a 11 hat şeklinde toplam 403 mayın döşenmiş olacaktı. Oluşturulan bu hatlarda ticaret gemileri için geçitler bırakılacaktı. Tüm ticaret gemileri içeri alınmakla birlikte, bu gemilerin Boğazlardan çıkışı İstanbul Liman Reisliği tarafından kontrol altında tutulacaktı. 9. Tümen Komutanı Kurmay Albay Cevat (Çobanlı) Boğaz’ın savunmasından sorumlu olan Müstahkem Mevkii Komutanlığına atanarak 10 Ağustos’ta göreve başladı.
OSMANLI DEVLETİ'NİN SAVAŞA GİRİŞİ
29 Ekim’de Amiral Souchon, komutasındaki Türk donanması ile Karadeniz’e açılarak birkaç Rus gemisini batırıp, Karadeniz kıyısındaki bazı Rus limanlarını da bombaladı. Bunun üzerine Ruslar savaş ilan etmeyi bile beklemeden 1 Kasım’da sınırı geçerek Pasin ve Eleşkirt yönünde ilerlemeye başladı. 2 Kasım’da Rusya Osmanlı Devletine resmen savaş ilan etti.
3 Kasım saldırısından sonra Gelibolu yarımadasında yoğun bir tahkimat başlatıldı. 4 Kasım’da Gelibolu yarımadası ile Anadolu yakasının savunması 3. Kolordu’ya verildi.
11 Kasım’da Osmanlı Devleti İtilaf Devletlerine savaş açtığını bildirdi, 14 Kasım’da ise Halife, Cihad-ı Ekber ilan ederek Müslümanları Hristiyanlara karşı savaşa çağırdı.
ÇANAKKALE CEPHESİ AÇILIYOR
19 Şubat Saldırısı sabah saatlerinde, Kumkale, Orhaniye ile Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları hedef alındı. Uzun menzilden gerçekleştirilen bombardımana Orhaniye ve Ertuğrul tabyaları karşılık verebildi. Diğer tabyalardaki topların menzili yetmediğinden cevap verilemedi. Akşam 17.30 gibi filo geri çağrıldı. Bu süreçte Donanmanın Boğaz’ı yalnız başına geçip geçemeyeceği tartışılıyordu. İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener kara birliğinin kullanılması için öncelikle donanmanın başarılı olması taraftarıydı. Birleşik Filo Komutanı Amiral Carden’in etkili atış sağlayabilmek için yarımadanın güney ucuna asker çıkarılarak Alçıtepe’nin ele geçirilip bir gözetleme noktası olarak kullanılması konusundaki görüşünü reddediyordu. Hava şartları 25 Şubat’a kadar yeni bir harekete müsaade vermedi.
Bombardımanlar esnasında Türkler Birleşik Filonun Erenköy Koyunda manevralar yaptığını gözlemlemişti. Bunun üzerine 8 Mart sabahı Nusrat mayın gemisi gizlice Erenköy Koyunda, kıyıya paralel 26 mayından oluşan 11. Mayın hattımızı oluşturdu. Bu mayın hattı 18 Mart’ta kader değiştirici bir rol oynayacaktı.
10 Mart’ta İngiltere’de Savaş Konseyinde 29. İngiliz Piyade Tümeninin Çanakkale’ye sevkine karar verildi. Ancak Donanma Marmara’ya geçmeden Kara Kuvvetleri Gelibolu’ya asker çıkarmayacaktı. Birleşik Filo Çanakkale’de harekatta bulunurken Rus Filosu da Karadeniz Boğazı’nda (İstanbul Boğazı) gösteri taarruzlarıyla yetinecek, Müttefikler Marmara’ya girince Ruslar ciddi taarruzlarına başlayacaktı. İstanbul’a yapılacak çıkartma Rus Filosu ile Birleşik Filo tarafından, Marmara’daki Türk Deniz Kuvvetleri müşterek harekatla yok edildikten sonra, beraber gerçekleştirilecekti. Böylece İngiliz Deniz Tümeni, 29. İngiliz Piyade Tümeni, Mısır’da hazır bulunan Avustralya Birlikleri, Fransız Tümeni ve Rusların İstanbul’a girmek için hazır bulundurduğu kolordu ile toplam 130.000 kişilik kuvvet ile Çanakkale bölgesi ve İstanbul’daki Türk Birliklerinin karşısına çıkılmış olunacaktı. 11 Mart’ta İngilizler General Sir Ian Hamilton’u Akdeniz Seferi Kuvvetleri Komutanlığına atadı. Ayrıca İngiltere ve Fransa, Rusya’ya gizli olarak, Rusya’nın savaşı sağlam bir neticeye ulaştırması şartıyla, İstanbul’un kendisine bir zafer hediyesi olarak takdim edileceğini vaat etti. Askold adlı Rus kruvazörü de Rusya’yı temsilen Birleşik Filo’ya katıldı.
