Yazarı Olmayan Makaleler
Yazarı Olmayan Makaleler

Marmaray vıcıklığı ile Cumhuriyet’i gölgeleme çabası

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; bugün 29 Ekim. En büyük bayramımızı coşku ile kutluyoruz. Tüm yurtta milyonlar ellerinde ay yıldızlı bayrağımız, Atatürk posterleri ile sokakları doldurdu.

Anıt Kabir tarihi bir gün yaşadı. Yüzbinlerce vatansever, cumhuriyetini kutlamak, bu onuru bu millete veren Atatürk’ü saygıyla anmak için Anıt Kabir yollarını doldurdu.

Ancak sevgili izleyiciler, bu mutlu ve kutlu günde, iktidar zihniyetinin karşı devrimci tavrı yine kendini gösterdi. Cumhuriyet’i, Cumhuriyet’in devrimlerini ve kazanımlarını karalamak için ellerinden geleni yaptılar.

Bütün büyük kentleri polis kordonuna alarak milyonların coşkusuna korku, endişe, karamsarlık çökmesine neden olmaya çalıştılar.

Bu çok üzücü bir durumdur. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in erdemleri, o cumhuriyetin demokrasiye giden yollarlı açması sayesinde yürüyerek bugün iktidara gelenler Cumhuriyet’i karalamak, bir karşı devrimi başarmak için yoğun çaba harcadılar.

Peki Cumhuriyet’e, o cumhuriyeti kutlamak için alanları dolduran milyonlara engel olabildiler mi, onları korkutup sindirebildiler mi? Hayır. Bunu başaramadılar işte.

Bugün İstanbul’un önemli birçok bölgesini gezdim.

Gördüğüm manzara hem çok umut vericiydi hem de çok korkutucuydu.

Darbe dönemlerinde bile görmeye alışık olmadığımız bir önlemler zinciri alınmıştı. Özellikle Taksim, Dolmabahçe, Beşiktaş, İstiklal Caddesi, Tünel, Galatasaray tam bir polis işgali altındaydı.

Hemen her sokak başında birikmiş kalkanlı, biber gazlı, gaz maskeli, coplu ve silahlı polisler bekliyordu.

Haftalar öncesinden bir kutlama ve yürüyüş programı hazırlanmıştı. Başta TGB olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşu, bazı partiler, diğer gençlik örgütleri Tünel’den yola çıkıp İstiklal Caddesi üzerinden Taksim’e çıkıp oradan Kabataş’a inerek bir kutlama yürüyüşü yapacaktı.

İşte iktidarın buna hiç tahammülü yoktu. Yollar kesildi, Marmaray projesinin açılışı bahane edilerek deniz ulaşımı durduruldu. Karşıdan karşıya geçmek isteyenlere çile çektirildi.

Oysa milyonlarca insan ellerinde bayraklarla Atatürk posterleriyle, hatta çoğu herhangi bir yürüyüş düzeni içinde olmadan özgürce, sevgiyle sokaklarda dolaşıyordu.

Kimse alınan olağanüstü önlemlerin nedenini de anlayamıyordu.

Eee, bunun adı korkudur. İktidarın karşı devrimine milyonların tepki gösterdiği bilinmiyor mu? İşte korkuları bu.

Sevgili izleyiciler, isterseniz en başından alalım. Sabahki kutlamalardan başlayalım.

Biliyorsunuz iktidarın cumhuriyet ilke ve devrimlerine soğuk bakışı nedeniyle son yıllarda milli bayramlarımızın içi boşaltılmaya çalışılıyor. Devlet erkanı, tamamen mecburiyetten resmi törenlere katılıyor. Ki zaten biliyorsunuz Başbakan bizzat “Anıtkabir’de sap gibi durmaktan” söz etmişti zamanında.

Ne çare ki, karşı devrim tam anlamıyla gerçekleştirilemediği için mecburen sap gibi durmaya devam ediyorlar.

Ancak yüz ifadelerine baktığımızda içinde bulundukları durumdan hiç de hoşnut olmadıkları açıkça görülüyor.

İşte bu sabah yine devlet erkânının katıldığı törenleri izledik. Anıt Kabir’e gidildi önce, sonra Cumhurbaşkanı “kutlamaları” kabul etti. Tek tek herkesin elini sıktı.

Tabii sadece Ankara değil, Türkiye’nin bütün illerinde resmi erkân törenlere katıldı. Kerhen tabii. Halk yoktu. Atatürk anıtlarına çelenk bırakmak yine yasak tabii.

O valilere, illerin devlet yöneticilerine baktım törenleri izlerken, nasıl da sıkıntı içindeler nasıl da yasak savmaya çalışıyorlar, anlatması mümkün değil.

Asıl kutlamalar ise bu resmi törenlerden sonra başladı.

Örneğin Ankara ve İzmir muhteşem bir gün yaşadılar. Ankara Tandoğan alanında toplanan yüz binler, başta CHP Genel Başkanı’nın olmak üzere çeşitli parti başkan ve yöneticilerinin konuşmalarını dinledikten sonra hep birlikte Anıt Kabir’i ziyaret ettiler.

İzmir Gündoğan meydanı yine ay yıldızlı bayraklarla donatılmıştı, tıpkı bir gelincik bahçesini andırıyordu.

İstanbul ise farklıydı diğer yerlerden. Gerçi tüm illerde anormal bir polis güvenliği vardı. Sanki Cumhuriyet’i kutlamak isteyen insanlar bu ülkenin vatanseverleri değil de tehlikeli teröristlermiş gibi çevreleri hep sarıldı, polis tomaları, akrepleri, kalkanlı gaz bombalı robokop tipli polisler korku salmaya çalıştı.

Bir de alanlarda, sokaklarda topluca gezen siviller vardı. Bunların bazılarının üzerinde “polis” yazan yelekler vardı. Ama çoğunda yoktu. Kimdi bunlar? Gerçekten sivil polisler mi yoksa, artık sıkça görmeye alıştığımız AKP gençlik kollarının “polise yardımcı olmaya çalışan” milisleri mi?

Bakın bunların hepsi yüz binlerce insanın gözü önünde yaşanıyor. Yani hiçbir endişeleri, korkuları yok bunların. Tam tersine geniş kitlelere gözdağı veriyor olmanın özgüveni içinde fütursuzca geziniyorlar ortalıkta.

Ama örneğin Üsküdar meydanında bugüne kadar ilk kez gördüğüm bir sivil polis tipi vardı. İki ya da üç belediye otobüsüne doldurulup meydana getirilmişlerdi. Hepsi siyah takım elbiseli. Diğer yerlerde gezen traşsız, kötü kılıklı siviller gibi değillerdi. Takımları ütüden yeni çıkmış, hepsi traşlı, karavatlı.

İlginç…

Şimdiii, ülkenin vatanseverleri, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkan, Cumhuriyete bağlı, demokrasi ve özgürlükleri içine sindirmiş insanları coşkulu biçimde Cumhuriyet’in kuruluşunun 90’ıncı yılını kutlarken, iktidar da belki de sadece bu yıla mahsus bir alternatif kutlama yaptı.

Nedir bu diye soracaksınız? Marmaray’ın açılışı tabii.

Sizlere dün de daha önce de anlatmıştım. Marmaray çok önemli bir proje. Türkiye’nin gurur duyabileceği bir proje.

Her ne kadar projenin fikri, ihalesi ile bu iktidarın hiç ilgisi olmasa da işin yapılması ve bitirilmesi bu iktidara kısmet oldu.

Dün iktidarın gündeminde Cumhuriyet değil Marmaray vardı.

Asrın projesini asrın lideri açıyor sloganı ile yüzbinlerce insan dün Üsküdara taşındı. Muazzam paralar harcanarak gerçekten müthiş bir açılış töreni düzenlendi.

Yandaş yalaka gazeteler, penguenci televizyonlar zaten birkaç günden beri sadec eMarmaray’ı anlatıyorlar. Anlı şanlı her dönemin yazarları, gazetecileri, televizyon sunucuları Marmaray güzellemeleri yaptılar. Cumhuriyetçi olmanın hizmet yapmak olduğunu anlattılar. Bu yandaş yalakalara göre sanki Cumhuriyet döneminde hiçbir şey yapılmamış da,Allah’ın lütfu ile ülkenin başına geçen bu iktidar millete hizmet neymiş göstermiş.

