İlber Ortaylı'nın tavsiye ettiği kitaplar
Tarih deyince hiç şüphesiz aklımıza gelen ilk isimlerden biri İlber Ortaylı'dır. Tarih merakımız varsa ve kendimizi geliştirmek için çalışıyorsak acaba bu kişiler tarihi nerden okuyorlar diye merak ediyoruzdur. İşte size İlber Ortaylı'nın önerdiği 50 kitap sizin için araştırdık.
1- SAVAŞ VE BARIŞ - LEV TOLSTOY
Savaş ve Barış, Napolyon döneminde gecen Rusya ve Fransa arasındakı çekismeli savaşı anlatmasının yanında saray hayatı ve saray insanlarının bulundukları konumlardan nasıl değişikliğe uğradığı da anlatılmaktadır. Savaş, Rusya ile Fransa arasındaki bitmek bilmeyen vahşet; barış ise kişiler arasında yaşanan aşklardır.
2- TARİH NOTLARI - BERNARD LEWİS
Hiç kuşkusuz, Orta Doğu ve İslam tarihi konusunda yaşayan en önemli tarihçilerden biri Bernard Lewis'dir. Diğer tarihçilerden farklı olarak yaşadığı yüzyıla tanıklık etmekle kalmamış bizzat bu tarihin içerisinde bir aktör olarak da bulunmuştur. Bu açıdan otobiyografik çalışması Tarih Notları: Bir Orta Doğu Tarihçisinin Notları birinci düzey tarihsel bir belge niteliği taşımaktadır. İngiliz Gizli Servisi'ndeki görevi nedeniyle II. Dünya Savaş'ında ve ardından gönderildiği Orta Doğu'nun yeniden şekillenmesinde, Arap-İsrail Savaşı'nda, Afganistan'da, İran Devrimi'nde ve Irak'ın işgalinde tarihin bizzat aktörü olarak rol oynamıştır. Dolayısıyla bu kitap kişisel bir anlatı olmanın ötesinde tarihsel bir belge niteliği taşımaktadır.
3- İSLAM UYGARLIKLARI TARİHİ - CORCİ ZEYDAN
Lübnanlı Ortodoks bir aileden gelen Corcî Zeydân 19. yüzyılın en önemli İslâm tarihi, dil ve kültürü araştırmacılarından biriydi, İngilizce, Latince, Fransızca, Almanca, İbranice ve Süryanice dillerini öğrenen Zeydân, tarihin dışında Arap dili ve edebiyatı konusunda da birçok eser verdi, İslâm tarihinin, ağırlıklı olarak da Osmanlı öncesi dönemin ele alındığı bu ünlü eserinde Corcî Zeydân, İslâm uygarlığı ve Arap halkları konusunda hayli zengin bir kaynak sunuyor. Günümüzde klasik bir İslâm uygarlığı tarihi olarak kabul edilen bu kitap, Batı dillerinin yanında, Farsça ve Urduca'ya da çevrildi. Oxford Üniversitesi'nden Türkiye'deki ilahiyat fakültelerine kadar, birçok üniversitede bir asra yakın süredir ders kitabı olarak okutulmaktadır.
4- TİMURLENK - BEATRİCA FORBES MANZ
Avrasya’nın her köşesinde bir kasırga gibi esen Timurlenk, bozkır fatihlerinin sonuncusuydu. Dünya tarihinde ömrünün neredeyse tamamını seferlerde geçirmiş savaşçı-hükümdar karakteri için akla gelen ilk isimlerdendir. “Kuvveti sonsuz” olarak nitelendirilen ordularıyla 1382’den 1405’e kadar çok geniş toprakların tozunu dumana katmıştır. Delhi’den Moskova’ya, Orta Asya’dan Tanrı Dağları’na, Anadolu ve Toroslar üzerinden Avrasya’ya kadar yeni fetihler için karşısına çıkan güçleri hallaç pamuğu gibi oradan oraya savurmuştur. Şüphe yok ki birçok kadim şehri de yerle bir etmiş, bazılarını ise kudretinden esirgemiştir.
5- DİVAN - FUZULİ
Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır. Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir aşk, Ehl-i Beyt'e duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir.
6- İNCE MEMED SERİSİ (4 KİTAP) - YAŞAR KEMAL
Otuz iki yıllık bir zaman diliminde yazılan İnce Memed dörtlüsü, düzene başkaldıran Memed'in ve insan ilişkileri, doğası ve renkleriyle Çukorava'nın öyküsüdür. Yaşar Kemal'in söyleşiyle "içinde başlakdırma kurduyla doğmuş" bir insanın, "mecbur adam"ın romanı. Eşkıyalığı bırakarak evlendiği Seyran ile bir Akdeniz kasabasına yerleşen Memed, burada milli mücadele kahramanlarından muallim Zeki Nejad'la dostluk kurar. Memed, köylüye zulmeden çeltikçilerle mücadele eden Zeki Nejad'ı öldürten Şakir Bey'i öldürerek yeniden dağa çıkar. Kendini yakalamak için köyleri boşaltarak kölyüleri Çukurova'ya süren milletvekili Arif Saim Bey'i öldürür. Bu olaydan sonra İnce Memed'in imi timi belirsiz olur. "Türk halkının 1950 yılında, çeyrek yüzyıllık bir siyasal iktidarı niçin değiştirdiğini anlamak için bence İnce Memed 4'ü, bu, resmi tarihin dışında yazılmış romanı okumak yeter." Fethi Naci, Bir Romancı: Yaşar Kemal "İnce Memed hem Homeros şiiri, hem ortaçağ türküleri, hem de bir proleter destanı ya da bir serüven romanı, hatta toplumsal bir belge niteliği taşıyor. " Jacqueline Piatier, Le Monde, (Fransa) "İnce Memed serisinin 1987 tarihli dördüncü ve son kitabı, Robin Hoodvari bir serüven hikayesi olmakla kalmıyor, aynı zamanda müthiş bir şiirsellik taşıyor." Regina Karachouli, Sachsische Zeitung, (Almanya) "Çağdaş Türkiye'de yaşayan bir efsaneye dönüşen asi gencin yabanıl, hüzünlü ve unutulmaz destanı." The Bookseller,
7- DOĞU BATI DİVANI - JOHANN WOLFGANG VON GOETHE
Ötüken, okuyuculara dünya edebiyatının en güzîde eserlerinden Doğu Batı Divanı’nı takdim ediyor. Büyük Alman mütefekkir ve şairi Goethe’nin en olgun tefekkür meyvelerinden sayılan Doğu Batı Divanı, Faust ile birlikte, birbirini tamamlayan iki kemâl zirvesinden biri olarak kabul ediliyor. Faust’un cihanşümûl şöhretine, hakkında yapılmış çok sayıda araştırmaya ve yayına mukabil Doğu Batı Divanı, maalesef Türk aydınlarının dikkatinden uzak kalmış, üzerinde lâyıkıyla düşünülmemiştir. Hâlbuki Doğu Batı Divanı’nı çok ilginç bir Şark geleneğine dayanıyor: Goethe bu büyük eserini, Hafız, Şeyh Sadi, Nizâmî ve Mevlâna gibi klasik İslam şairleri başta olmak üzere, birçok Müslüman şair, devlet adamı ve nüktedanlarına nazire olarak kaleme almıştı. O, birçok klasik İslam şairi, devlet adamı, sanatkârı ve mütefekkirini klasik şark şiirinin diliyle değerlendirmiş, onları eserleri ve tefekkür tarzlarıyla Batıya tanıtmaya çalışmıştır; bu açıdan Doğu Batı Divanı, sadece doğuyu ve batıyı değil, Klasik İslam tefekkür ve kültürünü anlayabilmemiz için rehber bir eserdir.
