1948 ve 1960 Olimpiyat Oyunları aşılamadı mı?
Değerli yazar Kemal Ateş, Aydınlık’ta çıkan “1948 ve 1960 Olimpiyatları hala aşılamadı” başlıklı yazısında Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda mücadele eden Türk sporcular hakkında şunu diyor: “Kimi dallardaki hüsranımıza karşın, 13 madalya önemli bir başarı. Bu başarıyla 1948 Londra ve 1960 Roma Olimpiyatlarının aşıldığını söylemek, elmayla armudu karıştırmak gibi geliyor bana”.
Sayın Ateş devam ediyor: “1948 Olimpiyatlarında altı altın madalya elde ettik, altını bronz madalyayla denk görüp aşıldığını söylemek yanlış olur. Güreşçilerimizin yedi altın, iki gümüş madalya kazandığı 1960 Roma Olimpiyatlarını da aşamadık. Böyle karşılaştırmalarla elmayı armudu birbirine karıştırmış oluruz”.
Sayın Ateş’in bu düşünceleri birçok açıdan tartışmaya açık. Türkiye, Tokyo 2020’ye kadar katıldığı 20 olimpiyat oyunlarında 91 madalya elde etmişti. Bunların 39’u altındı. 20 olimpiyat oyunlarının altın madalya ortalaması 1,95, toplam madalya ortalaması ise 4,55’tir. 1948 Londra ve 1960 Roma olimpiyat oyunlarında Türkiye sırasıyla 6 ve 7 altın madalya kazandı. Bu altın madalyaların hepsi güreşten geldi. Bu oyunlarda Türkiye, altın madalya ortalamasının üzerine çıkmıştır. 1960 Roma’da kazanılan 7 altın madalyaya hiçbir zaman ulaşamadık. Sadece altın madalyayı baz alırsak, Kemal Ateş haklıdır. 1948 ve 1960 olimpiyat oyunlarındaki başarılarımızı altın madalya açısından hala aşamadık.
1964’te 2 altın madalya kazandık, 2’si de güreşten geldi. 1968’te 2 altın madalya kazandık, 2’si de güreşten geldi. 1972’de toplamda sadece 1 gümüş madalya alabildik, o da güreşten geldi. 1976’daki oyunlardan elimiz boş döndük. 1980 oyunlarına katılmadık. 1984’te sadece 3 bronz madalya kazanabildik ve bunların ikisi bokstan biri güreşten geldi. 1988’deki tek altın madalya Naim Süleymanoğlu’ndan geldi. 1992’de alınan 2 altın madalyanın biri güreşten biri halterden geldi. 1996 Atlanta’da 4 altın madalya kazanmıştık ve madalyaların ikisi güreşten ikisi halterden gelmişti. 2000’deki oyunlarda 3 altın madalya kazandık ve üçü de farklı spor dallarından, judo, halter ve güreşten geldi. 2004’teki 3 altın madalya da halterden geldi. 2008’deki tek altın madalya güreşten geldi. 2012’de tek altın madalya tekvandodan geldi. 2016’daki tek altın güreşten geldi. Kısacası, 2016 olimpiyat oyunlarına kadar tüm başarılarımız genellikle güreş ve halter ile sınırlıydı.
TÜM SPOR DALLARINDA VAR OLABİLMEK DAHA BÜYÜK BİR BAŞARI
Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya kazanmak elbette önemlidir. Olimpiyat oyunlarında ülkeler altın madalya temel alınarak sıralanır ancak bir ülkenin spor seviyesini tek bir spor dalıyla ölçmek yanlış olur. Hüseyin Özkan 2000 Sydney’de judoda ve Servet Tazegül Londra 2012’de tekvandoda altın madalya alana kadar Türk sporu sadece güreş ve halter ile adını duyurabiliyordu. Yani Türk sporu iki spor dalına sıkışıp kalmıştı. Judo ve tekvando ile başarılı olduğumuz spor dallarını genişlettik. Tokyo 2020’de bu yelpaze daha da genişledi.
