Türkçe ve Türklerin çağı
Türkler için, Türkçe için, Türk Dünyası için, Dünya Türkleri ve akraba topluluklar için, Türk- Dünya ilişkileri için güzel şeyler oluyor.
USMER: ORTAK DİL ŞART
4-5 Aralık 2021 günleri “2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ve “İsmail Gaspıralı’nın Doğumunun 170. Yılı” çerçevesinde, “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” sloganıyla, Ulusal Strateji Merkezi (USMER) ev sahipliğinde“Yüzyılda Uluslararası Türk Dünyasında Dil Edebiyat Kültür Sempozyumu” yapıldı.
9ülkeden 59 bilim insanının bildiri sunduğu sempozyumun sonuç bildirgesinde Türk devletlerinin, Asya Uygarlığının yükselişinde öncü konumlarda olacağı vurgulandı. Türkçe konuşan halkların ortak bir dil geliştirmesinin kaçınılmaz olduğu sonucuna varıldı.
Bildirgede dikkat çeken bazı bölümler şöyle:
“Batılı bilim adamlarının deyişiyle “Eğer Tanrı bir dil yapmış olsaydı, o dil Türkçe olurdu.”
“Türk dili ve kültürü, büyük imparatorluklar ve uygarlık birikimiyle geleceğin dünyasının kuruluşuna tarihî katkılarda bulunacaktır. Bu nedenle dilimizi, edebiyatımızı insanlığın kültür birikimine sunmak, çağın görevidir. “Pasifik Okyanusu’ndan Atlas Okyanusu’na kadar yeryüzüne yayılan Türk dilinin bütün lehçelerini olanca özgünlüğü ve zenginliğiyle koruyarak geliştirmek yönündeki çalışmaları yoğunlaştırma kararındayız.
“Orhun yazıtlarından Kaşgarlı Mahmut’a, Yunus Emre’den Ali Şir Nevai’ye kadar dilimizin zengin kaynaklarını geleceğin Türkçesine kazandırmak önümüzdeki büyük görevdir.
“Önümüzdeki yıllardaki çalışmalarımıza, uygarlık ve bilim dili Türkçenin Asya uygarlığının yükselişinde tarihi görevler üstlenmesi anlayışıyla devam etme kararlılığımızı Türk Dünyasına ve insanlığa bildiriyoruz.”
ATA PLATFORMU İLK KİTABI
Ekim 2021’de, Asya – Türkiye-Avrupa Platform’u (ATA Platform)“30 Yılın Ardından Türkiye ve Türk Dünyası” isimli önemli bir kitap yayınlandı. Kitabın yayınlanışı SSCB’nin dağılmasının ve Türk cumhuriyetlerinin kuruluşunun 30. Yılına denk geldi. ATA Platformu’nun yayınladığı bu ilk kitapta Türk Dünyasındaki sekiz ayrı konudaki gelişmeler ele alınıyor.
Bu yazılardan biri Ziya Gökalp’in kardeşinin torunu Dicle Eroğul tarafından ele alınmış.“Türk Dünyası Kültür Birlik Çalışmaları” başlıklı yazı tam da USMER’in bildirgesinde vurgulanan ortak dil ve kültür çalışmalarına denk geliyor. Bana kalırsa bu yazı genişletilerek kitaplaştırılmalı. Bence, Ziya Gökalp hakkında belki de en fazla bilgi, belge ve birikime sahip olan Dicle Eroğul bu işi en iyiyapacak kişidir.(1)
Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk,"Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp'tir" demişti. Gökalp’in fikirleri bugün de Türk Dünyası’nın yakınlaşma aşamasında aydınlatıcı ve yararlı olacaktır.
Kitapta Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in Jeopolitik bir perspektifle yazdığı “Türk Dünyası ve Mavi Vatan”, Doç. Dr. Volkan Özdemir’in “Kafkasların Açarı Azerbaycan’ın Jeopolitik Ekonomisi”, Dr. Barış Hasan’ın “Kazakistan Örneğinde Avrasyacılığın Tarihi”, Dış Ticaret Uzmanı Şahin Yaman’ın “Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetlerinde Ekonomik Görünüm”, Buğra Yavuz’un “Hazar Havzası Enerji Görünümü”, Hasan Erel’in “Tarihten Günümüze İpekyolu” yazıları yer alıyor.
Bu kitapta önemli ve güncel gelişmelere ışık tutan diğer önemli bir yazıda da“Türk Keneşi [Türk Devletler Teşkilatı]” ele alınıyor.
