Abdullah Gürgün
Abdullah Gürgün 4. Kuvvet

Kıbrıs'ta BM gözetiminde Türk soykırımı (7/10)

BM NE YAPTI?

BM BARIŞ GÜCÜ SAĞLAMAK İÇİN NELER YAPTI?

Bazı küçük çatışmaları durdurduğunu söyleyebiliriz. Ben kendi birliğimle ateşkes için sayısız kez köylere gittim. Ancak büyük çapta saldırılar olduğunda güçlü bir şekilde müdahale edemiyordu. En büyük sorun buydu. O zaman tüm adada 8.000 askerimiz vardı. Bugün 700 kadarlar. Güçlü bir yönetimle gerçekten barış sağlayabilirdik. Ama BM oraya Makarios'un isteğiyle gelmişti ve Rumlara ciddi bir şekilde karşı durmaya cesaret edemiyordu. 1974'ten sonra barış gücü, İsveç birlikleri, esas olarak güneş altında paralı tatil yapıyorlar. Acaba kaç gönüllü Kamçatka'da, Kuzey Grönland'da ya da Alaska'da görev yapmak için BM Barış gücüne gelir. Çok olacağını sanmam.

- Kıbrıslı Türk ve Rumların Birleşmiş Milletler Örgütüne ve askerlerine karşı tutumları nasıldı?

Rumlar Örgüt olarak Birleşmiş Milletler'e (BM) çok olumlu bakıyorlardı. Çünkü orada BM'in bulunması sayesinde Makarios Türklere istediği gibi davranabiliyordu. Adada BM olduğu sürece Türklere ne yapılırsa yapılsın Türkiye müdahale edemiyordu. BM Genel Sekreteri U Thant, Makarios'un şahsi arkadaşıydı ve onu destekliyordu. Rumlar Türklere çok aşırı şiddet uygulayıp medyada fazla yer almadığı sürece ses çıkarmıyordu. Türkler ise BM direktifleri konusunda güvensizdi ama özellikle bizim onlara silah taşıdığımız ortaya çıktıktan sonra yerel askeri birliklere karşı oldukça olumluydular.

NEDEN TÜRKLERE YARDIM ETTİNİZ?

Rumların Türklere nasıl davrandıklarını gördükten sonra Kıbrıslı Türklere yardım etmemiz doğaldı. Erenköy bölgesine yapılan yoğun saldırıdan sonra gerçekten durum ciddileştiğinde BM'in Türklere yardım edemediğini açık seçik gördük. Küçük olaylara, köyler arasında birbirlerine ateş etmeye müdahale edilebiliyordu ama Rumlar düzenli birlikler ve ağır silahlarla saldırdığında elden birşey gelmiyordu.

Ben bugün olsa yine aynı şeyi yapardım. Umarım pekçok insan da öyle yapar. Elimizden geldiğinde zayıfa yardım etmeliyiz.

Eski BM askerlerinden bazıları tarafsız olmadığım için beni şiddetle eleştirdiler. Ama o zaman BM'in tarafsız olması gerekirdi. Kesinlikle tarafsız olmadı.

- Şimdi Kıbrıs'ta yaşıyorsunuz. Bu durum İsveç, İsveç Medyası ve İsveç hükümetine karşı düş kırıklığı içinde olmaktan mı kaynaklanıyor yoksa başka nedenleri var mı?

2000 yılından bu yana küçük kızım ve eşimle KKTC'de yaşıyoruz. Pekçok nedeni var. İsveç makamları, medya ve bazı kişiler tarafından bana nasıl davranıldığı herkesçe biliniyor. Öte yandan akrabalarım, silah arkadaşlarım istisnasız bana anlayış gösterdiler ve davranışımı takdirle karşıladılar. Zamanla olay unutuldu hatta askeri makamlar da benim geçmişimi unuttu. Bölgesel savunma konusunda yüzbaşı rütbesiyle tabur komutanı olarak yeni bir askeri kariyerde yaptım. "Eski günahlarıma" bakmadılar. Belki belgeler kayboldu, bilmiyorum.

Kıbrıs'a yerleşmeyi hep istiyordum. Erenköy ve Türkiye'de yaşadığım sürelerde pekçok öğrenci tanımış, onlar tarafından Kıbrıs'a davet edilmiştim. Sonunda buraya yerleşmem bir rüyanın gerçekleşmesi oldu.

