Kartal istimbotundan Savarona'ya: Atatürk'ün ayak bastığı 10 gemi
Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk direnişin işaretini yaktığı Kartal istimbotu, Milli Mücadele'yi başlatmak için kader yolculuğuna çıktığı Bandırma vapuru, son günlerini geçirdiği Savarona yatı... İşte Mustafa Kemal Atatürk'ün ayak bastığı gemiler.
KARTAL İSTİMBOTU
Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra Yıldırım Orduları Grubu'nun başına Mustafa Kemal getirilmişti. Ancak bu görevi sadece sekiz gün sürdü. Dönemin hükümet başkanı Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, 7 Kasım günü Yıldırım Orduları Grubu’nu kaldırdığını belirttiği telgrafla Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırmıştı.
Mustafa Kemal, 10 Kasım akşamı Adana’dan trenle hareket etmiş, üç gün süren yolculuk sonrası 13 Kasım'da Haydarpaşa Garı'na ulaşmıştı. Fransızların işlettiği İstanbul Limanı’na ait o zamanki adı Enterprise (Kartal) istimbotuna binerek Galata Rıhtımı'na haretek eden Mustafa Kemal, Boğaz boyunca dizilen işgal gemilerini gördü. Beraberinde Ahmed Ferit Talay ve yaveri Yüzbaşı Yaver Cevad Abbas vardı. Cevad Abbas, işgal gemilerini görünce hüzünlenmiş ve gözünden iki damla yaş gelmişti. Bunu gören Mustafa Kemal, tarihe geçecek o sözü Cevat Abbas'a söylemişti:
- Ağlama çocuk, geldikleri gibi giderler!
KARTAL İSTİMBOTUNUN SONU
Kartal istimbotu, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasının ardından İstanbul'da hizmet vermeye devam etti. Kayıtlara göre Kartal istimbotu, n Atılay denizaltısını arama çalışmalarına katıldı. 1974 yılında Denizcilik Bankası tarafından özel sektöre satılması için ihaleye gidildi. Kartal istimbotunu Aret Hovagimyan satın aldı. Hovagimyan'ın aldığı Kartal istimbotu, 40 yıl METEAR Denizcilik bünyesinde hizmet verdi. 2014 yılında Tuzla Aydınlı Koyu'nda içine su basılarak sabitlendi.
Hurdaya çıkarılan gemi, . Hurda olmaktan kurtarılan istimbot, 13 Ağustos 2017 tarihinde yarı batık hâlde denizden çıkartılarak Çiçek Tersanesi’ne getirildi. Çiçek Tersanesi'nde onarım gören Kartal istimbotu, a Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredilerek İstanbul’un ilk anıt gemisi olarak sergilenmek üzere İstanbul Tersane Komutanlığı’nda çekildi.
BANDIRMA VAPURU
Mustafa Kemal Atatürk, Mondros Mütarekesi'nden sonra İstanbul'a çağırılmıştı. İstanbul'da vatanın kurtarılması için çeşitli görüşmeler yapan Mustafa Kemal'in bu hareketleri, İstanbul Hükümeti tarafından hoş karşılanmaz. Mustafa Kemal'in İstanbul'dan uzaklaştırılması gerekiyordur. Dönemin sadrazamı Damat Ferit Paşa, . 1 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal ile görüşür. Bu görüşmede Mustafa Kemal'e Anadolu'daki direnişi kırması görevi verilir. İstanbul'da kalarak Milli Mücadele'ye katkı sunamayacağını anlayan Mustafa Kemal Paşa, bu görevi Anadolu'ya geçmek için bir fırsat olarak görür. Mustafa Kemal, 12 Mayıs 1919'da 9. Ordu Müfettişi olarak atanır. Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919 gününün hemen ertesinde 16 Mayıs 1919 Cuma günü, Cuma Selamlığı töreninden sonra Şişli’deki evine dönen Mustafa Kemal, Beşiktaş’ta oturan annesi ve kız kardeşiyle vedalaşır. Galata Rıhtımı'na giden Mustafa Kemal, buradan Bandırma vapuruna biner ve bağımsızlık meşalesini Anadolu'ya taşıyan ilk adımı atar. Üç günlük bir yolculuğun ardından, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basan Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nı başlatan adımı atmış olur.
