Gülen Cemaati'ne operasyon mu yapılacak?
İyi akşamlar iyi haftalar sevgili izleyiciler; Pazar günü benim için çok hareketli ve keyifli geçti. Biraz bilgi vereyim istedim sizlere de. Pazar sabahı Ulusal Kanal gönüllülerinin kahvaltılı toplantısına katıldım. Çok heyecanlı, diri, coşkulu ve kararlı bir gönüllüler topluluğu vardı. Birkaç ay öncesine kıyasla moralleri çok daha yüksek buldum. Bir süre önceki "ne olacak?" sorularının yerini "Bunlar artık gidiyor, yeter ki Türkiye'ye daha fazla zarar vermeden çekip gitsinler" görüşü hakim hale gelmiş. Bu arada Ulusal kanal yöneticilerinden bazı mali sıkıntıların üstesinden gelindiğini, öncelikle izleyiciden de gelen çok yoğun talep gereği Dijitürk'e girilmesine çok az bir zaman kaldığını da öğrendim. Bunun gerçekleşmesi halinde Ulusal Kanal'ın erişimi çok daha geniş bir yelpazeye kavuşacak.
Kahvaltıdan sonra aynı akşamı, aslında rakip olan ama aramızda kardeşlik bağı da olduğuna inandığım Halk TV'nin dayanışma gecesine katıldım. Halk TV bu gecede kanallarına katkı sağlayanlarla birlikte Aydınlık Gazetesi'nde yazan ve Ulusal Kanal'da "Kral çıplak" programını yapan Mustafa Mutlu ile bana "kırılmayan kalemler" ödülünü verdiler. Kendilerine buradan teşekkür etmek isterim.
Sevgili izleyiciler, bugünün en önemli gelişmesi bana göre Eskişehir'de Ali İsmail Korkmaz'ı döverek öldüren polislerin ve kendi kendilerine görev biçerek bu linç eylemine katılan birkaç AKP'li esnafın davasıydı. Mahkeme Eskişehir'de olması gerekirken biliyorsunuz güya güvenlik gerekçeleri ile Kayseri'de yapılıyor.
Kayseri valiliği korkudan ne yapacağını şaşırmış halde tüm ilde adeta sıkıyönetim ilan etmişti. Davayı izlemek üzere yurdun her yerinden gelenlerin bulunduğu otobüsler şehrin girişlerinde durduruldu, herkes kimlik kontrolünden geçirildi, 2 bin polis önlem aldı, tomalar, takviye jandarma birlileri de hazır tutuldu.
Ama bütün bunlar Ali İsmail Korkmaz'ın arkadaşlarına, yoldaşlarına engel olamadı. Binlerce kişi bütün engellemelere, baskılara, korkutmalara hatta linç tehlikesine rağmen Kayseri'de toplandı.
Başta Barolar Birliği Başkanı olmak üzere 300 kişilik bir avukat ordusunun da Kayseri'de hazır bulunması, elbette Ali İsmail'i geri getirmese bile olayın kapatılamayacağı, gencecik bir insanı acımasızca döven teknik olarak insan kabul edilen ama insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan o gürühtan hesap sorulabileceği duygusunu artırdı. Umuyor ve diliyorum, hiç olmazsa o insan kılıklılar hak ettikleri cezayı alırlar.
CHP'nin de çok sayıda milletvekili ile davayı izlemeye gelmesi de bu partiyle ilgili gelecek umutlarını artırdı bana göre. Şimdi bugünkü heyecan ve dayanışmayı hiç yitirmeden bu davayı sonuna kadar izlemek gerekiyor. Tabii bu arada unutmamamız gereken önemli noktalar da var. Örneğin Başbakan'ın gezi olayları ile ilgili yaptığı "emri ben verdim" açıklaması da çok önemlidir. Eğer Başbakan aşırı şiddet kullanan emniyet birimlerine bu tür cesaretler vermeseydi, üzerine vazife olmadığı halde protestoların durdurulması için talimatlar yağdırmasaydı, Ali İsmail de, Gezi direnişinde kaybettiğimiz diğer gençler de bugün aramızda olacaklardı.
Yani Başbakan'ın Gezi direnişi boyunca yitirilen gençler üzerinde sorumluluğu vardır ve inanıyorum ki bir gün mutlaka bu konuya da sıra gelecektir.
Değerli izleyiciler, dikkatimi çeken bir başka konuya geçmek istiyorum. 17 Aralık'ta büyük şoka uğrayan AKP'li bakanlar öyle görülüyor ki bunu üzerlerinden atmaya başlamışlar.
17 Aralık operasyonundan bugüne tam 47 gün geçti. Önce 9 gün bekleyen ve sonunda istifa eden bakanlar hiç konuşmuyorlardı. Şimdi ne olduysa oldu, birbirleri ardına konuşmaya başladılar.
