İsmail Bayraktar
İsmail Bayraktar Köşe Yazısı

Türkiye neden kutuplaşıyor?

Bu sorunun yanıtı kamuoyundaki yaygın düşüncenin aksine Tayyip Erdoğan'ın veya Kemal Kılıçdaroğlu'nun sert konuşmalarından dolayı değil Türkiye'nin yaşadığı nesnel gerçeklerden kaynaklanıyor. Siyasal partilerin dillerindeki kavgacı üslubun kuşkusuz önemi var, yalnız bu kavgacı üslubun Türkiye'yi kutuplaştırdığı doğru değil. Çünkü bir toplumun kutuplaşması için ekonomik, siyasi, sosyal sorunlarının iki seçenekli hale gelmiş olması gerekir. Bir toplum ikiye bölünüyorsa gerçek daha derindir. Sorunun yanıtını bulabilmek için kutuplaşmanın sadece Türkiye'de değil dünyada da yaşandığını belirtmek gerekir.

O halde Türkiye ve dünyayı böyle iki kutba ayıran şey nedir? Avrupa ve ABD'ye baktığımızda- hatta bunu Rusya ve Doğu Avrupa'ya kadar uzatabilirsiniz- yaşanan kutuplaşma aslında kapitalist sistemin içine girdiği çıkmazdır; bu çıkmazı Corona salgını nedeniyle çok daha açık ve yakıcı biçimde yaşıyoruz. Serbest piyasa ekonomisinin devletin ekonomideki rolünü sınırlayan tutumu Batılı kapitalist ülkelerde yoksulluğu artırmış emekçiler açısından hayatı zorlaştırmıştır. Bu sorun kendini öncelikle beslenme, barınma, sağlık ve eğitim politikalarında göstermektedir. Batılı toplumlar adeta perişan hale düşmüşlerdir. Sağlık sistemleri çökmüş, dünyada salgına en çok kurbanı bu ülkeler vermiştir. ABD'nin kaybı yarım milyonu aşmış, Avrupa'nın büyük ülkeleri İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya büyük kayıplara uğramıştır. Gelişmiş kapitalist ülkelerin içine düştükleri durum bu büyük ekonomik krizin sonucudur.

Türkiye'nin de bu krizden payına düşen ekonomisinin iflas noktasına sürüklenmiş olmasıdır.Farkındaysanız serbest piyasa şampiyonluğu ile iktidara gelen AK Parti bugün bu politikaları terk etmiş ve milli üretimi geliştirmeye çalışan politikalar geliştirmeye başlamıştır.

Buradaki dönüşüm AK Parti'nin ideolojik dönüşümünden öte Türkiye'nin yaşadığı zorunluluklardır. Türkiye ekonomisi Batının dayattığı serbest piyasa çıkmazında boğulma noktasına gelmiş, bu nedenle kendisine çıkış aramaktadır. Sorumuzun yanıtı bu çözüm veya çözümsüzlüğe de ışık tutacaktır. Türkiye'yi kutuplaştıran işte bu iki programdır: Birisi Batının dayattığı ve çıkmaza giren program- ki bu programı Amerikancı muhalefet bayrak edinmiştir- diğeri ise bu süreci bir üretim devrimi ile taçlandırmak isteyen millici programdır. AK Parti'nin Batının dayatmalarından vazgeçmesi ve Türkiyeci programa dönmesi muhalefeti ürkütmektedir, bu nedenle büyük telaş içindedirler. AK Parti'nin fabrika ayarlarına dönmesi isteği hem parti içindeki Amerikancılar hem de muhalefetin ortak isteğidir. Fakat Türkiye'nin ihtiyacı bu değildir; olması da mümkün değildir.

Türkiye artık bir Üretim Devrimi sürecine girmiş bulunmaktadır.Üreten sınıflar tarafında bunu çok net görüyoruz. Amerikancılığın merkezi HDP ve onun çevresinde şekillenen muhalefet partileri CHP ve İyi Parti'nin politika üretme şansı kalmamıştır, bütün politikalarıyla HDP'nin değirmenine su taşımaktadırlar.Türkiye'nin yaşadığı bu nesnel süreç ara güçleri kutuplara yaklaştırmaktadır. Bu nedenle Tayyip Erdoğan'a karşı konumlanan- yani Türkiye'ye Cephesine karşı- her siyasal güç dönüp dolaşıp HDP'nin yanına yuvarlanmaktadır. CHP'nin Adalet Yürüyüşünden sonra düştüğü durum bunu çok açık göstermektedir. Diğer küçük ortakları söylemeye bile gerek yok, onların da bir tek umudu Amerika'nın kara gücünün Türkiye'de iktidar olmasıdır.

Türkiye Cephesine gelince bu cephenin lideri de Vatan Partisi’dir. ABD'nin dayatmalarını ve hedeflerini en net biçimde gördüğü için bunları deşifre edebilmekte ve siyasi olarak Türkiye'nin önünü açmaktadır. Bu durum doğal olarak bu cephede bulunan AK Parti ve MHP’yi de etkilemektedir. Amerikancıların AK Parti'ye yönelttiği eleştirileri burada hatırlayalım. Ne diyorlardı: Sizi Doğu Perinçek yönetiyor. Gerçekten onları Doğu Perinçek mi yönetiyor? Elbette hayır, fakat Doğu Perinçek’in yaptığı Türkiye'nin önündeki programı kararlı biçimde savunmak. Bu nedenle Türkiye Cephesindeki herkes dönüp dolaşıp Doğu Perinçek'in programına dahil olmaktadır; buna Türkiye'nin mecburiyetleri de diyebiliriz.

Buraya kadar yazdıklarımızdan çıkan sonuç şudur: Türkiye, iki programın çarpıştığı bir süreci yaşıyor. O nedenle, toplumla birlikte bütün siyasal güçler bu programa göre şekilleniyor. Bu, zoraki yaratılan bir kutuplaşma değildir; toplumun ve Türkiye'nin yaşamak zorunda olduğu bir süreçtir ve olumludur. Çünkü bu süreçten Üretim Devrimi çıkacaktır.

Diğer programın başarı şansı kalmamıştır; bunu kendileri de görmektedir. Hala ABD'nin her istediğini yapabileceğini söylemeleri bundandır,fakat dünyanın gördüğü bir gerçek var: ABD inişe geçmiş, çökmekte olan bir güçtür.

Kısacası Türkiye, partilerin veya liderlerin toplumu geren konuşmalarından dolayı kutuplaşmıyor.-Hatta bu kayıkçı kavgaları gerçek saflaşmanın üstünü örtmekten başka bir işe yaramıyor.- Kendi sorunlarını çözebilecek devrimci bir seçeneğin etrafında toplanmaya çalışıyor. Kör çıkmazlarda debelenmeyi öneren Atlantikçi programlara artık itibar etmiyor.

Dolayısıyla bu kutuplaşma toplumsal ilerlemenin ve devrimci süreçlerin önünü açacaktır. Bundan korkmak; devrimden korkmaktır. Korkunun da sonucu değiştirmeyeceğini herkes bilmektedir.

chp abd ingiltere türkiye rusya erdoğan mhp ak parti İspanya kemal kılıçdaroğlu fransa Doğu Perinçek avrupa italya üretim devrimi Adalet Yürüyüşü kutuplaşma Türkiye cephesi Doğu Avrupa