8- OSMANLI İMPARATORLUĞU - HALİL İNALCIK
"Milletleri millet yapan tarihleri ve kültürleridir. Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bireye benzer. Osmanlı tarihi, Türk tarihinin görkemli bir dönemidir."
9- AUGUSTUS - ADRİAN GOLDWORTY
Roma’nın şiddetli siyasi ortamına atıldığında 19 yaşındaydı. Katledilen Iulius Caesar’ın hem büyük yeğeni hem de varisiydi. Bütün tersliklere ve çok daha deneyimli rakiplerinden gördüğü muhalefete rağmen neredeyse beş asır boyunca ayakta kalmış olan Cumhuriyet’i üstü örtülü bir monarşiyle değiştiren kişi oldu. Yaratmış olduğu sistem, imparatorluğa yaklaşık 250 yıllık bir istikrar sağladı. Roma sadece onun döneminde en büyük ve en zengin olarak hatırlandı. Gençlik yıllarında atılgan, eli kanlı, savaş beyi olarak bilinirken ilerleyen yaşlarında devletin biricik muhafızı olarak kendine yeni bir yol çizdi. 43 yıl boyunca mutlak güce sahip oldu. Roma’nın ilk imparatoruydu: Gaius Iulius Caesar Octavianus Augustus…
İngiliz tarihçi Adrian Goldsworthy bu biyografide, antik kaynaklardaki derin bilgisinden yararlanarak, Augustus’un uzun hayatını daha önce hiç olmadığı kadar detaylı bir şekilde anlatıyor. Sıra dışı karakteriyle, dostlarıyla-düşmanlarıyla, kazandığı zaferlerle, Roma İmparatorluğu’nu yenileme girişimleriyle, gençliğindeki savaşçı ve ihtiyarlığındaki bilge ruhuyla bambaşka bir Augustus portresi çiziyor.
Augustus: Roma’nın İlk İmparatoru, dünya tarihine damga vurmuş bir lideri yakından tanımak isteyen tarih severler için son derece sürükleyici bir başucu kaynağı
10- TÜRKLERE GÜVENDİLER - ENDER ARAT
Tarih boyunca Türk topraklarına sığınanlar: Macarlar, Polonyalılar, Museviler, Almanlar, Avusturyalılar, Fransızlar, İtalyanlar, Estonyalılar, İspanyollar, Ruslar, Arnavutlar, Kırım Tatarları, Çerkesler, Abhazalar, Romenler, Gürcüler, Azeriler, Hintliler, İranlılar, Suudi Arabistanlılar, Kazaklar, Afganlar, Cezayirliler, Tunuslular, Moritanyalılar, Boşnaklar, Karadağlılar, Hıristiyan Topluluklar, Sırplar, Yunanlılar, Irak'tan kaçan Kürtler, Suriyeliler
11- DENGE OYUNU - SELİM DERİNGİL
Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki dış politikası, en kritik zamanlarda bile, görece küçük bir ülkenin diplomatik başarısı sayesinde dünyanın büyük güçlerine sözünü geçirebildiğinin canlı kanıtıdır. Türkiye o yıllarda çevresini saran yıkım ağının dışında kalmayı başardı; çünkü dış politikayı yönetenler savaşın dışında kalmak düşüncesinin rehberliğinde hareket ettiler. İsmet İnönü, Numan Menemencioğlu, Şükrü Saracoğlu gibi devlet adamları dış politikada hep gerçekçiliği ön plana aldılar, kararlı bir "denge oyunu" oynadılar. Selim Deringil Avrupa çapındaki bu oyunu belgelerle anlatıyor
12- BABİL KULESİ'NDE BULUŞALIM - MEHMET NURİ YILDIRIM
Emekli Büyükelçi Mehmet Nuri Yıldırım'ın gözlemleriyle, 40 yıllık meslek hayatından dünya dillerine dair anılar...
13- ATATÜRK - ANDREW MANGO
Modern Türkiye'nin Kurucusu Mango'nun uzun zamandır beklenen Atatürk adlı kitabı, Remzi Kitabevi yayınları arasında yerini aldı. Türkiye'nin, bağımsızlığı ve varoluş yolunda Atatürk gibi bir liderle yakaladığı olağanüstü şansı irdeleyen bu kitap, onu salt lider yanıyla değil, yakın çevresi ve insan ilişkileriyle de yansıtıyor. Aynı zamanda dönemin toplumsal yapısı ve güç dengelerine de açıklık getiren kitap, onun karizması, zaafları, kadınlarla olan ilişkileri, dostlukları, nefretleri, iyilikleri ve hatta kıskançlıklarıyla bir insan olduğunun altını çiziyor. Uzman bir yazar, nesnel bir yapıt: İşte Atatürk'ün yaşamı ve mücadelesi!...
14- OSMANLI VE AVRUPA - HALİL İNALCIK
15. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı, Avrupa tarihini şekillendirmede çok önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı'ya referansta bulunmaksızın raison d'etat, reel politik, güç dengesi ve hatta Avrupa kimliği gibi kavramları açıklamak mümkün değildir. Osmanlı ile Avrupa arasında karşılıklı etkiler aşikâr olduğu halde maalesef bu etkileşim Batı tarihçiliğinde çok fazla dikkate alınmamıştır.
Hristiyan Haçlı geleneği, uzun süren savaşlara bağlı olarak gelişen düşmanlık, kültürel yabancılaşma gibi bazı tarihsel nedenlerden ötürü ve belki de Osmanlı'nın Aydınlanma sürecinin dışında kalması dolayısıyla Osmanlılar Batı tarihçiliğinde genellikle Avrupa ve Avrupalılığın karşıtı ve antitezi olarak ele alınmıştır. Oysa taraflar arasında çatışmadan çok daha fazlası mevcuttur.
Osmanlı Devleti'nin modern Avrupa'yı şekillendirmedeki etkileriyle birlikte Batı tarihindeki yeri ve Avrupa'yla arasındaki siyasi-ekonomik ilişkiler, sosyo-kültürel bir karşılaşma olarak en büyük tarihçilerimizden Halil İnalcık'ın kaleminden, Osmanlı ve Avrupa'da...
