Soner Polat
Soner Polat Köşe Yazısı

Atina'da Gönüldaş ailesinin yaşadıkları

Türk’ün ulusal gururunu savunmak için korkusuzca Yunanistan’a çıkarma yapan Gönüldaş ailesi yaşadıklarını dostları ile paylaşmış. Bu aileyi Ulusal Kanal sitesinin okuyucuları yakından tanıyor. İsterseniz bu yurtsever ailenin, Emekli Deniz Kurmay Albay Ali İhsan Gönüldaş ve sevgili eşi Ümit Hanımefendi’nin nefes kesen macerasına, kendi ifadeleri ile birlikte tanık olalım:

Değerli dostlar,

Biliyorsunuz 9 Ocak günü 4 kişi olarak Atina'da 12,5 saatlik bir gözaltı süreci yaşadıktan sonra ilk uçakla Türkiye'ye geri gönderildik. Durumumuzu merak eden, arayan, kutlayan tüm dostlarımıza çok teşekkür ederiz. Pek çok arkadaşımız Atina'da neler olduğunu merak ediyor ve soruyor, bu yüzden yaşadıklarımızı aşağıda kısaca paylaşıyorum.

8 Ocak 2015 Perşembe günü yoğun kar yağışı altında, rötarlı kalkan uçaklarla, 10 saatlik uzun bir yolculuğun ardından Ankara'dan İstanbul'a, İstanbul'dan da Atina'ya geldik.

Niyetimiz, ertesi gün (9 Ocak 2015) gelecek Talat Paşa Komitesi (TPK) Üyeleri ile Parlamento Binası'nın bulunduğu Syntagma Meydanında buluşarak 15.00'da yapılacak Basın Açıklamasına katılmak ve ilk defa geldiğimiz Atina'yı birkaç gün gezmekti.

Atalarımızın, iddia edilen soykırım suçlarını işlemediğini Yunan ve dünya kamuoyuna duyurmak istiyorduk. Bunu elbette "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesinden yola çıkarak Türk Milleti'nin en samimi, barışçı, dostane selamları ile dile getirecektik. Ancak, "Biz Türkler Soykırım Yapmadık" demenin bile suç sayıldığı bir ülkedeydik. 4 ay önce Yunan Parlamento'sunda kabul edilen yasa bu haliyle insan haklarının en önemli maddelerinden ifade özgürlüğünü kısıtlamaktaydı. Orada konuştuğumuz bazı Yunan vatandaşları bile bizi haklı bulduğu halde her nedense "istenmeyen kişiler" olarak "sınır dışı" edildik. Vatanım, milletim adına sorumluluk duyarak gittiğim ve medeni olduğunu sandığım bir ülkede insanlık adına böyle bir durumun yaşanmasını utanç verici buldum.

Buluşacağımız gün Talat Paşa Komitesi'nin Atina Havaalanı'nda engellediğini ve sınır dışı edildiğini öğrendik. Akşama kadar internet başında gelişmeleri takip ederken müjdeli bir haber ile çok sevindik. Anayasa Mahkemesi, sonunda İstanbul Askeri Casusluk Davasında arkadaşlarımızın özgürlüğü yönünde beklenen kararını oybirliğiyle vermişti. Arkadaşlarımızın geri çevrilmesine rağmen mutluyduk. TPK'nin sınır dışı edilmesi dünyada ses getirmiş ve amacına ulaşmıştı. Syntagma Meydanı alarm halinde ve polis kaynıyordu. Atılan twitlerden öğrendiğimize göre polis TPK'nin listesini ele geçirmiş ve eksikler olduğunu görmüştü ve sanırım bizler için endişeleniyordu!

İçimizden küçük bir açıklama yaparak kayıt altına almak ve TKP'nin yarım kalan açıklamasını tamamlamak geçiyordu. Bu planımızı ertesi gün parlamento binası önünde gerçekleştirmeye karar verdik. Zaten bir gün evvel küçük bir hazırlık yapmış, Türkçe ve İngilizce bir açıklama yazmıştık.

Akşamüzeri biraz yürüyüş ve yemek için dışarıya çıktık. Parlamento Binası'nın gece manzarasını görmek için o tarafa doğru yürüdük, bir de ne görelim dersiniz! Bir kişi elindeki dizüstü bilgisayardan bir açıklama okuyordu ve etrafında polisler vardı. Durduk, çünkü açıklama Türkçe idi, kaldık çünkü açıklama TPK'nin yapacağı açıklamaydı ve okuyan kişiyi de basından tanıyorduk. Bu kişi Yunus SONER idi. Bizim aklımızdan geçeni o gerçekleştiriyordu. Hemen yanına geçmek istedik ama Yunus Bey istemedi. (Sanırım o bu eylemi yaparken her şeyi göze almıştı, bizim sonuçtan etkilenmemizi istemedi ve bizi de tanımıyordu.)