Örneğin içişleri bakanlığından istifa eden, oğlu halen tutuklu olan Muammer Güler kendini seçim meydanlarına atmış esip gürlüyor. Neymiş verilemeyecek hesapları yokmuş, bir kuruşluk bile yolsuzluğa karışmamışlar, bu soruşturmalar mutlaka sürecekmiş ama bu kez sahte belgeler, yasadışı delil toplamalar, kasıtlı davranışlar olmayacakmış, savcılar hakimler hukuka uygun adımlar atacaklarmış.
Peki bugüne kadar aklı neredeydi acaba? 47 gün boyunca suçsuzluğunu söyleyemeyip de şimdi nedir bu celallenme? Sanıyorum geçen süre içinde kimini bildiğimiz, kimini tahmin ettiğimiz, kimini gördüğümüz, kimini ise hiç bilemediğimiz organizasyonlar yapıldı. Hakimler savcılar ayarlandı. Ne demişti İstanbul'a yeni atanan başsavcı "Davayı ben aldım, iddianameyi ben yazacağım."
Acaba bir iddianame yazılacak mı? Yoksa yeni başsavcı dosyayı inceledikten sonra "Bundan bir iddianame çıkmaz, takipsizlik veriyorum" mu diyecektir. Şu ana kadar yaşadığımız gelişmelere bakarsak, iddiname yazılmama ihtimali daha yüksektir. Yakında tutuklu bakan çocukları, Halkbank Genel Müdürü ve diğer sanıklar serbest bırakılır ve hatta kendilerinden "verilen geçici rahatsızlık için özür dilenirse" bu kimse için sürpriz olmasın.
Ya "Bize ne kabahat buluyorsunuz, emri başbakan verdi, biz suçluysak o da suçludur" diyerek partisinden de istifa etmeye kalkan Çevre Bakanına ne demeli? Sadece bakanlıktan değil, partisinden ve milletvekilliğinden de istifa ettiğini açıklayan çevre bakanı Erdoğan Bayraktar meğer zaten hiç istifa etmemiş. Güya istifa mektubunu partiye değil de bir başka bakana göndermiş, öyle olunca da zaten geçerliliği yokmuş. Hafta sonunda da Başbakan'la görüşmüş, belli ki nedamet getirmiş. Bakın ne diyor istifası konusunda; "Önce Allah'ın, sonra RTE'nin sayesinde, genel müdür, meclis üyesi, TOKİ Başkanı, milletvekili ve bakan olduğum gerçeği ortadadır." Bunları söyleyen Bayraktar partisinin yerel seçimlerde başarılı olmasına katkı sağlamak için meydanlara ineceğini de açıklamış. Ne diyeyim, Türkiye sadece bir siyasi kriz yaşamıyor ki, haysiyet krizi de yaşıyor, hayırlı olsun.
Sevgili izleyiciler, Başbakan bugün Almanya'ya gitti. Bu ziyaret pek beklediği gibi geçmeyecek gibi geliyor bana. Bir kere Almanya'daki muhalif gruplar Erdoğan'a çok sıkı bir protesto gösterisi yapacaklar. Hele Almanya'da da çok güçlü olan Türkiye Gençlik Birliği'nden kurtulması mümkün değil Başbakan'ın.
Bunun yanı sıra Alman Başbakan'ının da Erdoğan'a çok sıcak davranmayacağı biliniyor. Alman medyasında bir haftadır Erdoğan'ı çok rahatsız edecek yayınlar yapılıyor.
Gerçi iktidar yandaşları bunu görmek yerine efendim neymiş Almanya Fethullah Gülen'in okullarını mercek altına almış, bunu yazıp çiziyorlar. Orası da var tabii de, asıl yayınlar çok başka. Örneğin Almanya'nın en ciddi dergisi olarak bilinen Der Spiegel'in "Tayyip Erdoğan ya istifa eder ya da kendisiyle birlikte Türkiye'yi de batırır" başlıklı yazısı yenilir yutulur gibi değil. Alman medyasında en çok işlenen tema Erdoğan'ın demokrasi ve hukuku askıya alması, özgürlüklere darbe vurması ve medyayı yoğun baskı atında tutması var.
Yani Erdoğan'ın işi hiç de kolay değil Almanya'da. Ancak bunun olumsuz tarafı da var. Erdoğan bu tür eleştirilere çok şiddetli tepkiler gösteriyor. Brüksel'den sonra Almanya'da yaşayacağı hüsranın acısını Türkiye'ye döndüğünde daha da sertleşerek çıkarmaya çalışabilir.
Bakın, Gülen cemaatine yönelik operasyonun artık başlayacağı yönünde çok yoğun dedikodular hatta iddialar var. Yandaş medyanın Erdoğan'cı kanadı birkaç günden beri tıpkı Ergenekon ve Balyoz'da yaptıkları gibi tutuklanacak gazeteciler listeleri vermeye başladılar.
