Düşler ve Gerçekler
Kaynak Yayınları bir kez daha değerli bir eseri okuyucuları ile buluşturdu: “Düşler ve Gerçekler” Dünyada ve Türkiye’de 68 kuşağının heyecan dolu serüveni, çarpıcı ve nefes kesen kesitlerle, dönemin önemli şahsiyetlerinin tanıklığı ile naklediliyor. Kuşağın saygın bir temsilcisi olan Yazar Cüneyt Akalın Hoca başından sonuna dek olayların içinde yer almış. Cüneyt Hoca’nın, o dönemi anlatırken gerçeklerden kopmamak ve en doğru sonuçlara ulaşmak için kuyumcu terazisi gibi hassas ve dengeli davrandığı derhal fark ediliyor. Vakit kaybetmeden kitabın sayfaları arasında yolculuğa çıkalım. Ara başlıklar bana aittir.
68 SÜRECİNİN SONUNDA NE OLDU?
Bu süreçte, açıkça konuşalım, 19. yüzyıl cumhuriyeti ve 19. yüzyıl demokratik devrimlerine yön veren aydınlanma değerleri “özgürlük” adına yıkıldı; laiklik gerilere itildi, demokrasi adına her türlü uzlaşmanın pazarlıkçı yolu açıldı. Ahlaki kurallar, dinsel kurallar, yasalar borsalar adına çiğnendi. Batı’da postmodernizm mi 68’i yarattı, yoksa 68 mi postmodernizmi hızlandırdı? Yanıtlaması zor bir sorudur bu! (Sayfa 243) Sonuçta, Avrupa 68’inin liberal şöhretleri PKK destekçisi oldular. (Sayfa 245)
FRANSA’DA DE GAULLE DAMGASI
Mayıs 1968’de işçiler ve gençler iktidarın eşiğine gelirler. Ama iktidar talepleri yoktur. (Sayfa 40) De Gaulle sol güçlerin sürecin sonuna ilişkin bir proje üretemediklerini gördü. Karşı atağa geçti. 30 Mayıs’ta radyoda 4 dakikalık bir konuşma yaptı. 700 bin kişilik kalabalık (De Gaulle yanlısı) Paris sokaklarına döküldü. Haziran sonunda üretimin yapılmadığı büyük fabrika kalmadı. Aynı yıl yapılan seçimlerde De Gaulle eğilimli “Cumhuriyet için Demokratlar Birliği” görülmedik bir başarı sağlayarak milletvekilliklerinin dörtte üçünü kazandı. (Sayfa 45) Konu hakkında sorulan soruya ünlü düşünür Jean Paul Sartre şöyle cevap verir: “Komünist Partisi’nin tutumu, devrimcilikten vazgeçtik, reformcu bile değildi. İktidarı ele geçirmeyi reddetmiştir. 40 yıldan beri komünistler gelişmiş sanayi ülkelerinde devrim üzerinde hiç kafa yormamışlardır.” (Sayfa 47)
Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) 1957 yılındaki ünlü Bad Godesberg Kongresi’nde kendisini “sınıf partisi değil kitle partisi” olarak yeniden tanımladı. Sosyal piyasa ekonomisi şiarıyla tümüyle kurulu düzenle bütünleşti. (Sayfa 60-61)
ÜLKEMİZDE 68 İÇİN ÖZGÜN BİR DEĞERLENDİRME
Gençliğin akademik-eğitsel taleplerinden yola çıkarak sivrilen liderler ve örgütler güçlenmişler, kitleleri yönlendirmeye başlamışlardır. Böylece polisle çatışmayı göze alır hale geldiler. Bu çatışmanın sonu belliydi. Militanlar gençlikten, gençlik halktan kopmaya başlamıştı. Sivrilen liderlerin, gençlik kitlesinden ayrılarak yeni yollarını çizmeye başlamaları ve bu amaçla Filistin yollarını tutmaları, aslında kitle hareketi olarak 68’in de sonu anlamına gelir. Sonu bu tarihte yani 1969 yazında aramak gerekir. (Sayfa 216)
68, kitle hareketinin doruğudur; büyük bir demokratik çıkıştır; gençlik kitlelerini dönüştürmüştür. 71 ise kitle hareketinin dibe vurduğu bir sırada bireysel çıkışlardır; bireysel kahramanlık ve trajedileriyle efsaneleştirilmiştir. (Sayfa 224)
Doğu Perinçek’in yayımladığı açık mektup: “Halkla sağlam devrimci bağları olmayan, halk içinde erimeyen bir grup insan, ne kadar çok kişisel kahramanlık vasıfları taşırsa taşısın devrim yolunda ilerleyemez.” (Sayfa 228)
68 ORALARDA BİR YERLERDE DURUYOR
Aydoğan Büyüközden diyor ki: “Bu kadar büyük düşlerden sonra bu kadar küçük kazanımlar çok hafif kalıyor. Kaldı ki Türkiye’de fazla bir kazanım da olmadı. Batı’ya kendini yenileme, bizi bastırma anlayışı hâkim oldu. 68’i 71 muhtırası izledi.” Şuna inanıyorum: “68 oralarda bir yerlerde duruyor. İnsanlık bir kez bunu yaşadı. Bunun izleri silinemez. Bugün ölü! Ama bir gün, dünya ellerini yeniden özgürlüğe doğru uzatmaya cesaret edebilirse, yanında 68’in tüm dünyadan yükselmiş sesini, renklerini, gençliğini, umudunu, sevgisini bulacak. Eğer insanlık bunu yapmazsa, zaten 68’i hatırlamak da tarihçilere kalacak.”(Sayfa 129)
Düşler ve Gerçekler, bu çok tartışılan karmaşık dönemi anlamak isteyenler için ideal bir başvuru kaynağı! Su gibi akıp gidiyor…