Böyle bir alay saçma sapan, vıcık vıcık yazılar yayınlar işte. Ama hiç birinin gündeminde Cumhuriyetin kuruluşunun, felsefesinin, ilk e ve devrimlerinin anlamı yoktu.ne diyeyim gün onların günü. Yaratılan karşı devrimci ortamda diledikleri gibi at oynatıyorlar. Ama biz bunun böyle devam etmeyeceğini biliyoruz. Gün geldiğinde bu vıcıklar ya yok olup gidecekler. Tabii bazılarının aynı utanmazlık ve arsızlıkla yine ayakta durmaya çalışacaklarını görmek de kimseye sürpriz olmamalı. Bunların huyu suyu böyle. Bir tarihi gündür tutturdular. Akşama kadar televizyon ekranlarından en çok haykırılan iki kelime vardı biri tarihi diğeri de “asrın” projesi.

Neyse, evet dönelim tekrar Marmaray törenlerine. Müsamere tarzında düzenlenmiş ama muhteşem olarak tanımlanan törene Cumhurbaşkanı, Başbakan Japon başbakanı ve bazı başka ülkelerin liderleri katıldı. Bir de Somali Cumhurbaşkanı.

Açılış anı çok ilginçti. Ekranlarda izliyorduk. Sunucu “Şimdi Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve şehitlerimiz için saygı duruşu ve istiklal marşı” anonsunu yaptı. Oflaya puflaya ayağa kalktı resmi zevat. Ve dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama saygı duruşu 5 saniye bile sürmedi. Daha başbakan ceketini iliklemeye çalışıyordu ki, istiklal Marşı başlayıverdi.

Yani, Atatürk ve şehitlerimiz için 30 saniyelik bir saygı duruşuna bile katlanamadılar. Alel acele istiklal marşı okundu. Ki resmi zevatın muhteşem konuşmalarına b ir an önce geçilebilsin.

Alan gerçekten çok kalabalıktı. İktidar bu kalabalığı Cumhuriyet kutlamalarına karşı bir alternatif gibi sunma telaşındaydı.

Başta penguen kanalları olmak üzere bir ikisi hariç bütün televizyonlar, bütün illerde alanları dolduran yüzbinlerce insanı değil, ısrarla Üsküdar’ı, Başbakan’ın alternatif kutlamalarını göstermeye çalışıyordu.

Üsküdar’da toplanan kalabalık yine bildik yöntemlerle getirildi o alana. İstanbul’un hemen her semtinden kaldırılan otobüsler yüzbinlerce insanı taşıdı, üstelik bedavaya. Yine kumanyalar, bayraklar dağıtıldı. Paralar saçıldı.

Mantık tıpkı Gezi direnişi sırasında olduğu gibiydi. Halkın karşısına halkı koyarak gerginlik üzerinden prim yapmak.

“Siz Taksim’de ya da başka yerlerde toplanırsınız, ama bakın biz de buradayız, bizim sayımız sizinkinden fazla.” Bir de şu “siz elitler, siz Beyaz Türkler, bizse cumhurun kendisiyiz” türü yaveler yok ku, işte bu da insanın canını çok acıtıyor. Utanıyorum bunları söylerken ama ne çare.

Oysa aradaki farkı görmüyorlar.

Taksim’de ya da başka yerde bir araya gelen insanlar özgürce geliyorlar oraya. Kimse onları zorlamıyor. Baskı yapmıyor. Ceplerine para, ellerine bayrak ve kumanya vermiyor. Kimse onları bedavaya taşımıyor, otobüs, motor, tren tahsis etmiyor.

O milyonlar gönül rızası ile, özgür iradesiyle alanları dolduruyor. Yüreklerinde vatan sevgisiyle, demokrasiye olan bağlılıkları, özgürlüklere olan düşkünlükleri hukuka olan saygılarıyla oralardalar.

Kimseye biat ettikleri, kendilerini teba gibi köle gibi gördükleri için değil, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete sahip çıktıkları için meydanlardalar.

İktidar ise toplama kalabalıklarla güç gösterisi yapmaya çalışıyor. Penguen medyası ise bu vıcık şova çanak tutarak Cumhuriyet kutlamalarını gölgede bırakmak için gün boyu çaba harcadı.

Şimdi gelelim Marmaray’a.

Proje büyük ve önemli. Evet bunda kuşku yok.

Buna karşı iktidar bu sanki sadece kendi başarısıymış gibi davranarak üste çıkmaya çalışıyor. Sanki Türkiye bugüne kadar hiçbir şey yapmamış, hiçbir başarıya imza atmamış, hiçbir büyük yatırımı gerçekleştirmemiş de bunlar asrın projesini yapmışlar.

Ama biliyor musunuz insana en çok koyan da kimi dangalakların, kusura bakmayın başka kelime bulamıyorum bunun için, Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine hakaret etmek için dolaylı yol kullanarak “madem beğenmiyorsunuz kullanmayın o zaman” deme cesaretleri bulmaları.

Sen kimin malını kimden sakınıyorsun be dangalak.

Sanki Marmaray’ı babalarının parasıyla yaptılar.

Hatırlarsınız, Türkiye Barolar Birliği Başkanı hızlı trenle yolculuk ederken bir AKP’li kadının tacizine uğramıştı. O kadın artık bu cesareti nereden buluyorsa “Bu treni biz yaptık, siz niye biniyorsunuz ki?” diye bağırmıştı.

Şimdi aynısını Marmaray için de yapıyorlar. “Biz yaptık, eğer biraz gururunuz namusunuz varsa kullanmazsınız” diyorlar.

Mantığı görüyorsunuz değil mi? Kini öfkeyi, nefreti görüyorsunuz değil mi?

Yahu Cumhuriyetin bütün yaptıklarını, ülkeye kazandırdıklarını sata sata bitiremedi bu iktidar, bu sattıklarının parasıyla ayakta dururken, utanmazlıkla “Biz yaptık, gururunuz varsa kullanmazsınız” diyebiliyorlar.

Şurası bir gerçek ki Türkiye’ye yapılan her yatırım, kim yaparsa yapsın, kimin dönemine denk gelirse gelsin hepimizindir.

Barajlar da öyledir, köprüler de, santralar da, fabrikalar da, yollar da. Herşey, bu ülkenin ürettiği, yaptığı her şey, hepimizindir, hepimizin parasıyla yapılmıştır.

Kimse kimsenin kafasına vura vura biz yaptık diyemez. Görevin zaten yapacaksın.

Marmaray işe yarayacak mı? Elbette yarayacak. Ama İstanbul’un trafiğe ne kadar çare olacak?

Uzmanlar güzergahın pek de doğru olmadığını söylüyorlar. Çünkü Kadıköy Üsküdar ile Eminönü Sirkeci hattını bugüne kadar kullananlar vapura ya da motorlara binerek geçiyorlardı. Şimdi bu motor ve vapur yolcularının tamamına yakını doğal olarak Marmaray’ı kullanacak. Yani vapur ve motor yolcusu olduğu gibi buraya kayacak. Kısa bir süre sonra motor ve vapurlara hiç ihtiyaç kalmayabilir.

Peki siz zaten deniz yolunu kullanan, arabasıyla trafiğe girmeyen yüzbinlerce kişiyi buraya taşıyarak sorunu ne çapta çözebileceksiniz.

Sevgili izleyiciler, İstanbul’un trafik sorununu çözmek için elbette toplu ve hızlı taşımaya ihtiyaç çok büyük.

Ancak toplu taşıma demek iki nokta arasında büyük kitleleri taşımak değildir sadece. Önemli olan belli merkezlerde toplanıp yine topluca başka bir yere ulaştırılan insanların, bundan sonra asıl gidecekleri yerlere gitme olanağı yaratmaktır.