16 Mart’ta Müttefik Filo’nun Komutanı Amiral Carden, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek görevinden istifa etti yerine yardımcısı Amiral de Robeck getirildi. Amiral de Robeck, görevi kabul ederken Churchill’e harekatın uygulanabilir olduğunu ve görevi kıvançla kabul ettiğini bildiriyordu.
18 MART
Harekat 18 Mart Perşembe sabah 08.15’te Queen Elizabeth’in direğinde görülen “ileriye hareket” işareti ile başladı. 10.30 sularında Birleşik Filo, manidar bir şekilde Truva Savaşının ünlü komutanının adaşı, Agamemnon kılavuzluğunda Boğaz’a giriyordu. Filonun önündeki muhripler muharebe alanını tarayarak, muharebe gemilerine yol açıyordu. Kumkale gerisinden açılan obüs ateşinin etkisi altına giren gemiler hedeflenen bölgeye yaklaştı.
ŞEHRİN İÇİNE DÜŞEN BİR MERMİ ŞEHİRDE YANGIN BAŞLATTI
İlk mermi saat 11.15 sularında, Prince George ile 1. Tümene kanatlarda eşlik eden, Triumph tarafından Haleli sırtlarına doğru ateşlendi. İntepe’deki bataryalar buna karşılık vermeye başladı. 1. Tümen Tengerdere ve Haleli Sırtları hattında oluşturdukları A Hattı’nda yerini aldı. 11.30 sularında Merkez tabyalara bombardımana başladılar. Triumph Anadolu tarafında Prince George Gelibolu tarafında konumlanarak obüsleri ateş altına alırken, Queen Elizabeth Anadolu Hamidiye, Agamemnon Rumeli Mecidiye, Lord Nelson Namazgah ve Inflexible Rumeli Mecidiye gibi merkez tabyalarını hedef almıştı. Uzun menzilden ateş eden zırhlılara karşı daha kısa menzilli toplara sahip merkez tahkimatı sessiz kaldı. Lakin mayın hatlarını koruyan bataryalarla, obüs bölgesinden açılan atışlar etkili oluyordu. Obüs bataryalarının Merkez Tabyalar üzerindeki baskıyı hafifletebilmek için özellikle orta gruptaki muharebe gemilerini hedef alması emri verilmişti. Queen Elizabeth’in Çimenlik Tabyası üzerine yönelttiği ateş sonucu Çimenlik’in cephaneliği tutuştu. Şehrin içine düşen bir mermisi de şehirde yangın başlattı. Triumph orta bataryasıyla Dardanos’u döverken yakın bataryaları ile de mayın hatlarını koruyan toplara karşılık veriyordu.
DARDANOS BATARYA KOMUTANI ÜSTTEĞMEN HASAN VE TEĞMEN MEVSUF
18 Mart Deniz Muharebesi ve Zaferi; Birleşik Filo için hazin, Boğaz’ın savunucusu Türkler içinse övünç ve gurur ile anımsanacak birçok olayın cereyan ettiği bir muharebe olmuştur. O gün, burada yaşanan kahramanlıklar, fedakarlıklar menkıbesel nitelikler kazanarak, zenginleşerek, efsaneleşerek bugünlere gelmiştir.
