İslam diye diye İslam'ı kim yok etmek istiyor
ABD Savunma Bakanlığı’nın gizlilik süresini doldurması nedeniyle yayımladığı bir belge geniş bir tartışma yarattı. İslami konuları araştıran özellikle akademik çevreler bu belge üzerine derin analizler yapıyor. Belge Saddam döneminde Irak Askeri İstihbarat Teşkilatı tarafından 24 Eylül 2002 tarihinde hazırlanmış. 53 sayfalık istihbarat analizinin altında Iraklı Albay Said Mahmut Necmi’nin imzası bulunuyor. Konusu oldukça ilginç : “Vehhabiliğin Doğuşu ve Tarihsel Kökeni”
Hatırlanacağı üzere, ABD’nin koalisyon güçleri ile birlikte Irak’ı işgalinde en büyük destek Suudi Arabistan’dan gelmişti. Bu rapor, Saddam’ı ortadan kaldırmak için Suudi hanedanının niçin büyük bir çaba harcadığının anlaşılmasına ışık tutuyor.
Rapor, Vehhabiliğin doğuşunda kilit bir rol oynayan Hempher isimli bir İngiliz gizli servis görevlisinin anılarını yayımladığı kitaptan da geniş alıntılar yapıyor. İngiliz ajanı Hempher’e göre, Vehhabilik bütünüyle İngiltere tarafından uydurulmuş sahte bir inanç sistemi. Müslümanlığı batıl inanç ve hurafe bataklığına sürükleyerek, kutsal kitabımızın özü boşaltılmak suretiyle, Batı’nın tüm vahşi eylemlerine hoşgörü ile bakan, kaderci, sorgulamayan, sömürüye açık, haksızlığa karşı direnmeyen, hareket yeteneğini kaybetmiş kitleler yaratmayı” amaçlıyor. Amacı, öncelikle Osmanlı İmparatorluğunu ve daha sonra da kendi içinde bölünmelere ve keskin zıtlıklara yol açarak İslam’ın kendisini yok etmek!
19’uncu yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti bu yıkıcı akımı geçici bir süre için durdurabildi. Ancak daha sonra giderek güçlenen bu sapkın inanç sistemi, emperyalizm ile bütünleşerek İslam’ın başına tam bir bela oldu. Osmanlı Amirali Eyüp Sabri Paşa da 1888 yılında yazmış olduğu, “Vehhabiliğin Doğuşu ve Yayılışı” adlı kitabında benzer konulara değinmektedir.
Gerçekten de Hempher’in belirttiği gibi, tarihsel süreçler içinde Vehhabilik ve arkasındaki Suudi hanedanının, attıkları her adımda öncelikle Batı’nın ve İsrail’in çıkarını gözettiklerini görüyoruz.
Vehhabiliğin kuramcısı kabul edilen ve “Es-Seyhu’n Necdî” lakabıyla tanınan Muhammed bin Abdülvehhab (1703-1787) İngilizlerle yakın bir irtibat kurmuştu.
Bugünlerde İslam dini açısından “küfür” kabul edilecek bu sapkınlığı, Suudi ailesi önce Britanya Krallığı daha sonra da ABD ile bu ülkelerin çıkarları doğrultusunda sürekli olarak Müslümanların aleyhine yeniden düzenliyor. Hedef, büyük mali kaynaklar ile Müslüman coğrafyasına fitne ve fesat tohumları ekerek emperyalist Batı’nın önünü açan bu sahte dini yaymak.
Raporda da görüldüğü Vehhabilik, İngilizlerin yönlendirmesi ile İslamiyet’in hem özünü hem de ritüelini (şekli ibadet) tahrip ediyor. Namaz kılma şekilleri bile farklı. İslam’ın özünü ve saygınlığını zedelemek için Peygamber efendimiz ve diğer İslam büyüklerinin mezarları hedef alınıyor. Asıl hedef, İslam’ın belleğini yok etmek! Kral Abdullah’ın babası olan Kral Abdülaziz bin Suud (1876-1953), 1926 yılında Peygamberimizin mezarı yok etmek için bütün plânlarını tamamlamıştı. Ama karşısına Mustafa Kemal çıktı. Mustafa Kemal kükredi: “Değil sevgili Peygamberimizin mezarına, O’nun emanetlerinin kılına bile dokunursanız, Ordumu aşağıya gönderirim!” İpleri başkalarının elinde olan kukla Kral, pabucun pahalı olduğunu anlamıştı!