Bunun için de bütün toplu taşıma araçlarının entegre olması gerekir. Bunun da ötesinde büyük toplanma merkezlerine gelmek kolaylaştırılmak zorundadır. Yani şöyle anlatayım; Sadece metro ya da tüp geçit yapmakla bitmiyor. İnsanları öncelikle toplu ulaşım araçlarının olduğu yere getirecek sistemi kuracaksınız. Buralara kendi araçlarıyla gelenlere park yeri yapacaksınız. Evet, bir kişi bir araba ile kentin yolları dolmamalı. Ama herkes oturduğu yerden toplu taşıma araçlarına rahatlıkla ulaşamıyor ki. Önce insanları toplu taşıma merkezlerine ulaştıracaksınız. Toplu ulaşım araçları belirli merkezlerde bulunur. Önce insanlar buraya gelirler, genellikle kendi araçlarını kullanırlar. Ama bu araçlarını bırakacakları, üstelik ucuza bırakacakları park yerleri olması gerekir. Dünyada bu böyle.

İstanbul’un toplu taşıma haritasına baktınız mı? İyi kötü metroydu, metrobüste, raylı sistemdi, deniz ulaşımıydı bir toplu taşıma var. Bunların bazıları entegre olmuş durumda. Ama bunlar yapılırken akıl, bilim ve mantık pek dikkate alınmadığı için insanlar ya çok eziyet çekiyor ya da “amaaan onca eziyeti çekeceğime kendi arabamla giderim, trafik falan umurumda değil” diyebiliyor.

Geçenlerde anlattım, Kadıköy Kartal metrosunu örnek gösterdim. Güzergahının yanlış olduğunu anlattım. Bu nedenle 900 bin kişinin taşınabileceği bir metronun günlük yolcu sayısı şu anda ıkına sıkına 110 bine ancak geldi.

Metrobüs de öyle. Evet ciddi bir yolcu taşımacılığı yapıyor. Ama ya çekilen eziyet. Sorarsanız pek çok kişi “İyi kötü hiç olmazsa hızlı gidiyoruz” diyebilir. Açıkçası kullandığım zaman ben de öyle düşünüyorum.

Ama bu memnuniyet çaresizlikten. Ne yapacak halk, kullanmayacak mı? Mecburen kullanıyor ama.

İşte insana yönelik, uygar bir yönetim toplu taşımacılığı sadece teknolojik olarak değil insanların rahat ve konforunu da düşünerek yapar.

İstanbul’un eksiği bu. Çünkü iktidar her şeyi kendi başarısı gibi sunmak bunu medya aracılığı ile de abartarak halka kabul ettirmek istiyor. Şikayetleri dikkate bile almıyor.

Örneğin o belediye başkanına bir önerim var. Akşamveya sabah saatlerinde metrobüsü bir kullansın bakalım. Ama bir belediye başkanı gibi değil. Yanında bir koruma ordusuyla, kendisine yol açılarak değil, sade, s ıradan bir vatandaş gibi gitsin. Acaba o çoğu ahtapotun kolları gibi üst geçitlerden geçebilir, daracık, üç kişinin yan yana yürüyemediği merdivenlerden inebilir mi? Mümkün değil.

Ama yüz binlerce İstanbullu başka çaresi olmadığı için hergün bu çileyi çekiyor.

Sevgili izleyiciler, iktidar Marmaray için asrın projesi diyor. Tamam proje önemlidir. Hiçbir şey olmasa iki kıtayı denizin altından birleştiren bir yatırımdır, hepimiz bu eserle gurur duyabiliriz.

Buna karşı “asrın projesi” tanımı yanlıştır. Çünkü bu proje tamamen teknolojinin gelişmesi sayesinde yapılmıştır. Maliyeti yüksektir, bundan 20 yıl önce de düşünülmüştür ama önce maliyeti karşılayacak para bulunamamıştır, teknoloji ise son 20 yılda çok daha gelişmiştir.

O halde teknolojiye ve paraya bakarak bir projeye asrın projesi denemez. Eğer Marmaray bugünün teknolojisi, maiyeti ile asrın projesi olarak kabul edilecekse, 1925’te yapılan bir şeker fabrikası asrın değil binyılın projesidir. Çünkü o şeker fabrikası o günün olanaklarının çok üzerinde bir fedakarlıkla yapılmıştır. Eğer bugün bu teknolojiye ve maddi güce ulaştıysak o günlerin gerçekten mucizevi eserlerinin yapılması sayesinde ulaştık. Bunu asla unutmayalım.