15- YENİÇERİLER - GODFREY GOODWİN
Avrupa, XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun gücü karşısında deyim yerindeyse tir tir titredi. Yeniçeriler, kendilerine özgü kıyafetleri, yüreklere korku salan sesleri ve mehter müziğiyle karşı konulmaz Osmanlı ordusunun simgesiydiler. İmparatorluğun Avrupa’da Tuna Nehri’ne dayandığı, Suriye, Irak ve Mısır’ın fethedildiği dönemlerde ocaklarına ve geleneklerine büyük bir sadakatle bağlıydılar.
16- OSMANLI BİLİM MİRASI - EKMELEDDİN İHSANOĞLU
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Osmanlı Bilim Mirası” kitabı, otuz sene evvel başlayan ve yine İhsanoğlu’nun hazırlayanlar arasında olduğu 18 ciltlik dev çalışma “Osmanlı Bilim Literatürü Tarihi”nin bir çeşit özeti.
17- TARTARİCA - KOLEKTİF
Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB), Tataristan Mercani Tarih Enstitüsü ve Türkiye Cumhuriyeti Kazan Başkonsolosluğu işbirliğinde, Kastamonu Entegre A.Ş.’nin katkılarıyla, ortak Türk tarihine ilişkin unsurları ve Tatarlar’ın geçmişten günümüze kadar geçirmiş oldukları tarihi süreci, zaman ve coğrafya açısından ele alarak anlatan, harita ve görsel malzemelerin yanı sıra güçlü bilimsel metinlerin de yer aldığı önemli eser ‘Atlas Tartarica’ kitabını Türkçeye kazandırdı.
18- GEÇ ANTİKÇAĞ DÜNYASI - PETER BROWN
Sosyal ve kültürel değişimler hakkındaki bu çarpıcı çalışma, geç antik dünyanın MS 150-750 yılları arasında neden ve nasıl değiştiğini açıklıyor. Princeton Üniversitesinde emeritus profesör olan Peter Brown bu yüzyıllarda, pek çok köklü kadim kültürün sonsuza kadar kaybolduğunu vurguluyor. 476’da Roma İmparatorluğu Batı Avrupa’dan kayboldu, 655 yılına gelindiğinde Pers İmparatorluğu Yakındoğu’dan silindi.
19- MAVİ YOLCULUK - AZRA ERHAT
“Mavi yolculuğu anlatmak zordur, mavi yolculuğu yaşamak gerek.
Tam yirmi yıldır, onar, on beşer kişilik gruplarla, dünyanın birçok ülkelerinden gelme genç yaşlı insanlarla mavi yolculuk yaparız.
Aramızda sanatçılar, yazarlar, öğretmenler, her meslekten insan bulunur. Birçoğu öğrenci ya da çocuktur, ama nereden gelmiş olurlarsa olsunlar, çevreleri, yaşları ne olursa olsun, hepsi iki üç hafta süren mavi yolculuk dönüşünde başka bir insan olarak çıkarlar karaya. Gözleri güzellikle, gövdeleri sağlıkla, ruhları mutlulukla dolmuştur (1962).”
On yedi mavi yolcu Macera adlı gemiyle Ege kıyılarını keşfe çıkar.
20- GÖKBÖRÜ İZİNDE - AHMET TAŞAĞIL
TARİH ÖNCESİNDEN COĞRAFYALAR ÖTESİNE: TÜRKLER
Onlar varlıklarının anlamını seferde buldular. Nice zamanlar içinde nice mekânlara sahip oldular. Tarifi mümkün olmayan büyüklükteki toprakları bazen ayak sesleriyle bazen de nal sesleriyle aştılar. Kondular, göçtüler… Kurdular, yıkılınca tekrar yaptılar… Hiçbir zaman vazgeçmediler. Ne olacağını değil, daima nasıl olacağını düşündüler. Türkler...
İslam Öncesi Türk Tarihi ve Orta Asya Tarihi alanlarının uzmanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, tarihin peşinden ve Türklerin izinden gidiyor, engin coğrafyaları adımlıyor, Türklerin gizemli tarihini yeniden yazıyor.
21- DOĞU SEYAHATNAMESİ - RİCOLDUS DE MONTE CRUCİS
13. YÜZYILIN SONLARINDA ORTADOĞU’YA YOLCULUK
Ricoldus de Monte Crucis'in dürüst ve nispeten tarafsız bir dille kaleme aldığı seyahatnamesi, Ortadoğu'daki Latin varlığının sona erdiği, Moğol istilası sonrası bölgenin istikrara kavuşmaya başladığı ve o coğrafyaya sonraki yüzyıllarda hâkim olacak aktörlerin ortaya çıktığı bir dönemin panoramasını çizmesi bakımından oldukça değerli bir eser. Bunun yanı sıra, Müslüman dünyasına yönelik militarist perspektifin dışına çıkarak, sonraki 300 yıl Doğu-Batı dikotomisinin yönünü belirleyen bir kaynak ve oryantalizmin öncülü olmasıyla da Doğu Seyahatnamesi mutlaka okunmayı, anlaşılmayı bekliyor. Müslüman inancına fazla müsamahakâr bakmasa da kendisinden önce, İslam'ın reddiyesi üzerine yazan dindaşı teologların düştükleri hataya düşmeyerek, İslam'ın sapkınlık değil apayrı bir din olduğu gerçeğini ortaya çıkardığı düşünülünce, Ricoldus’un bölgeye ve insanına bakışını apayrı bir yere koymak gerekiyor.
1240’larda Tiflis’te faaliyete başlayıp Ortadoğu’yu kendine faaliyet alanı olarak belirleyen Dominikan Tarikatı, zamanla görev sahasını Tebriz’e kadar genişletmiştir. Tarikatın Anadolu ve Ortadoğu toprakları hakkında bilgi almak ve misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak üzere görevlendirdiği keşişlerden biri de Ricoldus de Monte Crucis’tir. Kutsal Topraklardan başlayan yolculuğunu Kilikya, Doğu Anadolu, Azerbaycan, İran ve Irak’ta sürdürüp Bağdat’ta sonlandıran Ricoldus, yazdığı eserle Ortadoğu halkları ve gelenekleri üzerine benzersiz bir kaynak ortaya koymuştur. 1289-1291 yıllarında keşişin Bağdat’ta olduğu günlerde yazdığı ve orijinal ismi Liber Peregrinationis in Partibus Orientis olan Doğu Seyahatnamesi, Bağdat’ın Moğol işgali altındaki dönemini anlatan kısımlarıyla da modern tarih yazımını aratmayan Batılı kaynakların başında gelmekte.
Ahmet Deniz Altunbaş’ın Latince aslından çevirdiği ve notlandırdığı Doğu Seyahatnamesi, Suriye, Celile, Tiberya, Yafa, Kudüs, Ürdün, Filistin, Trablusşam, Tartus, Kilikya, Yumurtalık, Toroslar, Sivas, Erzurum, Ağrı, Tebriz, Bağdat, Musul, Tikrit gibi dünyada benzersizliğini hâlâ koruyan Ortadoğu ve Mezopotamya diyarlarının kendine has çok kültürlü atmosferini başarıyla yansıtıyor ve bugün de ilgiyle okunmayı fazlasıyla hak ediyor.
