Eski Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey şehit edildi (10 Nisan 1919) | Prof. Dr. Haluk Eraksoy yazdı
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Haluk Eraksoy, 10 Nisan tarihine ait bir konuyu sosyal medya hesabından yazdı. İşte Prof. Dr. Haluk Eraksoy'un eski Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in şehit edilmesi ile ilgili yazdığı yazı.
Ülkemizi işgal edenlere yaranmak için kurulan düzmece bir mahkemenin eski Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’e verdiği idam cezası, 104 yıl önce bu gün infaz edildi (10 Nisan 1919)
KEMAL BEY, BİRTAKIM GAYRİ MİLLİ UNSURLARIN ÇIĞIRTKANLIĞINI DİNDİRMEK İÇİN KATLEDİLDİ
Ermeni tehciri yargılamalarının ilk mahkûmu olan eski Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Padişah Vahdettin’in iki gün önce verilen idam kararını onaylaması üzerine, Beyazıt Meydanı’nda kurulan darağacında asıldı. Vahdettin, Kemal Bey’in hakkındaki idam kararından sonra kamuoyu tepkisinden çekinerek Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’den fetva istemişti. Kemal Bey, alelacele alınan fetvanın ardından, üyeleri arasında Ermenilerin de bulunduğu ve dinlediği tanıkların çoğu Ermenilerden oluşan bir mahkemenin kararıyla, birtakım gayri milli unsurların çığırtkanlığını dindirmek için, göz göre göre katledilmiş oldu.
KEMAL BEY'İN İDAM EDİLMEDEN ÖNCE SON SÖZLERİ
Kemal Bey'in idam edilmeden önce son sözleri şöyle oldu:
- Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer buna adalet diyorlarsa, kahrolsun böyle adalet!
- Merhum sevgili oğlum Adnan'ın medfûn bulunduğu Kadıköy Kuşdili Çayırı'ndaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü'nde sâkindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesi'nde 67 numaralı hanedir, adı İsmet hanımdır. Defin masrafı teyzeme tevdi buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: ‘Millet ve memleket uğrunda şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'in ruhuna Fatiha’.
- Zevcem Hatice'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref'e muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel âşâr memur-ı sâbıkı Arif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyen yaşayacak, Müslümanlık asla zevâl bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zevâl vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.
ERMENİ İSYANLARI, HEM SAVAŞ CEPHESİNDE HEM DE CEPHE GERİSİNDE OSMANLI DEVLETİ İÇİN BİR TEHDİT HALİNE GELMİŞTİ
Ermeniler, Osmanlı’nın, I. Dünya Savaşı’nın ilk gününden itibaren Doğu’da Rus işgali tehdidiyle karşı karşıya kalmasını, geçmişi yüzyılı aşan bağımsızlık hedeflerine ulaşmak için bir fırsat saymış ve isyan etmişlerdi. Ermeni isyanlarının, hem savaş cephesinde hem de cephe gerisinde Osmanlı devleti için gerçek bir tehdit haline gelmesi karşısında; Osmanlı vatandaşı Ermeniler, iktidardaki İttihat ve Terakki hükümetinin 27 Mayıs 1915’te çıkardığı Sevk ve İskan Kanunu’yla yine Osmanlı toprağı olan Suriye'ye göç ettirilmişti. Rus, Fransız ve İngiliz orduları safında Osmanlı’ya karşı çarpışırken ölenlerin yanı sıra, birçok Ermeni de bu tehcir sırasında yaşamını yitirmişti.
