Bir yol ayrımı: Düzce
Bir şehir düşünün ki, herkesin yolunun geçtiği ama kimsenin kalmadığı bir özellikte olsun. Herkes orayı bilsin, ama çoğu insan tanımasın. Türkiye’nin en genç şehri olsun, ama bir yandan bir tünel yüzünde saklıkent haline dönüşsün.
Düzce’yi dışarıdan tanımlamak için bu fotoğraf çok yeterli. Ama içine girdiğinizde bambaşka şeyler görüyorsunuz. Neredeyse ‘buradayım’ dile haykırmanın planlarını yapıyor. Düzce Sanayi ve Ticaret Odası ile Düzce Belediyesi’nin başkanlar düzeyinde dertlendiği bir mesele var.
Bunu birincisi düzenlenen İktisat ve Kalkınma Kongresi’nde çok net gördüm. Elbette içeriğine ilişkin çok şey söylemek mümkün. Türkiye’nin farklı noktalarından uzmanlar Düzce’yi konuşmak için toplandı.
Bu detay çok önemli. Aslında konuşulanlardan aktarmak istediğim çok şey var ama ben not defterime düşen ilginç başlıkları paylaşmak istiyorum. Buna da birçok kente, hatta Türkiye’ye örnek teşkil edecek yanları olduğu için dikkat çekmek arzusundayım.
Tekrar o detaya döneyim. Kendi fotoğrafını çektirmek için, bir dış gözle bakmak istemeleri önemli bir vizyon. Zira herkesin bildiği bir tanımlama vardır. Ormana dışarıdan bakmak. İçeride bir araya gelip konuşulsa, ‘sen ben bizim oğlan, gala gecesi gibi herkes birbirini coşkulayıp dağılacaklar.’ Bunun en açık kanıtını da ilgili bürokratların sunum yaparken, öğrenciye benzer tavırlar sergilemesinde gördüm.
Ama cesaretle dış gözden kendilerini görmek istemişler. Bu önemli olduğu kadar, bir özgüven göstergesidir. Elbette herkesin anlamasını beklemek hata olur. Ama çok kıymetli bir hamle olduğu kanaatindeyim.
Bir diğer kritik detay da önümüzdeki 50 yılı planlama hedefiyle yola çıkmış olmaları… Türkiye’nin genelde, ama özellikle bugünlerde günübirlik yaşadığını düşünürseniz, son derece kıymetli ve örnek alınması gereken bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Bu 50 yılı konuşurken de hamasi bir yaklaşım sergilemiyorlar. Şehrin neye sahip olduğunun farkında olarak, nasıl dönüşeceklerinin yol haritasını çıkartmaya çalışıyorlar. Yeşil OSB’yi konuşan, ama sanayiciyi seçen, fakat bunun da mutlaka tarıma ve turizme ilintili olmasını arzu eden bir iradeyi görüyorsunuz.
Şehrin yüzölçümünün yarısını orman alanları oluşturuyor. Bu da doğa turizmi açısından önemli bir avantajı beraberinde sunuyor. Tarım toprakları son derece verimli, ama fındıkta takılıp kalmışlar. Aslında kongrede bunu kırmanın yollarını aradıklarına şahit oldum.
Belediye Başkanı Prof. Dr Faruk Özlü ise şehre iyi gelmiş. Sakin bir kişilik ve tam bir mühendis. Düzce’deki anormal gergin atmosferi dinginleştirmek için avantaj olduğu kadar, dijitalleşmeyi doğru okuyan bir yönetici olması da şehirde mesela akıllı tarım başlığını ön plana çıkarmış. Düzce TSO Başkanı Tuncay Şahin ise en azından ne istediğini biliyor.
Tüm bunları alt alta dizdiğimizde şehrin e-ticaret başlığı altında bir lojistik üs ya da depo merkezi olması, akıllı tarım uygulamalarıyla katma değeri yakalaması, alternatif turizm ve outdoor turizmine yönelik büyük bir potansiyel taşıması önündeki fırsatlar olarak görülüyor.
Fakat bence bir olanak daha var. Düzce adeta bozulmamış bir plato. Sinema endüstri açısından kullanılmaya müsait. Hem doğasını korumak hem tanıtımda öne çıkmak için bu fırsatı kullanmalı. Üstelik sadece yurtiçinde değil, Amerikan sinemasını buraya taşımanın yollarını aramalı.
Yetmedi… Doğası, dünyadaki yazılımcılara da nitelikli ortam sağlayacak nitelikte. Neden dünyadaki yazılımcılar için üs olmasın? Düşünsenize, Düzce’den dünyayı yazıyorlar diye konuyu tanıtmak bile mümkün.
Netice itibariyle aslında söylenecek çok şey var. Fakat ortada büyük potansiyele sahip genç bir il, önümüzdeki 50 yılı için planlamayı esas almış bir yaklaşım ve doğru kurgulanırsa Türkiye’nin geçilen yolu değil, kayak turizminden akıllı tarımına kadar model kenti olmaya aday bir özelliği olan yeni cazibe merkezi duruyor olabilir. Neden olmasın?