22- SEYAHAT JURNALİ - ALİ BEY
1885-1888 yılları arasında Düyûn-ı Umûmiye’deki bir görev nedeniyle İstanbul’dan yola çıkılan seyahatte, Irak ve Hindistan gibi uzak memleketlerin coğrafi, demografik ve kültürel özelliklerinin, yaşanılan bazı ilginç olayların kıvrak zekayla, mizansen bir üslupla veya güçlü gözlemlerle kağıda aktarılmasının güncesi…
Klasik Türk edebiyatının önemli kalemlerinden Direktör Âli Bey’in Batılı anlamdaki ilk gezi yazısı Seyahat Jurnali, Uykusuz dergisinin çizeri Cihan Kılıç’ın birbirinden özgün çizimleriyle karşınızda.
125 yıl öncesinden bugüne erişen resimli gezi yazısı.
23- ZEYTİNDAĞI - FALİH RIFKI ATAY
Zeytindağı, insanın kanını donduran tarihi bir süreci, “bir imparatorluğun çöküşünü” o zamana göre en duru Türkçe ile karşımıza getiriyor. Kitapta Mehmetçik’in Yemen’de, Aden’de, Kanal’da, Gazze’de, Arap çöllerinde nasıl kırıldığını, yenilgiden sonra bir vagon dolusu “mecidiye altınını” bile nasıl bıraktığımızı hayretler içerisinde okuyacaksınız.
Cemal Paşa’nın emir subayı olarak, o günlerde en yakınında olan Falih Rıfkı, Zeytindağı kitabıyla tarihimize bir ibret belgesi bırakırken, her biri bir destan olabilecek, askerlerin günlükleri ve âdeta kumar masasında kaybedilen Ahmetlerin, Mehmetlerin hikâyeleri tüylerinizi ürpertecek.
“Falih Rıfkı, Ortadoğu’nun kan ve barutunu gördü; Bahriye Nazırı ve Suriye-Filistin Umum Kumandanı Cemal Paşa’nın özel kalem subayıydı. Kendinden emin bir üslûpla bu dönemi ve yaşadıklarını “Zeytindağı”nda anlatır. İmparatorluğun yıkılışını kaleme aldığı, herkesin defalarca okuduğu Zeytindağı bu dönemin ve bu coğrafyadaki gözlemlerinin eseridir. Kitap, dönemin bir muhasebesiydi. Falih Rıfkı Atay’ın sürükleyici, zengin muhtevalı, zıt görünüm ve olaylara dayanarak tezlerini savunan bir üslûbu vardır.
Onu her zaman yaşatacak ve sevdirecek olan kitaplarının en birincisi “Zeytindağı”dır. Bu kitapta bir imparatorluğu, bir güneşin trajik batışını, keskin gözlemleri, realist ama hüzünlü bakışıyla anlatır.”
Prof. Dr. İlber Ortaylı
24- OSMANLI İMPARATORLUĞU VE İSLAM - AHMET YAŞAR OCAK
Bu çalışmanın tespitlerinden biri de Osmanlı medresesinin İbn Arabîci bir gelenek üzerine kuruluşu ve bunun bütün Osmanlı asırlarını nasıl etki altına aldığı meselesidir.
“Osmanlı İmparatorluğu’nun İslam’la ilişkisi konusunun belki merkeze alınması gereken asıl boyutu, diğer kesimlerle olan sıkı bağlantısı ve onları domine etmesi itibariyle devletin İslam algısıdır. Bu sebeple çalışma, Osmanlı merkezi yönetiminin bizzat söz konusu ilişkinin merkezinde olduğunu göstermeye çalışmıştır. Devlet diğer sektörlerle ilişkilerinde daima üstte olduğunu hissettirmektedir. O sektörler de devletle, hatta birbirleriyle olan ilişkilerini son tahlilde buna göre düzenlemek ve yürütmek zorunda olduklarının bilinci içindedirler.
Bu sebeple Osmanlı devletinin ne kadar eski, köklü, güçlü, çeşitli bir siyasal ve dinî gelenekler manzumesinin ve ideolojisinin mirasçısı olduğunu yansıtan klasik metinler yer yer metin içerisinde zikredilmiştir. Bu metinler belki bizim sayfalar dolusu söylediklerimizden daha açıklayıcı ve kullandıkları dille kendi zihniyet dünyalarını yansıtan metinlerdir. Böylece okuyucu onları kendi ifadeleri ve mantıkları doğrultusunda bizzat görebilme imkânına sahip olmaktadır.”
Ahmet Yaşar Ocak
25- OSMANLI TARİHİNDE EFSANELER VE GERÇEKLER - HALİL İNALCIK
Osmanlı tarihinin kaynaklarına inildiğinde birçok abartılmış olay ve efsanevî şahsiyet görmek mümkün. Bu durumda okurlar şu soruyu sormakta çok haklı: “Kaynakları bile böyleyse, biz kendi tarihimizi nasıl öğreneceğiz?” İşte bu soruya cevap verebilmek için Osmanlı tarihçiliği konusunda tüm dünyanın parmakla gösterdiği Halil İnalcık, özel olarak araştırdığı 18 konuya özel bir dosya hazırlar ve bu dosyaya şu ismi koyar: Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler.
Halil İnalcık kitabına Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde Rumlarla olan irtibat, İzmir’i fethedip Bizans’ı ürküten Türk komutanı Çaka Bey, son araştırmalar eşliğinde Ertuğrul Gazi’nin gerçek hikâyesi gibi kuruluş döneminin en önemli sayfalarıyla başlıyor.
Kitabın devam eden sayfaları arasında Çelebi Mehmed’in iktidar yolu, İstanbul Kuşatması’ndaki kritik üç gün, İstanbul’un fethi gibi oldukça şaşırtıcı ve kritik konular mevcut.
Boğazların 800 yıllık tarihi ve İstanbul, Sultan II. Osman’ın katli, iç savaş döneminin en merak edilen şahsiyeti Kösem Sultan, Sultan I. İbrahim’in hal’i ve katli, Osmanlıların Avrupa’da Protestanlığın yayılmasındaki rolü ve son olarak İnalcık’ın Türk Tarih Kongrelerinin değerlendirmesi ile kitap son buluyor.
Araştırmalara özgünlük kazandıran ve birer kanıt değeri taşıyan fotoğraflarla Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler’de Halil İnalcık, koca bir imparatorluğu yeniden ayağa kaldırıyor. Bu kitap sayesinde, size öğretilenlerin üzerine daha fazla bilgi koyabilir ya da bildiklerinizin sadece bir efsaneden ibaret olduğunu görebilirsiniz.