MONDROS MÜTAREKESİ’NDEN SONRA İNGİLİZLER BİRÇOK DEVLET ADAMININ TUTUKLANMASINI İSTEMİŞLERDİ
Osmanlı’nın savaşı yitirip Mondros Mütarekesi’ni imzalamasından sonra, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Tevfik (Okday) Paşa hükümetine savaş suçlularının tutuklanması ve yargılanması emrini vermişti. Yüksek Komiser’in verdiği liste doğrultusunda İttihat ve Terakki hükümetleri döneminde görev yapan ve adları bir şekilde öne çıkmış devlet adamları, gazeteciler, yazarlar ve düşünürler tutuklanmaya başlanmıştı. Kemal Bey de Yozgat Sancağı Boğazlıyan Kazası Kaymakamı ve Yozgat Sancağı Mutasarrıf Vekili olduğu dönemde Ermeni tehciriyle ilgili olarak, sivil Ermenilerin öldürülmesinden sorumlu tutulmuştu. Zeriyyat Müfettişi olarak bulunduğu son görev yeri olan Konya’dayken, 16 Aralık 1918 tarihinde tutuklanmış; İstanbul’a getirilerek bir süre Tetkik-i Seyyiat Komisyonu tarafından Sirkeci’de Sansaryan Hanı’ndaki Polis Müdürlüğü’nde sorgulanmıştı. Daha sonra yargılanmak üzere diğer devlet görevlilerinin tutulduğu Bekirağa Bölüğü adı verilen Harbiye Nezareti bahçesindeki cezaevine (bugünkü İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) götürülmüştü.
Divan-ı Harp Mahkemesi’nde yargılama süreci 7 Nisan 1919 tarihine kadar yaklaşık iki ay sürmüş ve 18 duruşma yapılmıştı. Başkan olarak görevlendirilen ancak siyasal baskılar nedeniyle bağımsız hareket edemeyen ve İngilizlerin istekleri doğrultusunda karar vermek zorunda kalacaklarını gören Hayret Paşa ve daha sonra da Ali Fevzi Paşa görevlerinden istifa etmişlerdi. Tehcir davasının son beş oturumu, atanan Mustafa Nâzım Paşa tarafından yönetilmişti.
YALANCI TANIKLAR MAHKEMEDE KEMAL BEY ALEYHİNDE GERÇEK DIŞI BEYANLARDA BULUNDULAR
Ermenilerin dava vekaletini üstlenen Leon Remzi ilk dilekçesinde öldürülenlerin sayısını 300, daha sonraki düzeltmesinde ise bu sayıyı 2700 kişi olarak göstermişti. 10 Şubat günü yapılan duruşmada da öldürülen Ermenilerin sayısını 6000 kişiye yükseltmişti. Dinlenen tanıkların büyük çoğunluğu Ermenilerden oluşuyordu. Anadolu’dan geleceklerin yolluk ve yevmiyeleri karşılanmadığı için Kemal Bey lehine tanıklık yapacakların çoğu İstanbul’a gelememiş; sayıları üç kişiyle sınırlı kalmıştı. Aleyhte tanıklık yapanlar 19 kişiydi. İfade verenlerin beyanlarının gerçek dışı olduğu mahkeme heyeti tarafından saptanmıştı. Örneğin Ojeni Varvaryan tehcir sırasında küçük bir kız olduğunu kafasına balta vurarak öldürülmek istendiğini ama şans eseri sağ kaldığını anlatmıştı. Mahkeme, Ojeni Varvaryan’ın kafasındaki yarayla ilgili doktor raporu talep etmişti. Tıbbi incelemede yaranın çok yeni olduğu ve baltayla oluşmasının mümkün olamayacağı belirlenmişti. Raporun mahkemede okunmasından sonra Varvaryan, Boğazlıyan’da hiç bulunmadığını ama bu şekilde ifade vermesi için kendisine para verildiğini itiraf etmişti. Diğer tanıklar da savunma avukatlarının soruları üzerine, iddia ettikleri olayı hiç görmediklerini ama anlatılanları duyduklarını beyan etmişlerdi.
NEMRUT MUSTAFA PAŞA, KEMAL BEY’İN İDAM EDİLMESİ KONUSUNDA KARARLIYDI
Kemal Bey savunmasında, Sivas ve Yozgat arasında köylere saldıran çetelerin olduğunu ve çetelerin toplamda 800 kadar silahlı üyeleri bulunduğunu, kendisinin bu çetelerle mücadele ettiğini, ölenlerin ise sivil değil çete mensubu Ermeniler olduğunu belirtti. Köyleri basan bu çetelerle etkin mücadele etmek amacıyla Kayseri ve Niğde’den asker talep ettiğini, Niğde’ye bağlı bölgelerden asker takviyesi yapıldığını, gerekirse bu konunun Kayseri Bölge Komutanına sorulabileceğini söyledi.
Bu durumda önemli bir tanık durumuna gelen Kayseri Bölge Komutanı Şahap Bey’e telgraf çekilerek Kemal Bey’in yardım isteyip istemediği soruldu. Şahap Bey’in yine telgrafla verdiği ve o yazışmayı “hatırlamadığını” belirten yanıtı, mahkemeyi rahatlattı ve peşin olarak vermiş olduğu idam kararı önündeki bir engeli daha ortadan kaldırdı. Mahkeme heyetinde üye olarak yer alan emekli Mirliva Mustafa Paşa (Nemrut Mustafa Paşa), Kemal Bey’in idam edilmesi konusunda özellikle ısrar etmekteydi. Sonunda Kemal Bey, Ermeni tehciri yargılamalarının ilk mahkûmu oldu ve 8 Nisan 1919 tarihinde Ermeni tehciri sırasında suistimal ve öldürme olaylarında gevşeklik gösterdiği gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı. Oysa Kemal Bey’in mahkemede söyledikleri tarihsel bir gerçeklikti. Yıllar sonra da olsa, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi’nin 85. sayısında yer alan 2023 no'lu belge ve Osmanlı Arşivi’ndeki fonlardan Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi (DHŞFR) yazışmalarında bulunan 54-A/257 no’lu belge, Kemal Bey’in Kayseri ve Niğde’den yardım talep ettiğini, Kayseri’nin yardımda bulunmadığını, ancak Niğde’ye bağlı bölgelerden Yozgat’a asker sevk edildiğini doğrulayacaktır.
CENAZE TÖRENİNE KATILAN TIBBİYELİLER: “İNGİLİZLERİN BAŞINI EZECEĞİZ!”
İdam cezasının Beyazıt Meydanı’nda infaz edilmesi, büyük bir tepkiyle karşılandı. Yol açtığı büyük kitle gösterilerinde Damat Ferit Paşa hükümetine ve İngilizlere karşı açıkça meydan okundu. Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni yapıldı; cenazeyi “Türklerin Büyük Şehidi Kemal Bey” yazılı bir çelenkle karşılayan Tıbbiye öğrencileri “İngilizlerin başını ezeceğiz” diye haykırdılar.
KEMAL BEY, BOĞAZLIYAN KAYMAKAMIYKEN SİVİL ERMENİLERİN ÖLDÜRÜLMESİNDEN SORUMLU TUTULDU
Mütareke’den sonra, Müttefiklerin Anadolu’yu parçalama niyetinde oldukları az çok belli olmuştu. İşgal ettikleri yerlerde bir Ermeni devleti kuracaklardı. Türkiye’ye gelirken kendilerini hem Ermenilerin hem de Rumların kurtarıcısı olarak görüyorlardı. Türkler ise öz yurtlarının parçalanmasına kolay kolay boyun eğmeyeceklerini belli etmişlerdi. 1919 yılına girerken Türklere dikte edilecek barış koşulları açıklanınca, Türkiye’de yer yer direnişlerin baş göstereceği anlaşılmıştı. İtilaf devletleri bunun önüne geçmek için dinamik kişileri yakalayıp susturmak, bunları kendi askeri makamlarına teslim ettirmek ve yargılatmak istiyordu. Oysa İstanbul fiilen (de facto) işgal edilmiş olsa da henüz resmen işgal edilmiş değildi. Hukuken (de jure) hâlâ Osmanlı devleti egemendi.
