Sahraaltı Afrika’dan Türkiye’ye ekmek çıkar mı?
Elbette Çıkar. Hem de çok çıkar.
Baksanıza, Fransa’ya ekmeği geçtim, kutu kutu pastalar çıkıyor.. Amerika’ya ha keza..
Birçok Sahraaltı Müslüman ülkenin sömürülmesinden Fransa’ya bu kadar pasta çıkıyorsa, e bize de üç beş dilim ekmek çıkması gerekir... Nerede bu ekmekler? Neden çıkartamıyoruz?
Orta Afrika’da bir ülke seçelim.. Hangisi olsun? Hadi Orta Afrika Cumhuriyeti olsun...Denize çıkışı olmayan, Afrika kıtasının ortasında, fakir bir ülke.. Bakalım dış ticaretine... Önce bakmadan tahmin edin.. Sizce en çok kimden mal alıp kime mal satıyordur bu fakir Afrika ülkesi? Şimdi gelelim cevaba... En çok mali Fransa’da anlıyor.. İkinci sırada ABD var. İlginç değil mi? Fakirlikten kırılan bu Afrika ülkesinin en çok ithalatı ucuz Çin ürünlerinden yapmasını beklersiniz.. Ama böyle olmamış.. Fransa ve Amerika’dan alıyorlar malları.. Neden?
Kabul ediyorum, yazının argümanını güçlendirmek için herhangi bir ülke seçmedim, eski bir Fransa kolonisi seçtim. Halkı Hristiyanlaştırılmış, dili fransızcalaştırılmış, parası halen Fransa tarafından kontrol edilen bir ülke.. Dolayısı ile Fransa’dan sözüm ona bağımsızlığını kazandığı 1960 yılından beri bunca bağımlı olması anlaşılabilir bir durum. Kağıt üzerinde bir bağımsızlık var ancak.
Afrika’da çok fazla ülke var... Düşünün, Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık 100 yıl önce Osmanlı’nın küllerinden doğdu ve 100 senedir devam eden kara ve deniz sınırı sorunları, komşular ile politik sorunlar mevcut.. Sovyetler 92’de dağıldı ve hala çoğu bölge ülkesinde sınır sorunları, etnik ve politik sorunlar mevcut... Afrika’da kaç ülke var? 54 tane ülke var... Yarın bir gün saysanız muhtemelen ülke sayısı artmış olacak... Sağdan mı sayıyorsunuz, soldan mı sayıyorsunuz? Birde kimin saydığı önemli.. Fas sayarsa başka rakam bulur, Cezayir sayarsa başka rakam bulur.. Herkes aynı bölgeyi ülke olarak tanımıyor.. 54 civarı ülke.. Arap harici Sahraaltı ülkelerinin hemen hepsi eski Avrupa kolonileri... Genelde 1950’lerden itibaren bağımsız olmuş ülkeler. Bağımsız derken, başlarına genelde eski sömürgecileri tarafından atanmış savaş lordları konmuş..
Ülkeler yavaş yavaş bu savaş lordlarından kurtuluyorlar... Birçoğunda daha son 15-20 senenin mevzusu gerçek anlamda bağımsızlık konuları... Gerçek anlamda bağımsız olmaya çalışanların kafasına ağababaları sopayı vuruyor ve kendi adamlarını başa getiriyor.. Bilindik konular.. Kimsenin tatlı pastayı başkası ile gönüllü olarak paylaşmaya niyeti yok. Pasta savaşlarının acaba başında mıyız yoksa sonunda mıyız?
Bu ülkeler bağımsız oldukça, eskiden sömürge ülkelerin karar verdiği sınırlar gibi hassas konular kendileri çözmeleri gereken problemler haline dönüşüyor.. Haritaya baktığınızda Afrika ülke sınırlarında her türlü abukluğu görmeniz mümkün...Ülkenin içinde kutu gibi kalmış başka küçük ülkeler... Veya ülkenin tam ortasından geçen, okyanusa dökülen dev nehrin çevresini çevirmişler yeni ülke yapmışlar... Veya Batı Afrika kıyılarında, minik minik ülkeler (bir kısmı Hristiyanlaştırılmış) icat etmişler, Afrika’nın iç kısımlarında birçok büyük ülkenin deniz erişimi kesilmiş veya sınırlandırılmış... Çok fazla yerel dil var, çok fazla alt-kültür bölgesi var ve siyasi sınırlar ile sosyal ve kültürel sınırlar çoğu zaman uyumsuz.
Fransa kolonileri özellikle Türkiye’nin ilgili alanına girmeli. Türkiye ile Afrika’nın Müslüman halkları arasında yüksek sosyal ve ekonomik işbirliği potansiyeli mevcut. Türkiye’nin hükümetinin malum politik duruşu sebebiyle Müslüman ağırlıklı ülkelerdeki çekim gücü yüksek. Bu fırsat penceresi açık iken kullanmak gerekir. Eskiden sömürü büyük oranda devletten devlete şeklinde idi, 1970’lerden itibaren sömürüdeki özel sektörün payı arttı.. Özellikle liman, ve lojistik sektöründeki Fransız şirketleri bu kaynak transferi işlerini kolaylaştırdı. Fransız petrol firmaları, nükleer enerji firmaları, bankaları bu ilişkiden en karlı çıkanlar arasında. Elbette bu ticari ilişkiler sırasında birçok rüşvet skandalları medyanın gündemine yansıdı. Avrupa ülkeleri arasında, Afrika ile en çok ticaret yapan ülke geçmişte olduğu gibi bugün de Fransa’dır.
Fransa’nın Afrika’nın birçok ülkesindeki kültürel hegemonyasının odağında Fransızca var. İlgili ülkelerde birçok kabile birçok farklı dilleri konuşurken Fransa kendi dili ile birçok ülkede ortak bir iletişim dili oluşturdu. Birçok Afrika ülkesinde genel algı, Fransızca konuşanların ülkenin elit kesimi olduğu algısıydı. Bu eskiden daha geçerli idi, yeni kuşakta İngilizcenin ağırlığı artmakta. Fransa eskiden nüfus ve ekonomik büyüklük açısından Afrika’daki tüm kolonileri ile karşılaştırılamayacak bir üstünlüğe sahip idi. Oya bugün geldiğimiz noktada, Afrika’da Fransızca konuşan nüfus, Avrupa’da Fransızca konuşan nüfusu geçmiş durumda. Hatta Afrika’da öylesine hızlı bir nüfus artışı var ki, Fransızların beklentisi, Afrika sayesinde gelecekte Fransızcanın Dünya’nın en çok konuşulan dili olacağı yönünde. Bugün itibariyle Fransızca, en çok konuşulan diller sıralamasında beşinci sırada.
Fransa’nın Afrika’nın 15 ülkesindeki ekonomik hegemonyasının odağında ise kendi kontrolü altında olan para birimi yatıyor. Sahra altındaki 14 tane hayli önemli ülkede Fransa, CFA frangı isminde bir para birimi yarattı. İlgili ülkeler rezervlerini Fransa’ya teslim ediyorlar ve Fransa’da faizsiz şeklinde üzerine oturduğu bu 15 ülkenin rezervlerini teminat olarak kullanarak ilgili ülkelere para basıp veriyor ve kredi açıyor. Eskiden Fransa, basılan paranın karşılığında 100% teminat isterken şimdi 50% teminat ile yetiniyor. CFA parası EUR’ya sabitlenmiş durumda, bu da ilgili ülkelere önemli bir finansal istikrar sağlıyor. Diğer taraftan ülkeler, hem kendi kaynaklarını faizsiz olarak Fransa’da tutuyorlar, hem EUR’nun gücü nedeniyle sanayilerini istedikleri hızda kalkındırmakta zorlanıyorlar hem de kendi kaynaklarını kredi olarak faiz karşılığı kullanabiliyorlar. Bu ekonomik bağımlılıktan çoğu ülke memnun değil ve kendi paralarının kontrolünü kendi ellerine almak için hazırlık yapıyorlar. Fransa bu 14 ülkenin parasını 2 para birimi olarak yönetiyor. Doğudaki grubun parası (XAF) ile batıdaki grubun parası ( XOF) aynı değil ve EUR ya bağlantı pariteleri farklı ama benzer şekilde yönetiliyorlar. Elbette bu para işi, Fransa ile yeni tip sömürgeleri arasında Fransa lehine ve diğer tüm ülkelerin aleyhine bir ticaret avantajı yaratıyor.