Bu arada Marmaray’ın açılış töreninde konuşmaları da izledik. İstanbul Belediye Başkanı, İstanbul Valisi, Ulaştırma Bakanı konuştu. Sonra Japonya Başbakanı da konuştu. Gayet normal. Marmaray’ı Japonlar yaptı. Başka ülkelerden de şirketler var. Yani çok övünüyoruz ama aslında bu “asrıııııınnn” projesinde bizim fazla bir katkımız yok. Parasını verdik yaptırdık o kadar. Bu nedenle Japon Başbakanı gururla konuşabilir elbette.

Sonra Başbakan ve meclis başkanı da konuştular. Eh o da normal. Peki Somali Devlet Başkanı’nın konuşmasının anlamı ne? Bu projeye ne katkısı olmuş. Teknoloji mi vermişler, bazı parçalarını mı üretmişler, inşaatlarda Somalili kalifye elemanlar mı çalışmış? Tamam, bir Müslüman ülke lideri olarak Türkiye için önemli bir günde davet edilmiş olabilir. Ama konuşmasına bir gerek var mıydı?

Galiba iktidar bu projeye dünyanın da ilgisinin olduğunu göstermek istiyor. Ama biliyorsunuz son zamanlarda “deriiiiin” dış politikamız sayesinde neredeyse bütün batılı ülkelerden kopmuş durumdayız. Ne başbakan oralara gidebiliyor artık, ne de onlardan bir gelen var. O zaman bizden çok geri olan Müslüman ülkelerle baş başa kalmaktan başka çaremiz yok.

Ama olsun, Somali Devlet Başkanı “essalamün aleyküm” falan diye başlayınca konuşmaya bir alkış koptu. Eee ne yapalım, toplama kalabalıkları ancak böyle canlandırabiliyorlar işte.

Ayrıca dikkatinizi çekti mi Somali Devlet Başkanı konuşmasını İngilizce yaptı. Somali’de Somalililerin konuştuğu bir dil yok mu? Devlet başkanları çoğu kez Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bile kendi dilleriyle konuşurlar. Sözleri diğer ülke dillerine anında tercüme edilir. Bu ülkelerine olan s a ygılarının gereğidir. B e l ki çoğu ortak dil ol an İngilizceyi ya da Birleşmiş Milletler’in ortak dil olarak k abul et ti ğ i başka dilleri biliyorlardır ama kendi dilleriyle konuşurlar. Çünkü kendi zdilinizle konuştuğunuzda, sizi anlayan olmaz belki de vücut diliniz, jest ve mimikleriniz konuşmkadan çok önemlidir. İnskan birbaşk a dille konuşur k en bu özellikleri pek ortaya çıkaramaz. Bunun için liderler uluslar arası toplantılarda kendi dilleri ile konuşmayı tercih ederler. Somali Devlet başkanı ise bir başka ülkede, üçüncü bir ülkenin diliyle konuştu. Acaba Somali dilini bilen olmadığı için tercüme zorluğu mu vardı? Ben anlamadım, bilmiyorum sizler anladınız mı?

Evet sevgili izleyiciler, bugün 29 Ekim. En büyük bayramımızı coşku ile kutladık kutlamaya devam ediyoruz.

Bu akşam Türkiye’nin her yerinde yine yürüyüşler, gösteriler, fener alayları yapılacak. Coşku devam edecek elbette. Ayrıca bu hafta boyunca da pek çok etkinlik yapılacak.

Bu milli günde sırası gelmişken hep sorduğum bir soruyu yine sorayım. Belki bu günün hatırına başbakan bir cevap verir. Bana değil tabii canım, beni niye ciddiye alsın ki, tüm halk adına soruyorum. Biliyorsunuz hep milletten söz ediyor. Ama hiç Türk milleti demiyor. Millet diyor ama bu milletin adını hiç söylemiyor. Bugün 29 Ekim. En büyük ve en önemli milli günümüz, belki bugünün yüzü suyu hürmetine dilinden düşürmediği milletin adını da söyler.

Gerçi son Van gezisinde Türk milleti değil millet millet demişti. Yani benimki belli ki nafile bir çaba.

Ne diyeyim?

Marmaray cumhuriyet i