Bununla birlikte Sultan Vahdettin İttihatçı avı konusunda İngilizlerden de hızlıydı. İngiliz Yüksek Komiseri, suçluları yakalatmak, Padişaha destek vaadinde bulunmak için Londra’dan talimat beklerken, İstanbul hükümeti, Padişahın da yüreklendirmesiyle çoktan eyleme geçmişti. Meclis-i Vükela Aralık ayı içerisinde tutuklananların yargılanmaları için Divan-ı Harp’lerin oluşturulmasına karar vermişti. İlk Divan-ı Harp 16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da kurulmuştu. Başkanlığına Hayret Paşa atanmıştı. 1919 Ocak ayı içinde İstanbul’da geniş çapta tutuklamalar başlamıştı. Sadrazam Tevfik Paşa, yakalattığı insanların sayılarını büyüterek İngiliz Yüksek Komiseri’ne bildiriyor, İngilizin karşısında “başarısıyla” övünüyordu. Boğazlıyan’da sivil Ermenilerin öldürülmesinden sorumlu tutulan Kemal Bey de 5 Şubat 1919 tarihinde Divan-ı Harp’te yargılanmaya başlanmıştı.
İNGİLİZLERİN KARA LİSTESİNE GİRMEKTEN MUSTAFA KEMAL PAŞA DA KURTULAMAMIŞTI
İngiltere ise Türk savaş suçluları konusundaki planlarını yapmış ve Fransızların itirazlarına karşın, 5 Mart 1919 günü Osmanlı Hariciye Vekiline bir nota vermişti. İstanbul’daki tutuklamalar zaten iki aydır sürdürülmekteydi. Tutuklananlar çoğunlukla Bekirağa Bölüğü’ne tıkılıyorlardı. İngilizler durmadan “kara listeler” hazırlıyorlardı. Mütareke döneminde yüzlerce Türk’ün canını yakan kara listeler çoğunlukla İngiliz Yüksek Komiserliği içindeki Ermeni-Rum şubesince hazırlanmıştı. Yaptığı uğursuz iş bakımından, Ermeni-Rum Şubesi, Türkiye içinde bir çeşit İngiliz Gestaposu gibiydi. Bu şubeden başka İngiliz askeri istihbarat örgütü de kara listeler hazırlıyordu. İngilizlerin kara liste furyasından Mustafa Kemal Paşa da kurtulamamıştı. Daha Samsun’a çıkışından 80 gün önce İngiliz İstihbarat Subayı Yüzbaşı Hoyland’in 28 Şubat 1919 günlü büyük kara listesine girmişti. Ancak bu nazik dönemi öncelikle İttihatçıların peşinde olan İstanbul polisinin eline geçmeden atlattığını anlıyoruz.
TEVFİK PAŞA HÜKÜMETİ, ERMENİ İDDİALARINI AVRUPALI TARAFSIZ YARGIÇLARA İNCELETMEYE KARAR VERMİŞTİ
İngilizler, ilk kez ve resmen 1 Şubat 1919 günü Türk hükümetine bir kara liste vererek listedeki Türk yurttaşlarını İngiliz askeri mahkemelerinde yargılamak istemişlerdi. Ancak Tevfik Paşa hükümeti, askeri makamların baskısıyla da olsa, Devletler Hukuku ilkelerine göre Türk yurttaşlarını İngiliz mahkemelerine teslim etmeyeceğini söylemişti. İstanbul’da keyfi olarak tutuklanmaların başladığı bir sırada Tevfik Paşa hükümeti, Ermeni iddialarını Avrupalı tarafsız yargıçlara inceletmeye karar vermişti. Türk hükümeti, önce 19 Şubat 1919’da Danimarka ve sonra İsveç, İsviçre, Hollanda ve İspanya hükümetlerine resmen başvurmuştu. Bu ülkelerin her birinden deneyimli ikişer yargıcın Türkiye’ye gönderilmesini istemişti. Başvurulan bu ülkelerin hepsi tarafsız ülkelerdi. Birinci Dünya Savaşı dışında kalmışlardı. Sıcağı sıcağına, ciddi ve gerçekten tarafsız bir soruşturma, Ermeni katliamı propagandasını daha o zaman söndürebilirdi. Bu olasılık karşısında İngilizler paniğe kapılmışlardı. Çünkü propaganda balonları sönüp gidecekti. Llyod George hükümeti, Türkiye’ye tarafsız yargıçlar gönderilmesini ve tarafsız tahkikat yapılmasını yoğun diplomatik girişimler ve baskılarla engellemiş; böylece işgalci İngilizler, düşmanca propagandalarına ve haksız tutuklatmalarına devam etmişlerdi.
