Osmanlı’nın 19 işkence yöntemi: Canımı alsalarda kurtulsam dedirten cinsten...
Osmanlı dönemi ile ilgili birşeyler söylemeye kalksak ilk söyleceğimiz şeylerden biri falakaya yatırma olurdu Osmanlı zamanıyla ilgili dizi, film ve belgesel izlediğimiz kadarıyla ama Osmanlı'da cezalar bu kadar da basit değildi gelin hep birlikte bakalım...
Meydân-ı Siyâset Ustaları infazı gerçekleştirdikten sonra kanlı palalarını, satırlarını bu çeşmede yıkar, kelleleri ise halka ibret olsun Bâb-ı Hümâyun’un nişlerine asıp, üç gün teşhir ederlerdi. Yakalanan eşkıya reislerinin çengele vurulması, kazığa geçirilmesi, çarmıha gerilip at sırtında gezdirilmesi gibi türlü işkenceler Sultan Abdülmecid’e kadar sürüp giden diğer ceza yöntemleriydi.
Osmanlı döneminde öyle cezalar vardı ki ceza şölen, ölmek kurtuluş demekti.
KOL VE BACAK KESME TIRBAK SÖKMEK
İlk defa hırsızlık yapan kişinin sol eli, ikinci defa hırsızlık yapanın sağ ayağı, üçüncü defa hırsızlık yapanın sağ eli, dördüncü defa hırsızlık yapanın sol ayağı kesilirdi.
KURŞUN DÖKME
Kurbanın ağzından aşağı sokulan bir borudan içine kurşun dökülürdü.
FALAKAYA YATIRMA
Kıpırdamasını engellemek için uzun bir sopaya bağlanan ayaklara vurularak yapılan bu işkence yöntemine sıklıkla başvurulurdu.
FAREYE KEMİRTME
Mahkum çıplak bir şekilde ortası delik olan bir sandalyeye oturtulur sıcak ortamlarda hareketlenen fare, kemirmeye başlayarak iç organlara doğru ilerlerdi.
DERİ YÜZME
Mahkumun derisi bir bıçakla soyulduktan sonra ya ibret olsun diye ağaca asılır ya da denize atılırdı.
GÖZ KAPAĞI KESME
Moğol İmparatoru Cengiz Han, mezarını hiç kimselerin bulamayacağı bir yere yaptırmak için iki bin kişi görevlendirmiş, mezar bittikten sonraysa bu görevlileri çöle sürüp hepsinin göz kapaklarını kestirmişti. Bu görevlileri çöle getiren yüzlerce görevli de başı kesilerek öldürülmüştü.
TUZLU BALÇIKTA BEKLETME
İçinde yoğun kaya tuzu bulunan balçık kazanına koyulup kızgın güneş altında bekletilen mahkum, belli bir süre sonra aniden balçıktan yukarı çekilip vücuduna mızraklarla vuruluyordu. Eğer eziyet sürecekse suçlu oradan çıkartılıp, buz gibi bir dereye atılıyordu. Ani şok kimi zaman mahkumun felç geçirmesine sebep oluyordu.
TÜTÜN TIKARAK BOĞMA
Keyif verici maddelere zaafiyetin eziyetsiz kalmadığı IV. Murat döneminde, tütün içenler ağızlarına tütün tıkılarak boğuluyor, ibret olsun diye de kesilen kelleleri kıraathanelerin, kahvehanelerin önüne atılıyordu. içki içenler ise kolları ve bacakları bağlanarak denize atılıyordu.
MAĞARAYA DOLDURARAK TÜTSÜLEME YAPMA
Bir veya birden fazla suçlu mağaraya kapatılarak içeri duman salınır, böylece ölmeleri sağlanırdı.
ÇENGELE ASMA
Özellikle devlete isyan eden, disiplinsiz üst düzey kimseler için uygulanan bir ceza yöntemiydi. Saray önüne asılan bir çengele bağlanan ipe asılan suçlu, aşağıdaki bir makara yordamıyla yukarı çekilip çengele yaklaştırıldı. Şayet hırsız şanslı ise; çengel ölümcül bir noktasına temas ettirilerek öldürülür, değilse günlerce kanı akıtılarak orada asılı bırakılırdı.
