IMF hiç gitmedi ki...
IMF Heyeti’nin Türkiye ziyareti ilginç tartışmaları da beraberinde getirdi. Heyet, muhalefet partileriyle de görüşünce konu başka mecralara taşındı. Arka arkaya gelen açıklamalar ise akıllara durgunluk verecek düzeye ulaştı.
Öncelikle IMF’nin Türkiye’ye durup dururken geldiği gibi bir algı son derece yanlış. Çünkü IMF Türkiye’den hiç gitmedi. Sadece birileri daha önce gitmiş gibi yaptı; kamuoyu da buna inandı.
Hatta bununla da yetinilmedi, siyaseten borç verecek noktaya geldiğimiz söylendi. O zaman işi baştan alıp tekrar bazı saptamaları ortaya koyalım ve hatırlatmalar yapalım. IMF ile ilişkimiz iktidarın söylediği gibi hiçbir zaman kopmadı.
Aramızdaki cari hesabı kapattık ve yeni bir stand by anlaşması yapmadık. Fakat IMF, 4. Madde kapsamında hesap kapandığından beri her yıl Türkiye’ye geldi, denetim ve gözetim raporu hazırladı ve tavsiye (!) niteliğindeki bu kararları hükümetin önüne koydu.
Şimdi biraz aklımızı çalıştıralım. Aramızda bir anlaşma yoksa IMF niye buradan hiç gitmedi ve her yıl gelip buradan giderleri kısmaya yönelik raporlar hazırladı? İşin üye olmakla ilgili gerekliliğini bir kenara bırakırsak, duru şu: Önce IMF ile cari hesabımızın nasıl kapatıldığını hatırlayalım.
Cumhuriyet tarihi boyunca biriktirdiğimiz ne varsa satıp savıp, yollar yaparken bir yandan da IMF’ye olan borcumuzu kapattık. Aynı tesisleri tekrar kurmaya çalışsanız, sattığınız paraya kuramazsınız.
İşte bundan sonra IMF ile borçlu / alacaklı ilişkimiz sonuçlandı. Fakat dünyadan para istiyorduk. Bu noktada IMF ile ilişkimiz borçlu / kefil statüsüne döndü. Fonlara güvenceyi de 4. Madde kapsamında ortaya konulan denetim - gözetim raporu verdi.
Para gelirken ses çıkmıyordu. IMF garantörlüğü olmasaydı o paraların da gelip gelmeyeceği tartışılırdı. 5 milyar dolar borç verme meselesine gelince. 2008 krizinden sonra itibarı iflas etmiş IMF, yeniden aktif role büründürülmeye çalışıldı.
Ama kasasında para yoktu. Fona üye olan tüm ülkelere Kıbrıs Rum Kesimi dahil salma çıkarıldı. Fakat bu salmada bir detay vardı. İhtiyaç duyulması halinde istenecek bir paradan söz ediliyordu. Yani bildiğiniz salma...
Bizim siyasetçilerimiz bunu IMF’ye borç verebilme olarak sattılar. Dedim ya, çoğu insan da buna inanmayı tercih etti. Çünkü yıllarca IMF’den çekmiştik ve toplumdaki travma, bunu siyasi bir malzeme yapmaya uygundu. İktidar da kullandı.
Tüm bu süreç içerisinde ise IMF her yıl gelip Türkiye’ye neredeyse uyulması zorunlu olan tavsiyeler içeren bir rapor hazırladı. Beyler de kuzu kuzu onları ağırladı. Bugün muhalefet ile görüşmeye gelince; bu talep IMF’den gelmiş olabilir. Bununla ilgili farklı senaryolar da kurulabilir.
Ama yıllarca neredeyse devlet töreniyle karşılanmalarını, TOBB’dan bakanlıklara kadar herkesle tek tek görüştüklerini, TÜSİAD, MÜSİAD ve daha nice STK’ları ziyaretlerini unuttuk mu? Yani her geldiklerinde iktidarın dışında farklı yapılanmalarla da bir araya geldiler. Şimdi bu telaş ve gündem yaratma niye ya da yıllarca niye bunu sorun etmediniz?
İşin olası bir anlaşma yanına gelince... IMF ile anlaşmanın doğru olduğunu düşünenler olabilir. Bu bir görüştür ve saygı duyarım. Ama ben dünyada en ucuz parayı verse de, karşılığında siyasi tavizler alma tavrı olduğu için IMF’ye çok sıcak bakan biri değilim.
Velev ki sıcak bakılsa, ortadaki ekonomik tablomuzun olası bir stand by için çok riskle olduğunu düşünüyorum. Geçmişte 15 – 20 milyar dolarlık paketler için neler yaşadığımızı hatırlayın.
Her türlü kısıntı, giderlere neşter vurma gibi bir dizi, sosyal adaletten yoksun talepleri oldu. Aslında bu da doğal. Çünkü Türk insanının ne durumda olduğu onların konusu değil. Onlar alacaklı bir banka gibi. Günün sonunda tek baktıkları paraların güvencede olup olmadığı, tahsilat yeteneğinin varlığı ya da yokluğu. Geri kalan pespayelik bu tavizleri verenlere ait.
Yalnız bu sefer bir anlaşma çok tehlikeli. Zira Türkiye’nin yıllık dolar ihtiyacına baktığınızda 150 ile 200 milyar dolar arası bir rakamdan söz ediyoruz. Bu kapsamda bir anlaşma ise sadece giderleri değil, gelirleri de masaya yatırır.
Kim bilir belki de gelir idaresinin Varlık Fonu’na devrini gündem getirir. Sonra da dolaylı yoldan gelirlerinize el koymaya başlarlar. Bunun da tarihteki adı Düyunu Umumiye’dir ve sonuçları malumdur.
Ben bu nedenle IMF taraftarlarının dahi, böyle bir anlaşmadan uzak durması gerektiğini düşünüyorum. Bu benim düşüncem. Katılırsınız, katılmazsınız; onu bilemem. Ama asıl anlamadığım yıllardır süre giden bir ilişki ilk defa ortaya çıkmış gibi davranmak. O zaman da tasvip ettiğim bir şey değildi.
Ama o gün tasvip edip görüşenlerin bugün sahte gündem yaratmasını anlayamıyorum. Soru şu: Neden şimdi bunu sorun ettiniz? Bilmediğimiz ne var?