Fransa bölgede işlerin kendi açısından iyiye gitmediğini uzunca zamandır görebiliyor ve bunu büyük ölçüde kabul etmiş durumdalar. Eskiden tamamen Fransa’ya bağımlı olan ve telefon ile ihalelerin Paris’ten yönetildiği duruma karşın, bu ülkeler artık Çin ile Rusya ile Türkiye ile her sene büyüyen şeklide ticaret işleri yapıyorlar. Fransa bazı ülkeleri avucunda sıkı sıkıya tutabiliyor ancak bazı ülkelerin sabrı çoktan taşmış durumda.
Tepesi atan ülkelerde sokaklarda gösteriler yapıldığını ve Fransa’nın sembol markalarına zarar verildiğini gözlemliyoruz. Fransız markalı perakende zincirleri yağmalanıyor veya petrol istasyonlarına zarar veriliyor. Yerel halkın bir kısmı bu eylemlere karşı, çünkü bu firmalarda yerel halk çalışıyor, bir kısmı ise destekliyor.
Zurnanın zırt ettiği yer ise Fransa’nın askeri operasyonları. Macron’un islam hakkında söylediği sözler ve tutunduğu tavır zaten bütün Müslüman ülkelerde tepkiye neden oldu. Herkes Macron’un nereden geldiğini, hangi çıkar gruplarını temsil ettiğini biliyor. Macron döneminde Fransa karşıtlığı Müslüman ülkelerde arttı. Afrika’daki Fransız askeri operasyonları ise Macron’dan çok öncesine dayanıyor.
Dekolonizasyon dönemi ile beraber Fransa eski kolonileri ile askeri savunma anlaşmaları yaparak garantör sıfatını resmi olarak kazandı, askerlerini bazı ülkelere konuşlandırdı ve ilgili ülkelerde askeri operasyonlar düzenledi. 1960’lardan günümüze kadar 130’u aşkın askeri operasyon düzenlendi. Her sene Fransa Afrika’da bir yerlerde askeri operasyonlar yaptı. Kimi zaman gerekçe Fransız vatandaşlarını korumak oldu, kimi zaman isyanı bastırmak oldu, kimi zaman darbeyi engellemek oldu.. Bu yöntemler ile Fransa kendi adamlarını iktidarda tutmayı ve kendi şirketlerine rekabetsiz bir sömürü ortamı sağlamayı büyük ölçüde başardı.
Sahra bölgesinde Fransa’nın, Macron’un ifadesi ile “cihatçı terörizme karşı” uzunca süren askeri operasyonları ( 2013 Mali merkezli Serval Operasyonu, 2014 ten itibaren devamında Çad merkezli Barkhane operasyonları) istenen sonuçları vermedi. Son dönemde bölgede Rusya’nın askeri etkisini artırmaya yönelik hamleleri de göze çarpıyor.. Macron, Nato zirvesi öncesinde askeri operasyonları durduracağını ve strateji değişikliğine gideceğini ilan etmişti. Fransa, sahraaltı bölgesindeki kontrolünün devamı için daha çok NATO ülkelerini kullanmanın derdinde. Bölgeyi kendisine daha uzun süre bağlı tutabilmek için artan rekabet ortamında daha fazla ekonomik kaynak aktarmak istiyor ve bunu ödeyecek parası olmadığı için faturayı Atlantikçi müttefiklerine çıkartmanın peşinde. Önümüzdeki aylarda Sahraaltı Afrika’sında, Fransa’nın tek başına yaptığı askeri operasyonların azalmasını ancak Atlantikçi ülkeler ile, Fransa liderliğinde daha fazla askeri konuşlanma beklemeliyiz.