KEÇİ DERİSİ VE DEVE İŞKEMBESİ KULLANMA
Tıraş edildikten sonra kafanın üzerine bir parça keçi derisi veya deve işkembesi geçirilen mahkum, kafası açıkta kalacak şekilde toprağa gömülüp, günlerce azgın güneşin altında bekletilirdi. Kurudukça baskı yaratan işkembe veya deri, saç tellerinin dışarıya değil içeriye doğru uzamasına sebep olurdu.
AĞAÇ KAVUĞUNDA BEKLETME
Geniş gövdeli bir çınar ağacının içi, bir insanın oturacağı kadar oyulduktan sonra mahkum buraya zincirlenir, acıktıkça da yemek verilirdi. Dışarı çıkamadığı için tuvaletini aynı yere yapmak zorunda kalan mahkum, biriken dışkının içinde çürüyerek ölürdü.
KAZIĞA OTURTMA
III. Selim zamanında sarayın önünde yüksek sesle türkü söyleyenlerden vergisini zamanında ödemeyenlere kadar pek çok kişi kazığa oturtularak cezalandırılırdı. Daha ilk düşman saldırısında askerden kaçanların önce burunları yarılır, sonra anüslerinden girip ağızlarından çıkacak şekilde kazığa oturtulurlardı. Uygulama esnasında kurbanın ölmemesi esastı. Eğer hemen ölürse cellat da öldürülürdü.
SANDALIN ARASINDA BEKLETME
En az on yedi gün can çekiştiren ve eşine az rastlanan bir başka ceza yöntemi de sandal işkencesiydi. Mahkum aynı ölçü ve biçimde iki sandalın arasına başı ve ayakları yanlardan çıkacak biçimde yatırıldıktan sonra zorla yiyecek verilirdi. Kurban yiyecekleri yemeyi reddederse kabul edinceye kadar iğne batırıldı.İkinci aşamada ise bal ve süt karıştırılıp mahkumun ağzına doldurulur ve yüzüne sıvanırdı. Bu halde günlerce güneşin altında bekletilen ve böceklerin saldırısına maruz kalan mahkum çıldırarak ölürdü.
YAĞLI KEMENTLE BOĞMA
Kanı kutsal sayılan hanedan mensupları yay kirişi ile, siyasi mahkûmlar ise yağlı kementle boğulurlardı. Bazen idamdan sonra kurbanın başı, ‘şifre’ denilen gayet keskin bir usturayla gövdesinden ayrılır, kelleleri Seng-i İbret (İbret Taşı) ile Bâb-ı Hümâyun’un nişlerine asılıp üç gün teşhir edilirdi.
ÇARMIHA GERME
Osmanlı’da eşkiya ve casuslar anadan doğma soyulur, kolları ve bacakları açık şekilde çarmıh üzerine sımsıkı bağlanırdı. Ancak işkence bununla sınırlı kalmaz omuz başları, butları ve kaba etleri bıçakla oyulur buralara gayet iri yağ mumları dikilir ve yakılırdı. Çarmıh üzerindeki mahkûm bir devenin üzerinde dolaştırılarak teşhir edilirdi.
BURUN DELİĞİNDEN İPLİK GEÇİRME
Eşit aralıklarla düğüm atılan yün ipliği mahkumun burnundan sokup ucunu ağzından çıkararak yapılan işkence yöntemini Evliya Çelebi de Seyahatname’sinde yazdı. Bahadır Boysal ‘Osmanlı İşkenceleri ve Diğerleri’ kitabında bu işkence yöntemini böyle anlattı.
HADIM ETME VE MİL ÇEKME
İşkencelerin Kanuni Sultan Süleyman devrinde artığı Osmanlı’da kızlarını zorla evlendirmek isteyenler, genç oğlan ve kız kaçıranlar hadım edilirdi.
Kaynak: aydinlik.com.tr