26- ANADOLU'DA ROMA HAKİMİYETİ - GÜRKAN ERGİN
Roma, Anadolu’ya resmen ayak bastığı MÖ 129’dan itibaren farklı kesimlerin katıldığı çok çeşitli isyan ve huzursuzluklarla baş etmek zorunda kalmıştır: bir ütopyanın peşinden gidenler, bir gecede 80.000 Romalıyı katleden şehirler, korsanlar, haydutlar, araba yarışı takımlarının taraftarları, din adına öldürenler, bir sahte imparatorun ardına takılanlar… Elinizdeki kitap yaklaşık 700 senelik Roma hâkimiyeti süresince meydana gelmiş bu olayları sebep ve sonuçlarıyla incelemenin yanında, Roma’nın Anadolu’da düzen ve sadakati sağlamaya yönelik uygulamalarını ortaya koymak amacını taşımaktadır. Benzer çalışmalardan farklı olarak, ele aldığı uzun zaman dilimi ve geniş coğrafya vasıtasıyla okuyucuya kapsamlı bir bakış açısı sunmak da yine bu kitabın hedefleri arasındadır. Okuyucu Roma İmparatorluğu’nun hem acımasız yönü ve idari başarılarına, hem de Anadolu’nun fatihiyle mücadelesi ve kader ortaklığına şahit olacaktır.
27- ROMA: KARTALLARININ İMPARATORLUĞU - NEİL FAULKNER
Pek çok kişi bir uygarlık modeli olarak Roma İmparatorluğu'na hayranlık duyar. Neil Faulkner, bu çalışmasında, aslında Roma İmparatorluğu'nun acımasız bir soygun ve şiddet mekanizmasına dayandığını ileri sürüyor. Savaş; devleti, hâkim sınıfı ve gözde yandaş gruplarını zenginleştirmek için kullanılıyordu ve bu savaşlarda da köleleştirilmişti. Roma İmparatorluğu'nda devlet ve toprak sahibi hâkim sınıf, ordularını, şehirlerini ve mülklerini finanse etmek için kırdan vergi ve rant biçiminde artık çekiyordu. Kitleler -köleler, serfler, yoksul köylüler- imparatorluğu ayakta tutan sömürünün kurbanlarıydı. Gerilimler ve örtük ihtilaflarla delik deşik olan bu sistem, en başından itibaren kendi kaçınılmaz sonunun tohumlarını da içinde taşıyordu Kartalların İmparatorluğu, küçük bir topluluğun dünya tarihinin en önemli imparatorluklarından biri haline gelişinin ve kendi yarattığı şiddet ve kan deryasında boğulmasının hikâyesini etkileyici bir ustalıkla anlatıyor. Bunu yaparken, kurbanların hikâyelerine hak ettiği saygıyı göstermekten de kaçınmıyor.
28- ORTAÇAĞ - UMBERTO ECO
Umberto Eco bu kitapta, farklı disiplinlerde ortaçağ üzerine uzmanlaşmış isimlerle işbirliği yaparak; okuyucusunu sanat, tarih, edebiyat, müzik, felsefe, bilim ve teknik gibi başlıklar altında Avrupa uygarlığının söz konusu dönemdeki hikayesine doğru yolculuğa çıkarıyor. Kitap, Umberto Eco'nun ortaçağın ne olduğunu ya da kendi deyişiyle öncelikle ne olmadığını anlatan giriş yazısıyla başlıyor ve böylelikle kitaptan nasıl yararlanılması gerektiğinin ipuçlarını veriyor. Bu yazıda ortaçağın başlangıç ve bitim tarihlerini de tartışan Eco, dönemin yaygın kabuller (476-1492 yılları) itibarıyla en az 1016 yılı kapsadığını belirtiyor. Girişi izleyen bölümler klasik ansiklopedi formatında düzenlenmiş değil. 'Tarih' başlıklı ilk ana bölümde Laura Barletta'nın 'Giriş' başlıklı yazısını Filippo Carla, Paquale Rosafio, Massimo Pontesilli gibi önemli yazarların dönem anlatımları izliyor.
29- ÇANKAYA - FALİH RIFKI ATAY
‘‘Ankara’ya yıllardır gitmemiştim. Elimizde doğup büyüdüğü için bu sefer alıcı gözü ile bir dolaşayım dedim.
Düşünüyorum da bir zamanlar demiryolu köprüsünden Çankaya’ya kadar bir tek çatı, geceleri bir tek ışık yoktu. Atlı arabamız yabani bağ kütüklerini çiğneyerek köşke giderdik.
Ama şimdilerde bu yolun üstündeki yürür merdivenli mağazayı gezerken, ülkeyi ilk kurduğumuz yıllarda bütün çarşıda birbirine eş iki fincan bulamadığımız günler geliyor aklıma. Tren İstanbul’dan yirmi dört saatte geldiği için balık yüzü göremediğimiz yıllar…
Biz gençliğimize güvenerek yataksız vagonlarda, tahtakurularına katlanarak, öğle yemeğini Polatlı’da akşam yemeğini Eskişehir’de yiyerek, İstanbul’a gidip denize, adeta medeniyete kavuşurduk. Atatürk tek başına Çankaya’yı beklerdi’’
30- OSMANLI DÖNEMİ KIRIM HANLIĞI - V.D. SMİRNOV
Sahib-Giray, Baki-bey'le aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden Moskova'ya düzenlediği sefer başarısızlıkla sonuçlanınca geri dönerken Korkunç İvan'a şu kahırlı mektubu gönderdi: "Ey mel'un ve bidin ve bed-ayin-i Moskov diyen (dinsiz ve putperest Moskof denilen) sabancı kulum! Sana şöyle ma'lum ola ki, benim muradım bu idi ki, il ve vilayetin garet idüb (talan edip) ve seni tutup sana saban sürdürüb ulu atañı babalarımız nice kullanırlarsa ben seni artık ri'ayet idüb (ben sana daha fazlasını yapıp) ayağına kademe (talkan) urub kuyu kazduram ve kendü miktarını özine bildürüb cihan halkın sana güldürem (kaç paralık adam olduğunu kendine gösterip, el-alemi sana güldüreyim). Var Allah-ü Teala Hazretleri'ne şükürler eyle ki, dahi dünyada yiyecek ekmeğin varmış. Baki sebep olub (Baki-bey yüzünden) Oka suyı geçilmedi. Ana dualar eyle. İmdi evvel ol koyunun içindeki böriyi (kurdu) depeleyüb ve bağım arasında olan har u haşekni ayırtlayub (bahçemdeki yaban otları ve haşeratı temizleyip) andan senin hakkından gelem."
Nereden nereye? Vaktiyle onları akın ve yağmalara itekleyen Türkler, şimdi uluslararası anlaşmalarla elleri kolları bağlanınca, onların komşu devletlerin topraklarına saldırmasını engellemeye çalışıyorlardı. Sabık hanlar, düşman topraklarına akınlar düzenleme konusunda Bab-ı Alî'nin buyruklarına itaatsizlik ettiklerinde sık sık değiştirilmişlerdi. Ama XVIII. Yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu için diğer halklara ve yakın bir gelecekte kaderini uzak komşusu Rusya'nın kaderiyle birleştirmeye hazırlanan vassal Kırım Hanlığı'na karşı işlediği tüm ağır hataların bedelini ödeme zamanı olacaktı.
