Yazarı Olmayan Makaleler
Yazarı Olmayan Makaleler

BDP’liler diğerleri çıkmasın diye tahliye edilmediler

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; yeni hafta yeni umutlar diyelim. Bu yılın bitmesine çok az zaman kaldı artık. 15 gün sonra yeni yıla merhaba diyeceğiz. Hiç kuşkusuz 2014 bu yıldan daha zor ve çetin geçecek. En azından iki önemli seçim var. Biri yerel seçimler diğeri de cumhurbaşkanlığı seçimi. Ancak şunu da unutmamak gerek ki, hiç beklenmedik bir anda bu iki seçime bir seçim daha eklenebilir. İktidar yerel seçim sonuçlarına göre genel seçimleri cumhurbaşkanlığı seçimleriyle aynı anda yapabilir yani genel seçimler bir yıl öncesine de çekilebilir. Hatta öyle ki Ankara kulislerinde yerel seçimlerle birlikte genel seçimler yapılması fikrinin bile konuşulduğu söyleniyor. Tabii şu anda ne söylesek boş, falcılık yapacak halim de yok, ama olasılıklar bunlardır yine de söylemiş olayım.

Bu sabah Beylerbeyi’nde bir kahve içerken her zaman yanıma gelen milli piyango bayii ile konuştum yine ve şaşıracaksınız ama ancak bu sabah öğrendim ki, milli piyangonun yılbaşı büyük ikramiye 50 milyon liraymış.

Hepimiz insanız, piyango sistemine karşı çıksak bile insan yine de 50 milyonun hayalini kurmadan yapamıyor. Bugünden itibaren sanıyorum birçok kişinin rüyasına 50 milyon girecektir, hesaplar yapılacaktır.

Bayılırım şu olmayan paranın hayalini kurmaya ve kuranları dinlemeye. En sevdiğim de henüz para ortada yokken “bana çıkarsa şu kadarını fakir fukaraya dağıtırım” denilmesidir. Para yokken dağıtması da kolaydır. Ama bugüne kadar büyük ikramiye kazanıp da bunu fakire fukaraya dağıtanını görmedim. Ama buna karşı o parayı bir iki yıl içinde çarçur edip tekrar eski fakirlik günlerine dönen örnekler çoktur.

Haydi biraz gülelim. Adamın biri hep dua edermiş “Allahım büyük ikramiyeyi bana çıkar” diye. Yıllar sürmüş bu dualar. Her ay defalarca yalvarırmış Allah’a “büyük ikramiye de büyük ikramiye” diye.

Bir gün melekler kendi aralarında konuşurken biri “Yahu şu kul sürekli dua ediyor, başka derdi yok, baş meleğe durumu bir sorsak belki bir ayrıcalık yapar” demiş. Neyse gitmişler, anlatmışlar durumu “Sevgili baş melek belki bu kula bir ihsanda bulunursun” demişler. Baş melek “Hiç merak etmeyin o duaları yıllardır ben de biliyorum, hatta bir iyilik yapayım diye bile düşündüm, ama adam hiç bilet almıyor ki” demiş.

Tabii bir tane bilet alalım da, o da 50 lira. Dörtte bir alsak 12.5 lira. O da fena değil aslında çeyrek bilete çıksa bile 12.5 milyon lira eder ki, 7 ceddimize yeter de artar bile.

Neyse, bu kadar yeter, nasıl olsa önümüzdeki 15 gün bu hayalle yaşayacak milyonlarca kişi, burada bitirelim biz.

Sevgili izleyiciler, Mustafa Balbay’ın tahliyesinden sonra gözler biliyorsunuz öncelikle aynı şekilde, yani milletvekili seçildikleri halde tutuklulukları devam eden BDP’li milletvekillerine çevrilmişti. Bunlardan ikisi için yapılan başvurular bugün Diyarbakır’daki mahkeme tarafından karara bağlandı ve reddedildi. Yani Balbay çıktı ama 2 BDP’li çıkamıyor. Diğer üç BDP’li için yapılan başvurular içinse savcı “reddedilmesi” yönünde mütalaa verdi.