BANDIRMA VAPURUNUN SONU
Bandırma vapurunun öyküsü, 1878’de İngiltere-Paisley’de H. MacIntyre tezgâhlarında başladı. 1919'da Kurtuluş Savaşı'na giden yolun en önemli aktörlerinden biri oldu. 1924 yılına kadar hizmet veren gemi, hizmet dışı bırakıldı. 1925 yılında gemi bozmacı İlhami Söker tarafından dört ay içinde Haliç’te parçalara ayrıldı.
HAMİDİYE ZIRHLISI
1903 yılında Osmanlı Donanması'na katılan gemi, Hüseyin Rauf Bey komutasında Karadeniz’de görev yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Karadeniz'de Bulgaristan limanlarını bombaladı. Yara almasına rağmen İstanbul'a dönmeyi başaran gemi, Haliç Tersanesi'nde onarıldı. Daha sonra Ege ve Akdeniz'de yürütülen Akın Harekâtı'nı yaptı.
AKIN HAREKÂTI
Akın Harekâtı, öncelikle Yunan donanmasının vurucu gücü Yeoryos Averof zırhlısının önünü kesmek için planlandı. 13 Ocak 1913’te İstanbul’dan hareket eden Hamidiye, Çanakkale Boğazı’ndan çıktıktan iki gün sonra ilk Yunan hedeflerini bombaladı. Fark edilmeden Akdeniz’e çıkan Hamidiye, kömür ve lojistik destek için 19 Ocak 1913 günü tarafsız ülke Mısır’a girdi.
Malta’da üç gün kalan kruvazörün, Adriyatik’te harekâta girişeceğini düşünen Yunanistan güçlerini bölerek dört savaş gemisini bölgeye gönderdi. Hamidiye, Garp (Batı) Ordusuna 50 ton silah ve cephaneyle bir miktar altını ulaştırdıktan sonra Leros isimli Yunan ticari gemisini mahmuzlayarak batırdı. Kaptan ve mürettebatını esir alan Rauf Bey, aldığı istihbaratla Yunan devriyelerine yakalanmadan karadaki hedefleri bombaladı, Singin Limanı’nda cephane taşıyan sekiz Yunan ticaret gemisini batırdı. Askeri tesisleri bombaladı, düşman ticaret ve savaş gemilerini batırdı.
MUSTAFA KEMAL'İ KARADENİZ'E ÇIKARDI
Hamidiye Zırhlısı, 6 Eylül 1924 Cumartesi günü Dolmabahçe Sarayı önünde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in Mudanya’dan alınmasının ardından Karadeniz’e çıkılacağını bildiren bir emir aldı. Emrin ardında Hamidiye, 8 Eylül Pazartesi sabahı hareket ederek Mudanya’ya demirledi.
12 Eylül 1924 sabahı Atatürk, eşi Latife Hanım ile Mudanya İskelesi’nde kendisini bekleyen Ertuğrul yatının filikası ile Hamidiye Zırhlısı'na çıktı. Hamidiye, aynı gün saat 10.30 civarında İstanbul Limanı’na girdi. Hamidiye, 15 Eylül 1924 Pazartesi günü Trabzon Limanı’na demirledi. Atatürk, çeşitli kurumları ziyaret ettikten sonra vatandaşlarla görüştü.
17 Eylül 1924 Çarşamba günü saat 13.30 civarında Hamidiye, Trabzon Limanı’ndan demir alarak Rize’ye doğru hareket etti. Aynı gün 18.00 sıralarında Rize Limanı’na girdi. 18 Eylül 1924 tarihinde saat 14.30’da Rize Limanı’ndan demir alarak Giresun’a doğru hareket etti. 19 Eylül 1924 Cuma sabahı 9.00’da Giresun Limanı’na demir attı. Atatürk, devlet erkânıyla ve vatandaşlarla görüştü. Aynı gün 13.00 civarında Ordu Limanı’na doğru hareket edildi. 20 Eylül 1924 Cumartesi sabahı saat 06.00’da Samsun Limanı’na demir attı.
SÖĞÜT YATI
1908 yılında İngiltere Newcastle’da Armstrong, Mtcehell and Co tersanesinde yelkenli yat olarak inşa edildi. Padişah yatı olarak inşa edilmişti, 1923 yılında Başbakanlık emrine verildi. 5 Ekim 1926 tarihinde donanma kadrosundan çıkarılarak İstanbul Bahriye Komutanlığı’na devredildi. 1933 yılında Devlet Denizyolları’na, 1938 yılında Deniz Ticaret Okulu’na verildi.