31- DÜNYA TARİHİ - CLİVE PONTİNG
Bilinen dünya tarihi anlatıları, Batı uygarlığının yükselişine odaklanma eğilimi nedeniyle Antik Yunan, Roma İmparatorluğu ve Avrupa’nın genişlemesi konularına ağırlık verir. Çin, Hindistan ve Japonya gibi büyük uygarlıkların tarihleri, dolayısıyla dünya nüfusunun çoğunluğunun yaşadıkları, genellikle çok daha küçük bir alana sıkıştırılır.
Dünya Tarihi, tamamen farklı bir yaklaşım sergiliyor. İnsanın öyküsünün bütünsel bir açıdan anlatılması gerektiği varsayımından yola çıkarak insanın evrimini, avcı ve toplayıcı olarak yaşamlarını ve devamında tarıma geçişlerini irdeledikten sonra Mezopotamya, Mısır, Çin, İndus Vadisi, Mezo Amerika ve Peru gibi yeryüzünün çeşitli bölgelerinde uygarlıkların ortaya çıkışını ele alıyor. Anlatısına ilk uygarlıkların öyküsüyle devam ederek bunların yalnızca farklılıklarını değil, benzerliklerini de vurguluyor. Aralarındaki ilişkilerin nasıl kurulduğunu ve teknolojinin, fikirlerin ve dünyanın en büyük dinlerinin birinden ötekine nasıl geçtiğini açıklıyor. Büyük İslam, Çin ve Moğol İmparatorlukları’na ayrıntılı olarak yer veriyor. Öykünün ancak sonlarına doğru Avrupa, teknolojik yenilikler ile sosyal ve ekonomik değişimlerin üzerinde yükselerek yavaş yavaş dünyaya egemen olmaya başlıyor. 21. yüzyıla gelindiğinde Avrupa’nın bu egemenliği de ortadan kalkıyor.
Dünya Tarihi, tam bir küresel alan taramasını gerçekleştirerek insanlık tarihinin yeni ve şaşırtıcı derecede farklı bir anlatımını sunuyor. Bu, yeni yüzyılda geçerli olacak bir dünyanın tarihi.
32- KAMBUR - ŞULE GÜRBÜZ
Benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim – kayıtsız kalınacak bir yanım yoktur. Ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.
Bana sorulsa bir gün “Kamburunun düzelmesini mi istersin, yoksa tüm insanların kambur olmasını mı?” diye, herkesi kambur görmek olurdu dileğim. Yerden yüksekliğimin bu gülünç santimleri yüzünden, yaşama da ölüme de sizlerden daha yakınım. Daha sonraları yerimi yadırgamamak için, yükselme isteğini bir türlü anlayamam.
Zaten bir portakalın doğusu batısı olduğuna inananlardan değilim – dolayısıyla dünyanın da...
Bana renk bile sormayın – bir beyazdan ya da sarıdan ne anladığınızı bilmeden size yanıt veremem.
33- KARAMAZOV KARDEŞLER - FYODOR DOSTOYEVSKİ
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşler'i tamamladığında, Rus yazınında 'felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevski'nin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında "Karamazov Kardeşler"de olduğu denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde, içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilenmiştir. Bir aileyi konu alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat aynasından yansıtır.
34- SAKARYA\BÜYÜK TAARUZ - SELİM ERDOĞAN
Sakarya’da uçurumun eşiğinden dönen bir millet nasıl oldu da 11 ay sonra 200.000 kişilik Yunan ordusunu önüne katıp denize döktü, İngilizlerin karşısına dikilebildi? Sakarya’nın başarılı kumandanı “Deli” Halit Bey neden Büyük Taarruz’un cephedeki vurucu kadrosu içinde yer almadı? Başkomutanın karargâhında sahiden de casus var mıydı? Sovyet yardımlarının ardında nasıl bir diplomasi savaşı vardı? Fransızların güney Anadolu işgaline son veren Ankara Antlaşması’nın ardında hangi dinamikler vardı? En zor anlarda bile Misak-ı Milli’den ve tam bağımsızlıktan taviz vermeyen Mustafa Kemal Paşa’nın sırrı neydi?
“Sakarya: Türk Bitti Demeden Bitmez” çalışmasıyla askeri tarihimize unutulmaz bir eser kazandıran Dr. Selim Erdoğan, tüm bu sorulara hem Türk hem Yunan askeri kaynaklarının çapraz okumalarıyla, belgelere dayalı olarak ve sahada elde edilen bulgularla cevap veriyor. Büyük Taarruz’la gelen zaferin çok çalışmanın, kendini “istiklâl” fikrine adamanın ve bunu yaparken sırtını bilime dayamanın bir sonucu olduğunu vurguluyor. Bu yüzden Türk ordusunun 26 Ağustos sabahı ilk top patladığında zaten zaferi kazanmış durumda olduğunu söylüyor: “O ilk top bilimin aydınlığıyla, inançla, vatan sevgisiyle yürüyen bir Başkomutanın ve ona inanan binlerce Türk’ün üç yıl boyunca sabırla büyüttükleri ağaçların meyve vermeye başladığı an olması nedeniyle önemlidir, ama 11 aylık hazırlık dönemi anlaşılmadığı sürece o ilk mermi sadece bir mermidir.”
35- MODERN TÜRKİYE'NİN DOĞUŞU - BERNARD LEWİS
Türklerin tarihe karşı giriştikleri yarış…”
Ünlü otorite Bernard Lewis’in Türklerin son 250 yıldaki tüm çağdaşlaşma çabalarını tek bir ciltte detaylarıyla anlatıp yorumlayan klasik eseri, yazar tarafından güncellenmiş orijinal III. edisyondan çevirisiyle günümüz Türkçesinde.
Princeton Üniversitesi Yakındoğu Etüdleri profesörü Bernard Lewis, bu güncellenmiş klasik kaynak kitabında Türklerin son 250 yıldaki çağdaşlaşma serüvenini geniş bir kaynakçaya dayanarak yetkinlikle yorumluyor.
Türk milletinin bin yıl önce Çin’den vazgeçip İslamiyet’e yöneldiğinde başlamış olan batıya doğru yürüyüş, şimdi İslamî mirasın büyük bir bölümünden vazgeçerek Avrupa’ya yönelmiş ve yönetimde, toplumda ve kültürde Avrupaî yaşam tarzını benimseyip hayata geçirmek üzere kesiksiz, kararlı bir çabayı doğurmuştur.
Daha önce Türkçede yayınlanmamış güncel yeni ek bölümde Lewis, eserin ilk yayınlandığı 1961 yılından bu yana geçen 47 yıldaki gelişmeleri; Soğuk Savaş döneminin sona erişi, Türkiye’nin NATO üyeliği, Avrupa Birliği adaylığı ve Ortadoğu’daki ABD politikalarına reaksiyonlarını Radikal İslam tehdidini de göz ardı etmeden sunmaktadır.