Bu kahramanlıklar arasından bazılarının adını burada anmak gerekirse bir tanesi Dardanos Batarya Komutanı Üstteğmen Hasan ve Teğmen Mevsuf’tur. Kıyıya 400 metre uzaklıkta boğaza egemen bir tepede kurulmuş olan Dardanos Bataryası muharebe boyunca etkili atışları ile Birleşik Filo’nun başlıca hedeflerinden (Dardanos bataryasının mevzii kesmine 18 Mart günü 4000 den fazla top mermisi düştüğü saptanmıştır.) olmuştur. Bu gün üzerine yağan yüzlerce mermiden birinin isabeti sonucu Batarya Komutanı Üstteğmen Hasan ve Teğmen Mevsuf şehit olmuş ve sonucunda batarya bir süre susmuştur. Yüzbaşı Muhittin’in görevi devralması ile batarya atışlarına devam edebilmiştir. Başkomutanlık Dardanos Bataryasına Müstahkem Mevkiinin önerisiyle bu gün şehit olan iki kahramanımızın adı konularak, Hasan-Mevsuf Bataryası olarak değiştirilmiştir.
Burada Seyit Onbaşı’nın da adını anmak gerekir. Rumeli Mecidiye tabyasında ikmal eri olan Abdurrahman oğlu Seyit Onbaşı, 18 Mart günü ‘190 ila 215 kg’lık mermileri koltuğu altında taşıyarak topların kesintisiz atış yapmalarını sağlamış, batarya içinde, toplar toprak altında kaldıkça mermi eksiğini kolaylıkla tamamlamış olmakla’ taltife layık görülmüştür.
18 Mart günü Türk tarafının toplam zayiatı (şehit, ölü ve yaralı) Alman Müttefiklerimiz ile beraber 97’dir. Bazı tabya ve bataryalarda (6 top ve bir tabya) çeşitli hasarlarla muharebeyi şanlı bir zaferle sonuçlandıran taraf Boğazın savunucuları olmuştur.
Kazanılan bu zaferde, çelik zırhlara bürünmüş, her yönüyle teknik üstünlüğe ve bol cephaneye sahip armadaya karşı, toprak tabyalarda can siperane mücadele veren adi toplar yanında, boğaz kıyıları ve sularında ustalıkla yerleştirilen gizli obüs bataryalarıyla mayınların ve nihayet Türk güç ve yeteneğinin büyük payı vardır.
ÇANAKKALE SAVAŞLARI'NIN TÜRK VE DÜNYA TARİHİ AÇIŞINDAN ÖNEMİ
Çanakkale Cephesi’nin başta deniz harekatı (Boğaz’ın zorlanması) ve onu izleyen kara hareketleri, kuşkusuz sıradan birer askeri operasyon ya da savaş olayları gibi irdelenemez. Boğazların (Çanakkale ve İstanbul), klasik, dar bir çerçeve ve anlamda sadece Akdeniz’in Karadeniz’e, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan su geçitleri ya da köprülerden ibaret olduğu düşünülemez. Türk Boğazları, coğrafyadan kaynaklanan durumuyla Akdeniz’in birbirinden önemli diğer stratejik değer taşıyan su geçitlerinden Cebelitarık ve Süveyş Kanalıyla da bütünleşmektedir. Böylece Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının, aynı zamanda Atlas ve Hint okyanusları gibi dünyanın diğer büyük deniz ve kıta kara parçalarını da birbirine bağlayan geniş kapsamlı jeopolitik konumuyla dünya siyaset ve ekonomisi üzerine olan etkilerini bugün de korumakta olduğu görülür.
Gerçekten Türk Boğazlari, uluslararası ilişkilere yön vermede, bölgesinde daima bir odak noktası oluşturmuştur. Bu nedenlerledir ki, tarihin eski dönemlerinden beri bu önemli pozisyonla Avrupa, Asya ve Afrika ülkeleri arasında başlamış olan ekonomik, ticari ve siyasi ilşkilerle askeri operasyonların, hep Boğazlar bölgesinde cereyan ettiği görülür. Başka bir deyişle, Boğazlar, hemen hemen tarih boyunca dünyanın diğer bölgelerinde pek görülmemiş ardı arkası kesilmeyen mücadelelere sahne olmuştur.