Irak istihbarat raporunun esas can alıcı noktası son kerte ilginç ve dikkat çekici: Suudi hanedanının ve Abdülvehhap’ın Yahudi kökenli olduğunu ileri sürüyor ve Vehhabilerin 1932 yılında İngiltere’nin de desteği ile mutlak bir monarşiyi pekiştirdiklerini belirtiyor. Rapor, ayrıntılı bilgilerle Suudi hanedanının Sabetay Sevi yanlıları ile olan bağlarını araştırıyor. Ayrıca, büyük paralar karşılığında hanedanın bu konudaki bir uzmana sahte bir aile soy ağacı yazdırdığı, kökenini Hazreti Muhammed’e dayandırdığı ifade ediliyor.
(Görseli büyütmek için üzerine tıklayınız)
(The notion of the Saudi family being of Jewish heritage has been published by Mohammad Sakher, who, it is claimed, was ordered killed by the regime for his revelations. The report relates a similar account, but from different sources. According The Wahabi Movement/The Truth and Roots, by Abdul Wahhab Ibrahim Al-Shammari, for example, ibn Saud is actually descended from Mordechai bin Ibrahim bin Mushi, a Jewish merchant from Basra. Apparently, when he was approached by members from the Arabian tribe of Aniza, then claimed to be one of them, and traveled with them to Najd and his name became Markhan bin Ibrahim bin Musa. Additionally, Abdul Wahhab was descended from Wahib Al-Tamimi, so, as reported by al Said Nasir, in The History of the Saud Family, the Saudi ambassador in Cairo, Abdullah bin Ibrahim al Mufaddal, paid Muhammad Al-Tamimi thirty five thousand Jinee in the year 1943, to forge a family tree of the Saudi family and that of Abdul Wahhab, and merge them into one, claiming their origin from the Prophet Mohammed.)
Bu istihbarat raporunun tam olarak gerçekleri yansıtıp yansıtmadığını elbette kesin olarak bilemeyiz. Ama olgulara bakarsak, Vehhabiliğin İslam’ın özünü bozduğunu, emperyalistlerle açık ve kesin bir iş birliği içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayrıca tüm dünyada krallıklar yıkılırken, Suudi hanedanının sapa sağlam ayakta kalmasını, sadece bu ailenin özel yeteneklerine bağlayamayız. Başka nedenler de aramalıyız. Hanedanın Şii düşmanlığını biliyoruz. Ama Sünni inancına sahip Saddam’a karşı, savaşı da göze alacak kadar keskin olan kin ve nefretin mutlaka ayrı bir nedeni olmalı!
Rapora göre Şii ve Sünni düşmanlığı da İngilizlerin sinsi ve kirli planları uyarınca Suud ailesi tarafından tezgâhlanmış. Dolayısıyla Suudi hanedanını ne Sünni ne de Şii kalıbına sokabiliyoruz. Bu hanedanın inanç dünyasını başka alanlarda aramalıyız!
Geçmişi bu kadar kirli ve karanlık olan, önce Osmanlı İmparatorluğu ve sonra da İslam’ı yok etmek üzere yola çıkan bu sapkın inancın temsilcisi Suudi hanedanı ile ilişkiye girenleri gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.
Bir taraftan ecdadımız Osmanlı’ya laf söyletmeyiz diyorlar. Diğer taraftan kendilerinden başka kimseye İslamiyet’i yakıştıramıyorlar. Ama her ikisine de savaş açan bir hanedan ile sarmaş dolaş oluyorlar… Bu durum benim için hayatın olağan akışına pek uygun düşmüyor. İslam dinini bunları elinden kurtarmanın zamanı gelmedi mi?
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr