Ermeni yalanına sistem niçin karşı çıkmıyor!
Öncelikle bir konunun altını kalın kalemle çizmeliyiz. TBMM çatısı altında bulunan dört parti de ABD, NATO, AB ve de özellikle küresel sistemin ya doğrudan ya da dolaylı denetimi altında tutulmaktadır. Bu nedenle, izledikleri politikaların bu merkezlerle uyumlu olmasına özen gösterirler. Örneğin, milliyetçilik konusunda “attı mı mangalda kül bırakmayan!” MHP, Irak, Suriye ve Libya’ya yönelik politikalarında emperyalist ülkelere yeşil ışık yakar! MHP, kendi iktidarını bile feda ederek, “Saddam bir diktatördür!” söylemi ile Irak’ın yıkımına yol açan süreci başlatmamış mıydı? HDP ise yaşam enerjisini bu merkezlerden almakta, Türk devleti yerine kendisine küresel efendi aramaktadır. AKP ve CHP’nin durumunu kamuoyu yakinen bildiği için bu partilerden bahsetme gereği bile duymuyorum.
Bu konuyu desteklemek için verilebilecek en güzel örnek, Batı ve Ermenilerin sözde soykırım yalanıdır. Bu yıl, yalanın 100’üncü yılına girildiği için dünyada hummalı bir şer ittifakı kurulurken, Türkiye’de sistem içinde yaprak kımıldamamaktadır. Bu konuda çırpınan Doğu Perinçek ve Talat Paşa Komitesi (TPK) ise bin bir engelle boğuşmaktadır. Perinçek’in yurt dışı yasağı son anda bir mahkeme kararı ile kaldırılmış, TPK’nin Atina’ya girişi uluslararası kuralların hilafına engellenmiştir.
Deneyimli diplomat Şükrü Elekdağ, Sözcü gazetesinde Uğur Dündar’a verdiği mülakatında, sorunun siyasi liderler, aydınlar ve kamuoyu tarafından kavranamadığından yakınmaktadır. Bir cümlesi oldukça ilginç ve dikkat çekicidir: “Bu yalanı, çok üzülerek söylüyorum, TSK da kavrayamamıştır!”Ancak, kişisel düşünceme göre sorun, kavrama sorunu değil, konumlanma sorunudur!
Ermeni yalanının gerçek patronu, ABD liderliğindeki Batı kulübüdür. Batı denetim altında tuttuğu dört parti ile ülkemizdeki siyasetin sınırlarını çizmektedir. Bu partiler hem yürütme hem de yasama görevini üstlenmekte ve ayrıca bürokrasideki kilit kadroları kendileri seçmektedir. Hem iktidar hem de muhalefet kontrol edildiğinden, Batı’nın taraf olduğu bir sorunun halka mal edilmesi, deveye hendek atlatmak ile eşdeğerdir.
Diğer taraftan küresel sermayenin ülkemizdeki temsilcileri olan iş dünyası, “kör sağır” rolünü başarı ile oynamakta, eğer taraf tutmak zorunda kalırsa, Batı’nın yanında yer almaktadır. Kitle iletişim araçlarının büyük bir bölümünü denetim altında tutan bu kesim, halkın önüne perde çekmekte de son kerte mahir ve deneyimlidir. Bu nedenle sorunu kavrayamayan kamuoyu bir kerteye kadar mazur görülebilir! Ama diğer unsurlar, Batı’nın oklarından kaçınacak şekilde mevki almaktadır.
Ermeni yalanı için bir “Kurtuluş Savaşı” niteliğinde olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki temyiz duruşması öncesinde, kükremesi ve ortalığı yıkması gereken Türkiye’deki sisteme dâhil güçlerin kuzuların sessizliğine bürünmesinin nedeni budur! Batı, partileri ve ülkedeki ekonomik güç odaklarını, partiler de bürokrasiyi frenlemekte ve bu nedenle sistem içinden “ne şiş yansın ne kebap!” misali cılız tepkiler çıkmaktadır. Bu tepkiler de daha ziyade içerideki huzursuzluğu yatıştırmaya yönelik taktik gürültülerdir. Birbirlerini hırpalamakta gözünü budaktan sakınmayan partilerimiz, işin içine emperyalizm girdiğinde en şirin yüzlerini sergilemektedir.
Atatürk’ün vurguladığı gibi iç siyaset dış siyasetten ayrılamaz. Siyaset sahnesine girerek iktidara talip olan her parti, öncelikle kuracağı uluslararası denklemi belirlemeli ve daha sonra içeride uygulayacağı politikaları bu çerçevede düzenlemelidir. Bu işlem giyilen bir takım elbiseye benzer. Dış ilişkiler takımın ceketi, iç siyaset ise pantolonu gibidir. İnce ayarlar, uyumlu gömlek ve kravat değişiklikleri ile yapılır. Takım elbise giymezseniz, ciddi uyum sorunları ile karşılaşırsınız.
Türkiye’nin ulusal sorunlarını dikkatle analiz ederseniz, bunların istisnasız tamamının Batı kaynaklı olduğunu kolaylıkla görürsünüz. Eğer, ülkenin içinde bulunduğu koşulları tehlikeli buluyor ve “Ben çözerim!” diye ortaya çıkıyorsanız, ekonomik, siyasi ve stratejik karar merkezlerinin Brüksel ve Washington’da olduğunu bilmek zorundasınız! Batı’ya ait NATO, AB, IMF gibi stratejik, siyasi ve ekonomik kuruluşlarla paralel bir rotaya girmeyi hedefliyorsanız, konu Ermeni yalanı da olsa, mevcut durumdan hoşnut olmanız gerekir. Eğer, hoşnut değilseniz, o zaman da kendi kendinizle çelişir bir duruma düşersiniz.
Ülkemizin yangın yerine döndüğü yalın bir gerçektir. Bu olumsuz koşullarda taşın altına elini sokup sorumluluk alan cesur ve fedakâr insanlara ulusça sahip çıkmalıyız. Bu insanların dürüstlüğü, samimiyeti, yurtseverliği ve iyi niyetinden şüphe edemeyiz.İşte elinde her türlü imkânı bulunanlar kenarda beklerken, bir avuç vatansever, olmayan kaynakları ile yüreklerini yumruk yaparak Strazburg’a akın ediyor.
Ülkemize karşı yapılan kötülüklerin, düşmanlıkların esas kaynağını tespit etmeliyiz! Algı yönetimi ile estirilen tatlı rüzgârlarateslim olmamalı, herkese mavi boncuk dağıtarak politika yapanlarınpeşinden sürüklenmemeliyiz!
İdare-i maslahatı bir kenara bırakıp, devrimci ve radikal atılımlar yaparak yepyeni bir ulusal ve uluslararası denklemle halkın karşısına çıkma cesareti gösterenlere, bir kez olsun şans tanımalıyız!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr