Geveze
“Geveze”, konuşma tutkusu sınır tanımayan ve bu konuda tedavi edilmesi mümkün olmayan kişileri tanımlayan müthiş bir sözcük.
Geveze kuşkusuz her yerde her iklimde vardır. Ama bizde en sınırtanımazı, en haddini bilmezi yetişir. “Her yerde, her şeyi, herkesten çok bilen gevezeler ülkesiyiz” desek yeridir. Nerede, ne zaman, nasıl, ne kadar konuşulacağını, susma zamanı geldiğini, konuşma, dinleme, soru sorma, yanıt verme sırasını bilmeyenimiz pekçoktur. Bilipde umursamayanlarımız da öyle..Sıra geldiğinde, terbiyeli ve kararında konuşma, nezaketle dinleyip yeri geldiğinde yanıtlama, sohbet etme, fikir alışverişi yapma, tartışma adabından nasibini alanlarımızın yüzdesi ne yazık ki, düşüktür.
Gevezelik hem çok bilmişlikten hem de -daha çok- bilgisizlikten kaynaklanıyor,Bilgisiz, karşıdakinelaf kalabalığıyla gargaraya getirerek kendi yanlışını kabullendiriyor. Göz boyuyor, dolandırıyor, kendi istediğini yaptırıyor, yanlış karar aldırıyor.Kandırıyor, aldatıyor, dolandırıyor...
Bir zamanlar İstanbul'da, Edirneli Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Hokkabazın tekiymiş. Edirne’denaldığı peynirlerin bir kısmını İstanbul'da satarmış bir kısmını da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. Ama taşıma parasını ödememek için elinden geleni yaparmış. Kaptanları yalanlarla, boş sözlerle, parlak vaatlerle, oyalar, akla karayı seçtirirmiş. Bir keresinde Aksi Yusuf gene peynirleri gemiyle göndermeye gelmiş ve gene laf kalabalığıyla, laf cambazlığıyla işini halletmeye çalışıyormuş. Kaptanbirden çıkışmış:
“Kes Efendi, lafla peynir gemisi yürümez”.
O zamandan bu yana iş yerine laf edenlere bu söz söylenir olmuş.
Buna benzer müthiş bir sözü de Ziya Paşa söylemiş:
"Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."
("İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür.")
Dedemin kardeşi Niyazi Amcam vardı. Çok bilgili, güzel konuşan biriydi. Birgün kardeşi Zühre halamı ziyaret etmiş; anlatıyormuş da anlatıyormuş… Halam da Nasreddin Hoca’nın hindisi gibi düşünüyormuş da düşünüyormuş. Hiç karşılık vermiyor, öylece dinliyormuş. Amcam birden susmuş… Halam da irkilip, bir şey mi oldu diye sormuş:
“Bir şey mi oldu Niyazi Efendi, niye sustun birden?”
Niyazi Amcamın yanıtı:
“Ama sen hiç ‘eeeeee?’ demiyorsun.”
Halam bir kahkaha patlatmış. Yürekten bir,
“EEEEEEE NİYAZİ EFENDİ?!.” demiş…
Yani bir de anlatana ayıp olmasın diye arada bir “eee”,“öylemiiii”gibi laflar da etmek lazım. Yoksa ayıp kaçar…
İzmir Namık Kemal Lisesi’nde çok sevdiğim bir İngilizce öğretmenim vardı, Yahya Su. Derste yerli yersiz konuşulmasına çok kızardı. Olur olmaz konuşmayı yaşlı kadınlara özgü bir davranış olarak görürdü. Ders anlatırken konuşan öğrencilere, kızıp bağırıp çağırmak yerine söylediği söz şuydu:
“Seni ninen mi doğurdu?”
Eskiden televizyonlar yokken kahvelerde lafı bitmez tükenmez adamlar vardı. Bazıları güzel anlatırdı, dinletirdi. Diğerleri bıktırırdı. Hele iyi dinleyici buldularsa… Sonra televizyonlar çıktı, kahvede esir alınmaktan kurtulduk. Bu kezde her şeyi bilenler beş altı kişi toplanıyorlar. Mikrofonu kapan bırakmıyor… Bir de hakem “moderatör”var. Milyonları, hem de gönüllü esir alıyorlar.“Reyting” yükseltiyorlarmış... Yani laf olsun torba dolsun.
Bir de meydan gevezeleri var…
Örneğin,“Bay Kemaaaal!.......”ya da,“Ben Dersimli Kemaliiiiim!......”, diye başlayıp otobüsler dolusu getirttikleri yandaşlarına otobüslerin üstlerinden nutuk atan, sözler verenler...
Ya telefon gevezeleri?!.“Senin zamanın var mı, yok mu?” sormuyor. Tut ki sordu ve senişin başından aşkınsa da, ayıp olmasın diye “var” dedin... Yandın. İşin yarım kalıyor. Adam soru sormana bile fırsat bırakmadan konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor... Kafan şişmiş, uykun gelmiş, ahizeyi dayamaktan kulağın ağrımış, karnın sancılanmış;ne umru... “Eee”,“öyle mii?”,“hııı” gibi teşvik edici sözler söylemediğin gibi açıkça kısa kesmesini bile söylüyorsun.
“Anlayana sivrisinek saz; anlamayana davul zurna az”, bir kulağından girip ötekinden çıkıyor. Umursamıyor. Arama sebebini söyleyip kapatmıyor.Uzatıyor. Zamanını alıyor, hayatını çalıyor...
Ya arkadan konuşanlara ne demeli. Dedikodu ediyor, atıyor, tutuyor, arkadaşını dostunu ya da tam tersine, hiç tanımadığı birini karalamaya, küçük düşürmeye, itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Aslında gevezelik konusundaders alınacak negüzel sözler üretmişiz.İşte birkaçı:
Hacı Bektaş Veli:
“Eline beline diline sahip çık”
Leyleğin ömrü laklakla geçer.
Söz gümüşse sükut altındır.
Boğaz dokuz boğumdur.Sekiz kez yutkun, bir kez konuş.
Söylediğini kulağın duysun.
Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz.
Mevlana:
“Kendi sözleriyle kendisi sarhoş olur.”
Papağana sormuşlar:
“Seninle geveze arasındakibenzerliknedir?”
“Ne olacak…” demiş papağan, “ikimiz de ezberlediklerimizi konuşuruz.”
Kısa keselim Aydın abası (havası) olsun.
Ve Şeyh Edebali:
“ÇOK KONUŞMA, BOŞ KONUŞMA, KEM (KÖTÜ) KONUŞMA!”