Şimdi bu çok karışık bir durum doğurdu. Bir tarafta bir milletvekili uzun tutuklulukla ilgili Anayasa Mahkemesi kararı gereğince serbest bırakılırken, aynı durumdaki 5 milletvekili için farklı uygulama yapılıyor.

Bunun hukuk açısından bir garabet olduğu ortada. Ama daha önemlisi, bu karar milletvekili olmayan ama Anayasa Mahkemesi’nin öngördüğü “uzun tutukluluk” mağduriyeti altında olan yüzlerce kişi için de endişe verici bir gelişme oldu.

Bana göre BDP’lilerin serbest bırakılmaması, diğer tutukluların önünü kesmek için düzenlenmiş bir operasyondur. Çünkü herkes çok iyi biliyor ki, BDP’lilerin de serbest bırakılmasından sonra Anayasa Mahkemesi’nin kararının ruhu nedeniyle sıra diğer tutuklulara da gelecektir. Nitekim yarım saat 14.00’de Ergenekon Davası avukatları topluca adliyeye giderek savundukları sanıklarla ilgili tahliye kararı talebinde bulunacaklar.

Hükümet ise şu anda bu kadar ağır bir yükü taşımaya hazır değil. O halde yapılması gereken, BDP’lileri serbest bırakmamaktır ki, diğerleri için de bir umut ışığı yanmasın.

Tabii bu nereye kadar. Diyarbakır’daki mahkeme Balbay kararının kişisel bir başvuru olduğunu düşünerek “Mustafa Balbay Anayasa Mahkemesi’ne şahsi başvuru hakkını kullanmış ve sonuç almıştır, karar sadece onu bağlar” diyor. Bir anlamda diğer bütün tutuklu sanıklara, öncelikle milletvekili seçilmiş olanlara “Önce gidin şahsi başvurularınızı yapın” demek istiyor. Böylelikle yüzlerce kişi Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak. Mahkeme bunları elbette tek tek inceleyecek ve karara bağlayacak. Bu uzun bir süreçtir. En azından seçimlere kadar geçecek sürede tutukluluk durumları devam edecektir sanıkların.

Ayrıca geçen sürede örneğin Ergenekon davasında gerekçeli karar açıklanıp sonra Yargıtay’a da gidilebilir ve Yargıtay’ın hızlı bir şekilde kararları onaması halinde zaten uzun tutukluluk nedeniyle tahliye olma gayretleri de boşa çıkabilir.

Oyun içinde oyun gibi. Ancak şunu da söylemeliyim ki, BDP’li milletvekillerinin bu tür bir katakulli ile serbest bırakılmamalarına BDP’nin ve Güneydoğudaki örgütlerin sessiz kalmayacağı da bir gerçektir. Hani en küçük bir olayda bile “Bu sürece zarar vermek isteyenlerin oyunudur” diyenler, tahliye kararlarının reddedilmesi üzerine yaşanabilecek gelişmelerle ilgili ne bahane bulacaklarını da doğrusu çok merak ediyorum.

Sevgili izleyiciler, biliyorsunuz yandaşlar bir süredir aralarında fena kapıştılar. Bu sayede 11 yıllık iktidar dönemi boyunca neler yapıldığını, devleti yönetmek adı altında nasıl bölücülük, ayrımcılık yapıldığını, muhalefet edenlere karşı nasıl bir sinsi yıldırma operasyonlarına başvurulduğunu, kimleri nasıl ayrıcalıkla muamele gördüğünü, iktidarı sürdürebilmek için kimi cemaatleri, tarikatlara, gruplara sağlanan avantaları öğreniyoruz.

Bunlar aslında eğlenceli olduğu kadar çok da vahim. Bizlerin yıllardır söylediği ama dinletemediği gerçekler şimdi bu yandaş kapışması sayesinde tel tel dökülüyor ortalığa.