Yukarıdaki kısa açıklamaların ışığı altında Çanakkale savaşlarının sonuçları üzerindeki değerlendirmeler, kuşkusuz daha bir anlam ve önem taşımaktadır. Bu değerlendirmelerin daha gerçekçi olabilmesi için büyük devletlerin Türk boğazları üzerindeki emellerine kısaca eğilmekte yarar vardır. Rusya’nın öteden beri bilinen boğazlar üzerinden ılık denizlere ulaşma emelleri; İngiltere’nin, “denizlere egemen olan, dünyaya hakim olur” teorisine dayanarak XIX. Yüzyıldan beri güttüğü Rusya’nın Akdeniz’e çıkmasını önleme siyaseti; Almanya’nın “Drank Nach Osten (Doğu’ya doğru) politikası; Napolyon’un, “İstanbul anahtardır, İstanbul!a egemen olan dünyaya hükmedecektir” sentezine dayanan Fransızların politik duyarlılıkları, hep boğazlar üzerinde düğümlenmektedir.
Büyük devletlerin, boğazlar üzerindeki bu tarihi emelleri, onları, kendi aralarında da bir takım gizli mücadelelere yöneltmiştir. İşte boğazlar üzerindeki çıkar çatışmalarıdır ki, İngiliz ve Fransızları, Ruslardan önce İstanbul’u ele geçirerek Karadeniz Boğazı’na el atmaya yöneltmiş ve Çanakkale Cephesi’nin açılmasında başlıca etken olmuştur. Ruslara silah ve malzeme yardımı akışını sağlamak sorunuysa, savaşın sadece görünüşteki nedenini oluşturmuştur. Burada büyük devletlerin boğazlar üzerindeki tarihi emellerini ortaya koyarken bu devletlerden İngiltere’nin Çanakkale Cephesi’nin açılmasında birinci derecede aktif rol aldığını da belirtmek doğru olur. Gerçekten İngiliz Bahriye Nazırı Churchill, bu cephenin açılmasının baş mimarı olmuş, gerek kendisi gerekse diğer İngiliz liderleri, Türkiye’nin askeri gücünü ve kapasitesini ciddiye almamış, “Sınırlı bir cezalandırma, direnmekten vazgeçip dize geleceği” gibi büyük bir yanılgıya düşmüşlerdi. Başka bir deyişle, Türk askeri gücü, matematiksel ölçülere vurularak küçümsenmiş, Türk askerinin asıl manevi gücü hiç de hesaba katılmamıştır. İşte bu büyük yanılgılardır ki, onları, önce zamanın en modern silahlarıyla donatılmış zırhlılardan oluşan görkemli donanmasından en güçlülerini Boğaz’ın derin sularına gömerek terk etmek, sonra da karada aldıkları beklemedikleri yenilginin sonucu olarak, Gelibolu Yarımadası’nı boşaltmak zorunda kalmaktan kurtaramamıştır.
Anlaşma devletlerinin, Çanakkale serüveni bu suretle noktalandıktan sonra, bu savaşların yukarıdaki açıklamaların ışığı altında, Türkiye ve uluslararası politika ve diplomasi tarihi açısından ortaya koyduğu sonuçları şöylece özetlemek mümkün olacaktır:
SİYASİ SONUÇLARI
a. Çanakkale’de deniz ve karada kazanılmış bulunan zaferler, Balkan felaketiyle içte ve dışta sarsılmış bulunan Osmanlı Devleti’nin prestijini kurtarıp güçlendirmiş, hükümetin bir bunalıma girmeden iktidarda kalış sürecini uzatmıştır.
b. Gelibolu Yarımadası’nda elde edilen zafr, Türk’ün eski güç ve dinamizmini koruduğunu, çöküntü dönemini yaşayan ve can çekişen bir imparatorluk içindeki kahraman bir ulusun varlığını yeniden ortaya koymuştur. Bir başka deyişle, Çanakkale’de ölmesini bilenler, Türk milletinin tarihten silinmeden ilelebet var olacağını kanıtlamıştır.
c. Bu parlak zafer, Batılıların Doğulu müttefiki Rusya’ya ulaşmasına fırsat vermemiş, mahsur kalan Çarlık Rusya’sı içeriden çökerek, Bolşevikliğin pençesine düşmüştür.