MUSTAFA KEMAL VE SÖĞÜTLÜ YATI
21 Eylül 1925'te Mustafa Kemal, İzmit'e gelmiş burada kendisini bekleyen Söğütlü yatıyla Yavuz zırhlısına, ardından Reşitpaşa vapuruna geçmişti.
13 Haziran 1926'da, Mustafa Kemal Mudanya’dan Karadeniz sergi vapurunu görmek için Söğütlü yatına bindi.
5 Haziran 1928 Salı günü ise trenle Ankara’dan İstanbul'a gelen Mustafa Kemal, Söğütlü yatıyla Dolmabahçe Sarayı'na gitmişti. Söğütlü gelirken Dolmabahçe açıklarında bekleyen savaş gemileri top atışları ile onu selamladı.
23 Haziran 1928'de Mustafa Kemal, Fethi Bey ile birlikte Dolmabahçe'den Söğüt yatına bindi. Bir süre yatla gezen Mustafa Kemal ve Fethi Bey (Okyar) daha sonra Haydarpaşa iskelesine indi. Mustafa Kemal, buradan Fethi Bey'i Ankara'ya uğurlayıp Dolmabahçe'ye geri döndü.
6 Ağustos 1929 Salı günü Ankara’dan İstanbul’a trenle gelen Mustafa Kemal, yine Haydarpaşa iskelesinden Söğütlü yatına bindi ve Dolmabahçe Sarayı’na gitti.
7 Ağustos 1929 Çarşamba günü Söğütlü yatına binen Mustafa Kemal, Marmara Denizi’nde ve İstanbul Boğazı’nda uzun bir gezinti yaptı.
11 Haziran 1930 Çarşamba günü Ankara’dan trenle İstanbul’a gelen Atatürk, Haydarpaşa iskelesinden bindiği Söğütlü yatıyla Dolmabahçe Sarayı’na gitti.
12 Ocak 1932 Salı günü Ankara’dan yine trenle İstanbul’a gelen Atatürk, Söğütlü yatıyla Dolmabahçe Sarayı’na gitti.
ERTUĞRUL YATI
Ertuğrul yatı, 2. Abdülhamit için İngiltere'ye sipariş edilmişti. 1904 yılında Osmanlı Bahriyesi'ne teslim edilen Ertuğrul, bu tarihten sonra saltanat yatı olarak kullanılmıştı.
1926 yılına kadar Donanma Komutanlığı'nın emrinde olan Ertuğrul, daha sonra Cumhurbaşkanlığı'nın emrine verildi. Ertuğrul'un Cumhurbaşkanlığı emrindeki ilk görevini tarihi bir görevdi. 1919 yılında Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak üzere İstanbul'dan ayrılan Mustafa Kemal, 1 Temmuz 1927 tarihinde, aradan sekiz yıl geçtikten sonra, ilk defa İstanbul'a adım atacaktı. Mustafa Kemal'i İstanbul'a getiren yat Ertuğrul oldu. Mustafa Kemal Atatürk, Savarona gelene kadar Ertuğrul yatını kullandı.
REŞİT PAŞA VAPURU
İngiltere’de yolcu ve yük gemisi olarak yapılan Reşit Paşa 1911 yılında Osmanlı Donanma Cemiyeti tarafından satın alındı. Balkan Savaşları'ndan itibaren hastane gemisi olarak kullanıldı. Çanakkale Cephesi'nde görev yaptığı sıralarda yaralıları İstanbul'a götürürken top ateşine tutuldu.
Mustafa Kemal Atatürk, 21 Eylül 1925 Pazartesi günü trenle Ankara’dan İzmit’e geldi. Atatürk, burada kendisini bekleyen Söğütlü yatıyla önce Yavuz zırhlısına, ardından Reşit Paşa vapuruna geçti. Geceyi İzmit Limanı’nda bekleyerek Reşit Paşa vapurunda geçirdi.
