Özrü kabahatinden büyük
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin dış tasarrufları cezbetmeye devam etmesinin olmazsa olmaz şart olduğunu söyledi. Babacan haklı mı? Haklı… Sadece böyle bir konuşmayı ‘Yarının kurulması: Hedef 2023’ başlıklı bir toplantıda yapmış olması garip.
Çünkü bu yapı bırakın bir yarından bahsetmeyi, geleceğin ipotek altına alınması anlamına gelen girişimlere kapı açıyor. Zira Babacan’ın nezdinde bu hükümetin 12 yıldaki performansı, yatırım yapacak değil, yiyecek para arandığını bize gösterdi.
Babacan’ın konuşmasında bahsettiği refah seviyesi de sanal ve insanların geleceğini tüketerek, belirsiz bir gelecekten borçlanarak elde ettikleri bir titan mutluluğu… Fakat dön dolaş Babacan’ın uyarısı haklı…
Kim ne vaat ederse etsin, boş. Çünkü Anayasa’ya öyle bir madde sıkıştırılmış ki, atmanın sonu da, sorumluluğu da yok dercesine… 65 Madde: ‘Devlet sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.”
2001 yılında yapılan bir değişiklik ile Anayasa giren bir madde. Anayasa değil, mübarek hükümet programı… 2. Madde’de öngörülen sosyal devlet ilkesini tamamen çöpe atarken, birilerinin ‘öncelik’ tanımlamasıyla sadaka ekonomisi yaratmasına ortam hazırlıyor.
Ayrıca meydanlarda size verilen vaatler için de ‘tutulmasa da olur’ anlamına geliyor. Yani onlara çok güvenmeyin. Bu yüzden ısrarla borcun konuşulması ve kısa vadede bulunması gereken 220 milyar doların kaynağının açıklanmasına yönelik beyannamelerde cevap arıyorum.
Dönelim tekrar iç tasarrufları artırmak gerektiğini de söyleyen Babacan’a… İnsanlar aybaşında ödeyeceği kirayı, kart borcunu, akşam içeceği çorbayı düşünürken, iç tasarruf arttıracaksınız ha? Dünyada likidite daralırken, dünyadan para çekeceksiniz ha? Şaşarım aklınıza…
Ama dedim ya Babacan haklı; o paraya aslında gerçekten ihtiyacımız var. Fakat burada konuşulması gereken AKP iktidarlarının ekonomi başkurmayının bu sözü sarf etmesi… Bugün için bu zorunluluğumuz var; doğru…
Bir ülkenin gırtlağına kadar borçlanmasıyla geldiği bu noktanın patenti, iktidarınıza ait Sayın Babacan. Eğer bugün 80 milyonluk bir ülke ekonomik açmazlar yaşıyorsa; işsizlikten kıvranıyor, özlük haklarını bırakıp, üç kuruşa ölüme razı oluyorsa; bu sizlerin eseri…
Eğer gelen parayı 12 yıldır üretime değil de, kumara yatırdıysanız ve şimdi faiziyle fatura önümüzde duruyorsa; hızla IMF’nin kollarına koşuyorsak; insanlar geleceklerini sattıysa; yarını olmayan günlük düşünen insanlar yaratıldıysa ve bu da her türlü seçim rüşvetine ortam yarattıysa; bu sizlerin eseri…
Bence de Türkiye’nin çözmesi gereken birinci problem bu. Bunu da halka gerçeği ve ödeyeceği faturayı anlatmadan çözmek mümkün değil. O yüzden zaten partiniz dahil, siyaset bol keseden dağıtıyor. Nasılsa 65. Madde var ve tutmak zorunda da değiller.
Bin yıldır esir düşmemiş bu topraklarda insanların gözünü boyayıp, geleceklerini sattırdıysanız; kendilerine ait olmayan malların sadece borçlarının onlara ait olduğunun farkında olmadan yine borç arıyorlarsa, ekonomiyle esir alındılarsa, bu sizlerin eseri.
Eserinizle övünebilirsiniz. Şu sözleriniz ‘özrü kabahatinden büyük’ dedirten cinsten. Her şeye rağmen buna ekonomi demekte ısrar ediyorsanız; eserinizle gurur duyun. Nasılsa, başka mesai arkadaşlarınız herkes utanmazlığın sınırlarını zorluyor; siz de katılın ne olacak?