Gülen Cemaatine karşı geniş çaplı bir operasyon yapılabilir
İyi akşamlar sevgili izleyiciler; artık çok kritik bir döneme girdik. Başbakan Erdoğan yargıdaki dağıtma operasyonunu bitirmek üzere. Bugün haberlerde de izlediniz İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, başsavcı vekili, AKP'li bakanlara ve çocuklarına karşı operasyon başlatan savcılar, Başbakan'ın oğlunu ifadeye çağıran savcılar görevden alınıp başka yerlere atandılar.
Sadece şu örneği verelim, Oda TV soruşturmasını yürüten bütün savcılar görevden alındı. Hepsi de cemaatçi olmakla itham ediliyor. Ergenekon ve Balyoz'u yürüten savcıların da çoğu görevden alındı.
Bu arada bugün gelişen çok ilginç bir olay daha var. AKP'ye yönelik üçüncü dalga yolsuzluk operasyonu için bu sabah düğmeye basılmış. Savcılar Beyoğlu Belediyesi ile ilgili bir yolsuzluk dosyası kapsamında bazı kişilerin gözaltına alınıp getirilmesi için emniyete talimat vermiş. Ancak Başbakan'ın izin vermemesi üzerine emniyetten bir polis bile çıkıp söz konusu kişileri ifade vermek üzere almaya gidememiş.
Demek ki artık AKP'ye karşı hiçbir yolsuzluk operasyonu yapılamaz, başlatılamaz kimse gözaltına alınamaz kimsenin ifadesi alınamaz.
Şimdi bundan sonrası önemli. Başbakan ısrarla uluslar arası komplodan, bunun yerli işbirlikçisi olan hainlerden söz ediyor ve bu hainlerin cemaatçiler olduğunu da artık açıkça söyleyerek paralel devletin, devlet içindeki devletin mutlaka dağıtılacağını yok edileceğini söylüyor.
Bu şu demektir; polis zaten darmadağın edildi, 2500'ün üzerinde polis görevden alınıp başka yerlere atandı. Yargıdaki hallaç pamuğu durumu sonlanmak üzere. O halde artık Erdoğan asıl öldürücü darbeyi indirmeye hazırdır. Bugün yarın Fethullah Gülen cemaatine karşı bir "çıkar amaçlı çete kurmak" ve "terör örgütü" suçlamalarıyla çok geniş çaplı bir operasyon başlayabilir.
Bu sanıyorum Ergenekon ve Balyoz'u bile gölgede bırakacak kadar çok geniş çaplı bir operasyon olacaktır. Savcılar, hakimler, polis müdürleri, kimi bankacılar, işadamları, gazeteciler kapsam içinde olacaktır.
Nasıl Ergenekon ve Balyoz'da hemen her dalgada hepimiz hayretler içine düştüysek, nasıl "vay canına onu da mı aldılar" diye çok şaşırdıysak bu büyük operasyonun da böyle olacağını söylemek yanlış olmaz.
Belli ki Başbakan'ın gözü çok karardı. Konuşmalarından belli bu. Bunun da ötesinde Tayyip Erdoğan adına yazılar yazan ekranlarda konuşan danışmanların, kimi AKP'li bakan veya milletvekillerinin ve yandaşların sözlerinden çok çok kapsamlı bir operasyonun geleceğini anlıyorduk.
Bu arada Erdoğan'ın söylemlerinin satır aralarına baktığımızda, bu çok büyük operasyon dalgasının sadece Fethullah Gülen cemaati ile sınırlı kalmayacağını da söyleyebilirim. Başbakan ve yandaşları 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk soruşturmalarını külliyen reddedip bunun "seçim ayarlı" bir operasyon olduğunu vurguluyor. Yani AKP'ye göre cemaat ve şu anda ona destek çıkanların asıl amacı bu iktidarı yerel seçimlerde alaşağı edecek bir formülü uygulamak. O halde Erdoğan seçimlere doğru muhalefet partileri üzerinden de bir operasyon dalgası başlatabilir. CHP'nin ve MHPnin bir çok yerdeki adaylarını yolsuzlukla, çıkar amaçlı örgüt kurmakla hatta terör örgütüne destek olmakla suçlayabilir. Seçimlerden önce başlatılacak bir tutuklama dalgası ile CHP ve MHP bazı yerlerde adaysız bile kalabilir.
Ben bunları söylediğimde bazıları "Yok artık o kadarını da yapamaz, bunun tepkisi çok büyük olur" diyorlar.
Güzel, tepkisi çok büyük olur değil mi? Ne olur yani? Muhalefet partilerinin bazı adayları tutuklanırsa kim ne yapabilir?
Bakın Başbakan yargı tarafından ifadeye çağrılan oğlunu vermediği gibi bir de nispet yaparcasına 002 plakalı Başbakanlık makam arabasıyla gezdiriyor. Başbakan'ın etrafında onu korumakla görevli 150'ye yakın polis var. Hukuka ve yasalarımıza göre aslında o polislerin bile sorumluluğu var. Çünkü yargı tarafından aranan bir kişiyi görüyorlar ve hiçbir şey yapmıyorlar.