22 Eylül 1925'te Mustafa Kemal Atatürk, Mudanya'da Reşit Paşa vapurunda kendisini İstanbul'a davet eden İstanbul heyetiyle görüştü. Reşit Paşa'dan ayrılmadan önce Mustafa Kemal, hatıra defterine şu satırları yazdı:
- Reşit Paşa vapurunda geçirdiğimiz saatler kıymetli hatıratım meyanında bulunacaktır. Gördüğüm intizam ve mükemmeliyet Seyr-i Sefain İdaremizin muktedir ellerde bulunduğuna şüphe bırakmamaktadır. Bu yazılarım teşekkürdür. Gazi Mustafa Kemal
REŞİT PAŞA'NIN SONU
1901 yılında İngiltere, Newcastle’de, Sir Raylton Dixion & Co. tezgâhlarında yolcu-yük gemisi olarak yapıldı. 1911’de Osmanlı Donanma Cemiyeti tarafından satın alınarak Reşitpaşa adı verildi. Savaş yıllarında, 1912-1914 arasında nakliye ve hastane gemisi olarak kullanıldıktan sonra 1916’da Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’ne geçti. Tamir edildi, yenilendi. Uzun süre yolcu gemisi olarak hizmet verdi. 1934’te tekrar donanmaya devredildi. Gölcük’te depo olarak kullanıldı. 1940 yılında kadro dışı bırakıldı, 1953’te sökülmek üzere satıldı.
GÜLCEMAL VAPURU
Rahmi Eyüboğlu’nun dizelerine konu olan Gülcemal’in Türk denizcilik tarihinde özel bir yeri var. Hizmet verdiği 75 yıl boyunca birbirinden önemli tarihi olaylarda görev yaptı.
Gülcemal’in öyküsü, Birleşik Krallık’ın Belfast kentinde başladı. Trajik sonuyla hafızalara kazınan Titanic gemisini de inşa eden White Star Line şirketi tarafından Harland and Wolff Tersanesi'nde 1874’te yapıldı. 15 Temmuz 1874’te “Germanic” adıyla kızaktan indirildi. Germanic, teknik özellikleri bakımından dönemine göre kusursuz bir gemiydi. Pervaneli ilk nesil transatlantiklerden biriydi. İstenildiğinde yelken açabilecek donanıma bile sahipti. 142 metre uzunluğundaki Germanic, iki bacalı ve dört direkliydi.
Germanic, ilk seferini Liverpoll Limanı’ndan New York’a 30 Mayıs 1875’te yaptı. Daha sonra aynı güzergahta yolcularını taşımaya devam etti. Hatta bu seferler sırasında Atlantik Okyanusu’nu en kısa sürede kat eden gemilere verilen “Mavi Kurdele” ödülünü kazandı. 1905 yılında Dominion Line şirketine satılan Germanic, “Ottawa” adını aldı. Böylece iki kıta arasında göçmen taşımak amacıyla kullanılmaya başlandı.
Bu kusursuz transatlantiğin kaderi, 1911’de Osmanlılar tarafından satın alınmasıyla bir kez daha değişti. 25 bin 100 altın liraya satın alınan Germanic’e, Sultan V. Mehmet Reşat’ın annesinden esinlenilerek “Gülcemal” adı verildi. Gülcemal, “gül çehreli, gül gibi güzel” anlamına geliyordu. O sırada 37 yaşında olan Gülcemal’in ilk görevi Türk askerlerini Yemen’e taşımaktı. Daha sonra Karadeniz’e posta seferleri yaptı. Sultan V. Mehmed Reşat, Rumeli seyahatine Gülcemal’le çıktı. Balkan Savaşı’nda Osmanlı’nın geride kalan askerlerini Rumeli’den getiren de yine Gülcemal’di.
Birinci Dünya Savaşı’nın zor koşullarında Gülcemal bu kez hastane gemisi olarak hizmet verdi ve savunma amaçlı olarak silahlandırıldı. Hatta o sırada Gelibolu’dan İstanbul’a dönerken bir İngiliz denizaltısı tarafından torpille vurularak pruvasından yara aldı. Tüm yurdun topyekûn tek vücut olduğu Kurtuluş Savaşı yıllarında Gülcemal yine önemli görevler üstlendi. Aralarında 9. Ordu Kumandanı Kazım Karabekir’in de olduğu birçok önemli ismi Anadolu’ya taşıdı.