d. Türk savunması aşılabilmiş ve Boğaz açılabilmiş olsaydı, savaş kısa sürede biter, Rus ihtilali patlak vermez, böylece müttefikleriyle birlikte zaferi paylaşmak da gecikmeyecek olan Rusya
e. Anlaşma Devletleri’nin Çanakkale’deki başarısızlıkları, başlangıçta savaşa katılmamış olan Balkan Devletleri’nin tutumlarını da farklı yönde etkilemiştir.
f. Örneğin Bulgaristan, Merkez devletlerinin yanında yer alırken Romanya, Yunanistan ve İtalya’nın daha bir süre savaş dışında kalmalarını sağladığı gibi, Arap ayaklanmalarını da bir yıl kadar geciktirmiştir.
g. Birleşik Filo’nun Boğaz’da uğradığı yenilgi, İngiltere ve Fransa’nın prestijini bir hayli sarsmış, özellikle İngilizlerin, denizlerdeki tartışılmaz üstünlüğü imajını ortadan kaldırmıştır. Bu da onların sömürgelerindeki bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğusuna ve dolayısıyla dünya siyasi haritasını değiştiren bazı gelişmelere yol açmıştır.
h. Gerçekten Avustralya ve Yeni Zelanda gibi o zamanki İngiliz dominyonu deniz aşırı ülkeler askerleri, Çanakkale’de hayatlarını yitirirken dimağlarında kıvrılan birtakım sorular (Niçin, kimin için dövüştükleri gibi), onlar da git gide ulusal bilincin ilk kıvılcımlarını oluşturmayı geciktirmemiştir.
i. Nitekim, 9 Eylül 1922’de yunanlılar denize döküldükten sonra, muzaffer Türk ordularının boğazlar bölgesine kaydırılmaları üzerine, Churchill’in Avustralya’dan yeniden yardım isteğine karşı, bu ülkenin başbakanı, “Tek bir askerin hayatını tehlikeye koymayacağını ve yeniden savaşa karar verilirse, dominyondan iş birliği istenmemesi gerektiğini” vurgulamıştı.
j. Çanakkale savaşlarının dikkate değer bir ilginç yanı da aylarca gece ve gündüz dövüşen iki hasım ordu askerleri arasında, belki de savaşın kaderini paylaşmanın getirdiği bir yakınlaşma ve dostluğun gözlenmesi olmuştur.
k. İşte bu durum, savaş sonrası ülkeler arasındaki siyasi ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş, Avustralya ve Yeni Zelanda ile anlamlı dostlukların oluşmasında etken olmuştur.
l. Öte yandan Siyonist liderlerden Vladimir Eugeueniç JABOTİNSKİ’nin “Gelibolu’daki gönüllü Yahudi Birliği’nin Hikayesi” adlı eserinde belirttiği üzere, Gelibolu’daki savaşlara katılan altı yüz gönüllü Yahudi askerinin gösterdiği üstün çaba ve başarının davalarının dünyaya tanıtılması sonucu Orta Doğu’da bugünkü İsrail Devleti’nin oluşturulmasında büyük bir rolü olmuştur.
m. Gerçekten, 2 Kasım 1917’de benimsenen “Balfour Bildirisi”, bugünkü İsrail’in kurulmasında etken olması açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.
n. Çanakkale Zaferi’nin en önemli ve anlamlı sonuçlarından birisi de, Doğu’nun en büyük imparatorluğu Çarlık Rusya’nın yıkılması yanında,ülkesinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’nda da,ilk yarayı açmaya yetmiş olmasıydı. Böylece emperyalizm tam çökmüş olmasa bile bir hayli sarsılmıştı.
ASKERİ SONUÇLARI
a. 18 Mart 1915 Boğaz Savaşı’nda kazanılan zaferle İngiliz- Fransız donanmalarının Marmara’ya girerek bir ay içerisinde İstanbul’u ele geçirme planları suya düşürülmüştür.
b. 18 Mart yenilgisinden sonra, karaya yöneltilen çıkarmalarla başlatılan ve dönemin en güçlü zırhlılarının cehennem ateşleri altında günlerce süren mevzi savaşlarında Türk askerinin hiç sarsılmayan mücadele,azim ve direnişi ile karşılaşan İngiliz ve Fransızlar, daha fazla dayanamayıp bu kez de yarımadayı terk etmek zorunda kalmışlardır.
