Abdullah Gürgün
Abdullah Gürgün 4. Kuvvet

Willy Lindh ile söyleşi - Kıbrıs'ta BM gözetiminde Türk soykırımı (6/10)

Kıbrıs Rumları karşısında en umarsız anlarında Kıbrıs Türküne el uzatan dost İsveçli Willy Lindh ile söyleştik.

- Bu kitabı neden yazdınız, diğer dillere çevrilecek mi?

Kitabı İsveçlilerin benim bu Kıbrıs konusunda neden taraf tuttuğum hakkında bir fikir almaları için yazdım. Bazı tehlikeleri içerse, tarafsızlıktan ayrılmak anlamına gelse de zayıf olan tarafa yardım etmek istedim. Aslında bu kitabın temelini elli yıl önce sekiz ay hapiste kaldığım zaman yazdım. Elli yıl sonra konu yeniden güncelleşince yayınlamak için düzeltmeler ve eklemeler yaptım. En kısa zamanda İngilizceye ve Türkçeye çevrilmesini istiyorum. Burada, KKTC'de hem yabancılar hem de Türkler arasında kitaba büyük ilgi var.

- Kitabınızın adı neden "BM Koruması Altında Soykırım"? Gerçekten Kıbrıs Rumları BM koruması altında soykırım mı yaptılar?

Soykırım, tanıma göre; bir halk grubunun örgütlü, sistemli bir şekilde yok edilmesidir. Kıbrıs'ta olan da, "Yasal" Kıbrıs Rum hükümetinin sistemli olarak Kıbrıs Türklerini, hükümet güçlerine karşı ayaklandılar bahanesiyle yok etmesi olayıdır. "1963 Noel katliamına Kıbrıs Türklerinin kendileri neden oldu" demek hiçbir mantığa sığmaz. İngilizce Kıbrıs Rum gazetesi Cyprus Mail'de Loucas Charalambos, yazdığı yazılarda Kıbrıs Türklerinin isyan ettiği iddiasını yalanladı ve Türklerden yüz kadar insanın öldürülmesi olayını kendilerinin örgütlediği savını açık ve net bir yalan olduğunu belirtti. Tüm suçun Makarios, Ulusal Muhafızlar, Nikos Samson ve onun iyi örgütlenmiş eşkiya birliklerinin olduğunu yazdı. Bunun karşısındaki tüm iddialar ona göre tam bir yalandı.

En dikkat çeken nokta BM'in, Büyük Britanya, Yunanistan ve Türkiye tarafından kabul edilen 1959/60 anayasının tam tersine, Kıbrıs Rum hükümetini adanın yasal hükümeti olarak kabul eden bir karar almasıydı. Böylece Kıbrıslı Türklerin, eşit taraf olarak adadaki tüm hakları ellerinden alındı ve hiçbir garantisi olmayan bir azınlık yapıldı. Türkiye Makarios'un iktidarı ele almasına karşı çıktı. Makarios, Türkiye'nin hâlâ geçerli olan anayasa uyarınca garantör devlet hakkını kullanıp müdahale etme olasılığına karşı, Kıbrıs'a 1960 Mart ayında BM'in barış gücü getirmesini kabul etti. Makarios adada BM güçleri olursa Türkiye'nin Kıbrıslı Türkleri korumak için askeri müdahalede bulunamayacağını düşünüyordu. Böylece rahatlıkla Türklerin hakkından gelecekti. U Thant (BM Genel Sekreteri) ile olan ama pek bilinmeyen kişisel ilişkileri 186 numaralı kararın çıkmasında mutlaka rol oynadı. Birbirlerini Bağlantısızlar Hareketi (NAM) yönetiminde bulundukları zamandan tanıyorlardı.

- BM ne yapmalıydı?

BM kuşkusuz bütünüyle Kıbrıs Rum tarafını temsil eden bir hükümeti yasal hükümet olarak kabul etmemeliydi. Doğru tavır alarak, Anayasaya uygun olan, iki eşit halk grubunun hükümetini kabul etmeliydi.

- Kitabınıza nasıl tepkiler geldi?

Değişik tepkiler geldi. İsveç Televizyonu "Yıl 1964 idi" programında benimle bir röportaj yaptı. Tepkilerin çoğu olumluydu. Bazı webb sayfalarında bazı olumsuz yazılar çıktı. Bazıları, kalleş, hain, rüşvetçi dediler. Olumlu yanı kitaba olan ilginin artmasıydı. Hatta bazı kişiler Kıbrıs'a gelerek olayların geçtiği yerleri gezdiler.

Türkiye Kıbrıs Türklerine uygulanacak büyük bir katliamı önlemek için 1964 Ağustos ayında son dakikada Dillirga bölgesine savaş uçaklarını gönderdi. BM Barış gücü çatışmaları durdurduğunu iddia etmesine karşın aslında tüm birliklerini oradan çekmişti. Çatışma bölgesine yoğunlaşmaya çalışmamıştı. Kendi kuyruğunu kurtarmak için ödlekçe oradan çekilmişti. Bu durumda Türkiye için müdahaleden başka hiçbir çözüm yolu kalmamıştı. Bu durumda tam bir başarısızlığa uğrayan BM Barış Gücü'nün sonuçlara katlanıp adayı terketmesi gerekirdi. Ama hiçbirşey olmamış gibi davrandılar. Aynı nedenle Rum tarafının Yunanistan'dan askeri birlik ve mühimmat getirmesini engellemek için hiçbir girişimde bulunmadılar. Bence bunun bir nedeni de, NATO ya da BM içinde Kıbrıs meselesinin Yunanlarca halledilmesi görüşünün güç kazanmasıydı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, nüfus çoğunluğu Türk olanlar da dahil, tüm adalar Yunanistan'a geçmişti. Yunanistan'ın Kıbrıs'ı da almasının en iyi seçenek olduğu görüşü vardı. Pekçok kişi anayasanın Rum çoğunluğa dayatıldığı ve haksızlık olduğu görüşündeydi. Bu Yunan propagandası kuşkusuz ABD ve AB liderleri arasında yaygındı. Yunan lobisi her yerde Türklerden az olmasına karşın, daha güçlü ve sesi daha gürdü. İsveç'te de öyle değil mi?

- Uçağı düşürülen Pilot Cengiz Topel'in yakalanıp işkence edildiğini yazmışsınız, Savaş esirlerine nasıl davranılıyordu?

Cengiz Topel canlı yakalanmıştı. Ancak Kıbrıs Rumları tarafından ele geçirildi. Bulunduğunda ağır işkence görmüş olduğu görüldü. Bedeni ağır eziyet görmüştü. Gözlerine inşaat demiri çakıldığını duydum. Daha başka ayrıntılara girmeye gerek yok. Ben kendim ağır eziyetler görmedim ama askerlerim yol kontrollerinde Türklerin çok eziyet gördüklerine dair raporlar veriyorlardı.

isveç KKTC Kıbrıs Kıbrıs Türkleri bm Birleşmiş milletler GKRY söyleşi abdüllah gürgün abdullah gürgün yazıları