TUTUKLAMA VE YARGILAMALARA TEPKİ GÖSTEREN ÖNEMLİ ADLAR ARASINDA MUSTAFA KEMAL PAŞA DA VARDI
Bu arada Sultan Vahdettin, 4 Mart 1919’da Tevfik Paşa hükümetini değiştirmiş, İngiliz uşaklığını hükümet etmek sanan Damat Ferit Paşa’yı sadrazamlığa getirmişti. İktidarı, İttihat Terakki’nin azılı muhalifi Hürriyet ve İtilaf Partisi ele almıştı. Damat Ferit Paşa hükümetinin, 10 Mart 1919 günü İstanbul’da başlattığı insan avı, genişleyerek sürüyordu. Tutuklamaların bir bölümü doğrudan doğruya İngiliz baskısı olmadan yapılıyordu. Ama hapse atılanların çoğu, İngiliz listelerine göre tutuklanıyordu. İngilizlerin istekleri doğrultusunda tutuklanan devlet görevlilerinin mesnetsiz iddialarla suçlanması ve yargılanmaya başlanmaları Türk kamuoyunda infial yaratmıştı. Tutuklama ve yargılamalara tepki gösteren önemli adlardan biri de Mustafa Kemal Paşa’ydı. Yaveri Cevat Abbas (Gürer) Bey’le birlikte Bekirağa Bölüğü’ne giden Mustafa Kemal Paşa, Kemal Bey de dahil olmak üzere tutuklu bulunan arkadaşlarına Türk milletinin kendileriyle birlikte olduğunu söyleyerek moral vermişti.
SADRAZAM DAMAT FERİT PAŞA, İNGİLİZLERE TUTUKLULARI MALTA’YA SÜRMELERİNİ ÖNERDİ
Böyle bir atmosferde başlayan Ermeni tehciri yargılamalarında, Divan-ı Harp, eski Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i idam cezasına çarptırdı. Böylece ilk kez bir Türk “savaş suçlusu” aleyhinde idam hükmü verilmiş oldu. Ancak Kemal Bey’in idamına karşı gösterilen büyük tepki karşısında, İngilizlerin yakalatıp Bekirağa Bölüğü’ne tıktırdıkları insanların, kolay kolay idam sehpalarına yollanamayacağı da anlaşıldı. Bu arada Padişah’ın eniştesi olan Sadrazam Damat Ferit, Türk devletinin egemenlik ilkelerini kendi ayağıyla çiğneyip bir ihanet suçu daha işledi ve İngilizlere tutukluları İngiltere’nin sömürgesi olan Malta’ya sürmelerini önerdi. Bunun üzerine 28 Mayıs 1919 tarihinden itibaren İngilizlerce tutuklanan İttihat ve Terakki ileri gelenleri, Malta'ya sürgüne gönderildi. Bu yüzden ilerde Malta sürgünlerini kurtarmak söz konusu olduğunda İngilizler bu kozu sürekli olarak kullanacaklar ve Türk yurttaşlarını “Türk hükümetinin isteği üzerine sürdüklerini” söyleyeceklerdir.