Modern Türkiye’nin Doğuşu konunun duayeninden, son 250 yılımızı; Osmanlı İmparatorluğunun duraklama döneminden itibaren Türk çağdaşlaşma tarihini, Cumhuriyetin ilk ve engebeli yıllarını anlamlandırmak için başvurulabilecek güncellenmiş ve önemli bir kaynaktır.
36- BELGRAD 500 YIL SONRA - SÜHA UMAR
Kanuni’nin fethinden yaklaşık 500 yıl sonra, Belgrad’da gönüllerifetheden bir büyükelçinin anıları...
“Belgrad 500 Yıl Sonra”, ilişkilerin tepetaklak edildiği, hakkında,
en azından “dost olmadığı algısı” oluşturulmuş bir ülkeye,
bu ilişkileri düzeltmek görevi ile gönderilen bir büyükelçinin,
yaşadıklarının ve tüm sorumluluğunu üstlenerek yapmaya
çalıştıklarının hikâyesidir.
“Önce insan” olan büyükelçilerin de yaşamları; bildikleri, bilemedikleri;
sevdikleri, sevemedikleri; başarabildikleri, başaramadıklarından oluşur.
Kitapta anlatılmaya çalışılan tam da bunlardır.
İnsanca duygularla yoğrulmuş anılar, yaşanmış romanlardır.
Kitaptaki kişiler bu romanın kahramanlarıdır
37- SULTANIN PAŞALARI - OLİVER BOUQUET
Osmanlı devleti 19. yüzyılda, özellikle de Tanzimat ile birlikte yeniden yapılandırılırken, "paşa" payesi de bu dönüşümden payına düşeni aldı. Hem Tanzimat (1839-1876) hem de II. Abdülhamid dönemlerinde (1876-1909) yeni ordunun, mülkiye bürokratlarının en yüksek kadroları ve tehdit altındaki imparatorluğu müdafaa için Londra'ya, Viyana'ya, Paris'e giden diplomatların en önemlileri paşaydılar veya paşa yapıldılar. Unvan neredeyse Osmanlı devletinin yüksek katlarının tamamını ifade eden bir terim halini aldı. Prof. Dr. Olivier Bouquet, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan ve Osmanlı devletinin son 35 yılında görev yapmış 51.000'den fazla mülki memurun sicillerini içeren Sicill-i Ahvâl defterlerinde iğneyle kuyu kazarcasına yaptığı çalışmanın sonunda, 282 paşalık bir derleme oluşturmuş. Söz konusu paşaların arşivde yer alan biyografik fişlerini başka kaynaklarla da destekleyerek, Osmanlı 19. Yüzyılına damgalarını vuran paşaları, yani aslında Osmanlı mülkiyesini üç eksende mercek altına yatırıyor: Bu statü grubunu belirleyen ayırt edici özellikleri; onların yetişmesinde belirleyici olan toplumsal ortamı, eğitim çevresini ve dil etkenini; kariyerlerindeki ilk adımlardan mezara kadar meslek ve yaşam güzergâhlarını kapsayan bu eksenler Osmanlı devlet bürokrasisinin 1839-1909 arası dönemine ışık tutuyor. Bouquet'nin bu önemli çalışması, Osmanlı tarihinin can alıcı bir dönemine çözümleyici bir bakış yöneltebilmek için sağlam bir zemin sunarken, içerdiği prosopografik bilgiler ve Sicill-i Ahvâl gibi çok zengin, ama yeterince kullanılmamış bir kaynağı hatırlatmasıyla da ayrı bir değer taşıyor.
38- BOSTAN - SADİ-İ ŞİRAZİ
Bostan, Doğu edebiyatının elden ele, dilden dile dolaşan en büyük eserlerindendir. Tasavvuf anlayışını yansıtan bu yapıtta insanı insan yapan sevgi, açık yüreklilik, alçakgönüllülük gibi erdemler övülür; bunların her şeyden üstün olduğunu gösteren öyküler anlatılır.
İrfani öğretinin şiirsel taşıyıcıları, Mevlana, Şeyh Galib ve diğerlerinde görüldüğü üzere, mecazi bir dille konuşur. Sadi-i Şirazi ise böyle sembolik ve şiirsel bir sesten ziyade; dolaysız, yalın ve ‘gerçekçi’ bir anlatımı tercih etmiştir.
Osmanlı medreselerinin başlıca ders kitabı olan Bostan, gerçekçi, hikmetli ve şiirseldir. Temaları ve bu temaları işleyiş tarzı bakımındansa hem geleneksel, hem güncel, hem de hakikidir.
39- SULTAN ALP ARSLAN - CİHAN PİYADEOĞLU
Cend’den Mâverâünnehir’e, Hârizm’den Horasan’a, İran’dan Anadolu’ya hâkimiyetlerini doğu ile batı arasında birleştirmiş ilk devlet… Bu coğrafyada bizleri kalıcı kılan fikirlerin kaynağı, Anadolu’nun Türkleşmesinden cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar gelen yolun başı: Selçuklular…
Sadece 9 yıl tahtta kalmasına rağmen Türk tarihinde adı en fazla geçen hükümdar olan, babası Çağrı ve amcası Tuğrul Beylerle Anadolu’nun Müslümanlaşmasını sağlayan, özgür bir hükümdar olarak Fırat’ın batısına ilk defa geçmeyi başaran, 1071’de Malazgirt’te destan yazan, Türk tarihinin efsanesi Sultan Alp Arslan…
Sultan Alp Arslan üzerine hem akademik ihtiyaçları karşılayacak hem de akıcı üslubuyla tarih severlerin merakını giderecek bu çalışmayla, geri planda kalmış Selçuklu tarihi ile Sultan Alp Arslan yeniden gün yüzüne çıkıyor.
40- DEVLETİ AŞİYYE (5 cilt) - HALİL İNALCIK
Devlet-i ‘Aliyye’nin birinci cildi Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Balkanlar ve Ortadoğu’ya hükmeden güçlü bir imparatorluğa dönüşümünü konu alır. İkinci cilt, padişah ve devlet otoritesinin zayıfladığı 17. yüzyılın ilk yarısındaki iktidar mücadelelerini inceler. Üçüncü cilt, merkezi devlet otoritesinin yeniden kurulduğu “Köprülüler” dönemini, Orta Avrupa’da Habsburglarla süren uzun iktidar mücadelesini, malî ve siyasî bunalıma karşı çözüm arayışlarını ayrıntılarıyla ele alır. Dördüncü cilt ise, Osmanlı Devleti’nin geçirdiği askerî ve malî dönüşümü mercek altına alır, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemine kadar uzanan süreçte gelişen olayları takip eder. Ayrıca Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşları sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına uzanan geniş bir kesit sunar.
41- YENİÇERİLER - REŞAT EKREM KOÇU
Reşad Ekrem, Yeniçeri Ocağı'nı, kuruluşundan "şehir eşkıyası"na dönüp kaldırılışına kadar, bütün tarihi içinde ele alıyor. Reşad Ekrem'in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü… Osman Gazi'den Sultan Vahideddin'e yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu'na hükmeden anlı şanlı padişahlar… Savaş meydanlarında, sefer yollarında, sarayda, kılıçla, zehirle, cellat eliyle biten saltanat hikâyeleri…
Reşad Ekrem Koçu Osmanlı Padişahları'nda tüm ihtişamları ve zaaflarıyla Osmanlı sultanlarını ete kemiğe büründürürken kısa bir imparatorluk tarihini de renkli üslubuyla okurlara sunuyor.