Başbakan "Bana ne yapabilirler ki?" mantığı ile yargıyı da, polisi de, yasama organını da baskı altına almış bir kere. Şu anda Başbakan'ı görevden almak da, azletmek de, sayısal olarak düşürmek de mümkün değil. O halde Başbakan dilediği gibi davranabilme hakkını kendinde görüyor. Kimseyi takmıyor.
Haaaa, bir gün iktidar sandıkta yenilir, AKP azınlığa düşer, iktidara gelenler de "Nasıl olsa seçimleri kazandık, artık hesap sormaya gerek yok" demezlerse, işte o zaman Başbakan sadece 17 Aralıktan bu yana yaptığı her şeyden dolayı suçlanır ve inanın hapse girer ve bir daha da çıkamaz.
İşte Erdoğan bunu bildiği için oyunu çok sert, çok gözü kara oynuyor ve iktidardan düşmemeye çalışıyor. Açıkça söylemeliyim ki, onca yolsuzluk, usulsüzlük, hukuksuzluk, anayasayı ihlal, demokrasiyi katletme eylemlerine rağmen AKP kitlesi Başbakan'ın sert tavrından etkileniyor ve desteğini henüz çok can yakıcı biçimde çekmiyor. Tabii bunda o seçmenlerin gidecek yer bulamamasının da etkisi çoktur bunu da bilelim.
Peki AKP'nin, daha doğrusu Başbakan'ın bu tavrından rahatsız olan şimdilik partiye oy vermekten de vazgeçmeyenler nasıl caydırılabilir.
Sevgili izleyiciler, şu anda milyonlarca kişi son zamanlarda yaşadığımız rezilliklerin AKP'yi zora sokacağını düşünüyor. Genel kanı, ilk seçimlerde AKP'den kayacak oyların öncelikle CHP'ye gideceği
CHP'nin başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok büyük kentte belediye başkanlıklarını kazanacağı, ağır bir seçim yenilgisi alacak AKP'nin ise bölüneceği ve iktidardan gideceği yönünde.
Moral bozmak gibi olmasın ama bu böyle olmayabilir, AKP ilk seçimlerden çok ağır bir yenilgi almadan çıkabilir.
Evet şurası bir gerçek ki, AKP seçmeninin de kafası çok karışık. Olanı biteni, özellikle Başbakan'ın yolsuzluk yapıldığı artık iyice ortaya çıkmasına rağmen bunu inkar etmesini anlamıyor. Ama şunu da unutmayın bu seçmen son tahlilde gidecek yer bulamazsa, ki hepsinin bulması çok zordur, işte o zaman oylar "kerhen de" olsa yine AKP'ye gidecektir.
Peki bunun çözümü ne? Burası önemli. Bir kere daha anlatmıştım. AKP'nin bölünmesi konusunu seçim sonrasına bırakmamak gerek. AKP 12 yıldır ülkeyi kendi içindeki bir büyük koalisyonla yönetiyor. Bunun içinde eski ANAP'lılar, DYP'liler var. Bütün tarikat ve cemaatler var. DSP'den, MHP'den ve şaşırmayın CHP'den kayan oylar var. Bu oyların karşılığı olarak seçilmiş AKP milletvekilleri var.
Eğer şu sıralarda merkez sağda bir parti kurulur, bu parti AKP'den 15-20 milletvekili çeker ve Meclis'te bir grup kuracak sayıya ulaşabilirse durum değişir. Merkez sağda oluşacak yeni yapı, yerel seçimlere kadar parti içi iktidar kavgasına kapılmadan, bir çatı parti altında toplanır, yerel seçimlerde her yerde aday gösterirse durum değişir. O zaman AKP'den ayrılmayı düşünen ama örneğin CHP'ye de oy vermek istemeyen çok büyük bir kitle bu partiye kayar. Bu partinin ilk seçimlerde girdiği her yerde seçimi kazanmasına gerek yok, ülke genelinde yüzde 10'u aşacağını göstersin yeter.
Eğer merkez sağdaki bir parti 30 Mart'ta toplam yüzde 10'u geçerse, bu partinin oyu ilk genel seçimlerde yüzde 30'ları zorlar. Hepinizin tahmin edeceği gibi bu yüzde 30'un ezici bir çoğunluğu AKP'den gelecektir. AKP'deki eski merkez sağ oylardan geleektir. Bu durumda AKP ilk genel seçimlerde yüzde 15'lere yani Erbakan'ın Refah Partisi durumuna düşer.
Sevgili izleyiciler, Türk siyasetinin sorunu solda muhalefet olmaması değil sağda muhalefet olmamasıdır. Sol'u CHP temsil ediyor. Aldığı oy ortada. MHP sağ parti ama gerek ideolojik olarak gerekse Genel Başkanın ürkek tavrı nedeniyle umut vermiyor ve cazibe noktası olamıyor.
Bunun dışındaki sağın bütün renkleri AKP içinde. Yani AKP neredeyse sağın tamamını kapsıyor. Üstelik AKP şu anda çok güçlü bir iktidar profili çizdiği için sağın bu renklerinden hiçbiri ayrılmaya cesaret edemiyor çünkü yok olup gitme tehlikesi var.
Oysa şu günler çok önemli. Ciddi bir merkez sağ hareket başlatılabilirse, AKP'deki çatlama yerel seçimlerden önce sağlanır. Bu Türkiye siyasetinin içine düştüğü tıkanıklığı da açacaktır.
Bu konuda gerek Ankara'da gerekse İstanbul'da bazı çalışmalar yapıldığını duyuyorum. Burada sorun şu; merkez sağı yeniden toparlamak isteyenler, ilk yerel seçimleri ciddiye almıyorlar, çalışmalarını seçim sonrasına bırakmak istiyorlar. Ben tam tersi kanıdayım. Anlattığım gibi seçimlerden önce oluşturulacak bir merkez sağ yapılanma, Türkiye'de her şeyi değiştirebilir.
Değerli izleyiciler; bu akşamı bitirmeden önce şunu da söylemek istiyorum; Başbakanın başlatmaya hazırlandığı büyük cemaat operasyonunun yolsuzlukların üzerini örtmemesi gerekiyor.
Tabii Başbakan'ın başına buyruk tutumu nedeniyle yolsuzlukların üzerine gitmek de artık çok zor, ama hiç olmazsa bilelim, gücümüzün yettiği her yerde de tekrarlamaktan çekinmeyelim.
Bakın örneğin üç bakan hakkında düzenlenen fezlekeler korkunç. Meclise gönderilen fezlekelerde iski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan için bakın ne deniyor; 28 seferde toplam 52 milyon dolar rüşvet almak. Suç işlemek için örgüt kurmak. Sahte belgelerle ihracat. Kaçakçılık Yasası'na muhalefet.
Yine Meclise gönderilen fezlekede eski İçişleri Bakanı Muammer Güler içinse şunlar yazılı; 10 seferde toplam 10 milyon dolar rüşvet almak. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak. Nüfuz suiistimali. Suçluları kayırmak.
Eski AB Bakanı Egemen Bağış'ın ise 3 kez 1.5 milyon dolarlık rüşvet aldığı belirtiliyor.
Rakamlara bakar mısınız sevgili izleyiciler. Üstelik öyle bir kere rüşvet almaktan falan söz edilmiyor, Zafer Çağlayan 28 kere rüşvet almış, tabii bu savcıların saptadığı.
Şimdi denilebilir ki; "Efendim çete aynı çete değil mi, nasıl daha önce nasıl Balyoz'da, Ergenekon'da, Oda Tv'de sahte deliller ürettiyse bunda da üretmiştir." Bu da bir mantık ama, o davalardaki sahtekarlıkların neredeyse hepsi ortaya çıkarıldı kanıtlandı. Burada evlerde bulunan deste deste paraları, kasaları, para sayma makinelerini, ayakkabı kutularını ne yapacaksınız?
Tabii bunlar henüz tam kanıtlanmış değil, ilk soruşturmada ele geçen bilgiler, kararı yargı verecek, yargı karar verecek vermesine de bakalım yargılama izni verilecek mi?
İşte bu nedenle diyorum ki, hepimizin görevi tarihte görülmemiş bu yolsuzluk iddialarını asla unutmayalım, her şeye rağmen Başbakan'ın arkasında duran ve "dik dur eğilme" diye bağıranlarla da kavga etmeden bunları anlatalım, onların da artık düşünmesi gerektiğini söyleyelim.
Bu millet zaman zaman bağnaz biçimde birinin arkasından gidebilir, geçmişte de örneklerini gördük, ama gerçekler iyi anlatıldığında, deliller, belgeler önüne konduğunda aklı selimin galip geldiğini de gördük bugüne kadar.
Bu nedenle, şu anda her şey olumsuz gibi görünebilir, başbakanın başa buyruk tavrı sinirleri alt üst edebilir, ama sakın moralinizi bozmayın, endişeye veya karamsarlığa kapılmayın, gerçek geç de olsa mutlaka ortaya çıkar.
İstedikleri kadar devlet gücünü kullanarak baskı yapsınlar, istedikleri kadar hukuku ve demokrasiyi askıya alarak "ben ne diyorsam o" mantığı ile yolsuzlukların, hırsızlıkların üstünü örtmeye, bunları uluslar arası komplolara, Türkiye'den korkanlara, kendi palazlandırdıkları paralel yapılara bağlamaya çalışırlarsa çalışsınlar gerçek mutlaka ortaya çıkar. Yüreğinizi ferah tutun.
Bu akşam da bu kadar. Yarın akşam biliyorsunuz günün yorumu ile Halil Nebiler'le birlikte yaptığımız Çift Vuruş programını birlikte başlatıyoruz. Yarın akşam kimselere söz vermeyin. Hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.