Gülcemal, savaş yıllarını geride bıraktıktan sonra kıtalararası yolculuklarına tekrar başladı. Rum bir işletmeci tarafından kiralanarak New York’a 4 sefer düzenledi. 31 Ekim 1920’den başlayarak, savaşı geride bırakıp Yeni Dünya'ya gitmek isteyen göçmenleri taşıdı. İçlerinde pek çok Türk de vardı. Ancak bu seferi özel kılan, ilk defa bir Türk gemisinin ABD’ye gitmesiydi. Üstelik süvarisi de bir Türk olan Lütfi Kaptan’dı.
Gülcemal, New York Limanı’na ulaştığında kendisini görmek isteyenlerin akınına uğradı. Bu seyahat, iç ve dış basında büyük yankı uyandırdı. Hatta 12 Ekim 1920 tarihli New York Tribune gazetesinde Gülcemal’in hikayesi anlatıldı. Gülcemal ve Lütfi Kaptan bu başarılı seferin ardından 3 kez daha ABD’ye gitti. Lütfi Kaptan, Gülcemal’e gönülden bağlıydı. Öyle ki evi için aldığı boyayı bile Gülcemal'e kullanmıştı.
ATATÜRK'Ü PEK ÇOK KEZ AĞIRLADI
Gülcemal, Cumhuriyet döneminde de önemli görevler üstlendi. İsmet Paşa ve beraberindeki heyeti Lozan’dan İstanbul’a getirdi. Yine Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan nüfus mübadelesinde aktif görev aldı. Selanik ve Girit’ten Türkiye’ye gelen mübadilleri İstanbul, İzmir ve Karadeniz limanlarına taşıdı. Mübadilleri taşıdığı bu sefer sırasında acı tatlı bir sürü olaya tanıklık etti.
Tüm bunlardan sonra Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de yolcu taşıyarak macerasına devam etti Gülcemal. İstanbul-Trabzon seferleri sırasında her limana uğradığından halk arasında Gülcemal’le ilgili deyimler bile üretildi. Karadeniz halkının günümüzde de kullandığı “Gülcemal gibi her limana uğramadan gel” deyimi o günlerden yadigar.
Gülcemal, Mustafa Kemal Atatürk’ü de pek çok kez ağırladı. Hatta 1926’daki Mudanya seferi sırasında Atatürk, Gülcemal’den duyduğu memnuniyeti vapurun hatıra defterine yazdığı takdir yazısıyla ifade etti. Atatürk, 1934’te İran Şahı Rıza Pehlevi’yi de Gülcemal’de misafir etti.
Şairlere, ressamlara, yazarlara ilham veren Gülcemal, onca büyük görevden sonra 1937’de emekliye ayrıldı. Uzun süre Haliç’teki Taşkızak Tersanesi’nde demirli kaldı. 1950’de ise bir İtalyan firmasına satıldı. Gülcemal’in büyük macerası böylece sona erdi.
KARADENİZ VAPURU
Türkiye'nin ilk halkla ilişkiler gemisi olan Karadeniz vapuru; yeni kurulan, devrimlerini gerçekleştirmekle boğuşan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kendini dünyaya tanıtma ve ispat etme çabasıdır.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya tanıtmak için bir sergiye ihtiyaç olduğu fikri ilk olarak 1925 yılında Mustafa Kemal tarafından ortaya atılmıştır. Bir engel çıkmamasına rağmen rafa kaldırılan proje dönemin ticaret bakanı Ali Cenani Bey’e göre Atatürk’ün üzüntü duymasına neden olmuştu. Proje üzerinde çalışan Ali Cenani Bey , sabit bir sergi yerine seyyar bir sergi fikri üzerinde duruyordu fakat meclisin sergi için ayırdığı on beş bin liralık tutarın yeterli olmadığını belirtiyor , böyle bir sergi için üç-dört yüz bin belki de bir milyon lira ayrılması gerektiğini belirtiyordu. Seyyar sergi için de Seyr-i Sefain’den bir gemi tahsis edilmesini talep ediyordu.
Ali Cenani Bey’in dile getirdiği rakamlar, savaş yaralarını saran genç bir ülke için büyük rakamlardı ama yine de meclis, seyyar sergi projesi için bütçesinden yüz bin lira ayırma kararı aldı. İstanbul Ticaret Odası’nın da sergiye beş yüz bin lira katkıda bulunmasıyla seyyar sergi için altı yüz bin lira bir bütçe ayrılmış oldu.