Basın açıklamasının sonuna doğru polis sayısı epeyce arttı. Açıklama bitince önce Sayın SONER ve onu cep telefonu ile kayda alan Av. Murat HATTATOĞLU, ardından biz ayrı ayrı araçlara alınarak Atina Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldük. Gözaltı sürecinin başlaması yaklaşık 18.30 idi. Gidince bizimle birlikte Hürriyet Gazetesi Muhabiri Yorgo KIRBAKI'nin de getirildiğini fark ettik. Önce KIRBAKI'nin kimlik tespiti yapıldı ve başka bir odaya alındı. Bizlerin de kimlik tespitleri yapıldıktan sonra telefonlarımız toplandı ve tek tek zarflandı! Ardından sempatik bir bayan memur gönderildi, fotoğraflarımızın çekilmesi için iznimizi istiyordu. İş nereye doğru gidiyordu, anlamak mümkün değildi? Ancak hanım kızımız öyle nazikti ki, önce suçlu gibi poz vermek istemesek de, nezaketle bizi razı etti. Aramızda konuyu tartıştık ve belki de bu senaryo bir an önce biter zannederek istedikleri fotoğrafları verdik. Profilden ve yandan fotoğraflarımız alındı.

Ama talepleri bitmedi, bu sefer parmak izlerimizin alınması için izin vermemizi istiyorlardı.

Bu arada bizim sorduğumuz hiç bir soru cevaplanmıyor, geçiştiriliyordu. Bütün bunlar 2,5 saatte yaşandı. Artık gerilimin arttığını içeriden gelen yüksek tondaki bağrışmalardan anlıyor ve gözlemliyorduk. Polis şeflerinin telaşla odalarından çıkıp, “sınır dışı edileceğimizi!” söylemesiyle şaşkına döndük. Bir grup polis hala bizim parmak izimizi almak için ellerinde plastik eldivenler giymiş olarak bekliyor, bir kısmı da derhal götürülerek sınır dışı edilmemiz için mücadele veriyordu. Şeflerinin içeriden yüksek ses tonuyla polislere bağırdığını duyuyorduk. Yaşananlar polislerin çok üzerinde bir durumdu, başka bir yerlerden gelen talimatlar vardı belli ki. Şef geldi ve parmak izi verip vermeyeceğimizi sordu, “vermeyeceğiz!” dedik. Bu arada bizi sınır dışı edemeyeceklerini ve T.C. Büyükelçiliği yetkilileri ile görüşmek isteğimizi belirttik. "Tamam biz aradık!" diyerek bizi apar topar araçlara götürdüler. Hiç olmazsa otelden çantalarımızı alalım dedik ama kabul etmediler.

Neler oluyor anlamaya çalışıyorduk. Çoğunlukla Yunanca konuşuyorlardı. Bizimle birlikte gözaltında olan o gece tanıştığımız Av. Murat HATTATOĞLU ana dili gibi Yunanca konuşuyordu, o yüzden her şeyi ona söylüyorlardı. Olan biteni sonradan öğreniyor ve anında anlayarak cevap verebilmemiz mümkün olmuyordu.

Eşimle birlikte aynı araçtaydık, önümüzdeki araçta diğer arkadaşlarımız hava alanına götürülüyorduk, polisler hiç bir açıklama yapmıyorlardı. Otelden eşyalarımızı almamıza bile müsaade etmemişlerdi. Aklımızdan binlerce düşünce geçiyordu. Başımıza bir şey gelse, kimsenin haberi olmayabilirdi. Kapısı dışarıdan açılabilen araçlarla bir suçlu gibi giderken havaalanına götürüldüğümüzü tabelalardan daha net anladık.

Havaalanının kapısından girer girmez araçlar ayrı bir yere saptı, orada bulunan polis merkezine götürüldük. Sabah 07.00 uçağına kadar zorunlu olarak misafir edileceğimiz odaya (iki masa arasında sehpa ve iki adet ikili deri koltuk bulunan bir büroya) alındık. Daha oturmadan, “eğer isterseniz gidip valizlerinizi alabiliriz!” dediler. Sadece beni (nedense eşimin havaalanındaki merkezde kalmasını uygun gördüler), iki polis eşliğinde kaldığımız otele götürdüler, otele vardığımızda da biri bayan iki görevli daha bizi bekliyordu. Tam dört polis gözetiminde eşyalarımızı valize yerleştirdim. Otel görevlileri durumu şaşkınlıkla karşıladılar. Onlardan kalamadığımız iki gece için geri ödeme talebinde bulundum. Geri ödeme için oteli aldığımız internet sitesine yazı yazmamızı tavsiye ettiler.