"Uzun yıllar öncesine dönüyorum ve Murat Reis'in Oğlu'nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini sevdiriyor. Yazarı Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı tarihini 'bugünde yaşatan' mucizevi, görkemli bir yazar! Reşad Ekrem'in eşsiz eseriyle dostluğum artık hep sürecek, herhalde ölünceye kadar…"
42- SUYU ARAYAN ADAM - ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR
Bu kitap, ilkokul öğretmeni olarak yetişmek üzereyken, Birinci Dünya Harbinde savaşa katılan ve sonra Büyük Turan'ı kurmak yolunda Kafkas, Hazer ülkelerine koşan bir Türk gencinin hikayesidir.
43- MODERN TÜRKİYE TARİHİ - CARTER V.FİNDLEY
Carter V. Findley, Türkiye’nin iki yüz yıllık modernleşme tarihini derinlikli analizler, çarpıcı tespitler ve zengin bir kaynakçayla anlattığı bu kitabıyla, tarih kitaplığımıza bir başucu eseri armağan ediyor. Modern Türkiye Tarihi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemini ve kuruluşundan bugüne Türkiye Cumhuriyeti’ni yakından tanımak isteyen herkes için ideal bir kaynak niteliğinde.
44- MİLLİ MÜCADELE BAŞLARKEN - TAYYİP GÖKBİLGİN
Milli Mücadele Başlarken, tarih boyunca büyük çapta mücadeleler vermiş ve sayısız savaşlar yapmış bir milletin en karanlık günlerine ışık tutuyor, apaçık bir bağımsızlığa giden o cesur ve fedakâr yolculuğunu eşsiz bir üslupla anlatıyor...
45- PUSLU KITALAR ATLASI - İHSAN OKTAY ANAR
Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden İhsan Oktay Anar, 1995’te yayımladığı Puslu Kıtalar Atlası ile 7’den 70’e geniş bir okur kitlesine ulaşmaya devam ediyor. Eserinde fantastik ve tarihi roman özelliklerini ustalıkla bir araya getiren yazar, zengin anlatımı ile okurlarına benzersiz bir deneyim sunuyor.
Puslu Kıtalar Atlası, Anar’ın yayınlanan ilk romanı olmasına karşılık, içerik ve biçim bakımından Türk edebiyatının en olgun örnekleri arasında gösteriliyor. Yayımlandığı dönemden itibaren 50’den fazla baskıya ulaşan eser, geçmişin ikonik ögelerini yenilikçi bir anlatımla okurlarına aktarıyor. Bunun yanı sıra yazar, geleneksel iç içe öyküleme tekniğini de postmodernist bir yaklaşımla “üst kurmaca” olarak yeniden yorumluyor.
46- SEMERKANT - AMİN MAAOLUF
"Titanic'te Rubaiyat! Doğu'nun çiçeği Batı'nın Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!"
Amin Maalouf, "Afrikalı Leo"dan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğu'ya, İran'a bakıyor. Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve 1912'de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İran'ın tarihinin de okunuşunun öyküsü/tarihi...
47- MADAME BOVARY - GUSTAVE FLAUBERT
Anlatılan, bir kadının trajik hayat hikâyesi ve karşılıksız aşkları gibi görünse de Flaubert, Emma’nın şahsında 19. yüzyıl Fransız kadınının gündelik hayat içindeki bunalımını, tekdüzeliğe direnmeye çalışırken yaşadığı çatışmaları, evlilik kurumunun insan doğasına aykırılığını, toplumsal değer yargılarının ve ahlak anlayışının ikiyüzlülüğünü ele alır.
48- VANYA DAYI - ANTON ÇEHOV
"Yaşayacağız, Vanya Dayı. Önümüzde ne uzun günler, ne uzun geceler var daha. Kaderin bize layık gördüğü tüm güçlüklere sabırla göğüs gereceğiz. Şimdi olduğu gibi yaşlılığımızda da durup dinlenmeden çalışacağız. Günü, saati gelince de ölüme boyun eğeceğiz. İşte ancak orada, mezarlarımızda, nice acı çektiğimizi, nice gözyaşı döktüğümüzü, nasıl zor bir yaşamımız olduğunu bir bir anlatacağız. Tanrı işte o zaman bize acıyacak."
49- YÜZBAŞININ KIZI - ALEKSANDR PUŞKİN
Yüzbaşının Kızı, modern Rus edebiyatının kurucu figürlerinden Puşkin'in belgesel gerçekçilik konusundaki mahareti ile kişisel öykülere açılan hayal gücü zenginliğini benzersiz bir şekilde birleştiren, eşine az rastlanır bir tarihsel roman. Pyotr Grinyov, 17 yaşına geldiğinde, emekli bir asker olan babasının ısrarıyla askerliğini yapmak için Orenburg'a gönderilir. Burada Yüzbaşı Mironov'un kızı Maşa'ya âşık olur. Maşa ile Pyotr arasındaki aşk başladıktan kısa süre sonra Pugaçov ayaklanması patlak verir. Rusya'nın uzun modernleşme serüveninde Çar Petro tarafından tasfiye edilene kadar kritik roller oynayan Kazakların da desteğiyle "ayaklanma" büyür. Maşa ile Pyotr arasındaki ilişkinin arka planına kişisel anlatıları şekillendiren Pugaçov Ayaklanması oturur. Yüzbaşının Kızı, geleneğin erken döneminde Puşkin'in tarihsel romana kattığı simetri, denge ve ikna edicilik ilkelerinin hayatiyetini gösteren, çarpıcı bir anlatı.
50- KRAL LEAR - WİLLİAM SHEKESPEARE
Şair, oyun yazarı ve tiyatro oyuncusu olan William Shakespeare, birçokları tarafından İngiliz dilinin ve dünyanın en iyi oyun yazarı olarak kabul edilir. 26 Nisan 1564’te Stratford-upon-Avon’da doğup 23 Nisan 1616’da yine aynı yerde ölen Shakespeare, İngiltere’nin ulusal şairi ve “Avon’un Ozanı” olarak da tanınır. Shakespeare, bilinen eserlerinin çoğunu 1589 ile 1613 yılları arasında üretti. İlk oyunları çoğunlukla komedi ve tarihî oyunlardı, bu türlerle on altıncı yüzyıl sonunda kültür ve sanatın zirvesine yükseldi. Daha sonra 1608’e kadar trajedilere yöneldi, İngilizcenin en iyi ürünlerinden bazıları kabul edilen Hamlet, Kral Lear, Othello ve Macbeth’i bu dönemde yazdı.
Kaynak: www.aydinlik.com.tr, www.dr.com.tr, www.kitapyurdu.com,