Yeterli bütçeye ulaşıldıktan sonra Seyr-i Sefain’in en gözde vapuru “Karadeniz” sergi için tahsis edildi. Karadeniz vapuru Haliç Tersanesi’ne çekilip sergi salonları inşa edilerek bir seyyar sergi vapuru haline getirildi. Karadeniz vapuru artık Hacı Bekir lokumunu, Kütahya çinilerini,Virjinya tütününe rakip olacak Türk tütünü, Bursa ve Hereke kumaşları gibi pek çok ürünümüzü tanıtmaya hazır hale geldi. Ayrıca Sanayi-i Nefise Mektebi öğrencileri vapurun her yanını heykeller ve resimlerle donattı.
Vapurda mallarını sergilemek isteyen tüccarlar sergi komitesinden bilgi alıp ürünlerini sergilemek için başvuru yaptılar ama en başta dediğimiz gibi serginin amacı sadece ticari ilişkiler kurmak değil, modern Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya tanıtmaktı. Bu yüzden Karadeniz vapuru sadece tüccarlara değil, TBMM’yi temsil eden milletvekillerine, İstiklal Marşı’mızın bestecisi Zeki Bey’in şefliğindeki Riyaset-i Cumhur Orkestrasına, tercümanlık yapacak olan Robert Koleji öğrencilerine, Anadolu Ajansı’nı temsilen Kemalettin Bey’e (Kamu), daha sonra ilk kadın milletvekillerimizden olacak Memrure Hanım’a (Gönenç), ilk kadın gazetecilerimizden Bedia Hanım’a (Arseven), ilk kadın heykeltıraşlarımızdan Nermin Faruki Hanım’a da ev sahipliği yapacaktır. Karadeniz vapurunun yolcularının sırtında, yıkılan bir imparatorluktan geriye kalanlarla inşa edilen ve prangalarından kurtulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni insanını ve yeni hedeflerini temsil etme görevi bulunuyordu.
12 Haziran 1926 da yola çıkan Karadeniz vapuru ilk sınavını Mudanya’da sergiye en büyük desteği veren Atatürk’e karşı verecekti. Mudanya’da sergiyi baştan aşağı teftiş eden Atatürk geminin hatıra defterine şunları yazdı. “Sergi muvaffak olmuş bir iştir. Bende gayet iyi izlenimler meydana getirdi. Sunuş tarzı çok iyidir. Hazırlayıcısını takdir ve tebrik ederim”
Atatürk’ün ziyaretinden sonra serginin ilk durağı planların dışında olan Cezayir oldu. Kaliteli kömür almak için durulan limanda Karadeniz, ilk provasını Cezayirlilere karşı yaptı. Yolcular arasındaki sanat tarihçisi Celal Esad Bey hatıralarında bu duraktan bahsederken, fesli adamların Karadeniz vapurunu tavaf ederken, en büyük ilgiyi başı açık ve kısa saçlı olan Türk kadınlarına gösterdiğine değiniyor. Cezayirliler hayretle “Müslüman mısınız?” diye sorarken iki tarafın da birbirine acıyarak baktığını belirtiyordu. Karadeniz, eski imparatorluk topraklarında geçmişle yüzleşmişti.
Daha sonra İspanya, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya gibi birçok ülkeyi ziyaret eden Karadeniz, bir çok limanda on binlerce insanın izdihamına uğrayacaktı. Fransa’da ve Hollanda’da gazeteler Türkiye’nin bu sergi ile bir örnek teşkil ettiğini belirtirken, İngiliz gazeteleri vapurun satış görevlilerinden “Kemal Paşa’nın kısa saçlı kızları” diye bahsetti.
Lozan’da Lord Curzon kapitülasyonların kaldırılması konusunda İsmet İnönü’nün şahsında, Türk milletine şunları söylemişti. “Hiçbir sözümüzü kabul etmiyorsunuz, hepsini reddediyorsunuz. Hepsini cebimize atıyoruz. Yarın harap bir memleketi imar etmek için önümüzde diz çökeceksiniz. Bizden yardım istediğiniz zaman bu gün reddettiklerinizi birer birer çıkarıp önünüze koyacağım” demişti. Fakat bundan dört yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti iki eşit devlet gibi İngiltere’ye gidip kendine bir pazar yaratmaktaydı.
