Hasta mıyız; müşteri mi?
Benim memleketim öyle bir yer şekle büründü ki; yaptığınızın ne olduğundan çok, onu nasıl sattığınız daha önemli bir hal aldı. Sokak ortasında cinayet bile, bu ülkede kahramanlık diye pazarlanabildi. Ama ben sağlıktan dem vuracağım...
Anadolu’da bir ilkokula yeni tayin olan öğretmen sınıftaki çocuklara basit sorular sorup; çocuklara ısınmaya çalışıyormuş. Bir kaç öğrenciye sorduktan sonra, babası tüccar olan birine sıra gelmiş.
‘Söyle bakalım Mustafa’ demiş öğretmen. ‘İki kere iki kaç eder?’ Mustafa düşünmüş; düşünmüş ‘tamam’ demiş ve kritik soruyu sormuş: ‘Öğretmenim bunu alacez mi; satacez mi?’
Peki, sağlık bunun neresinde? Memleketi kendi şirketi sananlar olaylara da böyle yaklaşıyor. Son yılların en büyük aldatmacası da sağlık üzerinden yapıldı. Otelcilik satıp, kasayı boşaltanların, ama karşılığında sağlık adına parmak kıpırdatmayanların memleketi haline geldik.
Üstelik bunu öylesine pervasızca yapıyorlar ki; iyi bir şey söyleyip övünmeye çalışırken, gerçekleri de dillerinden kaçırıveriyorlar. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Gaziantep’te katıldığı bir hastane açılışında, devletin toplandığı her 100 TL’nin 21’ini sağlığa harcadığını söyledi.
Şimdi bu kötü bir şey mi? Eskiden hastanelerimizin durumu iyi miydi? Perişanlık kol gezmiyor muydu? Elbette bu soruların tamamının yanıtı ‘evet’. Her ne kadar telefonla randevu sistemini önce ‘işe yaramıyor’ diye kaldırıp, sonra ‘yarıyormuş’ diye koysalar ve bunu kendi yaptıklarını iddia etseler de sorun yok.
Yine her ne kadar özel hastaneler hastadan katkı paylarını yüzde 90’lara vuran oranlara ulaştırdıktan sonra, kalan az sayıda kamu hastanesinde yine uzun kuyruklar oluştuysa da şunu kabul etmek lazım ki, bir dönem sistem tıkır tıkır (!) işledi.
Peki, madem öyle itiraz nereye? İşte fıkradaki alacak mıyız, satacak mıyız esprisi burada devreye giriyor. Para harcayarak sağlık mı satın aldık, otelcilik mi? İktidara yakın isimlerin özel hastane işine girmesiyle, yıllarca bunun kahrını çekenlere, iktidar gücünü arkasına alarak attıkları çelmeleri de bir kenara koyuyorum.
Asıl olan vatandaş ise biz bu parayı harcayarak sağlıklı bir toplum mu olduk? Artan kanser vakalarından ilaç tüketimine, hastanelere başvuru yüzdesine kadar patlama varsa, bu parayı nereye harcadık?
Kalkınma Bakanlığı’nın 2014 yılında yayınladığı bir rapor var. Bu rapora göre vatandaşların hastane müracaatlarında özel sektörün payı 2002’de yüzde 4,6 iken, 2012 sonu itibariyle yüzde 18,8’e yükseldi. Ali Tezel’in daha önce aktardığı bir rapora göre, özel sektöre kaynak aktarımı da yine aynı dönem mukayesesi içinde 10 kat arttı.
Nitelikli yatak sayısında artış var. Yapılan ameliyat yüzdelerinde özeller ağırlık kazanarak yükseliş gözleniyor. Hatta bir dönem devlet hastanelerinde acile gidip yoğun bakımda 24 saat geçirmesi gereken hastalar, adrese teslim özel hastanelere yönlendiriliyordu.
Yani Türkiye’de iktidar insanlara şunu söyledi. Hasta ol, ben sana bakarım. Niye? Yine Kalkınma Bakanlığı’nın aynı raporu gösteriyor ki, sağlık harcamalarında kişi başına düşen miktar dolar bazında yükseliyor.
Yıllarca ‘yeter ki hasta ol’ diyerek, koruyucu hekimliği yatırım dışı bırakıp, bir nevi kaldırarak, ortalama bir hastaya 20 dakika ayırması gereken doktorları Mario’ya çevirip bonus toplatarak, bize sağlık hizmeti vermediler.
Bizi hasta yapıp, özel hastanelere bizden topladıkları vergilerle müşteri yarattılar. O yüzden sağlığını yitirmiş, artık cebinden daha çok katkı payı çıkan, hasta olma ihtimali ortadan kaldırılıp hasta yapılan insanlar haline dönüştük.
Sonra vatandaş özel hastaneye gidip, sağlık hizmeti aldığını düşündü. İşte bakmakla görmek arasındaki fark buydu. Önemli olan o insanları sağlık hizmeti almaya ihtiyaç duymayacak hale getirmekti. Fakat bu iktidar bizi hasta yapıp, kendilerine yakın isimleri destekledikleri özel hastanelere müşteri yaptılar.
Velhasıl kelam tekrar Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamasına gelirsek; her 100 TL’nin 21 TL’sini sağlığa değil, tedaviye harcıyoruz. Yani Şimşek iki kere ikinin yanıtı olarak bize şunu söylüyor: ‘Alacez mi, satacaz mi?’
Çetin Ünsalan