Türkiye uzunca yıllar kendisine dışarıdan ve içerideki işbirlikçiler vasıtasıyla dayatılan dertler ile meşgul edildi ve son yıllarda kafasını kaldırıp etrafa bakınabilme şansını buldu. Sahraaltı Afrika’sındaki bunca karmaşıklık ve problem Türkiye’nin moralini bozmamalı. Bugünkü durum olabilecek en kötü durumdur. Bundan sonra her sene Afrika ülkelerinin idareyi ele almasını, sorunları çözmeye başlamasını ve Fransa’nın etkisinin azalmasını beklemeliyiz. Elbette bu süreçte eski sömürgeciler ile bir takım kavgalar, siyasi suikastlar, darbeler olacak ve oluyor. Türkiye Afrika ülkelerinde kısa vadeli değil uzun vadeli pozisyon almalıdır. Uzun vadeli planlar, bütüncül yaklaşımlar gerekli.
Neler yapılabilir?
1) Büyükelçiliklerimizin yetkileri artırılmalı, bütçeleri artırılmalı. Tepeden talimat inmesini beklemek yerine, elçiliklerden Ankara’ya öneriler gitmeli ve diplomatlarımız inisiyatif almaya alışmalı. Büyükelçilerimizin her biri, kendi sorumluluk alanlarında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ayarına yakın seviyede politika belirleyip uygulayabilmeli.
2) Tüm elçiliklerimiz proaktif olarak ilgili ülke ile ticareti artırarak Türkiye’de daha çok iş imkanı yaratmayı hedeflemelidir. Herhangi bir Afrika elçiliğimiz akıllı ticari işbirlikleri ile Türkiye’de kolayca binlerce ilave iş imkanı yaratabilir.
3) Sahraaltı Afrika’sında görev yapan diplomatlarımızın nasıl bir formasyonu olmasını beklemeliyiz? Fransızca bilmeliler, Arapça bilmeliler, İngilizce bilmeliler...tercihen baskın yerel dili bilmeliler.. En azından ilgili bölge ülkelerinde 10 yıllık diplomasinin mutfak tecrübesine sahip olmalılar. Göreve başladıklarının 1. günü zaten sorunları, muhatapları, çözümleri, planları her şeylerinin hazır olmasını beklemeliyiz. Peki mevcut durum böyle midir?
4) Büyükelçilerimizin ilgili ülkede görev süresi neden bu kadar az? Neden Afrika ülkelerindeki diplomatlarımız belirli ülke gruplarında uzmanlaşmıyorlar da çok alakasız bölgeler arasında zıplatılıyorlar? Zaten o bölgede ilişkiler kurmak, projeleri başından sonuna kadar takip etmek, uzmanlar yetiştirmek yıllar alır.
5) Fransa kontrolündeki ortak para birliğine alternatif çalışmalar desteklenmelidir.
6) Unutmamalıyız ki dünyanın üretim motoru olan Çin, Sahraaltı Afrika’sına son derece uzaktır ve bu ülkelerdeki ekonomik varlığını artırmak için ciddi bir lojistik zorluk ile karşı karşıyadır. Türkiye ise bu az gelişmiş ülkelerin ihtiyaç duyduğu ucuz ürün ve servisleri sağlamak için Avrupa’dan çok daha iyi uygun bir alternatiftir. Bu ülkeler gelişmek için mikroişlemci fabrikası, uçak fabrikası yapmaya çalışmıyorlar. Bu ülkeler, tüm az gelişmiş ülkeler gibi tarım, hayvancılık, madencilik, tekstil, yol, baraj, elektrik sistemleri, çimento, inşaat malzemesi, demir çelik gibi temel endüstrilerini kurmaya çalışıyorlar ve Türkiye bu yollardan yıllar önce geçti. Bu ürün ve hizmetlerin sağlanması konusunda Türkiye son derece yüksek rekabet avantajına sahip. Türkiye’nin zayıf olduğu finansman konusunda da Çin ile çalışmak en gerçekçi senaryo gibi görünüyor.