TÜRK KENEŞİ (KONSEYİ) - TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
Türk Devletleri arasında süren yakınlaşma çalışmaları değişik isimlerle sürdü ve tam bir ay önce,12 Kasım 2021 günü kendisine en yakışan adı aldı: TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve 1991 yılında da SSCB’nin dağılmasından sonra Kafkaslarda Azerbaycan, Orta Asya’da Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan kuruldu. O sıralar Turgut Özal “21. yüzyıl Türklerin asrı olacak”, Süleyman Demirel, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türkçe konuşan coğrafya önemli güçtür” diyordu.
Kırgızistan ilk cumhurbaşkanı Askar Akayev ve sonraki Başbakanı/Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev de”Türkiye bizim Kutup Yıldızı’mız” sözleriyle Türkiye’ye ne denli önem verdiklerini vurguluyorlardı.
1992 yılından bu yana Türkçe Konuşan Devletlerin Devlet Başkanları” adı altında toplanılarak siyasi, kültürel, ekonomik vb konular ele alınmaya başlandı. 2 – 3 Ekim 2009’da Nahçıvan toplantısında Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi” kısaca “Türk Keneşi (Konseyi)” kurmaya karar verdiler ve 16 Eylül 2010 tarihinde Türk Keneşi (Konseyi) kuruluşu resmen ilan edildi. 10. kuruluş yıldönümünde, 15 – 16 Ekim 2019 tarihinde yapılan Bakü zirvesi sonrası, özellikle Ermenistan – Azerbaycan Savaşı’nda Azerbaycan’a verilen destekle uluslararası alanda ağırlığını hissettirmeye başladı.
12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da, “İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde ve İşte Birlik” sözlerinin slogan yapıldığı Türk Devletleri Teşkilatı’nın toplantısına Macaristan ile Türkmenistan da gözlemci olarak katıldı.Teşkilata gelecekte Türkmenistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Macaristan’ında üye olması bekleniyor. Ukrayna’nın gözlemci olması olası.
YURTDIŞI TÜRKLERİ - AKRABA TOPLULUKLAR
Bir de Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan Türkler var. O nedenle Türkiye’de bir de “Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı” var.
Bugün dünyanın her yanında Türkler yaşıyor. Kimisi en eski tarihlerden bu yana değişik coğrafyalarda yerleşmiş Türk kavimleri, kimisi değişik tarihlerde göç etmiş insanlar. Bazıları yaşadıkları ülkelerin yurttaşı,bazıları da konuk durumunda.
Gagavuz Türkleri, Karaim Türkleri, Hazar Türkleri,Balkan Türkleri, Kırım Türkleri, Kazan Türkleri, Finlandiya’daki Kazan Tatarları vb... Türklerle akraba olan ya da kültürel bağları olan Laponlar, Eskimolar, Kızılderililer vb...
Avrupa’da, Amerika’da, Avusturalya’da, Rusya’da, Çin’de, Japonya’da aklınıza gelen her ülkede yaşayan Türkler var. Konuk işçi olarak gittikleri ülkelerde kalıp, benliklerini koruyan topluluklar oluşmuş durumda.
TÜRKÇE – JAPONCA AKRABALIĞI
İsveç’in en büyük günlük gazetesi Dagens Nyheter’in 14 Kasım tarihinde attığı bir başlık, “Karin Bojs: Türkçe ile Japonca işte bu nedenle birbirine çok benziyor” şeklindeydi.
Karin Bojs tanınmış bir İsveçli gazeteci yazar. Kitaplarından birinin adı “İsveçliler ve Ataları”.
İsveçli tanınmış Gazeteci Yazar Karin Bojs’un yazısında ilginç notlar var. Yazısında şöylediyor:
“Japonlarla, Türkler ve Arktikteki geyikçi Tunguzlar arasında ne benzerlik var? Evet onlar aynı Altay dil grubu ailesi içindeki dili konuşuyorlar. Yeni bir araştırmaya göre, olay darı ekimi ve domuz ehlileştirilmesiyle başladı.
“Konu uzun zamandır tartışmalıydı. Ancak bugün dilbilimcilerin çoğu Altay dil ailesinin batıda Türkiye, doğuda Japonya ve Kore’ye ve yukarıda Kuzey Buz Denizi’ne, Evenkilerin [Bir Tunguz halkı] yaşadığı Sibirya’ya uzandığı konusunda görüş birliği içindeler.