Leningrad’da sergi şerefine verilen yemekte Türk büyük elçisi Galip Kemal Bey Ruslara: “Vaktiyle Çarlık Rusyası İstanbul’u alabilmek için Karadeniz’i baştan başa istilaya çalışmıştı. Halbuki şimdi ne Rusya’da çar, ne de bizde saltanat var. Çarın Karadeniz’e gelmesine mukabil yeni Türkiye Karadeniz’i ayaklarınıza kadar gönderdi.” diye seslendi.
Dönüş yolunda Fransa ile yaşanan diplomatik bir krizden dolayı Karadeniz vapuru gergin günler geçirse de Karadeniz birçoklarına göre üzerine düşen görevi tamamlamış genç Türkiye’yi dünyaya tanıtıp “fesli insanların ülkesi” imajını yıkmıştı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan çağdaş Türkiye Cumhuriyet’ini dünyaya tanıtma projesi olan Karadeniz vapuru 1951’de kadro dışı bırakıldı.
EGE VAPURU
Modern bilim ve teknik alanındaki gelişmelerin izlendiği, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık hedefi doğrultusunda ilerlemeyi amaçladığı dönemde liman işletmeleri, kıyı emniyeti, kılavuzluk faaliyetleri gibi pek çok alt başlıkta denizciliğin geliştirilmesi amaçlanır. Gemi inşa sanayinin temellerinin atılması açısından önem taşıyan Gölcük’te modern Türk donanmasının kurulmaya başlaması 1920’li yılların sonlarına rastlamaktadır. 1930’ların ortalarında ulusal denizcilik çalışmalarının ilk sonuçları arasında yer alan Gölcük tankeri, Kocataş ve Sarıyer vapurları denize indirilir. Devrimlerin bakış açısına uygun olarak sivil denizciliğin ülkenin Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyılarında geliştirilmesi ve yolcu taşımacılığının arttırılması hedeflenmiştir.
Gazi Mustafa Kemal yurt gezilerinde Ege vapurunu çok çeşitli dönemlerde kullanmıştır. Genellikle uzun süreli yurt gezilerinde kullanılan bu vapur aynı zamanda yabancı devlet başkanlarının Türkiye’ye gerçekleştirdiği resmî ziyaretler sırasında da kullanılır. Vapur, Türkiye Cumhuriyeti Seyrisefain İdaresi’ne katılan Gülcemal, Gülnihal, Akdeniz, Konya, İzmir, Mersin, Çanakkale, Cumhuriyet ve Anafarta gibi pek çok vapurun yanında 1927 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Atatürk’ün yurt gezileri kapsamında Ege Vapuru 3-5 Ocak 1930 tarihleri arasında Mudanya gezisinde kullanılır. İstanbul’dan Mudanya’ya Ege Vapuru ile ulaşan Gazi Mustafa Kemal dönüşte Marmara’da Körfez’de Derince’ye kadar seyahat eder ve beraberindeki heyetle Derince istasyonundan trenle Ankara’ya hareket eder. Trabzon’dan İstanbul’a yapılan 29 Kasım 1930 tarihli yolculukta Ege Vapuru’nun kullanıldığı görülmektedir. Karadeniz’de çalışan posta gemilerinin yanı sıra Ege Vapuru da uzun yıllar Karadeniz’de kullanılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal, Ankara’dan Kayseri, Tokat, Turhal, Amasya, Samsun, Çarşamba’ya uzanan bu yolculukta 26 Kasım 1930 gecesi Samsun limanından Trabzon’a gitmek üzere ayrılır. Samsun-Trabzon arasındaki yolculukta kullanılan vapur Trabzon’dan İstanbul’a dönüşte de kullanılır. Gazi Mustafa Kemal, daha önce 1930 yılının bahar başlangıcında geldiği Antalya’yı 1931 yılının şubat ayında tekrar ziyaret eder. Ege Vapuruyla gerçekleşen bu ziyaret halkın şikayetlerinin dinlenmesi amacıyla planlanmıştır. Bu konuda üç aya yakın incelemeler kapsamında Batı Anadolu’dan başlanan geziye Akdeniz kentlerinde devam edilmiştir. Antalya’nın yanı sıra yine Ege vapuruyla ziyaret edilen bir diğer kıyı kenti Taşucu’ndan otomobille ulaşılan Silifke olur. Gazi Mustafa Kemal ve beraberindeki heyet bu gezide tekrar Taşucu’na ulaşılmasının ardından Ege Vapuruyla Mersin’e hareket etmiştir. Bu gezinin ilerleyen kısmında Mersin’den trenle Adana’ya ve oradan da Malatya, Dörtyol, Konya, Afyon ve Ankara’ya hareket edilir.