7) Bölge ülkelerinin sınırlarına hakim olabilmeleri için ve terör tehditlerini erken saptamaları için İHA teknolojilerin kiralanması makul olabilir.
8) Fransızca Türkiye’de en yaygın öğretilen ikinci yabancı dil seviyesindedir. Fransa ile bölgede önümüzdeki 30-40 yıl boyunca rekabet edeceksek bu yetişmiş insan kaynağına bu ülkelerde ticaret, sosyal ve politik ilişkileri geliştirmek için ihtiyacımız olacaktır.
9) Askeri kara araçları üretimi konusunda Türkiye önemli seviyelere geldi ancak genelde ürünler Türkiye ve civarı iklime göre tasarlanmış durumda. Kamuflajından, radyatör filtrelerine ve kum lastiklerine kadar sahraaltı ülkelerinin iklimine uygun kara araçlarının tasarlanması programa alınmalıdır.
10) Afrika’da bazı kronikleşme yolunda olan problemler var ve birçok ülke bu konularda tarafını seçmiş durumda. Bunların biri Batı Sahra ve Fas arasındaki ilişki. Türkiye bu konuda renk vermedi ancak etliye sütlüye karışmadan bölgede söz sahibi olmak pek kolay olmayacaktır. Bir defa daha zor bir seçim ile karşı karşıyayız.. Bir tarafta ticari çıkarlar, bir tarafta mazlumun kısık sesi.
11) Afrika ile kalıcı şekilde iyi ilişkiler kurmanın yolu devletler arası ilişkiyi halklara indirebilmekten geçiyor. Bunun en hızlı ve kolay yolu turizm. Türkiye’de vatandaşın geçim sıkıntısı varken ‘hayli gidin Afrika’ya kumsalda denize girin, ormanda yürüyüş yapın, biraz da esnafa para kazandırın’ demek gerçekçi olmayacaktır. Yine de mümkün olduğunca Afrika’daki hedef destinasyonları yerli turistlere pazarlayabilmeliyiz. Bu tanıtım konusunda turizm acentalarına, gazetecilere, sanatçılara ve sosyal medya fenomenlerine iş düşüyor. Bu ilişkiler kaçınılmaz olarak bir süre sonra yerli turizmcilerinin ve işadamlarının ilgili ülkelerde yatırımları ile sonuçlanacaktır.
12) İlgili konsoloslukların hizmetlerini destekleyecek, karar alma süreçlerini kolaylaştıracak, ilgili uzmanlıkları barındıran Ankara’da geniş destek ekipleri oluşturulmalıdır. Ayrıca diplomatlarımızın hedeflerini gerçekleştirmelerini kolaylaştıracak süreçler hazırlanmalı ve uzman ekipler tarafından sürekli iyileştirmelidirler.
13) Büyükelçiliklerimiz, işleri gereği kamu firmaları ve özel sektör firmaları ile temas kurmak durumunda olabilecekler ve akçeli işlere bulaşmak durumunda kalabileceklerdir. Bu süreçlerin standart ve hızlı hale getirilmesi, öncelikle kendi diplomatlarımızın itibarını korumak için önemlidir. Türkiye’deki özel sektöre aktarılacak işlerde suiistimal riskini en aza indirecek şekilde kamu ortaklı şirketler ile çalışılmaya özen gösterilmelidir Misal devlet bankaları, İşbankası, Oyak grubu, Varlık Fonu gibi şirketlere aktarılacak bölge ilintili ticari imtiyazlar, hiçbir özel sektör patronunun cebine gitmeyeceği ve milleti zenginleştireceği için öncelikle tercih edilmelidir.
14) İlk hedef Müslüman ülkelerdeki Fransız sömürgeciliğinin etkisini kırmak olmalı. Aynı şekilde başta Uranyum, altın ve elmas olmak üzere stratejik ve nadir mineraller üzerindeki Fransız egemenliğini kaldırıcı, azaltıcı veya pahalı hale getirici hamleler planlanmalı.
