Aç kumar makinaları yuva yıkıyor
Babaevinde elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan ortaokul, lise, bazen üniversite mezunu hanımlar evlenerek, gurbete çıkmışlar. Gitsin, başını kurtarsın diyerek gurbete gönderilen, hiç de azımsanmayacak sayıda olan bu genç kadınlar tam bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Kocadan ayın biradere, ondan da kaynana ve kayınbabaya kadar önüne gelenden dayak yedikleri gibi; çalışan hanımların işyerlerinde aşağılanmaları da cabası.
Türkiye’de lise mezunu olan genç hanım “işyerindeki aşağılamaları hissetmemek için hap alıyorum sürekli” diye anlatıyordu. “Ama hapkolik oldum bu sefer de” dedikten sonra, bazılarının aksine işten çıkarılmasını aşağılanmaktan kurtulma biçiminde yorumluyor ve onun sevincini yaşıyordu.
Ülger hanım bu tür sorunu olanlardan değil, o nispeten şanslı. Evlenip de gelenlerden değil. Halası onu 17 yaşında Viyana’ya okuması için getirmiş. Viyana’da okul yüzü bile görmeden hemen bir iş bulmuşlar kendisine. Başlamış çalışmaya. Çalışmış ama, aldığı ücreti getirip hep halasının avucuna saymış. “Tam tamına 4 yıl böyle çalıştım ve 4 yıl aldığım paraların hepsini halama verdim” diyor. Hiç bir zaman o paranın hesabını sormadığı gibi, hala da “bu benimdir” diye laf etmemiş. Dört yıl boyunca teyzesi almış parasını.
Daha sonra Türkiye’den hiç de tanımadığı birisiyle evlendirmişler. Köylüsüymüş. Kendisi anne ve babasıyla Ankara’da yaşadığı için yakın köylüleri olan kocasını hiç tanımamış. Bu evlilik için de kocası tarafı 35 bin Alman Markı başlık parası vermiş. “Parayı bir defa gördüm, ‘bu ev parası’ dedi halam” diye anlatıyor Ülger hanım. Bir daha da ne evin ne de paranın sözü edilmiş. 4 yıllık emeğinin karşılığının yanında bir de başlık parası kalmış halada. “O parayı güle güle yeme nasip olmadı ona” diyor, amansız bir hastalığa yakalanmış ve kurtulamamış hala. “Ailesi dağıldı, çocuklar kötü yola düştüler” diye anlatırken, üzüldüğünü hissetmemek mümkün değil.
Halasından kurtulmuş ama, bu sefer de kocası kazancına musallat olmuş. “Otomatiğe dadandı” diyor. Kısa süre sonra artık para yetiremez olmuş. Evden aldığı paralar yetmiyormuş gibi komşu, tanıdık ve akrabalarından aldığı borç paralarla aç otomatik makinalarını doyurmaya çalışmış.
büroları ve oralardaki otomatik makinaların ziyaretçileri kısa yoldan para kazanma hayalinde olan erkeklerin uğrak yeridir. Viyana’nın bahis salonları dolup taşmakta. Buraları çoğunluk Türk ve eski ziyaret etmekte. Sosyal etkinliklerin olduğu lokaller onların ziyaretlerini beklerken, onlar bahis bürolarında, köpek yarışlarından futbola kadar çeşitli alanlarda bahse para yatırmaktalar. Ve oralardan da bir türlü kendilerini kurtaramamaktalar. Bunlardan birisi de Ülger hanımın eşidir.
İki oğlan bir kız çocuğunun annesi Ülger hanım, eşinin kumarına para yetişterememiş. Buna dayanamamış ve hastalanmış. Henüz genç yaşta şeker ve yüksek tansiyon hastalığına yakalanmış. Dayanamamış eşinin borcunu ödemeye. Canına tak edince de eşinden boşanmış. Almış çocuklarını başka bir eve taşınmış.
Çalışmış olduğu işletmelerde ücretlerini alamadığı zaman beni bulur, laflarız. Son geldiğinde sigorta kartını unutmuştu. Telefonla aramış ve kendisine ulaştırmıştım. Bu telefon konuşmamızdan da cep telefon numaram kendisinde kaldı.
Bir gün aradı beni. Hastanede olduğunu, yüzünün sol tarafına felç indiğini anlattı. Hem de eşimin çalıştığı bölümde yattığını öğrendim. Suratının güzelliği ile mutlu olan Ülger hanımın yüzüne felç inmesi onun psikolojisini ciddi oranda bozduğunu eşim de anlattı.
Hastaneden Ülger hanımın beni aradığını gördüm, telefona çıkamamıştım. Kendisine beni arayıp aramadığını sordum. Sorumu evet ile cevaplandırdı. Bir şey mi söyleyecektin dediğimde, “konuşmak istemiştim” diye cevapladı. Anlatmasını istediğimde, hastanede yattığı bölümün alt katında bir Türk varmış. O Türk’ün vefat ettiğini, olayın kendisini çok etkilediğini ve benimle konuşmak istediğini yazdı. Çalıştığı firmalarla sorunu olduğunda beni bulan Ülger hanımın araması ve derdini benimle paylaşmak istemesi doğrusu beni sevindirdi.
Kendisini arayıp da yatıştırmaya çalıştığımda, çok sayıda ziyaretçisinin geldiğini anlattı. Gelenlerin moralini bozarken, güzel olan bir şey yok mu dediğimde, kendisini gülümsetebilmiştim. “Eski eşim ziyaretime geldi, bana ne derse beğenirsiniz? Suratındaki felce rağmen hala güzelsin, seninle buna rağmen yeniden evlenebilirim” demiş.