Murat Hoca'nın sorusu
“Sosyal Medya” dediğimiz şey yaşamımızın ayrılmaz bir parçası oldu.
Yalnız eski dostlarla yeniden buluşup sohbet etmiyoruz. Tanımadıklarımızla da fikir alışverişi yapıyoruz. Kafamıza uyan yepyeni dostluklar ediniyoruz. Onların paylaşımlarından da yararlanıyoruz.
Bir süredir severek izlediğim bir Facebook arkadaşım var: Dr. Murat Kaplan. Çok yönlü bir bilim, sanat, kültür ve spor insanı. Pek çok konuda uzman, öğretmen, sifu. Dilden tutun, psikolojiye, savaş sanatlarından tutun insan tanımaya dek pek çok alanda USTA.
Murat Hoca’yı anlatmaya bir yazı yetmez. Merak edenleriniz şu bağlantıdan özgeçmişini okumalı: https://www.murat-kaplan.com/kisa-ozgecmis
Zaman zaman paylaşımları beni düşündürür. Çoğu özelliklerini kıskanırım. Ve çok takdir ederim.
Yeni bir paylaşımını gördüm. Sırtında eşek taşıyan birinin resmi ve bir soru:
“Eskiler şöyle diyor:
“‘Zeka, çoğu zaman bir lanet olarak ona sahip ve kullanma becerisini geliştirmiş insanın hayatını zulme dönüştürür.’
“Ne dersiniz?”
Ustanın sorusu ve paylaştığı resim bana Nasreddin Hoca’yı anımsattı.
Nasreddin hocanın bir eşeği varmış. Gel zaman git zaman eşek ihtiyarlamış. Hanımıyla konuşmuş; kasabaya götürüp hayvan pazarında satmaya ve üstüne biraz da para koyarak daha gencini almaya karar vermiş.
Ertesi gün sabah erkenden oğluyla birlikte binmişler eşeğe, çıkmışlar yola.
Bir süre gitmişler. Önlerine muhtarla birkaç köylü çıkmış. Muhtar bir eşeğe bir de Hoca’ya bakmış, “Hocam ayıp değil mi, sizde hiç acıma, hiç insanlık yok mu? İkiniz birden bu zavallı eşeğe binmeye utanmıyor musunuz? Bir de hoca olacaksın” diye sitem etmiş.
Hoca düşünmüş, oğlunu eşekten indirmiş.
Bir süre sonra köyün bazı kadınlarıyla karşılaşmışlar. Kadınlar bir Hoca’ya bakmışlar bir çocuğa, kızmışlar Hoca’ya, “Koskoca adamsın, kendin kurulmuşsun eşeğe, çocuğu yürütüyorsun, utanmıyor musun ak sakalından?”
Hoca utanmış, kendisi eşekten inip çocuğu bindirmiş.
Biraz ilerlemişler. Gene bir grup köylüyle karşılaşmışlar. Köylüler Hoca’ya seslenmişler, “Olacak iş mi bu?” demişler. “Genç çocuk eşeğin sırtında, yaşlı başlı aksakallı Nasreddin Hoca yaya gidiyor.”
Hoca oğlunu da indirmiş eşekten. Almış eşeğin ipini eline, yürümüş. Hoca ile oğlu önde eşek arkada, kasabaya doğru devam etmişler.
Karşılarından gene bir tanıdıkları gelmiş. Eşeğe bakıp, Hoca’ya, “Hoca bu hayvan çok yaşlı ve zayıf. Kasaba uzak. Oraya kadar bu eşek ya ölür ya da bitkin düşer. Yorgun, bitkin eşeğe kimse bakmaz” demiş.
Hoca da, “İyisi mi, ben eşeği sırtıma alayım, pazara kadar sapasağlam götüreyim” demiş.
Sırtında eşekle giderken başka köylülerle karşılaşmışlar.
Köylünün biri, “Bu nasıl şey böyle?” demiş. “eski köye yeni adet mi, getiriyorsunuz hocam? Hiç insan, eşek taşır mı? Bizim bildiğimiz, eşek insanı taşır.”
“Çok doğru,” demiş Nasreddin Hoca, oğluyla birlikte eşeğe binip yola koyulmuşlar yeniden.
Zeka sahibi, sultanların ve kulların akıl hocası Nasreddin Hoca oğluna seslenmiş, “Gördün ya oğul, her kafadan bir ses çıkıyor. O kadar şey okudum, gezdim dünya alemi, aksakallı, koca kavuklu hoca oldum, gene hep beni yanlış buluyorlar. Bak döndük dolaştık kendi bildiğimize geldik, yeniden eşeğe bindik. Sen de kendin araştır, öğren; doğru bildiğini yap”.
Murat Hoca’nın sorusu neydi?
‘“Zeka, çoğu zaman bir lanet olarak ona sahip ve kullanma becerisini geliştirmiş insanın hayatını zulme dönüştürür.’
“Ne dersiniz?”
Gökten üç elma düştü; biri soranın, biri okuyanın biri de yanıtlayanın başına…