Yine, Ege Vapuru Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasında bölgesel misaklar açısından da kritik önem taşıyan iki farklı yolculukta kullanılır. İlk olarak 1933 yılının mart ayında Sovyet Hariciye Komiseri Litvinof ve dış işleri heyeti tarafından kullanılan Ege Vapuru Sovyet temsilcilerini Avrupa’nın önemli liman kentleri arasında yer alan Triyeste’ye taşımıştır.
İran Şahı Rıza Pehlevi 1934 yılı Haziran ortalarında başlayan ve Temmuz’un ilk günlerinde tamamlanan Türkiye ziyaretini gerçekleştirirken, Karadeniz’de İstanbul’dan Trabzon’a dönüşte Ege vapurunu kullanmıştır.
EGE VAPURUNUN SONU
Ege Vapuru Atatürk’ün yurt içi gezileriyle özdeşleşmiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında geminin uzun soluklu süvarilerinden Süreyya Gürsu emekliye ayrılmıştır. Ege vapuru, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı Akdeniz devletleriyle ilişkileri geliştirmek amacıyla Batı Marsilya Postası adıyla Akdeniz seferlerine konulmuştur. İlk olarak 19 Haziran 1946’da Pire, Napoli limanlarına uğrayarak Marsilya’ya sefer düzenleyen Ege Vapuru, Türkiye’ye dönüş yolunda 28 Haziran 1946’da Marsilya’dan hareket etmiş ve Cenova ve Pire limanlarına uğrayarak İstanbul’a ulaşmıştır. 1950’lilerden önce havuzlanmış ve onarım görmüştür. Bir süre daha kullanılan gemi 1953 yılında Bakanlar kurulu kararıyla satışa çıkarılmış ve Denizcilik İşletmeleri envanterinden düşürülmüştür.
SAVARONA YATI
İnşasına, 1930 yılının başında Almanya-Hamburg’daki dünyaca ünlü Blohm & Voss Tersanesi’nde başlanan Savarona yatı, 28 Şubat 1931 tarihinde denize indirildi. Yatın sahibi Cadwalader adında ABD’li bir milyarderdi. Adını Hint Okyanusu’nda yaşayan bir deniz kuşundan alan Savarona, 23 Şubat 1938 günü Türkiye tarafından satın alındı.
1938 yılında Atatürk'ün hastalığının şiddetlenmesi ve doktorların Atatürk'e deniz havasının iyi geleceğini söylemesi üzerine satın alınan Savarona, 1 Haziran 1938 tarihinde İstanbul'a geldi. 25 Temmuz 1938'e kadar Atatürk Savarona'yı kullandı. Bu tarihten sonra hastalığı şiddetlenen Atatürk, bir daha Savarona'ya binemedi. Atatürk'ün ölümünden sonra Ulaştırma Bakanlığı'nın kararıyla İstanbul Limanı siciline kaydedildi. İkinci Dünya Savaşı sırasınca hedef alınmaması için Kanlıca Körfezi'nde tutuldu.
2 Temmuz 1951 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın isteğiyle Deniz Harp Okulu’nun eğitim gemisi olması kaydıyla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredildi. 10 yıl kadar Donanma Komutanlığı Gölcük iskelesinde bağlı kalan Savarona, 1989 yılında iş insanı Kahraman Sadıkoğlu’na 49 yıllık kullanım hakkıyla satıldı. Tuzla’da 3 yıllık yenileme çalışmalarıyla tekrar denize döndü. 2014 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından satın alındı. Savarona, Deniz Kuvvetler i Komutanlığı’nabağlı İstanbul Tersane Komutanlığı’nda koruma altında tutuluyor.
KAYNAKLAR:
• ANADOLU MAVİSİ, ALİ BOZOĞLU/GÖKHAN KARAKAŞ, TÜRK LOYDU VAKFI YAYINLARI, 2022
• ATATÜRK ANSİKLOPEDİSİ İNTERNET SİTESİ - Ege Vapuru
• TRT HABER İNTERNET SİTESİ - Gülcemal vapuru 75 yıl boyunca birçok önemli olaya tanıklık etti