Böylece karada kazanılan bu ikinci zaferle de, Türk Ordusu’nun Balkan Savaşı’nda sarsılan prestiji kurtarılmıştır.
c. Çanakkale Savaşları Mustafa Kemal (Atatürk) gibi bir dahiyi yaratmış, Birinci Dünya Harbi’ni izleyen Türk Milli Mücadelesi’nin bu eşsiz liderini Türk Ulusu’na kazandırmıştır.
d. Bu zafer, İngiliz ve Fransızlar’ın, Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakarak Almanya’nın güneydoğudan kuşatılmasını amaçlayan stratejisini boşa çıkarmak suretiyle savaşın iki yıl uzamasına neden olmuştur.
e. Boğaz’ın açılmaması, Rusya’yı yalnız silah ve malzeme yardımından yoksun bırakmakla kalmamıştır. Aynı zamanda yarım milyonu bulan İngiliz ve Fransız askerini bu cepheye çekerek Alman Cephesi’nden uzakta tutmuş ve Almanya’nın Doğu Avrupa Cephesi’ndeki harekatını kolaylaştırmıştır.
f. Çanakkale’de kazanılan zafer, Türk’ün bittiği sanılan askeri gücünün tükenmediğini, koşullar ne kadar ağır olursa olsun iyi yönetildiği takdirde, tüm zorlukların üstesinden gelebilecek güç ve inanca sahip bulunduğunu dünyaya kanıtlamıştır.
g. Bol cephaneye dayanan yoğun donanma bombardımanları altında bırakılan Türk askeri, kendisine özgü sabır ve serin kanlılıkla görevinin başında yılmadan direnişini sürdürmüştür. Öte yandan,bu dev armadalar, eski birtakım demode toplarla alay edercesine savaşıyor, karadaki Türk topçusu, buna sadece 1.900 mermi ile karşılık verebilirken onlar tek bir bataryamıza (Dardanos’a) 4.000 mermi fırlatıyorlardı.
h. On sekiz savaş gemisiyle katıldıkları 18 Mart Savaşı’nda, yedisi savaş dışı bırakılıp üstlerindeki kırk dört top birden Boğaz sularına gömülürken, Müstahkem Mevkii Komutanlığı, topçu gücünü olduğu gibi koruyordu.
Böylece, Boğaz’ı geçerek, bir ay içerisinde Marmara’ya ve İstanbul’a ulaşabileceği hesabı içinde bulunan Birleşik Filo, Çanakkale’nin çetin savunması karşısında pes edip, yalnız denizden yapılan taarruz ve zorlamalarla başarıya ulaşamayacağı gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştır.
i. Dünyanın en büyük ve güçlü deniz gücüne sahip İngiltere’nin görkemli filosunun Boğaz Savaşı’nda düştüğü aczi, yarınların Çanakkale savunucuları hiçbir zaman belleklerinden çıkarmamalıdır. Çünkü, bu ve buna benzer girişim ve saldırılar, dün olduğu gibi gelecekte de yinelenebilir.
Şu da unutulmamalıdır ki, böyle bir saldırıyı ilerde göze alabilecek düşmanlar, karşılarında dünyadaki değişim ve gelişimlere gözlerini kapatmış bir Osmanlı Devleti yerine bu kez karşılarında, XX. Yüzyılın en son bilim ve teknolojisine dayanan en modern silahlarla donatılmış bulunan Cumhuriyet Silahlı Kuvvetlerini bulacaklardır.
j. İngiliz ve Fransızların yalnız donanmayla hedefe ulaşma çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması onları, kara kuvvetleri ile Yarımada’ya çıkarma operasyonları düzenlemeye yöneltmiştir.