15) Putin, Afrikalı liderleri 2019 ekim ayında St. Petersburg’daki zirvede toplamıştı. Macron ise Mayıs 2021’de Paris zirvesinde düzinelerce Afrikalı lideri topladı. Türkiye’nin etkisi ve erişme gücü bu ülkeler kadar güçlü değil ve yapacağı organizasyonlara katılım hem daha az hem daha alt seviye olacaktır ancak Türkiye daha çok 1-1 temasları sıkı tutarak ve bölge ülkelerini üst seviyede sık sık ziyaret ederek aynı seviyede, belki daha üst seviyede etki alanı oluşturabilir.
16) Feto’den kurtarılan Türk okulları projesi Afrika ülkelerinde geliştirilerek ve dönüştürülerek devam ettirilmeli. Geleceğin Afrika liderlerinin Türk Üniversitelerinde okutulması sağlanmalı.
17) Afrika ülkelerinde elçilik yapmış ve emekli olmuş diplomatların kitap yazdıklarını, tecrübelerini aktardıklarını ve politik edebiyata katkı sağladıklarını gözlemlemekteyiz. Bu faydalı uygulamalar Türkiye’de de teşvik edilmeli.
18) Şu ziyaret konusunun ne kadar önemli olduğuna küçük bir örnek verelim. Liberya isimli minik Afrika ülkesine tarihimizdeki ilk resmi ziyareti 2017 yılında Sn. Mevlüt Çavuşoğlu yapmış. Ticaret hacmi ziyaret ile beraber yılda 80 milyon dolar seviyesinden 250 milyon dolar seviyesine çıkmış. Bir seferlik satış olmadığı da belli çünkü devam eden yıllarda süreklilik sağlanmış. 2021 yılı rakamları ile 1 vatandaşa iş yaratmanın maliyeti 650 bin TL. Yani tek bir ziyaret ile her sene birkaç yüz kişiye Türkiye’de iş imkanı sağlayabilmiş olduk. Minicik ve büyük fakirlik içinde ( kişi başı gelir 1000 USD) olan ülkeye ziyaret bu derece etkili olabiliyorsa, ya Sn. Çavuşoğlu çok becerikli veya biz uzunca süre bu işleri ihmal etmişiz.
19) Türkiye sahraaltı ülkeler ile ticaretini yabancı konteyner gemileri ile yapıyor. Hatta Fransız konteyner gemileri bu hatlarda yoğun olarak (Fransa limanları aktarmalı) kullanılıyor. Yani bölgedeki başlıca ticari rakibimizin lojistik firmalarını aktarmalı olarak kullanarak hem zaman kaybı yaşıyoruz hem de ticari bilgiyi rakibe kaptırıyoruz. En azında Gabon’a kadar gidecek bir konteyner hattını Türkiye’den Avrupa aktarmasız olarak çalıştırabiliyor olmalıyız. Kullanılacak konteyner gemilerinin çok büyük olmasına gerek yok, küçük veya orta ölçekli gemi ile sürekli yüksek dolulukta, düzenli ve verimli operasyonlar hedeflenebilir. Liman işletmeciliğinde mili firmalarımız görevlendirilebilir veya Çin gibi ülkeler ile işbirliği yapılabilir.
20) Libya sahil limanı ile Nijerya demiryolu ağını birleştiren bir demiryolu projesi Türkiye’ye önemli ticari ve stratejik fırsatlar sağlayabilir. Hazır iş makinalarını sokmuşken fiber kablo ve boru hattı da aynı projede yapılabilir. Buna benzer altyapı projelerini Çin ile çalışabiliriz.
21) Sosyal Medya’yı özellikle twitter’i etkin kullanan bazı yabancı büyükelçiler var ve büyük sempati topluyorlar. Macar büyükelçisi buna örnektir, eski İngiliz büyükelçisi, yeni MI6 başkanı buna örnektir. Türk diplomatları da ilgili ülkelerde ülkeleri adına puan toplayacak benzer faaliyetlerde bulunmalılar.