Dilbilimcilerin tartıştığı diğer bir soru Altay dillerinin nasıl ve niçin bu kadar uzaklara yayılabildiğine ilişkindir. Bu konuya ilişki iki hipotez vardır:
“Ya tarımla uğraşan köylülerce çok erken dönemde başladı ya da biraz daha sonra hayvancılıkla uğraşan çobanlarla”
“Bazı argümanlar çoban hipotezini destekliyor.
“Bugün Altay dili konuşan halk grupları tarihin eski dönemlerinden bu yana -ve bugün hâlâ- çobanlık ekonomisine dayanıyorlar. Sibirya’daki Evenkiler ve diğer Tunguz grupları geyikçilik yapıyorlar. Moğollarda hep at en önemliydi. Koyun sürüleri de geçim için önemliydi. Bugünkü Türkiye’de yaşayan insanların Türkçe konuşmalarının nedeninin de Ortaçağdaki fetihler olduğu tarihi kaynaklarla belgelenmiştir”.
NATURE: 9.000 YILLIK TÜRKÇEYİ ÇİFTÇİLER YAYDI
Karin Boys bu yazısını, 10 Kasım 2021 tarihli Nature Dergisi’nde yayınlanan bir makaleden esinlenerek yazmış. Ancak makalede bir araştırma grubunun sunduğu argümanlar Altay dillerinin çobanlardan çok daha önce çiftçiler tarafından yayıldığını gösteriyor.
Dergideki makaleye göre araştırmacılar, dilbilimsel, genetik ve arkeolojik olmak üzere üçlü bir belgeleme yöntemiyle çalıştılar. Önce dilbilimciler, uygun bir bilgisayar programı yardımıyla hangi sözcüklerin çok eski ve değişik dillerde aynı olduklarını belirlediler. Dilbilim araçları darı ekme ve domuz ehlileştirmeye dayalı bir köylü kültürüne işaret etti. Dokumacılık önemliydi. Bazı ürünleri mayalıyorlardı. Dilbilimcilere göre bu Çin’de 9000 yıl önce Mançurya’da Liao nehri kıyılarında başladı.
Araştırmacılar daha sonra bulgularını geleneksel arkeoloji ile sınadılar. 255 kazıda çıkan ve en eskisi 8400 yıllık olan buluntuları analiz ettiler.
Arkeolojik tablo da Liao Vadisi’nde yerleşik köylülerin çok erken dönemlerde darı ektiklerini ve o nedenle nüfuslarının hızla arttığını ve yerleşim yerlerinden dışarılara taştıklarını gösteriyordu.
Araştırmacılar son olarak da DNA incelemesi yaptılar. Kore’den Amur Nehri civarından ve Japonya’nın Kyushu ve Ryukyu adalarından19 insan kalıntısını, Asya ve Avrupa’da daha önce yayınlanmış DNA sonuçlarıyla karşılaştırdılar.
Genetik de dilbilimini ve arkeolojiyi doğruluyordu. Sonuçta Türkçenin Hint Avrupa dillerinden çok eski olduğu, 9000 yıl önce Çin’de Liao Vadisi’nde konuşulduğu ve köylülerle oradan yayıldığı sonucuna varıyorlardı.
DNA tekniği son yıllarda bir devrim yarattı. Artık arkeoloji, dilbilim ve gen tekniği el ele insanlığın en karanlık gizemlerini aydınlatıyor.
Dünyanın her yerinde derinleşen Türkoloji, Arkeoloji, Jeopolitik, Teknoloji, Gen teknolojisi, Mitoloji vb vb sayın sayabildiğiniz kadar, her alanda derinleşen çalışmalar Türkler ve Dünya ile ilişkileri açısından büyük önem taşıyor.
İNGİLİZCENİN YARISI TÜRKÇE
Oda TV 29 Kasım 2021 tarihinde Yazar Kaan Arslanoğlu’nun Rus Kökenli Amerikalı Türkolog Prof. Norm Kisamov ile yaptığı önemli bir söyleşiyi yayımladı. Arslanoğlu “Eleştirel Bakışla Güneş Dil Kuramı ve İlk Güneş – Dil Sözlüğü” ve “Radloff Sözlüğünden Çıkan Bulgulara Göre Batı Dillerinin Kökündeki Güçlü Türkçe” kitaplarının yazarı.