Olimpiyat oyunlarını izleyen insanlar güreş ve halter başarılarımızla gurur duyuyordu ama bir yandan da niye okçumuz, cimnastikçimiz, yüzücümüz, yelkencimiz, koşucumuz, eskrimcimiz, üç adım atlayıcımız, cirit atıcımız, sırıkla atlayanımız yok diye de sorguluyordu. Bizim bu alanlarda olmayışımız geçmişte birçok kişiyi üzmüştür. İşte Tokyo 2020’de kazanılan 13 madalya, kıl payı kaçan sayısız madalya, finallere kalan sporcularımız ve birçok spor dalında mücadele eden 108 sporcu izleyicileri bu açıdan tatmin etmiştir.
Bu yazdıklarımızdan güreşi ve halteri küçük gördüğümüz gibi bir sonuç asla çıkarılmamalı. Ata sporumuz güreş her zaman Türk sporunun itici gücü olmuştur. Güreş sadece spor olarak değil, kültürel olarak da Türk toplumunun ayrılmaz bir parçasıdır. Toplumumuzda güreşin yeri ayrıdır. Halkımız güreşe ve güreşçilere her zaman saygı ve hayranlık duyar. Pikniğe gittiğimizde gençlere “hadi bir güreşin” deriz. İri yapılı gençlerimizi övmek için “pehlivan gibisin maşallah” deriz. Dede Korkut Hikayeleri’nde Bamsı Beyrek ile Banu Çiçek güreş tutar. Kültürel ve toplumsal açıdan güreşsiz bir Türkiye düşünülemez. Geçmiş yıllarda olimpiyat oyunlarında bize madalya kazandıran güreşçilerimize şükran borçluyuz.
Gönlümüz tüm güreşçilerimizin geçmişte olduğu gibi başarılı olması ve tüm madalyaları toplamasından yana. Bununla birlikte, Türk sporunun seviyesini bir bütün olarak değerlendirmeliyiz. Tokyo 2020’de atletler 33 spor dalında yarıştı. Türk sporcular ise tam 18 spor dalında ter döktü. Londra 1948’te 57 sporcumuz, Roma 1960’ta 49 sporcumuz sadece 6 spor dalında yarışmıştı. Önemli olan Türkiye’nin tek bir spor dalında var olması ve adını duyurması değil, tüm spor dallarında ne kadar var olabildiğidir.
Örneğin, Tokyo 2020’de 4 altın, 4 gümüş ve 2 bronz kazanan Kenya’nın tüm madalyaları sadece atletizmden geldi. Şüphesiz Kenya atletizmde çok başarılı bir ülke ama diğer sporlarda hiçbir varlık gösteremedi. 6 spor dalında başarılı olan Türkiye’yi, Kenya gibi sadece atletizmde başarılı olabilen bir ülkeye tercih ederim. Cimnastikte, boksta, okçulukta ve karatede Türkiye’nin var olması ve adını duyurması tek bir alanda elde edilen başarılardan daha önemlidir. Bir tarafta 18 spor dalında yarışan bir Türkiye, diğer tarafta sadece 6 spor dalında kendini gösterebilen bir Türkiye var.
Sayın Ateş, “Geçmişteki başarıları yalnız ve yalnız güreşçilerimize borçluyuz, şimdiki başarı birçok spor dalının toplamıyla elde edildi” diyerek aslında altını çizdiğim bu noktaya işaret ediyor. Demek ki birçok spor dalında adından söz ettiren bir Türkiye var. Rakip atletlerin geçmiş yıllardaki Türkiye algısı değişmiştir. Karşılarında sadece güreşte başarılı olan bir Türkiye yok. Sporcularımız her alanda rakiplerine meydan okuyor. Cimnastikte finallere bile kalamayan bir Türkiye’den, Ferhat Arıcanlar çıkartan bir Türkiye haline geldik. İbrahim Çolaklar ve Ahmet Önderler nasıl çıktı? Eda, Ersu ve Necatiler nasıl bu seviyeye geldi? İlke Özyüksel modern pentatlonda 5. oldu ama kimse bu başarıyı konuşmuyor.
Bundan sonra Mete Gazoz ile karşılaşan Güney Koreli okçuların elleri ayakları titreyecek ve kalp atışları artacak. Bokstaki rakiplerimiz “inşallah kurada Busenaz Sürmeneli veya Buse Naz Çakıroğlu” çıkmaz diyecek. Atletizmde ve diğer birçok spor dalında zirveyi zorlayan sporcularımız var. Sadece güreşte değil birçok spor alanında rakiplerine gözdağı veren bir Türkiye var. Bundan sonra hiçbir ülkenin atleti Türk atletleri hafife almayacak. Geldiğimiz seviyeyi bunları ölçü alarak görebiliriz.