Rahat iklim, dost ve yardımcı insanlar, düşük suç işleme oranı gibi olumlu nedenleri de saymalıyım. KKTC gibi küçük bir ülkede dost edinmek de kolay. O zamanki Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da dostumdu. Kısa bir sürede bize yurttaşlık verdi. Ben şimdi 76 yaşındayım. Ayda birkaç hafta İsveç, İngiltere ve Almanya'dan gelen turistlere rehberlik yapıyorum. Hem İsveç emekli maaşıma katkı sağlıyor hem de ilginç bir işle uğraşmış oluyorum. Eşimin kedi köpek pansiyonu var. Ona yardım ediyorum. Fiatlar Türkiye'den yüksek olsa da soyulmadan dışarda sık sık yemeğe çıkmak da mümkün. İsveç'te bunu yapmak kesinlikle olanaksız.

İsveçli subayların yaptığı Türkiye'de büyük sempatiyle karşılanmıştır. Hürriyet Gazetesi Muhabiri Ümit Deniz İsveç'ten İsveçli subayların mahkemelerini yazmaktadır. İsveçlilere Türkiye'den mektuplar yağmaktadır. Birçok dernek, gençlik örgütü subayları Türkiye'ye davet etmektedir. Hürriyet bu iki İsveçli subayı masraflarını kendileri karşılamak üzere Türkiye'ye davet eder (resim willy lindh_hürriyet muhabiri ümit deniz- helge hjalmarson). Willy Lindh ve Helge Hjalmarsson 9 Kasım 1964 tarihinde Hürriyet'te bir teşekkür mektubu yayınlarlarlar.

Mektup şöyle: "Türk Ulusuna, Kıbrıs ve İsveç hapishanesinde bulunduğumuz süre içinde gösterdiğniz iyi niyete ve armağanlara teşekkür ederiz. Ülkemize karşı her zaman dostluk göstermiş olan güzel ülkenize ziyaret için yaptığınız dostça davetiniz içinde ayrıca teşekkür ederiz. Tüm kalbimizle umut ediyoruz ki, insanlık kazanacak ve Kıbrıs sorunu barış içinde çözülecektir ve Kıbrıs Türkleri özgür bir ülkede insanca bir yaşama kavuşacaklardır. İsveç BM Kıbrıs Barış Gücü Eski Teğmenleri Helge Hjalmarsson ve Lars Lindh"

Olayı İsveç'te yaşayan Türk Gazeteci fotoğrafçı Güneş Karabuda ve eşi İsveçli gazeteci filmci Barbro Karabuda duyarlar. Barbro Willy ve Helge ile tanışır söyleşir evine davet eder." Türkiye'den geri gelecek misiniz" sorusunu sorar.Willy'nin kitabına göre yanıt şu şekildedir: Elbette döneceğiz. Önümüzdeki on yada yirmibeş yıl ülke kaçkını olmak istemeyiz". Oysa Barbro'nun yazıyı yayınladığı Gazete iki subayın Türkiye'ye gideceği günü bekler, Danimarka'da Kastrup'ta İki subay ve Hürriyet Muhabiri Ümit Deniz'in resimlerini çeker... Ancak subaylar burada durduruurlar ve yakalanıp Stockholm'e geri gönderilirler. 20 Kasım tarihli Expressen Gazetesinin birinci sayfasında Helge Hjalmarsson, Ümit Deniz ve Lars Willy Lindh'in ellerinde kadehlerle neşeli bir resim ve üstünde kocaman puntolarla "Firar Engellendi" başlığı vardır.

Expressen içerde de iki sayfa bu olayı duyurur ve Barbro'nun yazısını "BM kaçakçıları Büyük Bir Gizlilik İçinde Türkiye'ye Kaçıyorlar" başlığıyla verir. Altındaki özette, "Kıbrıs'ta silah kaçakçılığı yapan Lars Linde ve Helge Hjalmarsson olabildiğince gizli bir şekilde İsveç'i terkettiler. Bu yazı okunurken son anda bir şey olmazsa İsveç polisinden uzaklaşmış olacaklar" uyarısı yer alıyor. Söyleşi'deki "Geri gelecek misiniz?" sorusunun yanıtı ise, "Evet, öyle yaparız işte..." şeklinde. Gazete Lars Willy ve Helge'nin Barbro ve Güneş Karabuda çiftinin evinde, çiftin kızları Deniz Karabuda ile resimlerin koymuştur. Resim altında Deniz'in İsveçlilere Türkçe öğrettiği yazıyor. Küçük Deniz "fisk Türkçe balık demektir" diyor.

Helge ve Lars kaçma tehlikesine karşı yakalanıp gözaltına alınırlar, Bir İsveç gazetesi Hürriyet'te çıkan mektubu haber yapar (resim hürriyetten alıntı yapan gazete). İsveçlilerin Türkiye'ye gideceklerini hiç de gizlemediklerini yazar. Yüksek mahkeme kendilerine 8 ay hapis cezası verir ve serbest bırakır.