Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Bir cümleyle çöpe giden paketler

Dünyada para kesilip de, bizim de kırılganlığımız ortaya çıkınca, iktidar yeni bir hikâye yazmaya karar vermişti. Üretim ekonomine geçilecekti ve bunun için de yapısal reformlar gerekliydi.

Oysa biliyorduk ki, Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal reformlar değil, IMF’nin gelişmekte olanlara fısıldadığı reformlarda ısrar ediliyordu. Elbette böyle denilemezdi ve arka arkaya teşvikler, yardımlar, inovasyon, esnaf gibi gibi gibi, birçok paket arka arkaya açıklandı.

Dinleyenlerde, izleyenlerde ‘acaba’ sorusunu uyandıran, ama iktidarın 12 yıllık zihniyetini bilenlerin ‘inanmayın’ diye üzerinde durduğu paketlerden bahsediyorum. Başbakan Davutoğlu gittiği her yerde sadece açıklanmış, ama hiçbiri ile ilgili tek bir adım atılmamış paketleri anlatıyor.

12 yıl ülkede kumar ekonomisini uygulayanlar, birden bire değişmiş olabilir miydi? Tabii ki olamazdı ve olmadı da… Seçim odaklı bir takım söylemler; eyleme geçmeyen paketler, yapıyormuş gözükürken aklın arkasında düşünce kumarcılara yönelik ‘bizi terk etmeyin; hikâyemiz var’ mesajıydı.

Elbette dünyadaki FED odaklı gelişmeler, AMB’nin ses var görüntü yok çıkışları ve bunu kullanarak para çekmeye çalışan, hatta daha sonra içeridekini göndermeme uğraşısına giren bir iktidar fotoğrafı ortaya çıktı.

Artık paranın gelmeyeceğini anlamışlardı. Çünkü gittikleri tüm toplantılardan elleri boş döndüler. Sonra yeni bir hikâye yazdılar; katılım bankaları… Ama gümrükte yakalanan içi para dolu çuvallar sıkıntı yaratmıştı.

Yine de hedef , menşeini bilemediğimiz o paraların batıya değil, Türkiye’ye gelmesini sağlamaktı. Zira Türkiye hızla 70 cente muhtaç duruma koşuyordu. Borcun çevrilememe riski git gide artıyordu. Yunanistan’a bakıp gülerken, iktidar bir anda aynı sorunu kapısında buluyordu.

Her şeye rağmen seçim meydanlarında üreten bir ülkeden söz etmeye devam ediyorlar. Ama asıl mesaj Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’dan geldi. Bir cümle, aylardır yaratılmaya çalışılan imajı yerle bir etti. Üreteceklerine inanan, bunu da görmez; o ayrı konu. Ama itirafı ortaya koymak da vicdani gereklilik.

Esnafa gidip esnaf dostu, üreticiye gidip üretici dostu olan, herkese mavi boncuk dağıtıp yine bildiğini okuyan bu zihniyetin en doğru kabul edilebilir açıklaması Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Genel Kurulu’nda Babacan’dan geldi.

Niye doğru kabul edilebilir? 12 yıldır bunu yapıyorlar da ondan… Herkes kaybederken, araç olması gereken sermaye piyasalarını ekonominin kendisi yaptılar. Türeve bağlı kumar ekonomisi de buradan doğdu.

Sermaye piyasaları, borsa, finans elbette olmalıdır. Ama üreten bir ülkenin faaliyetini finanse etmek, firmalarını, sektörlerini güçlü kılmak, desteklemek için. Fakat Babacan’ın söylediği bu değil.

Diyor ki: “Sermaye piyasaları, Türkiye’nin ekonomik büyüme sürecinin merkezinde yer almalı… Sermaye piyasamız ne kadar hızlı büyürse, Türkiye o kadar hızlı büyüyecek. Sermaye piyasasının büyümesinin önündeki öncelikli konu güven ve istikrar.”

Özetle hiç ders alınmamış ve kafa aynı kafa… Sıcak para için, bu ülkedeki çalışanıyla işvereniyle üretim gücünü feda etmekten yine kaçınmayacaklar. Böyle bir para gelir mi? İhtiyacımız olan paranın gelmesi zor.

Ama burada esas olan 12 sene sonra, tüm söylemlere, yaşananlara ve içine düşülen açmaza karşılık bakış açısının değişmemiş olması. Bu alenen ‘parayı bize getiren, kazandıralım’ mesajıdır. Dışarıda bu riski üstlenecek adam kalmadı. Gelen üç otuz paranın da kaynağını bilmiyoruz. Ama bu sözlerden bir şeyi çok net anlıyoruz.

Bu iktidarın ekonomiye bakış açısında en ufak bir oynama yok. Üretime inanmıyorlar; katma değeri söylem olarak kullanıyorlar; işsizlik umurlarında bile değil. Tek dertleri, daha çok borçlanmak ve satıp savmak adına parayı çekecek yeni bir hikâye yazmak.

Çetin Ünsalan

Bir giden