Sadece 6 spor dalında yarışıp 1 dalda başarılar elde eden bir Türkiye mi görmek istersiniz yoksa 18 spor dalında yarışıp 6 dalda başarılar eden bir Türkiye mi? Aynı soruyu farklı alanlar için de sorabilirsiniz. Sadece savunma sanayiinde başarılı olan bir Türkiye mi görmek istersiniz yoksa bilim ve teknoloji üreten, üretimin her alanında adından söz ettiren bir Türkiye mi?
Kalıcı başarı için spor piramidinin tabanını genişletmek gerekiyor. Taban ne kadar genişlerse farklı spor dallarında başarı elde etme olasılığı o kadar artacaktır. Bunun bilincinde olan Türkiye son yıllarda bunu yapıyor. Artık sadece tek bir spor alanında yokuz, her spor alanında varız. 2000’li yılların başından itibaren spor anlayışımız değişti. Tokyo 2020’de elde ettiğimiz başarılar ortaklaşa başarının bir göstergesi. Olimpiyat oyunlarında belki çok altın madalya kazanamadık ama gelecek yıllarda beklediğimiz altın madalyaları kazanabileceğimizi göstermiş olduk.
Tokyo’da çok önemli bir psikolojik eşiği geçmiş olduk. Altına takılı kalmayalım. Kazanılan gümüş ve bronz madalyaları küçümsemeyelim. O başarıların arkasında bir sürü emek, ter ve gözyaşı var. 1948 ve 1960 oyunlarında elde edilen başarıları aşamadık demek Tokyo 2020 için verilen emeklere haksızlık olur. Olimpiyat oyunlarında mücadele ettiğimiz ama madalya alamadığımız 12 spor dalında nasıl daha başarılı olabileceğimizi konuşalım. Olimpiyat oyunlarına sporcu gönderemediğimiz diğer spor dallarını tartışalım. Amatör sporlara neden gerekli ilgi gösterilmiyor? Bunları tartışalım. Atletizmde sponsor bulamadığı ya da devletten gerekli desteği göremediği için sporu bırakan maraton koşucuları var. Tartışmamız gereken konular bunlardır. Eksikliklerimize odaklanalım. Bir sonraki olimpiyat oyunlarında daha başarılı olabilmek için “Spor Bilim Kurulu” kuralım. Sadece madalya sıralamalarımızı ve sayılarımızı tartışarak bir yere varamayız. O yüzden geçmişe değil geleceğe bakalım, yıkıcı değil yapıcı olalım, karamsar değil iyimser olalım.
PARALİMPİK OYUNLAR 24 AĞUSTOS’TA BAŞLIYOR
Son olarak çok önemli bir konuya değineceğim. 2020 Tokyo Yaz Olimpiyat Oyunları sona erdi. 24 Ağustos-5 Eylül 2021 tarihleri arasında Tokyo’da 16. Yaz Paralimpik Oyunları düzenlenecek. Türkiye oyunlarda 13 spor dalında 87 sporcuyla mücadele edecek. Bu tarihimizin en yüksek sporcu katılımı. Birbirinden değerli atletlerimiz var. Bazı paralimpik atletlerimiz sosyal medyada ilgisizlikten dolayı şikayet ediyor.
2019 Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'ndaki 50 m sırtüstü S5 kategorisinde gümüş madalya kazanan Sümeyye Boyacı’nın sosyal medyada bir yorumuna denk geldim. Boyacı şöyle yazmış: “Medya ne yazık ki Olimpik Oyunlar bitti, her şey bitti gibi yansıtıyor. Yalnızca iki haftadan az kaldı Tokyo Paralimpik Oyunlarına. 5 yıldır sabah akşam demeden, sayılamayacak kadar büyük fedakarlıklarla her türlü zorluğu aşan, şampiyonlarla dolu bir paralimpik takımımız var. Ama bununla ilgili tek bir paylaşım, tanıtım dahi yok”. Bu sese kulak verelim. Onları sosyal medya hesaplarından takip edelim ve onlara moral verelim. Sosyal medyada onlar için yazacağınız en ufak olumlu bir yorum atletlerimize büyük bir güç veriyor.