Ne var ki, bu yöndeki çabalarının da, beklenen sonucu vermeyeceğini anlayan İngiliz ve Fransızların, mevzii savaşlarına dönüşerek, asırlarca süren çetin Türk direnişi karşısında, geç kalmış olsalar da Yarımada’yı boşaltma kararı almak zorunda kaldıkları bir gerçektir.
k. Onların bu kararı alıp uygulamaya başlamalarının vaktinde haberinin alınamaması, Türk tarafı için kuşkusuz bir keşif ve istihbarat yanılgısıdır. Ancak, şu da bir gerçekti ki, Türk ordusu ağır silah ve cephane bakımından güçlü bir donanmanın desteğindeki İngilizleri denize dökecek durumda değildi. Sırbistan yolu açıldıktan sonra, müttefiklerimizin, ağır topçu ve makinalı tüfek gereksinimini hızla karşılamaları gerekirdi.
l. Aslında İngilizler, Yarımada’nın boşaltılmasını çok iyi planlamışlar, büyük bir gizlilik içerisinde ve ustaca da uygulamasını bilmişlerdir. Nitekim onlar bu sayede Yarımada’daki kuvvetlerini hemen hemen hiç kimseye zarar vermeden çekebilmeyi başarmışlardır.
m. Çanakkale Cephesi, deniz ve kara hareketleri ile birlikte incelendiğinde görülür ki, İngiltere ve Fransa’nın bir yıl boyunca Gelibolu Yarımadası’nda yarım milyondan fazla büyük bir kuvveti tutmak zorunda kalmaları ve bunun yüzde ellisini kaybetmiş bulunmaları haliyle diğer cephelere kuvvet ayırabilme açısından, savaşın genel gidişini etkilemiştir.
Keza Türklerin de bu cepheye ayırdığı 300.000’den fazla askerden verdiği zayiatın 211.000’e ulaşmış olması diğer cephelerdekinden kıyaslanamayacak bir fazlalık göstermektedir.
Bunun insan gücü açısından yarattığı boşluğun, yalnız Birinci Dünya Harbi sırasında değil, onu izleyen Türk İstiklal Harbi boyunca da hissedildiği bir gerçektir.
SOSYO-EKONOMİK SONUÇLARI
a. Boğazların açılarak Rusya’ya ulaşılması durumunda Rusya, dış alım satıma kavuşacağından, ekonomik dengesini kurabilecek, müttefikleri de Rusya ve Romanya’nın buğday kaynaklarından yararlanabileceklerdi ki, bu gerçekleşememiştir.
b. Keza boğazlar açılabilseydi; Tuna yolu da yeniden trafiğe açılıp Karadeniz’de toplanacak çeşitli devletlere ait 129 parça ticaret gemisinden yararlanma fırsatı elde edilmiş olacaktı. Böylece uluslar arası ticari ilişkiler, olumsuz yönde etkilenmeyecekti.
c. Kısaca denebilir ki; boğazların kapalı tutulması sayesinde, iki yıl uzayan savaş boyunca Anlaşma Devletleri’nin ekonomilerinde sıkıntılar yaratılmıştır. Bu durumsa, özellikle Rusya’yı bunalıma sürüklemekle kalmamış, bu yüzden rejim değişmiş (Komünizm gelmiş) ve bu devlet savaş dışı kalmıştır.
d. Çanakkale Zaferi’nin, yukarıda açıklanan uluslar arası ticari ve ekonomik alandaki etkileri yanında Türk Ulusu, 210.000-218.000’e ulaşan zayiatı arasında binlerce okumuş aydınını da birlikte yitirmiştir.
Gerçekten, kesin olmayan sayılara göre, 5.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli,tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş aydın personelinden yoksun kalmıştır.Böylece o günün koşullarında beyin takımı denebilen ve küçümsenmeyecek sayıları bulan bu gibi kayıpların, savaş sırasında olduğu kadar, bunu izleyen Kurtuluş Savaşı’mızda da olumsuz etkileri görülmüştür. Bundan başka Cumhuriyet’in ilanından sonra, ATATÜRK’ün başlattığı inkılaplar ve buna paralel yapılan reformların, kitlelere yaygınlaştırılıp mal edilmesinde de hayli sıkıntılara düşülmüştür.
Kaynak: catab.ktb.gov.tr