Sayın Yunus SONER de başka bir araçla kaldığı yere götürüldü ve eşyalarını toplayıp geldi. Sayın HATTATOĞLU'nun yanında kaldığı Yunan arkadaşı evde değildi, onu götüremediler, müzisyen olan arkadaşı programı bitince onun eşyalarını getirdi.

Bu arada bizim telefonlarımız verilmiş olsa bile yurt dışına kapalı olan hatlarımız ile görüşme gerçekleştiremiyorduk. Birlikte olduğumuz diğer arkadaşlarımızın telefon görüşmelerine de ses çıkarmıyorlardı.

Havaalanı polis merkezinde bulunduğumuz sırada kısa bir süre merkezin amiri olduğunu değerlendirdiğimiz üst rütbeli bir polisin odasına götürüldük. Orada bize çay ikram edildi ve bazı sorularımız cevaplandı. İrtibat için kısa bir süre internet kullanmama müsaade edildi. Polis müdürü, “ülke güvenliği için tehlikeli görüldüğümüzden istenmeyen kişi ilan edildiğimizi, bu nedenle ülke dışına çıkartılmamıza karar verildiğini” söyledi. Hangi gerekçeyle bu kararın verildiğini sorduğumuzda ise “bilmediğini, ama Büyükelçiliğimiz kanalıyla Yunan makamlarından öğrenebileceğimizi” belirtti. Polis müdürü, “Gözaltında mıyız?” sorusuna “hayır” diye cevap verdi. “O zaman gidebilir miyiz?” deyince yine “hayı”r dedi. Konumumuzun ne olduğu belli değildi ama tuvalete bile 2 polis nezaretinde gidebiliyorduk.

Sabaha karşı T.C. Büyükelçiliği'nden biri bayan ikisi erkek üç kişi bizi ziyarete geldi. Sadece bayan görevli kendisini tanıttı, Büyükelçiliğin avukatı olan güzel Türkçe konuşan bir Yunanlıydı. Önce üçü ile aynı anda görüşmemize izin verildi. Daha sonra sadece Büyükelçilik çalışanı olduğunu söyleyen genç görevli ile görüşmemize müsaade edildiği bildirildi. Büyükelçilik çalışanı, durumumuzu Ulusal Kanal’dan öğrendiğini, bizimle ilgilenmek üzere görevlendirildiğini, ailelerimizin bizi merak ettiğini ve Büyükelçiliği aradıklarını söyledi, ayrıca Büyükelçilik mensuplarının da bizim için çalıştıklarını belirtti. Tek tek isimlerimizi kaydetti. Daha sonra ihtiyaçlarımızı ve bize polis tarafından yapılan muameleyi sordu. Su, çay ve yiyecek ihtiyacımız olduğunu, kötü muamele görmediğimizi söyledik. “Hiç bir suç belirtilmeden ülkeden çıkarılmayı kabul etmediğimizi, eğer soykırımı inkâr suçunu işlediysek o zaman hakkımızda işlem yapılması gerektiğini” belirttik. Büyükelçilik çalışanı da ülkeden çıkarılmamızın sebebini bilmediğini ama bizim için çalıştıklarını belirtti. Onlar ayrıldıktan sonra da su ve yiyecek ihtiyacımız karşılanmadı. Sonunda binanın başka bir katında bulunan paralı makinalardan su, kahve ve yiyecek ihtiyaçlarımızı kendimiz karşıladık.

Sabah 06.25’de herkesten önce yan kapıdan AGEAN Havayollarının 07.00’da kalkacak uçağına bindirildik ve elimize verilen biletlerde belirtilen en arka koltuklara oturduk. Zamanında kalkan uçak ile 08.20’de İstanbul’a geldik.

Her ne kadar kötü muamele görmediysek de böyle bir şekilde ülkeden çıkarılmayı onur kırıcı buluyoruz. Bu nedenle, Yunanistan’a (adalar dâhil) bir daha asla adım atmayı düşünmüyor ve ekonomilerine katkı yapmak da istemiyoruz.

Haksız olarak Milletimize yapılan soykırım suçlamalarını (Küçük Asya, Rum Pontus ve Ermeni Soykırımı iddialarını) yasalarından kaldırana kadar tüm dostlarımıza da bu ülkeye yapılacak ziyaretlerini askıya almalarını öneriyoruz.

Sevgiyle kalın.

Ümit Gönüldaş

Bahriyeli Gönüldaş ailesinin Atina seyri işte böyle son buluyor. Ama bu ülke sevgisi ve sorumluluk duygusu yüksek aile, ülkedeki sorunlara çare olmak üzere yelkenlerini şişirmeye devam ediyor! Onları izlemeye devam edelim.

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

da Atina yaşadıkları Gönüldaş