22) Aplikasyon tabanlı, şubesiz yeni nesil bankacılık firmaları Avrupa’da hızla yayılıyorlar. Afrika’nın altyapı sorunlarından dolayı bu tür bankacılık servisleri Afrika’ya çok uygundur. Bu servisleri Türk bankalarının yetkin teknoloji kadroları ile Afrika’da kurabilmesi beklenir.
23)Afrika’nın geri kalmış ülkelerinde en kritik sektör olan tarım alanında Türkiye’nin teknolojik uygulamaları sahaya sürebilmesi gerekir. (Yerli) Uydu kontrollü tarımsal analizler, kuraklığa dayanıklı tohumlar, pamuk ve kakao başta olmak üzere modern plantasyon yöntemleri, damla sulama konularında destekleme yapılmalıdır.
24) Otobüs, Kamyon, Traktör, Televizyon gibi alanlarda komponentlerin Türkiye’den sağlanacağı, montajın ilgili ülkelerde yapılacağı şekilde yatırımlar uygun olacaktır.
25) Son 10 yılda ürünleştirmeyi başardığımız bazı ileri teknolojik ürünlerin ilgili Afrika ülkelerinde kullanılmasını sağlayacak finansal araçlar geliştirilmelidir. İlgili ürünler arasında Aselsan’ın tıbbi cihazları ve Tusaş’ın Hürkuş uçakları sayılabilir. Bu ürünlerin gelişmiş batılı ülkelerde pazarlanması kolay olmayacaktır fakat ürünlerin rüştlerini öncelikle Afrika’da ispat etmeleri sağlanmalıdır. Özellikle Hürkuş tipi pervaneli çok amaçlı uçaklar Afrika şartlarında hem sivil hem askeri bir çok alanda faydalı olabilirler.
26) Türkiye, yerli demiryolu, yerli elektrikli lokomotif, vagon konularında hayli yatırım yaptı ve iç pazar, bu yatırımları karşılamak için biraz küçük kalmakta. Batılı ülkeler zaten bu konuların kitabını yazmış durumdalar. Bu ürünlerin pazarlanabileceği ve bu ürünlere büyük ihtiyaç duyan bölgelerin başında Afrika ülkeleri gelmekte.
Fransa ve özellikle Macron’un Afrika’da kaybetmesinin önemli nedenlerinden biri ise sosyal medya etkisi. Sosyal Medya’da Macron zaten kendi ülkesinde bile yerden yere vurulurken Afrika’da bu işin lehine çalışması beklenemezdi. Afrika ülkelerinin birçoğunda karasal telekom altyapısı çok yetersiz ve mobil telefonlar hayatın vazgeçilmezi. Genç nüfus, ucuzlayan internet servisleri ve yaygınlaşan akıllı telefonlar ile Afrika gençliği batılı gençler ile kendi durumunu karşılaştırmaya ve “neden onlar zengin ama biz fakiriz?” sorusunu daha sık sormaya başladılar. Bu hikayenin sömürgeci ülkeler adına mutlu son ile bitme ihtimali bulunmuyor. Türkiye’nin yapması gereken Afrika gençliğinin yanında olmak, Afrika ülkelerinin aralarındaki sorunları çözmelerine destek olmak olmalı. Afrika’da ülkeler parçalanma eğilimindeler oysa güçlenmek için ve batılı emperyalistlere karşı koyabilmek için birleşmeye, sınırları kaldırmaya ihtiyaçları var.
Afrika nüfusu 2020’de dünya nüfusunun 17% kadarını oluşturuyor ve öngörüler 2100 yılında bu oranın 39% ile neredeyse Asya nüfusuyla eşitleneceğini söylüyor. Avrupa bu sömürgeci tutumdan vazgeçip, gerçekten Afrika’nın gelişmesi, zenginleşmesi, refahının artması için çalışmaz ise 20 sene içerisinde demokrasilerinin dayanamayacağı seviyede bir göçmen akını ile karşı karşıya kalacaktır.
Sahraaltı ülkelerindeki potansiyeli artık gerçekleştirme zamanı gelmiştir.