Tabii bunlarda utanma arlanma da yok. Medya da aynı durumda. Onlar da zaten gazetecilik yapmayı, gazeteciliğin temel ilkelerini çoktan unutmuşlardı, şimdi iktidar elden gidebilir paniği içinde en hayasızca yayınları yapmaktan geri durmuyorlar.

Bilmem dikkatinizi çekiyor mu ama, ben söyleyeyim, merkez medya denilen, güya AKP’nin elinde olmayan, boğazına ilmik atılmış medyada artık usulen de olsa tek muhalif isim göremiyorsunuz.

Artık ekranlardaki tartışmacılar yandaşlar arasında. Muhalefet de yandaşlara kaldı.

4-5 kişi oturuyorlar halkın karşısına, 3’ü Erdoğan’dan yana ikisi ya cemaatçi, ya şeriatçı ya da Kürt milliyetçisi, birbirlerine veryansın ediyorlar. Hayır tamam yesinler birbirlerini ama, zararı şu ki, vatandaş ülkede sadece bunlar var zannediyor. Oysa bugün Türkiye’nin her yerinden yükselen protesto sesleri, gösteriler hatta çatışmalar var. Bu ülkenin vatanseverleri, aydınları, gerçek demokratları, hukuka, insan haklarına saygılı olanları, ayırımcılığa gerçekten karşı çıkanları sanki hiç yokmuş gibi.

Baksanıza, koca ana muhalefet partisi bile kendinden çıkacak adamları bir kenara bırakmış, AKP’li olan ya da ona yakın duran isimlerden medet umar hale gelmiş. Bu da dolaylı yoldan halkın beynini yıkamaktan başka bir şey değildir. Ama adamlar akıllı, kendi iç çatışmalarını bile öyle bir yansıtıyorlar ki, halka yine başka seçenek bırakılmıyor.

Ancak bu sayede dediğim gibi yine de pek çok şey öğreniyoruz. Örneğin, medyada neler olmuş meğer. AP’ye yakın durarak geçim sıkıntılarını gideren, ama bunu güya demokrasiye katkı diye yutturmaya çalışan bir güruh var medyada. Meğer bir zamanlar bunların da tutuklanması için harekete geçilmiş.

Ama garip bir koruma zinciri kurulmuş. İktidarın has adamı gazeteciler savcıları, emniyet müdürlerini falan aramışlar, “Yahu bir tutuklama haberleridir gidiyor, ama biliyorsunuz onlar hükümete yakın isimler, nasıl yaparsınız böyle şeyler” demişler.

Bakın ben uydurmuyorum bunları, açın dünkü bugünkü gazeteleri, bu iktidar yalakaları sanki marifetmiş gibi gün saat hatta dakika vererek anlatıyorlar bunları.

Adam iktidar yalakası ya, hakimi,savcıyı, polisi aramayı zaten bir kahramanlık gibi anlatıyor. O hakimler, savcılar, polisler de, eee kolay değil boru mu iktidar yalakası arıyor, ayrıntılı bilgiler vermişler bunlara, “yok efendim, olur mu, hiç onları tutuklamaya falan kalkar mıyız, bize yakışır mı” türü cevaplar yetiştirmişler.

Böylece anlıyoruz iki iktidar içinde nasıl bir çeteleşme olmuş. Kendinde güç vehmedenler başkaları hakkında nasıl kararlar almışlar ve bunları uygulatmışlar.

İktidar böyle bir şeydir işte. Gün gelir insanı zehirler. Zehirlenen insan da panzehiri bulmak için her şeyi yapar. Bunlar böyle şimdi. Kahramanlıklarını anlatarak zehirden kurtulmak isterken aslında bütün pisliklerini de itiraf ediyorlar.