Yandaşların hükümetten iyi haber alan kalemşörleri açık açık isimler yazarak "Çok kısa sonra bunlar içeri alınacak" diyorlar artık.
Tabii bu arada komik gelişmeler de oluyor. Biliyorsunuz kendi çıkarları için AKP iktidarının yanında yer alan, yıllardır AKP iktidarını savunmak için onurlarını, gururlarını ayaklar altına alan, eski dönemlerin marksist komünist olarak bilinen döneklerini "son kullanma tarihi olanlar" diye adlandırıyorum. Bunların önemli bir bölümü gerçekten son kullanma tarihleri geldiği için tasfiye edildiler.
Şimdi kalanlarla gidenler arasında da kavga çıktı. Bugün Taraf gazetesi bütün melanetleri işledikten sonra tasfiye edilen eski yazıişleri müdürleri için çok ağır bir haber yayınladı. Bu yazıişleri müdürü geçtiğimiz günlerde yandaşlar içinde Erdoğancı olduğunu kanıtlamak için cemaatle ilgili ağır sözler yazdı, bu yazısında Ergenekon Balyoz gibi operasyonlarda hile yapıldığını, sahte belgeler düzenlendiğini itiraf ederek "Biz de kullanışlı aptallarmışız" dedi.
Eee, ben ne diyordum? Aptallar demiyordum tabii, hakaret edip de hukuksal bir soruna yol açmamak için ama "son kullanma tarihi olanlar" diyordum kibarca. Şimdi bunlar kendi kendilerine söylüyorlar bunu. İşte Taraf gazetesi de eski yazıişlerinin bu sözlerini manşete çekmiş ona mektup yazmış, "kullanışlı aptal seniii" diye parmak sallıyor.
Valla sizi bilmem ama ben çok keyif alıyorum bu kavgadan. Hem birbirlerinin tüm pisliklerini döküyorlar ortaya, hem de 5 yıldır sürdürülen hayasız operasyonları da ifşa ediyorlar.
Bunun iyi tarafı yıllardır hapishane zindanlarında esir gibi tutulan vatanseverlerin artık özgürlüklerine kavuşacakları ihtimalinin yükselmesidir.
Bakın bugün Başbakan Almanya'ya giderken açıkladı, uzun tutululuk süresinin 5 yılla sınırlanacağını söyledi. Sonra da "Bu sayede binlerce kişi bundan yararlanarak özgürlüğüne kavuşacaktır" dedi. Yani öyle ki, belki yeni yasayı beklemeden, sadece bu maddeden bile yararlanarak içerde tutulan esirlerden önemli bir bölümü dışarı çıkabilecektir.
Yani işin özeti, galiba günün en güzel ve umut veren haberi de bu. Ama tabii aslolan bu davaların tüm karar ve sonuçlarıyla tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Ümit Zileli ile ana haberde izlediniz, Ergenekon davasının ilk hakimlerinden birinin müthiş itirafları var. Ne diyor hakim Köksal Şengür, "biz iddianameyi okuyamadık bile." Sonra ne diyor "Ergenekon diye bir örgüt falan yok." Ayrıntıları izlediniz zaten burada uzun uzun tekrarlamayayım. Ama artık şu gerçek ortaya çıktı. Ergenekondu Balyozdu, Oda Tv'ydi, yok efendim Poyrazköy'dü, casusluktu, artık her neyse bütün bu davalar temelinden çökmüştür. Türk yargısına düşen bundan sonra davaları ortadan kaldırmak, esir tutulan herkesi serbest bırakmak, önce özür dilemek sonra da çalınan hayatların hiç olmazsa tazminatını ödemektir. Hiç merak etmeyin bunların hepsi olacaktır. Biraz daha sabır sadece.
Bugün değinmek istediğim bir kaç konu daha var. Var olmasına var da zamanımı bitirmek üzereyim. Örneğin ekonomide çanlar çalmaya başladı. Döviz artışı durdurulamıyor, dursa bile yarattığı hasar nedeniyle binlerce şirket, özellikle hani şu Anadolu kaplanı denilen büyük çoğunluğu AKP'nin yanında saf tutan şirket çok zor durumda. Bunları da yarın anlatırım artık.
Sonra şimdi paralel yapı dedikleri cemaatin marifetlerini sanki yeni öğrenmiş gibi yapıyorlar ya, bunun da doğru olmadığı, yıllardır özellikle milli güvenlik kurulu toplantılarının vazgeçilmez konusu olduğu gerçeği var. Ona da yarın değinirim.
Bu akşamlık bu kadar. Yarın aynı saatte tekrar birlikte olmak dileği ile sevgiler sunarım hoşça kalın.
CAN ATAKLI İLE GÜNÜN YORUMU. 3.2.2014.PTS. paylaşan: karsiyorum