KAYMAKAMKEN ÜZERİNE ATILAN SUÇLARDAN AKLANAN KEMAL BEY, DEVLET MEMURİYETİNE GERİ DÖNMÜŞTÜ
Kemal Bey, Sirkeci Gümrük Müdürlüğü’nden emekli olan babası Arif Bey’in memur olarak bulunduğu Beyrut’ta 1 Mart 1884’te doğmuştu. Annesi Rodoslu Şeyh Vasfi Efendi’nin kızı Nafıa Hanımdı. Mekteb-i Mülkiye-i Şahane’den 24 Temmuz 1908 tarihinde mezun olduktan sonra, Osmanlı coğrafyasında çeşitli idari görevlerde bulunmuştu. 15 Mayıs 1915 tarihinde Kaymakam olarak Yozgat Sancağı Boğazlıyan Kazası’na atanmıştı. 11 Haziran 1915 tarihinde görevine başlayan Kemal Bey, Yozgat Mutasarrıfı Cemal Bey’in görevden alınmasıyla 19 Ağustos-8 Ekim 1915 tarihleri arasında Kaymakamlık görevine ek olarak Yozgat Mutasarrıf Vekili olarak da görev yapmıştı. Asli olarak Kaymakamlık görevini 23 Nisan 1916 tarihine kadar yürütmüştü.
Boğazlıyan Kaymakamlığı yaptığı sırada terk edilmiş mallarla (emval-i metruke) ilgili işlemlerde suiistimali bulunduğu iddiası üzerine Ankara Vilayeti İdare Meclisi’nin 8 Ocak 1917 ve Devlet Şurası’nın 12 Nisan 1917 tarihli kararlarıyla yargılanmasına karar verilmişti. Yapılan yargılamada terk edilen malların satışı sırasında birkaç parça mutfak eşyası satın aldığı saptanmıştı. Bu gerekçeyle memuriyetten uzaklaştırılma cezası almıştı. Ancak terk edilen mallardan satın alınmayacağına dair bir kanun veya karar bulunmadığını gerekçe göstererek hakkındaki karara itiraz etmişti. Davayı inceleyen Konya İstinaf Mahkemesi Kemal Bey’i haklı bularak 25 Temmuz 1918 tarihinde oybirliğiyle beraatına karar vermiş; aklanmasından sonra Konya Zeriyyat Müfettişi olarak görevlendirilmişti.
TBMM, “ŞEHİD-İ MİLLİ” İLAN ETTİĞİ KEMAL BEY’İN ÇOCUKLARINA ÖMÜR BOYU MAAŞ BAĞLANMASINA KARAR VERDİ
İki kez evlenen Kemal Bey’in ilk eşi Zühtü Paşa’nın kızı Suphiye Hanım’dı. Bu eşinden Müzehher (Sel) ve Müşerref (Gürenci) adlarında iki kızı ve idamından iki yıl önce İstanbul’da vefat eden Adnan adında bir oğlu olmuştu. Suphiye Hanım’dan ayrıldıktan sonra Kayseri’de görev yapan Başkomiser Ahmet Bey’in kızı Hatice (Tezcan) Hanım’la evlenmişti. Adnan (Ergüder) adındaki oğlu, idam edilmesinden sonra dünyaya gelecektir.
İdam edilmeden önceki son sözleri, bir bakıma ulusal direnişin kıvılcımı olacak olan eski Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, TBMM’de Kayseri Mebusu Ahmet Hilmi (Kalaç) Bey’in önerisiyle 14 Ekim 1922’de kabul edilen 271 sayılı kanunla, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Diyarbakır Valisi Reşit Bey’le birlikte, “şehid-i milli” ilan edilecektir. Ailesine de Beşiktaş’ta dört daireli bir apartman, Beyoğlu’nda bir ev verilecek; çocuklarına ömür boyu maaş bağlanacaktır.
Mezarı Kadıköy Kuşdili Mezarlığı'ndadır. Ruhu şâd olsun.
Kaynak: Prof. Dr. Haluk Eraksoy