Günler gelir geçer, devran değişir. O zaman bugünlerden hesap sormak için gayret etmeye bile gerek kalmaz. Bu yandaş yalakaların birbirleri için söylediklerini, yaptıkları itirafları alt alta dizerseniz, herhalde bu ülkenin vatansever savcıları hakimleri de vardır ki onlar da zaten hukuku çalıştırırlar ve hesap sorarlar.

Bakın örneğin küçük bir örnek vereyim. İktidarın en has adamlarından Rasim Ozan Kütahyalı var. Bu kişi birkaç yıldır kimi gazeteciler, medya patronlarının ve işadamlarının mutlaka tutuklanacağını yazar durur. Bu kişinin hedeflerinden biri de Ahmet Hakan. Kimbilir kaç kere Ahmet Hakan’ın tutuklanacağını yazdı bu Rasim Ozan Kütahyalı. Dün Ahmet Hakan ağır bir cevap yazdı. Kendisinin ısrarla tutuklanacağını söyleyen Rasim Ozan için kullandığı sıfatlardan bir kaçını aktarayım; Tetikçi, Cazgır, Şebelek, Tıynetsiz, Müfteri, Utanmaz, Şaklaban, Madrabaz. Rasim Ozan ise bu yazıya bugün twitter üzerinden bir cevap verdi. Onun cevabı da çok ilginç, bakın ne diyor bu yandaş gazeteci; "Salı gününü bekleyin...Doğan Medya'da deprem olacak. Sinir hastası tip de cebinde zanax kutusunu eksik etmesin.Çok ihtiyacı olacak.

Salı günü dediği yarın. Bakalım Hürriyet’te nasıl bir deprem olacak. Bu konuda ben açıkçası Rasim Ozan Kütahyalı’ya daha fazla güvenirim, onun dediği doğu çıkar. Çünkü Doğan Grubu’nun sahibi Aydın Doğan ile çok yakın arkadaş, birbirlerine ev ziyaretleri yapıyorlar, Doğan Grubu’nun sahibi bu yandaş gazeteciye her şeyi anlatıyor.

Zaten eğer yarın Hürriyet Grubu’nda bir deprem olacaksa, bunun ilk sinyalleri bugün geldi bile, söylentilere göre Doğan Grubu çok az satan Radikal gazetesini kapatma kararı almış. Ancak Rasim Ozan’ın dediği sanki daha kapsamlı bir şey. Neyse yarın görürüz artık.

Son olarak küçük bir not daha iletmek istiyorum. Bugün gazetelerde yer alan bir habere göre İstanbul’da savcılara Gezi olaylarından bir “darbe davası çıkarmaları” talimatı verilmiş. Gezi ile ilgili davalar açıldı biliyorsunuz. Eften püften suçlamalarla yüzlerce kişi hakkında dava var, iddianame hazır. O iddianame de biliyorsunuz Başbakan Erdoğan’ın konuşmalarından kes yapıştır gibi hazırlanmış. Ancak bu davanın içinde bir de “gizlilik kararı” alınan bölüm var. İşte orada gezi olaylarının asıl amacının hükümeti devirmek olduğu ileri sürülüyormuş Belki bilmeyenleriniz vardır, bu hükümet yaptığı bir hukuk reformuyla, diktatörleşmeye bu ismi taktılar biliyorsunuz, darbenin tanımını da değiştirdi. Artık hükümeti yasal yollarla bile olsa devirmeye çalışmak darbeden sayılıyor.

Savcılar, gezi olaylarından nasıl bir darbe çıkaracaklar bilmiyorum ama, burası Türkiye, tamamen sahte ve kurgulanmış belgelerle ordunun en üst subaylarına ömür boyu hapis cezası verebilen bir yargı sistemi oldukça onu da yaparlar.

Tabi böyle bir davanın açılması bir cadı avının başlaması demektir. Hiç umulmadık isimler bir sabahın köründe tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi evlerinden toplanmaya başlayabilir.

Evet bugün de bu kadar, yarın aynı saatte görüşmek dileğiyle hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.

BDP liler diğerleri diye tahliye